[voiserPlayer]
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta yaşanan ve on ili etkileyen depremlerde on binlerce canımızı kaybettik. Bölgede yaşayan birçok insan, evinden, işinden ve sevdiklerinden oldu. Depremin yaralarını toplum olarak sarmaya çalıştığımız bugünlerde birçok sorun ve ihtiyaçla yüzleşmek durumundayız. Depremin yaralarını tamamen sarmak çok daha uzun bir zaman alacak. Depremzedelerin ve özellikle de çocukların psikolojisi ise en acil müdahaleyi gerektiren durumlardan biri. Deprem ve sonrasındaki süreçten uzun ve kısa vadede farklı yaş gruplarının nasıl etkileneceği, bireysel ve sivil toplum olarak depremzedelere nasıl destek olunabileceği konularını Psikolog Merve Altındağ ile konuştuk.
1) Deprem sonrası birçok kişinin evlerinden, yaşadığı yerlerden ayrılmaya mecbur kaldığını gördük. Bunun psikolojik olarak uzun ve kısa vadede bireyler üzerinde etkileri nasıl olur?
Fiziksel bütünlüğü tehlikede olan bireye psikolojik destek sağlamak ilk aşamalarda fayda sağlamayabilir. Bireyin barınma, ısınma, temiz su ve yiyeceğe ulaşmasını sağlamak birinci vazife olmakla birlikte zaten temel ihtiyaçların sağlanması, psikolojik güvenliğin temelini oluşturacaktır. Ev demek, korunmak, istikrar ve güven demektir. Depremde bizi dışarıdaki tüm zorluklardan, zorbalardan koruyan evin yıkımı, güvenlik algımızı zedelediği gibi dünyaya olan tutumumuzu da negatif yönde etkiler. Güvenli alan algısının mekan üzerinden kurulması nedeniyle, hem olası doğal afetler hem de gündelik yaşamda mekana olan bağlılığımızdan kopmamız, kişiliğimizi geri dönüşü olmayan çıkmazlara sürükleyebilir. Burada bireyin güvenlik algısını kendi duygu ve soyut dünyası ile özdeşleştirmesi anlamlı sonuçlar sağlayabilir. Homo sapiens için ayrılık teması çoğunlukla korkutucu ve baş edilemez bir tanıma sahiptir. Varoluşçu psikologlar anne rahminden ayrılışı ilk ayrılık olarak tasvir eder. Ardından psikoanalitikçi yaklaşım anne memesinden ayrılmaya odaklanır. Modern nöropsikologlar ise ayrılık davranışlarını şöyle inceler:
“2011’de Columbia Üniversitesinden Edward Smith isminde bir bilişsel nörolog bir seri araştırma ve test yaptı. Ayrılık esnasında alın korteksiniz kapanır. Bir diğer deyişle bilgiyi nesnel bir biçimde işleme yeteneğiniz fonksiyon göremez hale gelir. Aynı zamanda, bağlılık ve bağ kurmaya dayalı tüm yapılar aktifleşir. Limbik sistem oksitosin ve dopamin gibi hormonları düzenler. Onlar da karşılığında diğer insanı yakınında tutma ihtiyacını düzenlemeye devam eder. Bu aşırı hareketlilik tekrar iletişim kurmayı denememize yol açar. Nesnel bir bakış açısıyla olanları görmemizi zorlaştırır.”
Tüm çalışmaların ışığında depremzedelerin; sevdiklerinden, yakınlarından, evlerinden, yaşadıkları semtten, tüm gündelik aktivelerini gerçekleştirdikleri yaşam alanlarından ayrılmaları, kısa ve uzun vadede ciddi psikolojik problemlere neden olacaktır. Kısa vadede şok hali (donma), temel ihtiyaçlar, hayatta kalma içgüdüsü aktif olduğundan bireyler bilişsel ve duygusal olarak yaşadıkları durumu anlamlandıramayabilir. Ancak ilk aşama tamamlandıktan sonra travma sonrası stres bozukluğu yaşanması böylesi bir felakette neredeyse kaçınılmazdır. Tabii burada bireylerin kişilik yapıları ve baş etme mekanizmaları belirleyici olmakta. Herkes yaşanılan acı karşısında farklı baş etme becerilerine sahiptir.
2) Travma sonrası stres bozukluğu nedir?
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) bireyin olağandışı ve beklenmedik olaylar yaşaması sonucunda duygusal ve bilişsel olarak aşırı tetiklenmesi, gündelik yaşamını sürdürmekte zorlanması ve sürekli korku, kaygı ve dehşet içinde hissetmesi olarak tanımlanabilir. Özellikle deprem, kaza, cinsel istismar, şiddete maruz kalmak (psikolojik ve fiziksel) TSSB’ye neden olabilmektedir. Travma sonrası stres bozukluğuna sadece kişinin mağdur olması sebep olmaz, ayrıca başka birinin başına gelmiş korkunç bir olaya tanık olması da TSSB’ye sebep olabilir.
3) Belirtileri nelerdir ve bu bozukluğun süreci nasıl deneyimlenir?
1-Kaçınma:
Bireyler aynı korku ve olayları tekrar yaşayacakları alanlardan kaçınır. Örneğin, depremi hissetmiş ya da deprem deneyimine medya aracılığıyla (Twitter, Instagram, TikTok, Televizyon vb.) maruz kalmış bireyler, uyumakta, ev içerisinde yaşamını sürdürmekte zorlanabilir. Bu durum ile birlikte kişinin hem gündelik yaşamı hem de zihinsel sağlığı zarar görebilmektedir.
2-Tekrar Yaşama:
Bireyler travmatik yaşamı farklı şekilde deneyimleyebilirler. Uyku esnasında bir alana sıkışma, bağırma, korkup kaçma, sevdiklerini kaybetme temalı kabuslar görebilirler. Yine gün içerisinde ani ve şiddetli travmaya yönelik anılar zihinlerini yorabilmektedir. Süreç içerisinde beden sağlığı da tehdit altındadır; ani irkilme ve ürpermeler, kas kasılmaları bazı bedensel tepkilerdir.
4) Tedavi süreci nasıl olur?
Psikoterapi ile travma sonrası stres bozukluğu kolaylıkla tedavi edilebilir. Travma odaklı bilişsel davranışçı terapi ve EMDR terapi (Eye Movement Desensitization and Reprocessing/Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) en bilinen tedavi yöntemleri olup büyük oranda başarı sağlamaktadır.
5) Deprem yaşlılar için nasıl sonuçlar doğurur ve yakınları olarak yaşlılara nasıl destekte bulunabiliriz?
Biyolojik olarak yaşamlarının son aşamalarını deneyimleyen yaşlılar zaten yaşadıkları coğrafya itibarıyla birçok defa yıkıma, fiziksel ve psikolojik zorbalığa maruz kaldığından yine en riskli gruplar içerisinde sınıflandırılmaktadır. Olağandışı durumlarda gerek ruh sağlığı uzmanları gerek ilgili medya alanları çocuk ruh sağlığına odaklanır. Tabii ki bu oldukça normal karşılanan bir içgüdüdür. Çünkü homo sapiens, ilk aşamada türün devamlılığını ve sağlığını gözetir. Ancak salt bir gruba odaklanıp, atanın konforunu göz ardı etmek hem çocuklar hem yetişkinler hem de yaşlılar için psikolojik yıpranma ve zorlanmaya sebep olacaktır.
6) Peki, depremzedelere psikolojik anlamda nasıl destek olabiliriz?
Öncelikle temel gereksinimlerini gidermek, ardından dinlemek, tam anlamıyla dinlemek…
Yargılamadan, anlayarak, sahip olduğu hassasiyetlere saygı duyarak, içten, umursar ve kendisinin şu anki yaşı ve rolünü önemseyerek… Bir depremzededen çok, deneyimleri olan, hayatı birçok manada deneyimlenmiş bir yetişkin birey gibi davranmak önemli.
Yaklaşım olarak; “Bu konu hakkında konuşmak istediğinizde buradayım.”, “Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?”, “Sizi anlıyorum, belki anlamadığımı düşünüyor olabilirsiniz ama kötü hissettiğiniz bir dönemde olabilirsiniz, üstelik bunları dile getirmek size güç gelebilir. Sizin de her insan gibi duygularınızı, tepkilerinizi yaşamaya hakkınız var.” türünde söylemlerle depremzedelerle iletişim kurmak önemlidir.
7) Çocuk ve ergenler için yeni yerlere entegrasyon nasıl olur? Ebeveynler neler yapmalı?
Depremi çocukların anlayabileceği, açık ve somut bir dil ile anlatmak elzem. Deprem nedir? Deprem tıpkı yağmur gibi, kar gibi, esen rüzgar gibi daha az karşılaştığımız bir doğa olayıdır. Bahçede oyunlar, okul bahçemizde oyunlar oynadığımız zeminin altında taşlar var. Bazen bu taşlar kayabiliyor, bu olduğunda da dünya sallanabiliyor. Dünya sallandığında biz de, eşyalarımız da, evlerimiz de sallanıyor ve ardından sallanma bitiyor. Tüm bunlar doğal olaylar diyoruz.
“Korku ve kaygı” söz konusu ise ebeveyn önce kendi duygularını sağlıklı bir şekilde regüle etmelidir. Ebeveynler bir anne/baba olmaktan öte, birey olduğu ve kendi duygusal ihtiyaçlarını karşılamadan çocuklarınkine müdahale edemeyeceği farkındalığına sahip olmalı.
“Biliyorum, deprem oldu, çok sallandık, korktuk. Bak şimdi güvendeyiz, ben buradayım, senin yanında. Sarılmak istersen sarılabiliriz. Başka neler hissediyorsun?”
Eğer çocuklar yıkılan bir binadan ebeveynleri ile alan değiştirdi ise, “Evimiz şu an güvenli değil. Ancak beyaz baretli abiler tamir edebilir belki. O zamana kadar burada olacağız.”
Başka bir tanıdığın evinde ya da çadırda kalındığı takdirde, “Burada yeni arkadaşlarla tanışacağız. Sana bir sürü hikaye anlatacağım. Hem belki beraber yeni oyunlar oynarız, ne dersin?”
Bu soruları yanıtlarken çocuğunuzun büyük ölçüde sizin verdiğiniz tepkilerden etkilendiğini aklınızdan çıkarmayın. Mümkün olduğunca sakin davranın. Tabii bu durum, duygularınızı baskılayın anlamına gelmemeli. Sadece sorduğu ve anlayacağı kadar anlatın. Çok soru sorması ve bunun üzerine gündem oluşturması sizi yetişkin cevaplarına itmesin.
Aceleci önerilerden önce mutlaka dinleyin, istek ve ihtiyaçları dahilinde eyleme geçin. Çünkü her çocuk aynı tepkiyi vermez. Eğer çocuğunuzun etkilendiğini hissediyorsanız sevgi ve ilginizi hem fiziksel hem de sözel olarak ifade edin. Hissettiği duyguları anlamlandıramıyorsa, ifade edecek kelime ve iletişim biçimlerine hakim değilse, duygularını tanımlamasına, anlatmasına ve normalleştirmesine yönelik destek olun.
8) Sivil toplumda bulunup afetzedelere yardımcı olmak isteyen birçok kişi var. Bir psikolog olarak onlara neler yapmalarını tavsiye edersiniz?
Ülkemizde yaşanan doğal afet sonucunda yediden yetmişe bir seferberlik ilan edildi. Burada mesafeler, farklılıklar, yargılar; kolektif dayanışmaya, insanın destekleyici ve bütünleştirici içgüdüsüne yenildi. Bireyler deprem bölgesinde yaşayanların acısını, hem psikolojik hem fiziksel olarak deneyimler. Yardım etme içgüdüsü bir kez daha kazandı. Binlerce insan işsiz kalmayı, deprem bölgesinde aç, sussuz kalmayı göze alarak yardıma gitti ve nitekim bu dayanışma gücü yıkılan insanlar için umut edebilmeyi sağladı.
Beyin, kendi sağlığı için tehlike arz eden durumlarda kaçma ve savaşma mekanizmalarına sahiptir. Ancak günlerdir gerek bölgeden, gerek medyada öğrenip gördüklerimizden dolayı kaçabilecek bir alanımız olmadığını gördük. Korku duygusunu bu derece şiddetli yaşamak, beden ve beyin için ciddi problemler yaratabilir. Biriken bu korku enerjisi, anlamlı olabilmek adına potansiyel bir enerjiye dönüşecektir. İşte burada beyin, hayatta kalmak için savaşma planını devreye koyar. Hayatta kalmak için bir diğerine dokunmak, bir daha böyle bir yıkımla karşılaşmamak için bireysel görevleri yerine getirme gibi eylemler gerçekleştirilecektir.
Ancak burada yapılan eylemlerin hızı ve yoğunluğu çok önemli. Çünkü, günün sonunda birey, hem bedensel hem de zihinsel yorgunluğu yaşayıp travmatize olabilir. Yine “empati yorgunluğu” meydana gelebilir.
Ancak uzmanlar doğal felaketler sonrasında yaşanan ilk empati dalgasının ardından, bir süre sonra başkasının çektiği acıyla kurduğumuz empatinin azaldığını söylüyor. Araştırmalara göre ilk haftada doğal felaket bölgelerine yapılan yardımların maksimuma ulaştığı, üçüncü haftanın sonunda ise yardımlarda kayda değer bir düşüş olduğu gözlemleniyor. Yardımların azalmasının nedeni “empati yorgunluğu” olarak adlandırılan durum.
Kendi bireysel ihtiyaçlarımızı karşılamadan bir başkasına destek olmaya çalışmak hem bize hem de karşı tarafa zarar verebilir. Kurtarma içgüdüsü ile süper kahraman rolüne bürünmek, benliğimize ve çevremizdeki insanlara zarar verir. Sonucunda tükenmişlik, bıkkınlık ve kronik yorgunluğa sebep olabilir. Evet insan olarak birçok beceriye sahip olabiliriz, ancak sınırlarımız olduğu unutulmamalıdır.
Kaynakça
neurosciencenews.com
Kaplanı Uyandirmak – Travmayi İyileştirmek: Boğucu Deneyimleri Dönüştürmek İçin Yaradılışımızdan Gelen Bir Potansiyele Sahibiz, Peter A. Levıne, PH.D
/www.psychologytoday.com/us/blog/the-science-behind- behavior/201709/how-long-does-public-empathy-last-after-natural-disaster
https://www.noronpsikiyatri.com/kronik-stres-beyni-nasil-degistirir-ve-cozum- olarak-ne-yapabiliriz/
Fotoğraf: Hanna Morris