Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Prag Yollarından Aştım da Geldim, Boyunu Boyuma Ölçtüm de Geldim…
    Forum

    Prag Yollarından Aştım da Geldim, Boyunu Boyuma Ölçtüm de Geldim…

    Sefai Erkan26 Eylül 20208 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Pardubice’de üç kişiyle tanışmamın ve Prag’da yaşadıklarımın hikayesidir.

    Kıymetli takipçilerim, sevgili dostlarım, canikolarım! Toplaşın, size Çekya’nın Pardubice ve Prag şehirlerini anlatıcam. Ayşe, çayını da al gel canım, içerek dinleyebilirsin, sıkıntı yok. Cem, uzakta durma, biranı da al gel abi. Dikkat et, kolunu sağa sola çarpıp milletin kafasına dökme. Mundar etme ortalığı. Rümeysa, tatlım gel gel çekinme. Yabancı yok, hepsi bizim uşaklar.

    Flaş Bek: Nihayet tren istasyonundayım. Gezginlerin 3-4 saatte her şeyi bitirdiği bu kentte 3. günüme girdim. Hiçbir müze, saray, ziyaret etmediğim halde çok dolu geçti. Takos, sosisli, Irish Pub, Mersinli kardeşim, Afgan arkadaş, Başkurt Oleksandre ve tabiikisi de  hemşerim Emma. Hepinize teşekkürler. Ziplenmiş anılara ev sahipliği yaptığın için sana da teşekkürler Bratislava, seni unutmayacağım. İşte, Prag treni geldi, yolcu yoluna gerek. İstikamet Pardubice, dewamke!

    Dayılardan sen anlarsın, konuş onlarla!

    Sonunda trendeyim! O da ne, bu nasıl bir kalabalık? Sanki Üsküdar-Ümraniye veya Kadıköy-Pendik minibüsü. Pardubice’ye kadar ayakta gideceğim. Yaklaşık 3 saat. Gerçi metrobüsten talimliyim, koymaz bana. Hemen yanı başımdaki 2-3 kişiye kısa diyaloglarla sortilere başladım. Zamanla kalabalık diğer vagonlara dağıldı da rahatladık. Sevgili bir çift, karşı tarafta da bir yaşlı dayı. Sohbetlerimiz dayının ilgisini çekti. Genç arkadaşların Çekçe-İngilizce tercümesiyle dayıyla da konuştuk. Artık Çekçe nasıl ifadeler kullanıyorsa, etrafımızdaki birkaç koltuk bizi dinleyerek gülüyorlar. (Ay çok güldük, kesin başımıza bişi gelicek.) Dayı bana bir tükenmez kalem hediye etti. Benim sana hediye edebileceğim bir şey yok yanımda.” dedim. Verdiği cevaba, duyan herkes yani vagonun yaklaşık üçte biri güldü. “Sen kendin bir hediyesin” demiş bana.

    Nihayet Pardubiçe!

    Trenden indim ve görevlilere adresi sorup, semtin otobüsüne bindim. İndiğim yerde çocuklara filanca oteli sordum, bilmiyorlardı. Bayaaa bi yürüdükten sonra, arabaya malzeme yükleyen bi abi ve eşine rastladım. Yenge sağ olsun, “çok fazla gelmişsin biz seni bırakalım” dedi. Bıraktılar da ama nereye, otobüsten ilk indiğim yere. Meğer benim otel duraktan 30 metre arkadaymış. Bu Çeklere Semih’in attığı golü hatırladım, anca soğudu göynüm.

    Hemen çarşıya çıktım. Felsefem şudur: Elindeki imkân neyse onunla mutlu ol! Tamam belki Prag’da otel bulamadık, küçük kasabaya geldik ama, deneyim deneyimdir. Çekya’da kasaba görmedik demeyiz işte. Tonyalı yerel sanatçı Adem Ekiz’in (Beşköylü Adem) dediği gibi, sevduğumi almazsam, alduğumi severum. Misal, bir tanıdığım eşiyle birlikte Küba’ya gittiğini, eşinin “bu ne ya eski püskü arabalar” diye sızlandığını anlatmıştı. Ne kadar büyük kayıp.

    Pardubice Meydanı’nda Üç Kız!

    Adının Green Gate olduğunu sonradan öğrendiğim kapının önündeyim. Makineyi ayarlarken karşıdan gelen 3 kıza gözüm ilişti. Daha seslerini duymuyorum, hatta net de göremiyorum ama, Türk tipi var. Tam çekim yaparken yanımdan konuşmadan geçip gittiler. Bitirince hemen arkama dönüp, artık ne kadar eminsem, “Pardon Türk müsünüz?” Diye sordum. Üçü de 180 derece dönüp baktılar. “Evet” dedi ikisi. Diğeri Yemenliydi. Türk olan Gülsüm ve Yemenli Hatice (Orijinali Hadija) tesettürlü, Trabzonlu Esma tesettürsüz olanı. Öyle bi gezmeye çıkmışlar…

    Abi madem fotoğrafçısınız, sizi gezdirelim biz dediler. Bahçesinde tavus kuşları olan bir kiliseyi, parkları, sokakları gezdik. Tıpkı umarsız bir çocuk gibi. (Bak bu tip gereksiz benzetmeler, betimlemeler yapmayacaktın, söz vermiştin Sefai. Edebiyat yok, sadece gezi. Gezdir bizi Sefai.) Gördüğüm bir kafeyi sordum, Bayer Cafe, Pardubice’nin en pahalısıymış, öğrenciler pek uğramazmış. Kebab House diye bir yer gördüm, onu da sordum. Helal olmama riski var dendi, gitmedim. Sonradan öğrendim ki, içeride PKK-Kürdistan bayrakları da varmış. Gitmemekle iyi yapmışım.

    Çayırlık bir alanda bir festivale denk geldik. Kütüklerden ateş yakmışlardı. Hıdrellez mi acaba? Ama yok ya, domuz sosisi ve birayla hıdrellez olmaz, başka bi’ şey bu. Dönerken Gülsüm, “Abi yoldan geldiniz acıkmışsınızdır.” Dedi, “isterseniz yemek yapalım size, patates-yumurta-makarna bir şeylerimiz var, öğrenci şeyleri işte.” Bu teklif beni çok duygulandırdı. Sanki yeni tanıştığım üç arkadaş değil de İstanbul’da yıllardır tanıştığım, okuldan, işten arkadaşlar. Tabii ki aç bile olsam, kız öğrenci evine gidip orada zahmet veremezdim, son kalan patateslerini bitiremez ve ikram telaşına sokamazdım öğrencileri. Aç olmadığımı söyledim.

    Instagram’dan bağlantımız bir süre daha devam etti. Bu yazı yazılırken aradan 2,5 sene geçmiş. Gülsüm Bursa’da işe girdi ve nişanlandı. Arayıp “Allah tamamına erdirsin” dedim. Esma’nın İstanbul’da işe girdiğini öğrendim, ama onunla iletişimimiz yok. Hatice’nin baş örtüsünü çıkardığını görmüştüm paylaşımlarında. Sonradan öğrendim ki, savaş sebebiyle ülkesi Yemen’e dönemiyor. Annesi orada kalmış, babasıyla görüşmüyor, bir abisi Mısır’da ve aile çeşitli Arap ülkelerine dağılmış. Prag’da İngilizce öğretmeni olarak hayata tutunmaya çalışan Hatice de yaşadığı zorluklara dayanamayarak başını açmak zorunda kalmış. Sevgili Gülsüm, sevgili Esma ve sevgili Hatice, yemek davetiniz, sadece 2-3 saat sürse de hiç unutamayacağım dostluğunuz için çok teşekkür ederim. Yolunuz bahtınız açık olsun. Allah’a emanet olun…

    Biraların, Köprülerin, Meydanlarınla; Bekle Bizi Ey Prag!

    Pardubice’deki ilk sabahım, tren istasyonuna yürüdüm. İlk dikkatimi çeken devasa bisiklet parkı. Allahım, küçücük kentte bu kadar baysikıl nerden geldi? Hemen belediyeci arzularım devreye girdi, keşke Türkiye’de bundanımız olsa dedim. Trende maça giden Slavia Prag taraftarı bir grupla karşılaştım. Tabii ki futbol varsa muhabbet vardır. (Dünyanın bütün erkekleri birleşin!) Birlikte PJK atkısı da dahil çeşitli fotoğraflar çekilip ayrıldık. “PJK da ne” derseniz, linki BURADA, bi bakın, yakından tanısanız seversiniz.

    Tren istasyonundan iner inmez yeşillikler arasından çarşıya doğru yürümeye başladım. Yani çarşı yoludur sanırım, çoğu o tarafa gidiyor. Tren istasyonu zaten merkeze yakın olur, insanlar şehre kolay dağılır. Trenin mantığı da budur. Bir Hint lokantasında Çikın Masala yiyip devam ettim. Türkiye’de sık bulamadığım şeyleri denemek adetimdir. Fırsat olarak görürüm. Mesela Dublin’de Brezilya, Kore lokantası denemiştim, vardı çünkü. Misal, ilk İran lokantasına İran’da ya da İstanbul’da değil Tayland’da gitmiştim. Mısır, Lübnan lokantalarına da öyle. Hayatın ve seyahatin küçük hediyelerine “istemez kalsın” demem ben. (Bak Sefai, yavaştan edebiyata kaymaya başladın, kendine gel koçum, bi silkelen ya!) Neyse bu kadar edebiyat yeter, seyahate dewamke.

    Prag’da kalabalık rahatsız edici boyutta. Her yerde hacı kafilesi gibi emekli Japondan, İspanyol gruplarına kadar ekipler var. Yan yana yürümek bile zor. Bazı sokaklardan bebek arabalı annelerin ilerlemesi güç. Sokak kötü değil haa, kalabalık sadece. Meydana bakan güzel bir yere oturdum. İşte kızgın kumlardan serin sulara atlayacağım, çorak Anadolu toprağının yağmurla vuslata ereceği o an! Evet, Prag’da ilk biram geliyor beyler! Ve geldi, ooh. Bu biradan beş gün önce Macaristan-Estergon’da tanıştığım kız bana “Prag’ı çok seveceksin” demişti, “çünkü biraları çok güzel.” Bir ara lavaboya gittiğimde, oturduğum restoranın 800 yıllık olduğunu yazan bir tabela gördüm. Yer altına inen bir merdiven var, ilk kullanım alanı oymuş sanırım. Bi’ dakka ya bi’ dakka, 800 mü? Biz o tarihte Doğu Roma İmparatorluğu ile toprak kavgası veriyorduk. Burası o tarihten mi kalma?

    Meydandaki saat kulesi, kilise bilmem neyin tarihine girmiycem, Google’da var zaten. Ama bakın ne anlatcam? Facebook’ta paylaştığım bi’ resimden sonra, Prag’dan bir yıl önceki Makedonya gezisinde, Üsküp’ten Gostivar’a giderken yolumuzu şaşırıp Vrapciş diye bir kasabaya gitmiştik. Orada tanıştığımız, bize yolluk çantası hazırlayan marketçi Erdoğan Abi vardı. Face’den yazdı, “Sefai oralardaki dondurmacıların çoğu bizim köyden, selamımı söyle.” Ayıpsın Erdoğan Abi 🙂 Gel gelelim, Prag’da Üsküp-Gostivar Türkü dondurmacı arayışım başarısızlıkla sonuçlandı.

    Kilisenin önünde bir kalabalık gördüm, hep de gençler sırada. Öğrenciler başarı duası için girmişler. E ben de öğrenciyim, açık öğretim adalet meslek kaydım var, öğrenci akbilim de var. Papaz efendiden Tanrı’ya beni affetmesi için ve Tanrı zihin açıklığı versin diye dua istemek benim de hakkım. Sıraya girdim, ama 3-5 dakka sonra bitti dendi. (Hoca bitirme hoca, daha on dakka uzatma var ya!)  Sonradan öğrendim ki Çeklerin çoğu ateist, kiliseye genelde turistler gidermiş. Akşam olmuş iyice, tutuştum. Çünkü Pardubice’ye giden treni yakalamam lazım, otelim trenle bi buçuk saat mesafede. Malum, 1 Mayıs haftası, her yer dolu, ancak ordan yer bulduk. Prag gezimin öğlen işçi vardiyası gibi 13.00-21.00 arası olması da ne bileyim. ..

    Prag Ovası Prag Ovasııı, kazanamadım Rakı Parası!

    Ertesi gün İnstagram’dan kıymetli takipçim Yunus Abi ve Yeşim Abla’yla buluştuk. İkisini de kendi abim ve abla gibi severim, bu sebeple içtiğim birayı onlara kitledim. Onlar için çektiğim fotoğrafları uzun süre profil fotosu olarak kullanmalarına rağmen, ücret yerine sözleştiğimiz rakıyı halen ısmarlamadılar. Borcun edası-ifası, insana güvenmek, ahde vefa… piii, hepsi hikayeymiş.  Al işte şimdi bütün Türkiye’ye rezil ettim sizi, bu yazdıklarımı milyarlar okuyacak milyarlar!

    Ekmeğinin Peşinde, Çorbanın İzinde!

    Yunus Abi ve Yeşim Abla çiftinden ayrıldıktan sonra ilkini Budapeşte’de denediğim ve çok beğendiğim ekmek içi çorba içmek için bir restorana gittim. Garsona bunun yanında yediğiniz-içtiğiniz başka bir şey var mı diye sordum, “bira” dedi. Daha oracıkta tanıştığım iki Japon arkadaşla Tokyo muhabbeti yaparak içtim çorbamı. (Ooo, iyisin yine Sefai, Rabbim verdikçe veriyor.) Ya benim ne işim olacak elin Japonuyla. Ben ekmeğinin derdinde, çorbasına bakan bi insanım. Aha, fotoğrafta da öyle zaten. Sonrasında Prag’a gelmiş olmanın en önemli ispatı olan Charles Köprüsü’ne uğradım. Yine müthiş bir insan kalabalığı, hani Kadıköy motorundan inince Eminönü alt geçidinden meydana gidersin ya, işte onun gibi. Sağa sola çakma tişört dükkanı, mendilci abla, şarj aletçi bi’ abi, bi de sarı-yuvarlak kerhane tatlısı satan arkadaş koyarlarsa baya bi benzer. Eminönü’nden farkı, etrafta çöp yok Heykeller var mesela onun yerine. Zaten şehir çok güzel, yani şöyle söyleyim, normal arkadaşla gelirseniz sevgili olarak dönersiniz. Sevgiliyle gelirseniz de aman ya bane ne, ne halt yerseniz yiyin…

    İki gece Pardubiçe’den sonra son gecemi Pragda geçirip, ve neredeyse meydanda benden başka Üç-beş kişi kalmayana kadar gece fotoğrafları çekip geziyi tamamladım. Buradaki harika zamanlarımı hiç unutmayacağım. Trendeki komik dayı, şanlı Slavia Prag taraftarları, Çikın Masala yediğim Hint lokantasındaki Pakistanlı öğrenci-garson, ekmek arası çorba içerken tanıştığım Japonlar, Makedonya’dan Erdoğan Abi, her şey için teşekkürler. Ayy, az kalsın unutuyordum. Yunus Abi ve Yeşim Abla, size de teşekkür ederim. Her ne kadar sevgime layık olmasanız da sizi de seviyorum anasını satayım. Ve heykellerin, meydanların, kiliselerinle… Şarapların, biraların, köprülerinle… yine döneceğim sana, çünkü sen bize layıksın biz de sana, bekle bizi ey Prag! Şimdi yolcu yolunda gerek, Krakov’a dewamke.

    Sevgili dostlar, burada paylaşmaya fırsat bulamadığım Prag hikayeleri ve Küba’dan Vietnam’a, İrlanda’dan İran’a kadar birçok hikâye ve fotoğraf için Instagram’da seforotti travel sayfasına beklerim.

    Dünya
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikMillet Kimi Çağırıyor?
    Sonraki İçerik Muhafazakârların Keskin Dönüşü: 2021 İran Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine Dair Öngörüler

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Bültenler

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi
    Bültenler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Emrullah Özdemir

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Post-PKK Düzeni ve Türk Siyasetinde Muhtemel Değişiklikler

    16 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Transformation of the Sovereign in Liberal Democracy and Criticism of Liberalism from Schmitt’s Perspective

    16 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Deniz Nas

    Küçük Partilerin Oy Oranını Hesaplamak Neden Zordur?

    15 Mayıs 2025 Yazılar Salih Yasun

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}