[voiserPlayer]
Maraş depremlerinin üzerinden bir ay geçti. Yaşanan depremlerde 45 binin üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetti. Bölgede evlerini kaybeden binlerce vatandaş depremlerin ardından bir ay geçmesine rağmen halen kendilerine çadır iletilmediğini dile getiriyor. Bölgede artçı depremler olmaya devam ederken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz haftalarda depremden etkilenen bir başka bölge olan Gaziantep’te yaptığı açıklamada deprem bölgesindeki 11 ilde Mart ayı itibarıyla 270 bin konutun yapımına başlanacağını duyurdu. Erdoğan’ın açıklamasının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada bölgede İlk etapta 199 bin 739 kalıcı konut ile 73 bin köy evi yapılmasının düşünüldüğünü ve yapılan binaların ilk teslimatının 7 ay sonra yapılmasının planlandığını açıkladı. Deprem bölgesinde henüz artçı sarsıntılar ve enkaz kaldırma çalışmaları sürerken iktidarın hızlı bir şekilde konut yapımına başlama kararını, Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Kamu İktisatçısı Prof. Dr. Uğur Emek’e sorduk.
Kahramanmaraş Depreminin üstünden 1 aya yakın bir zaman geçti. Depremin ardından hala özellikle Hatay bölgesinde enkazlar kaldırılmaya devam ederken ve vatandaşlara çadır gönderilememişken Cumhurbaşkanı Erdoğan önümüzdeki aydan itibaren bölgede yeni yapılaşmanın başlayacağını ifade etti. Enkazlar kaldırılmamışken iktidarın bu hızlı yapılaşma kararı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu da ekleyeyim, artçı depremler devam ediyor hala. Zemin sallanıyor, bu depremler toprağın kaymasına neden oluyor. Toprağın hala kaydığı bir yerde zemin etüdü yapılamaz, bunu bilim insanları da söylüyor. Bu tamamıyla siyasi bir refleks, gelen seçimlere yönelik bir temel atma telaşesi, diyorlar işte, “yaparsa Ak Parti yapar” başkası yapamaz inancını pekiştirmek için. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ilgili genel müdürlüğü yaptığı açıklamada bir yıl içerisinde 420 bin tane ağır hasarlı konut yıkacaklarını söyledi. Daha orta hasarlılar da devam ediyor, henüz yüzde 84’ü tamamlanmış, demek ki yapılacak daire sayısını 500 bine tamamlayacaklar. Daha yakınlarda Çiğdem Toker yazdı, bir ihale yapılmış ve bu ihalede daire başı bedeller 1,5 milyon lira. Şimdi bu bedel ve 500 bin konut derseniz 40 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı var.
Bir de şöyle yapacaklarını söylüyorlar, ben bölgeyi bilmiyorum tabi ki, mevcut şehir merkezleri fay hattının üzerinde olduğu için daha güvenlikli olsun diye şehrin dışına yapacaklar bu binaları. Bu, şu anlama gelir: Şehrin tüm fiziki ve sosyal altyapısını değiştireceksiniz. Doğal gaz, kanalizasyon, elektrik, yol, bunların hiçbiri kullanılmayacak demektir. Okullar, hastaneler bunların hepsinin yeniden yapılıyor olması gerek. Kırk milyar dolar da buraya koyun, nereden bakarsanız bakın 80 ila 100 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı var. Bu para Türkiye’de yok. Kaldı ki bu binaları yapacak olan TOKİ’nin 20 yılda yaptığı bina sayısı 1 milyon 170 bin biliyorsunuz. TOKİ kaynak yaratmak adına lüks konutlar yapıyor. O konutlardan elde ettiği kaynağı kendi iddiasına göre sosyal konut harcamasında kullanıyor. Yani sosyal konutların maliyetlerini ve fiyatlarını düşürmek için rant alanlarından para devşiriyor kendisine.
Bir milyon 170 bin konutun yüzde 85’i sosyal konutsa, 94 bin 500 sosyal konut yapmış TOKİ. İsterseniz lüks konut olarak kabul edelim, ayrım yapmayalım. Bu durumda TOKİ yılda 60 bin konut yapmış oluyor. Bir yılda altmış bin konut yapmış bir kurumdan biz bir yılda 500 bin konut yapmasını mı bekliyoruz? Şaka bu ya, bu şaka şaka! Bunun akılla mantıkla bağdaşır bir yönü yok. İyi zamanında yılda 58 bin konut yapmışsın, şimdi gelmişsin bir yılda 500 bin konut yapacağım diyorsun, yani 10 katı. Hadi TOKİ müteahhitlere yaptırıyor, bunu böyle kabul edelim. Müteahhitlerin sayısını çoğaltırız ama Türkiye’de bu konutları yapacak demir var mı, çelik var mı? TOKİ’nin hangi elemanları bu konutların kabulünü yapacak, TOKİ’de kaç tane eleman var da 500 bin konutun kabulünü yapacak? Gidecek yerinde inceleyecek, kalite standartlarına bakacak, TOKİ’nin öyle elamanı yok ki. Ayrıca da bu yetkililer TOKİ binaları yıkılmadı demişler, bizim kalite ölçütümüz yıkılmaması mı? Hatay’daki TOKİ binalarında hasar olduğu söyleniyor, eğer kalite ölçütümüz yıkılmamasıysa iyi o zaman. TOKİ’nin kendi yaptığı bir memnuniyet anketi var, ev sahiplerine evinizden memnun musunuz diye bir anket yapıyor. TOKİ evlerinde ikamet edenlerin yüzde 75’i malzemenin kalitesiz olduğunu söylüyor. Bir evi çadırdan ayıran en önemli faktör banyosudur, mutfağıdır, tuvaletidir. Bunları çıkartırsanız ev olmaz çadır olur. Ankete katılanların yüzde 66’sı banyo ve mutfağın kullanışlı olmadığını söylüyor. TOKİ iyi zamanında bunu yapmış, yılda 58 bin konut yaptığı dönemde bunu yapabilmiş.
Bu tamamıyla yapılamaz bir proje, ama siyasi bir refleks. Seçimler geliyor, halk çok kızdı, devlet ilk üç gün ortalıkta yoktu, askeri göndermemişlerdi. Şu anda 50 bine yakın kaybımız var. Bölgeye gidenlerden duyduğum kadarıyla bu sayı artacak. Bölgeye gidenler geri döndükten sonra günlerce ağlıyorlar, o enkazların altında hala cenaze var. Bu tamamıyla algı yönetimi, “tamam üç gün geç geldik, ama hakkınızı helal edin, biz sizi bir yılda evlerinize sokacağız.” Bu mesajı vermeye çalışıyorlar, başka bir açıklaması yok. Proje olarak bakıyorsanız, bilim diye bakıyorsanız, ben bunları göremiyorum. Şunu da eklemek istiyorum, TOKİ 2019’da 100 bin konut yapacağını duyurdu, ancak henüz bu konutlar teslim edilmedi. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında bunu 250 bin konut olarak çevirdiler, 2028’e kadar 500 bin konut yapacağız dediler. Daha onun ihalesine çıkamadılar. Bu konutların temelini atarlar, size söyleyeyim, ama sonuca bakmamız lazım. 2019’dan beri 100 bin konutu yapamayan bir kurumdan bahsediyoruz.
TOKİ’nin geçmişine baktığınızda sizce TOKİ deprem bölgesinde bu kadar fazla sayıda konutu nasıl inşa edecek?
Ben de onu soruyorum, iyi zamanında yılda 58 bin 500 konut yapmış TOKİ -kaldı ki onun da bir kısmı kaynak yaratmak amacıyla yapılan konutlar- vazifesi olmadığı halde hazine arazilerinin üzerine lüks konut yapmış. Tekrar söylüyorum, memlekette bu kadar çimento, bu kadar demir yok. İkincisi ve daha önemlisi TOKİ’nin bunların bırakın yapımını, kabulünü yapacak memuru yok. Üçüncüsü, para yok. 80 ila 100 milyar dolar para bekliyoruz bir yıl içerisinde, bu para yok. Bu para olmadan nasıl yapılacak? Bunlar çok basit sorular. Tamamıyla siyasi bir refleks. Daha da önemlisi zemin daha oturmadı ki, bölge hala sallanıyor. Nereye ev yapacaksınız? Bir tane hukukçu milletvekili Kahramanmaraş’ta oturmuş kâğıdın üzerinde yazıyor, şu mahalleye şu kadar ev yapacağız diye, böyle yapılırsa vah vah vah! Yapılmasın daha iyi.
Prof. Dr. Okan Tüysüz’le yaptığımız mülakatta Okan Hoca yeniden inşa süreciyle ilgili olarak “bina değil şehir yapmamız lazım” demişti. İktidar daha depremin izleri silinmeden şehirler inşa edebilecek mi? Bunun ekonomik olarak faturası kime çıkacak?
Tabi ki halkın cebinden çıkacak. Demin de söyledim. Bunlar merkezde ev bırakmayacağız diyorlar, merkezdeki evleri şehir dışına alacağız diyorlar. Okan Hocaya katkı sağlayayım; bu, şu anlama geliyor: Tüm altyapıları yeniden yapacağız, mevcut altyapının hiçbirini kullanmayacaksınız. Bu, şehirden de öte bir şey. Elektrik altyapısını, doğal gaz altyapısını, içme suyu altyapısını, telekomünikasyon altyapısını bunların hepsini yeniden inşa edeceksiniz. Yol yapılacak, okul yapılacak, hastane yapılacak bunların hepsi bir maliyet. TOKİ’nin bütçesi açıklanmıyor, ama bu kadar parası yok. Türkiye’nin o kadar bütçesi yok, daha biz çadır dağıtamadık. Millet hala çadır bekliyor. Çadırı dağıtamayan devlet bina mı yapacak şimdi, biz insanlara konteyner veremedik çadırı versen ne olacak? Çadırın altına palet koymadığın sürece insanlar yerde yatıyor. Bize seçilmiş konteynerleri, evleri gösteriyorlar, onlarla bizim ikna olmamızı bekliyorlar. Daha yeni inşaat mühendisi bir arkadaşım geldi, dört beş tane farklı değerlendirme yöntemi varmış, o da sağlıklı değil, kendi aralarında tartışıyorlar. Orada bir standart yok, o yüzden bu hasarlı evlerin hasarlı olup olmadığından da emin değiliz. Onun da ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmesi yapılmamış. Bu tamamıyla siyasi bir refleks, başka bir açıklaması yok.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Hatay’da kentsel dönüşüm yapılmasına karşı çıktığı için depremden sonra çok tepki toplamıştı. Peki diğer belediyelerde durum nedir? Siz katıldığınız yayında Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya gibi illerden de söz etmiştiniz. Bu illerde daha önce bir çalışma var mıydı? Lüftü Savaş neden bir anda günah keçisi ilan edildi?
Lütfü Savaş depremden önce Habertürk’te katıldığı bir yayında, “ben, yukarıdaki kilisenin yanında bir alan var 30 bin dönümlük, 5.5 yıl önce Çevre Bakanlığı’na yazı yazdım, burada kentsel dönüşüm yapalım dedim” dedi. Ve 5.5 yıldır cevap alamadığını söyledi, bunu unuttu herhalde herkes. Ben Lütfü Savaş’ı savunmak adına söylemiyorum. Lütfü Savaş’ı tabi ki günah keçisi haline getirecekler, çünkü CHP’li. Bazı yerlerde insanlar kentsel dönüşüme karşı çıkıyorlar. Kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşümü kullanıyorlar. İnsanları bahane ederek yeni evler yapılıyor. Diğer belediyelerde niye yapılmadı, benim sorduğum soru buydu. Hatay Belediyesi tembeldi, basiretsizdi ki tekrar söylüyorum kendisinin açıklaması var bu yalanlanmadı. Ben 5.5 yıldır cevap bekliyorum diye. Farkında değil misiniz, büyükşehir belediyelerini bölgeye sokmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Mansur Yavaş’ın açıklaması var. Diyor ki, “aradım, size ihtiyaç yok dediler” diyor. “Elimizde imkânlarımız var, gelelim dedik, yok gelmeyin dediler” diyor. CHP’li belediyeleri şeytanlaştırmaya çalışıyorlar. Zaten 2019 seçimlerinden önce de sayın cumhurbaşkanı, “seçmeyin bunları, topal ördek, iş yapamaz bunlar” dedi. Maalesef deprem ortamında bile, hep beraber birlik olacağız dediğimiz ortamda bile bir ayrımcılık var. Siyasi iktidarın bu ayrımcılıktan beslendiğini düşünüyorum; CHP’li belediyelerin de başarılı olduğunu göstermemek istiyor, başarısız göstermek istiyor, başka bir açıklaması yok.
Meslektaşınız Haluk Levent Medyascope’ta yazdığı yazısında “felaket kapitalizmi” kavramına yer verdi. Önce bu hızlı inşaat kararını, ardından Kızılay’ın Ahbap ve AFAD’a çadır satmasını felaket kapitalizminin içerisinde değerlendirebilir miyiz?
Ben ona farklı bir değerlendirme yapıyorum. İktisadi sistem tartışmasından daha ziyade devlet yönetim anlayışından kaynaklanıyor. Şu anda Türkiye patrimonyal bir devlettir. Patrimonyalizm şu merkezdedir: Erdoğan da Erdoğan’ın etrafındaki bürokratların temel niteliği de liyakat değil sadakattir. Sadakat üzerinden inşa edilmişlerdir, liyakatsizdirler. Onların temel derdi iktidarın sürdürülmesidir. İktidarı sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Bu kapitalizmle, liberalizmle alakalı bir şey değil. Erdoğan’ın yönetim anlayışıyla ilgili, patrimonyalizm ile alakalı. Abdülhamit de öyle yapıyordu, o da böyle yönetiyordu. Bu tür yönetimlerde çevreyle kurdukları ilişkiler kurallara dayanmaz. Neye dayanır, bürokratlara takdir yetkisi verilir, o bürokratlarda herkese farklı kural uygular. Kendisine, yakınlara daha hoş görülü veya çekindiklerine daha hoş görülü, korkuttuklarına veya kendileri için tehlikeli gördüklerine daha hoşgörüsüz bir yönetim patrimonyalizm. Çevreyle, yani sendikalarla, meslek örgütleriyle, iş insanlarıyla formel bir ilişki kurmazlar. Tamamıyla iktidarın devamı için atanmış bürokratlardır. Bunlar ve bunların da beceriksizliklerini yaşıyoruz yani. Baksanıza neler yapmışlar, Kızılay AHBAP’a çadır satıyor. Ne demek AHBAP’a çadır satmak? Benim param o. Ben Kızılay’a bağışlarımla bugünler için çadır götürsün diyorum. İkinci gün olmuş çadır yok çadırı bekletmiş deposunda, sattım diyor. Bırak AHBAP’ı benim paramla başka bir şey yapsın, oraya gıda götürsün, sen o çadırları bedava götür oraya. AHBAP da giysi götürsün, ben parayı o yüzden verdim, o benim param. Tamamıyla bir iş bilmezlik tabi ki. Bürokratlar sadakatlerine göre atandıkları için onların beceriksizlikleri hoş görülüyor. Ben Haluk Hocadan farklı düşünüyorum, felaket kapitalizmi değil bu, patrimonyalizmdir. Patrimonyal devletlerin de sonu budur. Şu anda Sayın Erdoğan’ın yönetim anlayışı neyse Abdülhamit’in de yönetim anlayışı odur.
2011 yılında kapatılan DPT, 2001 yılında hazırladığı Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı’nda hükümetleri imar affına karşına uyarıyor. İlgili bölümde açıkça, “Zaman zaman çıkarılan imar affı yasaları, çarpık yapılaşmaya ve afete dayanıklı olmayan yerleşimlere yol açmaktadır” deniyor. Ancak buna rağmen 2018 yılında geniş çaplı bir imar barışı çıkarıldı. DPT bugün faaliyette olsa farklı sonuçlar görebilir miydik?
Göremezdik, çünkü devlet planlama teşkilatının başına da kendisine sadık insanlar ataya ataya kapattırdılar. DPT 2005’ten itibaren aktif-kapasitesiz bir teşkilat haline geldi. Erdoğan’ın atadığı bürokratların atadığı arkadaşlar bir şey yapamazlar. DPT’de en son uzmanları bile sürdüler, bırakın daire başkanlarını, müsteşarı, müsteşar yardımcısını. Şu anda hiçbir kamu kurumu Erdoğan’ın isteği ve talebine aykırı bir şey yapamaz. Öyle bir kurumsal yapı kalmadı, kurumlar çöktü. Devlet Planlama Teşkilatı olsa ne olur, başına öyle birisini atadıktan sonra. O nedenle DPT varken bu mega projeler yapıldı. İstanbul Havalimanı yapıldı, Gebze-İzmir otoyolu yapıldı, Osmangazi Köprüsü yapıldı. Şu anda bizim derdimiz mevcut hastaneleri yıkıp şehir hastanesi yapmak mıydı? 2012 yılından beri İskenderun Devlet Hastanesi’nin sayfasında depreme dayanıksızım yazıyor, hala duruyor sayfasında, 11 yıl olmuş. Niye o hastaneyi yıkıp güçlü hale getirmediniz? 2017 yılından beri şehir hastanelerine 8 milyar dolar para harcanmış, bütün projelere 14 milyar dolar para harcanmış. Bizim önceliğimiz havalimanı mıydı? Atatürk Havalimanı vardı, iki tane pist yaptığın zaman 2.5 milyar dolara o işi çözüyorduk. Niye 10 milyar Euro oraya yaptırım yaptınız, öyle bir ihtiyacımız yoktu ki. Bizim ihtiyacımız bu binaların güçlendirilmesi, niye yapmadınız, bu bir tercih. DPT o zaman niye hayır demedi İstanbul Havalimanı’na? Çünkü başındaki arkadaşlar da Erdoğan’ın sadık kurmayları, cumhurbaşkanı bir şey isteyecek de onun lafının üzerine laf koyacak bir tane insan kalmadı kamuda. Kurum olsa ne olur, kurumlar uzmanlarıyla yaşarlar, yöneticileriyle yaşarlar.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, belediye bünyesinde İzmir depreminden hemen sonra Deprem ve Afet Daire Başkanlığı kurmak istediklerini, ancak Cumhur İttifakının izin vermediğini belirtiyor. İktidar Lütfü Savaşı suçlarken Adana’da böyle hayati bir birimin kurulmasını engellemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunu Ankara’da da görüyoruz, bunu İzmir’de de görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının bizzat kendisi söyledi, belediyelerin gelirleri, belediyelerin yetkileri azaldı, anında UKOME’nin merkezi bürokratlarla sayısını arttırdılar. Büyükşehir belediyelerindeki UKOME’nin oy dengesini bozdular. Sürekli yapıyorlar Sakarya Belediyesi, Kocaeli Belediyesi suya zam yapıyor; Ankara, İstanbul, Adana’da yaptırmıyorlar. Niye, başarısız olsun diye, İSKİ zarar etsin diye. O anlayışın standart bir yansıması, yani şaşırmam, bu kötülük, başka bir açıklaması yok. Adana Büyükşehir Belediyesi başarısız olmuş, nedeni ne, binlerce ölü. Kahramanmaraş’ta başarılıydın yani ne oldu? Ne diyor Kahramanmaraş Belediye başkanı, Ankara BŞB buraya gelmiş, ben görmedim diyor, gelmedi diyor. Tutanağını koydular ortaya, Ankara BŞB vermiş olduğu iş araçlarının tutanağı çıktı, kendi daire başkanı almış. Pişkin pişkin böyle bir yardım gelmedi diyebiliyorlar hala. Bunu Nurdağ’da gördük, Maraş’ta gördük, siyaset ile rantın nasıl kucak kucak girdiğini. Cumhur İttifakının iki farklı partisinin milletvekilleri sosyal medyada birbirlerine demediklerini bırakmadılar. Yenilir yutulur laflar değildi bunlar, hem yediler hem yuttular. İkisi de tweet’lerini sildi. Ne uyuşturucu kaçakçılığı kaldı ne imar rantları kaldı. Birbirlerine söylediler sonra her ikisi de tweet’lerini sildiler. Bunu bambaşka bir boyuta getirmişler, mutlak güç yozlaşır, şu anda bir yozlaşma yaşıyoruz. Bu da standart bir örneğidir. Deprem ortamında, ne demek biz muhalif belediyeleri buraya sokmayacağız? Cumhurbaşkanı yardımcısı siz kimsiniz diyor. Ne demek siz kimsiniz, onlar seçilmiş, sen kamu görevlisisin. İBB başkanı 16 milyon İstanbulluyu temsil ediyor. Sen kimi temsil ediyorsun? Bunu söylememiz suç, ben 27 yıl devlette çalıştım böyle bir bürokratik yapı görmedim. Ama Sayın Erdoğan’ın iktidarını tahkim etmek için, sistemleştirmek için bunların yenilmesi gerektiğini düşünüyorlar ve yiyorlar. Ama bakın kaç gün oldu, bir kişi suçlu değil, kimi suçlayacağız, kimsenin suçu yok. Hangi kurumu, hangi kişiyi suçlayacağız? Yok mu ortada bir suçlu, yok, her şey tıkırında gitmiş. Helallik istiyor, ne helalliği ya, insanlar ölmüşler, hala cesetler var, onlar helal edecekler mi? İnsanlar bağıra bağıra öldü. Onlar helal edecekleri mi, sormayalım mı bunu niye böyle oldu diye? Canlarımız gitti bizim, suçlu kim, Ankara’da oturan ben miyim? Kahramanmaraş’taki, Gaziantep’teki, Malatya’daki, çevredeki kentsel dönüşümü Hatay Belediye Başkanı yaptırmamış, o yüzden yapmamışlar, iyi, diğer illerde neden yapmadınız? Soru çok basit Maraş’ın kentsel dönüşümü, Malatya’nın kentsel dönüşümünü yapsaydınız, niye yapmadınız? Oradaki belediye başkanları sizdendi, toplamda 77 belediye size ait, bölgedeki 7 tane büyükşehir size ait, Diyarbakır’a da kayyum atadılar, o da iktidarın kontrolünde, 8 tane belediye sizde. Orada yapsaydınız, niye yapmadınız?
Cumhurbaşkanının açıklamasının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin grup toplantısında ilk etapta 199 bin evin yapılacağını ve bu evlerin 7 ay sonra teslim edileceğini açıkladı. Tekrar altını çizerek soruyorum, bu evler nasıl bu sürede teslim edilecek ve bu 7 ay rakamı seçimi erteleme işareti olarak görülebilir mi?
Seçim ertelenir mi ertelenmez mi onu bir kişi biliyor, hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama bu açıklamalar şu anlama geliyor, Keynes’in bir lafı vardır, Keynes kısa vadeye odaklanmıştır, uzun vadede hepimiz ölüyüz der. Bunlar uzun vadede hepimizin öleceğine inanıyorlar. Geleceğin gelmek gibi bir özelliği vardır. Yedi ay sonrayı göreceğiz Allah ömür verirse, ancak şu anı kurtarmaya çalışıyorlar. Mevcut durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Yedi ay sonra Allah kerim, şu anda yedi ay çok uzun bir süre onlar için, şu anda bir yangın var, bu yangını bırakıyorlar cambaza bak diyorlar. Bu yangını görmeyin, ölen insanları görmeyin, enkazı görmeyin, sorumlulukları görmeyin, yolda yatanları görmeyin… Orada 24 gündür yıkanamayanlar var, hala tuvalet erişimi olmayanlar var. Bunları görmeyin, orayı düşünün, burayı konuşmayalım artık diyorlar. Kızılay’ı konuşmayın, AFAD’ı konuşmayın, AFAD’ın başındaki ilahiyat mezununu konuşmayın, AFAD’ın büyükşehirlerdeki müdürlerinin liyakatini konuşmayın, yedi ay sonra ev yapacağız bakın oraya. Bir de üstüne üstlük küfür yiyoruz, bu açıklanabilir bir şey değil. İpin ucunu kaçırdılar şu an, korkutarak, susturarak çözmeye çalışıyorlar. Taraftarları cezalandırıyorlar. Futbola siyaset karışmazmış, laf mı bu? TFF’nin bütün üyelerini cumhurbaşkanı atıyor. Federasyon başkanı referandumda aydınlık bir Türkiye için evet diyeceğim dedi, o zaman siyaset yok muydu? Siyasetin dibi vardı, şu anda bize konuşmayın diyorlar, bak yedi ay sonra güzel olacak yaparsak yine biz yaparız diyorlar, benim gördüğüm bu.