[voiserPlayer]
Gündem Türkiye’nin doğalgaz rezervlerine ulaşması sebebiyle meşgul ve taraflar yine ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta doğalgaz rezervlerinin Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacağını ve eksen değiştireceğini iddia edenler, diğer tarafta ise rezervlerin durumuna ve nasıl kullanılacağına şüphe ile bakanlar… Bu sebeple Arın Demir, BOTAŞ Gaz Alımı Eski Daire Başkanı Ali Arif Aktürk ile rezervler üzerine ayrıntılı bir röportaj gerçekleştirerek konuyu açıklığa kavuşturmaya çalıştı.
Arama-Üretim sektöründe 3P (1P, Proven-kanıtlanmış), 2P (probable, olası), 3P (possible, muhtemel) olmak üzere rezerv hesabı yapılırken farklı senaryolar üzerine çalışılır. Her senaryoya göre toplam rezerv miktarı ve üretilebilir gaz miktarı değişiklik gösterir. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Karadeniz’de açıklanan 320 BCM’lik bu gaz rezervi hangi senaryo çerçevesinde hesap edilmiş olabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarında buna ilişkin bir detay vermedi. Ancak, konuşmasında tespit kuyularının açılacağını ve sondajın da 21 Temmuz 2020’de başladığını ifade etti. Daha sonra hem sayın bakanların hem de medyada yer alan bilgilerden, henüz bahsedilen konuda sondajın tamamlanmadığını anlıyoruz. Dolayısıyla, buradan 320 milyar m3’ün sadece tahmini bir yerinde rezerv; yani, jargondaki tabiri ile “gas in place” olduğu yorumuna varabiliriz. Yani daha yapılması gereken çok çalışma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yerinde rezerv ile ticari üretilebilir rezerv arasındaki farklar nelerdir? Karadeniz’de bulunan rezervini buna göre nasıl sınıflayabiliriz, 320 BCM’nin tamamı ticari olarak kullanılabilir mi?
Yerinde rezervi dış çember olarak düşünürsek, bu rakam teknik olarak üretilebilir, ekonomik olarak üretilebilir ve en son olarak ispatlanmış rezervin toplamı, yani kısaca rezervuarın hacmidir diyebiliriz. Bununla birlikte Enerji Bakanı’nın ifadesiyle, 2100 m su derinliğinde ve son derinliği 3500 m olan Tuna-1 arama kuyusunda; gazlı seviye kalınlığının 500 m, sahanın kapladığı alanın ise 250 km2 olduğu açıklandı. Zaten ispatlanmış rezerv rakamına ulaşabilmek için Jeolojik, yani fay hatları modellenmesi, hacimsel tahminler ve analizlerin yapılması, Petrofizik çalışmalarının geçirgenlik, porosite çalışmalarının tamamlanması, 2-3 boyutlu sismiklerle modellemelerin bitmiş olması gerekir. Tespit kuyularının tamamlanmış olması ve tüm testlerinin yapılmış olması gerekir. Zaten bakanın açıklamasına göre sondaj programının henüz tamamlanmadığı ve ilave olarak 100 m daha sondaj yapılarak iki hedef seviyenin daha test edileceği anlaşılıyor. Bu açıklamalardan; ulaşılan son derinliğe kadar log alındığını, muhafaza borularının indirilip kuyunun emniyet altına alındığını, rezervuar gelişimi ve gaz show’u olan seviyelerin de test (DST) edildiğini anlaşılıyor. Ayağı yere basan sonuçlara ulaşabilmek için kuyulardan gazın aktığını görmek ve uzun süreli akış ve basınç testlerini yapmak gerekir. Sondajda, gaz kromatografında gaz varlığına rastlamak, o olası rezervuarda gazın üretilebileceği anlamına gelmez. Yani 320 milyar m3’ün şu anda ispatlanmış bir rezerv olmadığından yola çıkarsak, henüz ticari olarak kullanılmaz.
Kıbrıs adası çevresinde keşfedilen doğalgaz ekonomisi oluşmadığı için 10 yıla aşkın süredir uluslararası piyasalara ulaştırılamadı. Karadeniz’de keşfedildiği belirtilen rezervin ekonomik geleceğini nasıl yorumlarsınız?
Şimdi öncelikle ben şunu söyleyeyim. Ben Kıbrıs’ın güneyinden geçen fay hattının kuzeyinde bir hidrokarbon varlığına inanmıyorum. Bütün rezerv bu fayın güneyinde. Yani gerek Tamar ve Leviatan gerekse de Zohr ve Mısır offshore’undaki rezervler, Nil deltasının sonucu oluşmuş rezervler. Bu nedenle gerek bu fayın kuzeyi gerekse de Girit açıklarında bir şeyler olduğuna inanmıyorum. Doğu Akdeniz’de gaz ve petrol fiyatlarına bağlı olarak bu fayın güneyindeki sistemden çıkacak gazlar ticarileştirilebilir. Ancak, genel olarak şu söylenebilir: Mevcut gaz ve petrol fiyatları ile hiçbir derin deniz rezervlerinin nihai yatırım kararı alma şansı yoktur. Bu Karadeniz için de geçerlidir.
Karadeniz’de ticari miktarlarda doğalgaz üretilmesi durumunda, Türkiye’nin mevcut ithalat kontratlarını ve fiyat pazarlıklarını nasıl etkiler?
Daha önceki sorularda cevaplarıma rağmen bu gazın üretilmesi 8-10 yılı bulur ki, zaten mevcut kontratlar 2021’den başlayarak en son 2026 yılının Temmuz’unda sona eriyor. Dolayısıyla, etkisinin olacağını düşünmüyorum. Kaldı ki, bugün üretiliyor olsa bile ve 320 milyar m3’ü ispatlanmış rezerv olarak kabul etmiş olsak bile, bu rezervden üretilebilecek miktar günlük 10-15 milyon m3/gün geçmez. Ayrıca offshore’da üretilecek gazın üretim maliyetleri de çok ucuz olmaz.
320 BCM’lik keşif Türkiye’nin enerji bağımlılık çerçevesinde eksen değişimine yol açacak büyüklükte bir rezerv midir?
Eksen değişikliği lafı kamuoyunda çok tartışıldı. Burada bahsedilen sanırım, Türkiye doğalgaz ve petrol sektörünün ve özellikle TPAO’nun, petrol/doğalgaz değer zincirinde downstream’den upstream’e doğru evrilmesi ve derin deniz sondajları yapabilecek yeteneğe kavuşması kastedilmekte. Bu, aslında bence petrol endüstrisinde eksen değişimi diye nitelenebilir. Çünkü hem derin deniz arama ve sondaj kabiliyeti hem de bu faaliyetin finansal ve teknik risklerini alıp hazmedebilme kabiliyeti bence evrimleşmelidir. Normalde eskiden kamu mantığı ile upstream risklerini almak çok zordu. Geçmişte TPAO Kazakistan, Mısır, Libya’da bu işlere girdi ve keşifler yapamadı. Sonra ilgililer hukuki soruşturmadan kurtulamadılar. Eğer sorunuza geri dönersek 320 milyar m3’lük bir keşif, E&P dünyasında çok büyük bir keşif değildir.
Değerlendirmelerinizden keşfe ilişkin çeşitli teknik ve finansal engeller olduğunu görüyoruz. Bugün bu keşfin açıklanmasında olası bir erken seçimin hazırlığı olabilir mi?
Keşfe ilişkin engeller demeyelim. Henüz tamamlanmamış çalışmalar var diyelim. Ama sorunuz biraz siyasi cevap gerektiriyor. Ben tabii ki niyet okuması yapamam. Ama bir tahminde bulunabilirim. 2020 yılında tüm dünya ile birlikte yaşadığımız salgın ve ekonomiye olumsuz etkisi, ekonomimizin mevcut kırılganlıklarının yanında topluma biraz olumlu, moral yükseltici haberler verilmek istenmiş olabilir. Sayın Süleyman Demirel’in bir lafı vardır. Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir. Bu nedenle Türkiye’de ne olacağı belli olmaz.
Fotoğraf: Ybrayym Esenov