[voiserPlayer]
Siyasi söylemlerin tarihin her döneminde toplumun ya yönetim biçimini ya da karar alma süreçlerindeki ikna unsurunu belirlemede doğrudan etkin araçlar olduğu noktasında şüphe yoktur. Düşünür, siyasi erk sahibi ya da hatip düşüncesini belirli yöntemlerle muhataplarına ulaştırmak için çeşitli argümanlar oluştururlar. Bu argümanlar söylemlerde yerleşir ve belirli bir hedefe ya da amaca işaret ederler.
Dünyanın her yerinde, siyasi aktörler söylemlerini oluştururken çeşitli yöntemler izlemiş, sayısız referans ve dayanak noktaları ile güçlü bir enstrüman oluşturmaya çalışmışlardır. Kimi zaman dini, kimi zaman tarihsel, kimi zaman ise ulusal birçok unsur söylemlerin etkisini pekiştirmek için kullanılmışlardır.
Yakın tarihimizde ise Recep Tayyip Erdoğan, siyasi kariyerinin her evresinde söylemlerini, gerçekleştirmeyi planladığı amaçlarına destekçilerini ikna için titizlikle seçmiştir. Erdoğan’ın söylemlerini 4 ana başlıkta toplayabiliriz. İlk olarak, sarsıcı süreçlerden geçerken yaşanılanların kabulünü sağlamak adına normalleştirme diyebileceğimiz eğilim öne çıkmaktadır. Genelkurmay Başkanı’nın terörist bir organizasyona üye olmakla suçlanıp tutuklanması, Kozmik Oda denilen ülkenin en mahrem kurumuna girilebilmesi, gazetecilerin tutuklanmalarının başka çeşit suçlara karıştıklarını öne sürerek olağanlaştırılması gibi. İkinci olarak, ülkede olan, ufaktan büyüye her türlü gelişmenin, icraatın Erdoğan’ın vizyonu, uhdesi, izni ve iradesi ile gerçekleştiğini öne sürülerek Erdoğan’ı yüceleştirme’ye dair söylemler öne çıkmıştır: hangi kamu kurumunda ya da hangi siyasi aktörün iradesiyle gerçekleşmiş olursa olsun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘üstün’ gayretleriyle yapılan projelerden bahsedilir. Buna karşın, siyasi söylemlerde muhalifleri ya da her türlü muhalif düşünceyi kabul göremez sınırlara itmek için hukuk dışı olarak niteleyerek marjinalleştirme gayretine girişilir. Mesela, demokratik, yasal süreçlerle seçilmiş HDP’li siyasi aktörleri ‘’terör uzantısı’’ olarak nitelemek bu stratejiye hizmet etmektedir. Son olarak hem Ak Parti destekçilerini konsolide etmek hem de izlenilen yanlış politikalardan muaf olmak için Erdoğan’ın ve yetkilendirdiği aktörlerin hep bir ağızdan izlediği düşmanlaştırma: düşmanlar yaratma stratejisi yine Ak Parti lideri Erdoğan ve kadrolarının söylemleri sayesinde inşa edilmektedir. Döviz kurlarına karşı Türk Lirasının değerinin sert düşüşü ve enflasyondaki olağanüstü artış dahi 17 yıllık hükümet etme sorumluluğundan soyutlanarak ‘’Yurtdışı kaynaklı Ekonomik Savaş’’ olarak nitelenmiştir.
Tam olarak böyle bir dönemde 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde düşmanlaştırma, marjinalleştirme, yüceleştirme ve normalleştirme stratejilerine karşılık gelen politikalar Ak Parti tarafından ısrarla takip edilmiştir. Muhalefet adayları arkasında dış desteğe sahip ulusal güvenlik sorunları olarak tanımlanmıştır. Kamu kaynaklarının denetimsizce Ak Partili adayların lehine kullanılması, Anadolu Ajansı’nın seçim verilerini manipüle etmesi ve 6 Mayıs günü YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal etmesi normalleştirilmiştir. CHP meclis üyesi adayları ve İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu PKK’lı ya da PKK destekçisi yakıştırmaları üzerinden marjinalleştirilmeye çalışılmıştır. İcraatçı yerel yönetim imajı Erdoğan’ın fotoğrafının her adayın yanında sergilendiği yücelik vurgusuyla desteklenmiştir.
Ne var ki, 31 Mart yerel seçimleri ile birlikte AKP’nin söylem stratejisi ağır bir darbe almıştır. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu kavgacı, ayrıştırıcı ve rövanşist olmayan siyasi söylemleri sayesinde 23 Haziran seçimlerinde Ak Parti’den 800 bin oy daha fazla almayı başarmıştır. Diğer bir ifadeyle, AK Parti yönetici ve kadrolarının hedef gösteren ve ayrıştırıcı dili karşısında CHP’nin kucaklayıcı, birleştirici ve barıştırıcı bir siyaset izleyeceği vaadi seçmenlerden onay almış gözükmektedir. Ancak bu söylemlerin toplumun önemli bir kesiminde ya da en nihayetinde çoğunluğunda karşılık bulması, liderlerin söylemlerinin çok ötesinde çeşitli bu söylemleri besleyebilecek siyasi stratejilere olan ihtiyacı da gözler önüne sermektedir. 21. yüzyılda, akademik çalışmaların ortaya çıkardığı yeni bir liderlik modeli olan Otantik Liderlik ve işlevselliği hususuna tam da burada değinmekte yarar bulunmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu siyasi başarının hukuki, sosyolojik ve ekonomik problemlere karşı oldukça dirençli olduğu 31 Mart seçimlerinde partisinin aldığı %44’ü aşan oy ile görülebilmektedir. Ancak, AK Parti’nin özellikle büyük şehirlerde yaşadığı hezimet, söylemlerin ve stratejilerin uygulanmasında tek başına aktörün yeterli olmadığını aktörü destekleyecek ve ona rota olacak bir liderlik modelinin örgütün üyeleri tarafından takip edilmesi gerektiğini göstermiştir. Lider, gücünü örgütünden ve örgütüyle kurduğu iletişimde izlediği bu modelden, stratejiden alır. Tarih boyunca liderlik ve liderlik modelleri incelenmiş ve liderlerin öne çıkan özellikleri ile organizasyonunu/örgütünü yönetme metotları ayrı ayrı tanımlanmıştır. Bu modellerin öne çıkanları: karizmatik liderlik, etkileşimci/işlemsel (transactional) liderlik, dönüşümsel (transformational) liderlik olarak özetlenebilir.
Yukarıda da bahsedildiği üzere, Erdoğan liderliğinin de üzerine oturduğu stratejik bir ideolojik yapı bulunmaktadır. Erdoğan’ın AK Parti ve yönettiği kamu kurumlarında takip ettiği liderlik modelini karizmatik ve etkileşimci liderlik modelleri kapsamına alabiliriz. Ancak yeni nesil bir liderlik modeli son dönemlerdeki çalışmalarla ortaya konulmuş ve birçok liderlik modelinden beslenerek büyük boyutlu organizasyonlarda optimum fayda sağladığı tespit edilmiştir. Bu yeni liderlik modelinin adı Otantik (Authentic) Liderlik modelidir.
Otantik Liderlik modelini diğer liderlik modellerinden ayıran en önemli özellik karizmatik, dönüştürücü, etkileşimsel liderlik modellerindeki tavandan tabana işleyen örgüt yapısının tabandan beslenen bir yapıya evrilmesidir.
Liderlik kurumunun önemi, yönetilen organizasyonun veya kitlenin hedeflerine ulaşmasında en verimli ve en etkin rotayı göstermesiyle doğrudan ilişkilidir. Doğru rotayı göstermesi, doğru yöntemleri öne çıkarması, hedefleri belirgin bir biçimde aktarması ve bunları yaparken sürdürülebilir bir strateji kurmayı hayati bir gereksinim olarak görmesi gerekmektedir. Başarıların sürdürülebilir olacağı bir liderlik formunda hukuk ve etik, güven, yaratıcılık ve organizasyona aidiyet hususları çok önemlidir. Bunların tamamının ve daha fazlasının dayanak yapıldığı liderlik modeli Otantik Liderlik modelidir.
Otantik Liderlik modeli 4 (dört) ana sütun üzerine oturur ve 4 (dört) ana faydaya/hedefe odaklanır. Yapılan araştırmalar, otantik liderliğin normlarına uygun hareket eden bir lidere sahip olan organizasyonların, örgütlerin, kamu kurumlarının ve özel şirketlerin sözü edilen 4 hedefi başarıyla gerçekleştirildiği gözlemlenmiştir.
Otantik Liderlik modeli 4 (dört) ana sütun üzerine oturur:
- Bireysel Farkındalık: Liderin şahsi özelliklerinin tarafsız bir biçimde tanımlanması zaruridir. Liderin zayıflıklarının ya da güçlü yanlarının ortaya çıkarılması lider ile takipçilerinin arasındaki ilişkinin çok daha güçlü olmasına öncül oluşturacaktır. Bu vesile ile liderin zayıf olduğu yönlerin güçlendirilmesi ve hatta takipçileri tarafından desteklenmesi, güçlü özelliklerinin ise öne çıkarılması ve onu takip eden örgüt üyelerinin bu özelliklerden beslenebilmesi önemlidir. Esasen bireysel farkındalığın önemini, bu özelliğe sahip olmayan bir liderin irrasyonel olması mümkün davranışlarından anlayabiliriz.
- Şeffaflık: Liderin şeffaflığı öne çıkarması ve hem örgütsel ilişki içerisinde hem de yönetim hedefleri bağlamında şeffaf bir yapı kurması çok hayatidir. Şeffaflığın en görünür faydalarından birisi kendi kendine ve tarafsız bir biçimde yürüyen değerlendirme ve işleme süreçlerinin önünü açması olacaktır.
- Dengeli Bilgi/Veri Yönetimi: Liderin, karşısına gelen bilgiyi ya da veriyi tarafsız ve dengeli bir biçimde işlemesi ve alacağı kararların tüm tarafları gözeten kararlar olması gerektiğine odaklanması zaruridir. Lider, bilgiye karşı sorgulayıcı olmalı ve sahte/yanlış verinin onu yanıltması durumuna karşı kaygı duymalıdır, ancak diğer andan manipülatif bir bilgi üretmekten de kaçınmalıdır. Bu aşamada kritik olan tarafsızlık ve önyargısız bilgi işleme kapasitesine erişebilmektir.
- Etik ve Ahlaki Bakış Açısı: Otantik liderin özelliklerinde kritik unsurlardan bir tanesi ise ahlaki ve etik değerlere olan bağıdır. Liderin ahlaki ve etik normları yüceltmesi ve öne çıkarması takipçilerinin nezdinde meşruiyetinin artmasına ve organizasyon yapısının güçlenmesine hayati katkılar sunmaktadır.
Otantik Liderlik modelinin 4 (dört) önemli sonucu doğurduğu gözlemlenmiştir: Bunlar: tarafların(1)Yaratıcılık seviyeleri önemli oranda artmıştır. (2) Lider ve Üyelerin Etkileşimi ve Paylaşımı tabandan tavana, tavandan tabana olarak niteleyebileceğimiz ilişki nitelik ve nicelik olarak artmıştır. (3) Üyelerin/Takipçilerin Potansiyellerinin Ortaya Çıkması sonucu doğmuştur. Ciddi düzeylerde gözlemlendiği üzere, örgüt içerisindeki aktörlerin yaratıcık seviyelerinde ve üretilen değer ve projelerin gerçekleştirilmesi hususunda artış gözlemlenmiştir. (4) Kurum Aidiyeti: Büyük boyutlu ve kitlelerin yönetildiği organizasyonlarda kuruma olan aidiyet düzeyi gelişmiş ve bağlar kuvvetlenmiştir.
Sonuç olarak, 31 Mart yerel seçimlerinde ortaya konmuş olan muhalif başarıların sürdürülebilir olabilmesi ve kitlesel olarak güçlenerek büyümesi için söylemlerin ve liderlik stratejilerinin önemi yadsınmamalıdır. Erdoğan’ın şimdiye dek sürdürdüğü maddi ve yetki odaklı ödüllendirmeyi esas alan etkileşimci liderliğin yetersizliği ortaya çıkan siyasi krizlerin, çözümleri değil yeni krizleri doğurduğu kısır yapı ile gözler önüne serilmiştir. Dolayısıyla her boyutta ya da yapıda muhalefet örgütlenmeleri Erdoğan tipi bir siyasi liderlik modeli değil otantik liderlik modelini stratejik rota olarak benimsemelidir. Bir başka önemli hususu da atlamamak gerek: liderin olumlu şahsi özelliklerinin üye ve takipçilerinin yetkinlik ve söylemlerinde bir dönüşümü tetiklemesi gerekmektedir. Bir başka deyişle ise liderin söylem ve stratejilerinin, takipçilerin DNA’larına taşınabilmeleri sağlanmalıdır. Ancak bu yolla, örneğin her zorlu diyalog ortamında sabrı ve anlayışı tercih eden İmamoğlu tipi tepkiler geliştirilebilir ve CHP örgütünde görülmesi muhtemel sabırsız ve sert tepkiler evrilebilir. Ancak bu ilişkinin kurulabilmesinin yolu ise otantik liderlik modelini uygulamaktan geçmektedir.