Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Muhalefet Kimi, Nasıl Kazanacak? Seçmen Kümeleri ve Türkiye’de Siyaset Üzerine Yöntemli Düşünmek
    Forum

    Muhalefet Kimi, Nasıl Kazanacak? Seçmen Kümeleri ve Türkiye’de Siyaset Üzerine Yöntemli Düşünmek

    Onur Tuğrul Karabıçak29 Haziran 20228 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Üç parça hâlinde olması planlanan tek bir yöntemi öneren bu yazı dizisinde, ekonomik sebeplerin ve baskının oy davranışına etkisini öngöremeyeceğimizi savunuyorum. Yaşanılan ekonomik krizin oy tercihleri üzerinde bir faktörden ziyade ana sebep olması argümanının ve adaylarla seçmenleri bütüncül kimliklere göre ayırmanın tutarlılık açısından sorunlu olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, seçmen kitlelerini doğruluk kümeleri adını verdiğim kümeler içerisinde düşünüp adayları performans kartezyenindeki pozisyonlarına göre eşleştirdikleri alternatif bir düşünce yöntemi önereceğim.

    Bu yazıda, 1968 sonrası kıta felsefesi ve eleştirel teoriyi birleştirerek ortaya somut bir yöntem sürmek adına, önce teoriyi, sonra da ana akım analizlerin yanıldığı temel noktaları anlatacağım. Dolayısıyla, bu dizinin ilk parçasında post-Weberyan siyasetçi ve simülatif düşünce perspektifleri bir potada eritilerek Türkiye seçmenlerinin (aynı zamanda tüketicilerinin) kitlesel referans noktalarının nasıl işlenebileceğini tartışacağım. İkinci parçada adayların profillerini ve kümeler teorisini ele alacak, üçüncü parçada ise bu teori üzerinden somut siyasal iletişim stratejileri önereceğim.

    Seçime Giderken Neden Teoriye İhtiyacımız Var?

    Haziran 2023’e bir yıl kalmışken muhalif kutuplarda ve politize olmuş her düşünce alanında muhalefetin iktidara yürümeyi nasıl garantileyebileceği sorusu yatıyor. Ana akım düşünceler, çıkarılacak adayın kimliğine, kitleler karşısındaki profiline ve önereceği politikalara yoğunlaşmış durumdalar. Bir yanda insanların ekonomik gerilemeye göre oy kullanacağı, olası bir demokrasi talebi, baskıdan yılgınlık gibi sebeplerle muhalefeti tercih edeceği; diğer yandan da iktidarın baskıyla, seçmenin irrasyonelliğiyle ve/veya medya gücüyle hâlen daha seçimi kazanabileceği konuşuluyor.

    Ancak bu tartışma esnasında seçmenin hangi kitlesinin iktidardan kopabileceği ve bu kopan kitlenin muhalefet saflarına geçip geçemeyeceği süreci görmezden geliniyor. Hatta, muhafazakâr seçmenin korkmaması gerektiği, ‘endişeli muhafazakârlar’ olarak adlandırılan kesimin Millet İttifakı’na oy verebileceği, CHP’nin artık değiştiği, onların bu ülkenin yönetiminin merkezinde yer almaya devam edeceği vaatleri veriliyordu. Seçimi AKP iktidarına kaybettirmekle düzeni değiştirmemek adına verilen vaatlerin tutarlı bir kazanma stratejisi olmadığı görülüyor. Yani, “AKP kendi seçmenini materyal ve hatta ahlâkî/ideolojik olarak kaybetse de bu seçmen Millet İttifakı tarafından kazanılıyor mu?” sorularını sormak gerekiyor.

    Yöntem olarak kamuoyu anketleri ve adayların gittikleri şehirlerde karşılaştıkları muamaleleri incelemek yeterli değil, medya aracılığıyla yayılan mesajların hangilerinin nereye ulaştığını teorize edebilecek bir yaklaşım ortaya koymak gerekiyor. Çünkü, bir adayın kampanyası ya da aktörlerden birinin gafı tüm seçmen kitlelerine aynı anda ve aynı bağlam içerisinde ulaşmıyor, onlar tarafından tüketilmiyor. Alternatif medyada yapılan, aslen siyasal iletişim temelinde olan ancak theory-informed (teori ile temellendirilmiş) olmayan yorumlar her ne kadar dinleyenlerde gündelik farkındalıklar yaratsa da durumu sistemli bir şekilde kavrayamıyorlar ve bireysel-grupsal analizler olarak kalıyorlar.

    Bunlara örnek olarak, adayların ‘birleştirici profili’, ‘halkın üzerinde uzlaşabileceği bir aday’, adayların ‘güç isteği’, seçmenin belirli bir program ve çerçeve istediği gibi teoriden kopuk yorumları örnek sayabiliriz. Tamamen yanlış ya da tamamen yetersiz olmamakla birlikte, yer yer tutarlılık taşımaları onları sistematik yapmadığı gibi sistemli bir yaklaşım içermemeleri gündeme getirilen sorunların nasıl problemleşebileceğine ve AKP’nin son seçime kadar kazanmış olmasına çok az ışık tutuyor.

    Bu noktada, Türkiye’de siyasetin neye evrildiğinden Türkiye’de seçmen kitlesinin nasıl değerlendirilebileceğine kadar temele inen bir sorgulama yapmak, bize sonunda Türkiye’den doğacak bir teori verebilir. Bir önceki Reklam Devleti yazımda yapmaya giriştiğim teorizasyonun bir parçası olarak, bu yazıda da “Türkiye’de siyasetçi-halk kitleleri arasındaki en basit bağlantı nedir? Bir adayı ve kampanyayı en temelde halk kitlesine kabul ettiren dinamikler nelerdir?” temel sorularına güncel siyaset felsefesinden cevaplar arayacağız. Önce siyasetçiyi eleştirel bir çerçeveden tanımlayıp daha sonra da seçmen kitlelerini inşacı bir çerçeveden tanımlamak bu sorulara verilecek cevaplar için uygun başlangıç noktaları olacak.

    Post-Weberyan Siyasetçi

    Bir konu gündeme geldiğinde ve siyasetçiler bir çıkış yaptığında neyin gündem olduğu, gündem olan konuların nasıl anlamlar ürettiği konusu üzerinde bireysel çıkarımların tartışıldığını görüyoruz. Öncelikle, siyasal düzlemde bir mesaj üç temel aktör üzerinden işleniyor: siyasetçi, kitle ve medya. Medyayı, metin ve analist olarak ikiye ayırıp etkisini de tüketim üzerinden bilginin dağıtımı sürecine yayarsak, ortaya dört aktör çıkıyor ve bunların ürettiği anlamları (meaning production) incelemek gerekiyor: siyasetçi, metin, kitle ve analist. İlk üç aktör bir anlam kümesi oluşturuyor. Bu kümeyi dışardan inceleyen, anlam üretimine geri dönüt veren aktör olarak da siyasî analistin eklenmesi gerekiyor. Siyasetin nasıl performe edildiği, üretilen metinlerin anlam potansiyelleri, kitlelerin anlam üretme potansiyeli ve analistlerin bu üç aktör üzerinden kurguladıkları anlamlar ilk belirtilen kümeye geri dönüp tekrardan bu çarkın tanımlanmasına ve sürdürülmesine yol açıyor:

    Siyasal düzlemde bir mesajın üzerinden işlendiği üç temel aktör

    Siyasetçi nedir sorusuna, siyasetçinin bir meslek olarak ya da ahlâken bu işi icra ettiği Weberyan anlamda bir siyasetçinin ve meşru güç-şiddet uygulayıcılığı ile tanımlanan Weberyan devletin Türkiye’yi açıklamadığını ve bunun yerine ‘görünürlük’ temelli bir siyasetçi kavramını savunarak başlayacağım. Çünkü bu Weberyan bir varsayımın Türkiye’deki materyal ve kavramsal siyasetçi gerçekliğiyle temas etmediğini düşünüyorum.

    Güncel trope’lardan (sık sık tekrar edilen ancak derinlemesine düşünülmeyen) biri de Türk siyasetinde liyakatın olmadığı. Ancak Türkiye siyasetindeki itiraf edilmeyen temel sorun liyakatsizlik değildir; liyakatli-liyakatsiz her siyasetçi ‘liyakat’ söylemini kendine özgüleştirerek (bazen kendi kalifiye olmamasına rağmen) kullanabiliyor (incorporation). Asıl sorun, liyakatsizlikte değil, çünkü liyakatin alt sınırı tanımlanabilecek bir düzlemde değildir, dolayısıyla Türkiye’de liyakati ispatlamak göründüğünden de daha karmaşık bir mesele olabilir.

    Bunun yerine, siyasetçi olunuş yolundaki temel felsefe ve bunun alt kademe siyasette icra ediliş biçimi problematize edilebilir. Bu biçim ve ‘siyasetçi olma metodu’ devam ettiği sürece ortada yarıştırılan cv’ler dışında bir şeyin değişmesi pek de mümkün görünmüyor.

    Siyasetçilik, halk ve sermayedarlar üzerinde etkisi olan insanların ve olayların yanında/içinde ‘görünme’ davranışı (fotoğraf karesine girme, toplantılara gitme, toplantılarda ve binalarda birinin yanında bulunma) üzerinden neşet ediyor. Buna post-Weberyan siyasetçi anlayışı da denebilir. Siyasetçi olmak için, halk ve sermaye üzerinde etkisi olan insanların yanında görünür olmak gerekiyorsa, bu, siyasetçinin ‘görünürlük’ üzerinden fikir üretmemesine rağmen ürettiği söylemlerin kendi fikri olduğunu savunabilmesini sağlar. Hâl böyle olunca, siyasetçi, halk tarafından tüketilebilen ‘görüntüler’ ağı içerisinde değerlendirilir ve o da kendisini bu ağda değerlendirir.

    Dolayısıyla icraat, aktivizm ve güç uygulama davranışları yalnızca ‘görünürlük’ üzerinden siyasetçinin ‘var olmasını’ sağlar. Buradaki varlık krizi süreğendir ve ‘görünememek’ Demokles’in kılıcı gibi sallanır: Sürekli gözden kaybolma tehlikesi siyasetçiyi çok görünür olma savaşı içerisine ve yıllardır süregelen, var olan söylemleri ve anlaşılabilir fikirleri özgün fikirlermiş gibi savunma çözümüne götürür.

    Bu durumun fark edilmemesi, insanların ‘farklı bir hikâye’, ‘yeni bir siyasi parti’ arayışlarının sürmesini fakat her yeni gelenin aynı kümeden seçilmiş söylemleri benimsemesi sonucu hayal kırıklığına uğradığı bir tablo çizer. Siyasetçiliğin çıkış noktasının görüngü olması, devletle halk arasında ve aynı zamanda devletin içine erişimi olan siyasetçi ilişkisinin de çıkış noktasıdır.

    Simülatif Düşünce

    ‘Görünür olma’ yarışı, var olmak ve seçilebilmek için pragmatik olarak gereken il, ilçe, bölge, kurul, genel kurul, parlamento vb. noktalarda daimî hiyerarşiler ve ‘başkanlıklar’ üretir. Bir unvanla anılmak, etraftaki insanlara görünür olma potansiyeli verir. Bu ağ içerisindeki söylemlerin potansiyel olarak ürettiği anlamlar, üretilen söylemin bağlamına ve üretenin düşüncesine bağlıdır. Bağlam; toplumun ve siyasetin gündemi, tarihi ve popüler kültüründe bilinen öğeler olarak sıralanabilir. Siyasetçinin konuşması ve davranışı bağlama âtıf yapar ve neye âtıf yaptığına göre söylemin kendisi anlam üretir.

    Buna ‘metin’ diyebiliriz. Metnin anlamı, bağlamı üreten kişi ve onu dinleyenlerin potansiyel olarak yaptıkları âtıflar üzerinden şekillenir: Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinden bahsetmek tarihsel ve popüler bağlamda Kuvvay-ı Milliye’ye âtıf yapabilir, bu âtıf çeşitli film-dizi (Kurtuluş, Vatanım Sensin, Sarı Zeybek) görselleriyle bir ‘görüntü’ye dönüşür ve dolaşıma sokulur, ancak Doğu Perinçek üslubunda bu, aynı zamanda sosyalist ve köktenci bir anti-emperyalizme de tekabül edebilir.

    Bir başka örnek, Meral Akşener’in İttihat ve Terakki çıkışı ya da iktidarın Ayasofya’yı ibadete açması, bu işlem sırasında yapılan Necip Fazıl âtıfları ve bu işlemin kutsallık barındıran fethe, dahası İstanbul’un ‘tamamlanmamış’ fethine ve buna dayalı hadise yapılan bir âtıf olarak ele alınmasına, aynı söylemlerin TRT dizilerindeki karakterlerle eşleştirilmelerine, fetih kutlamalarındaki dev hologramların yayınlanışına kadar gidebilir.

    Simülatif Düşüncenin Özellikleri

    Bu durum, simülatif düşünce olarak adlandırdığım, kitlelerin olayları ve durumları doğru kabul edilen fakat gerçeklik kopyaları olan sembolik elemanlara âtıf yaparak anlamlandırması sürecidir. Bu durumda, simülatif düşünce, siyasetçinin tüketim kültürünün içinde ve materyal gerçeklikle bağlantılı olmasından ve kişilerin toplumsal meseleleri ‘âtıflar yaparak’ düşünmesinden kaynaklanır. Simülatif düşünce, kişilerin gerçek olayları düşünürken onların imge (görüntü, çok bilinen semboller) kopyalarıyla eşleştirmelerine ve bunu popüler kültür üzerinden gerçekleştirmeleriyle meydana gelir ve Baudrillard’ın simulakr kavramının[1] işleniş hâli olarak yorumlanır.

    Simülatif düşünce, kitlelerin görseller tarafından ayartılmasıyla gerçekleşir. Bir görüntünün gerçekliğin yerini almasını açıklarken, hem gerçeklikten hem de görüntüden bahsediyoruz. Aradaki çekim gücü ise ayartmadır.[2] Baudrillard’a göre tüm görüntüler anlam üretmek için yarışırlar, alt anlamlar üretirler ve bunu bir oyuna çevirirler.[3] Oyun ve sahne, görüntülerin yüzeyselliğinde gerçekleşen temel aksiyonlardır. Ayartan görüntüler ise kitleleri bu oyuna ve sahneye kandırmaya iterler.

    Yani, siyaset sahnesinin kendi içinde jargonu olan bir dizi setine ve siyasetçileri de roller canlandıran aktörlere benzetebiliriz. Bu benzetme içerisinde karakterlerin ayartıcılığı aslında tüm bu olan bitenin bir dizi seti olarak bilinmesiyle ve materyal gerçeklikle de doğrudan alakalı olmasıyla ilgilidir. Siyasetçi, görünürlük oyununu sürdürürken halka karşı bu oyunu gizli bir şekilde oynadığını, sanki oynamıyormuş, son derece doğalmış gibi davranmasını başardığı sürece ayartıcıdır: Kitleleri kendine çekme gücüne sahiptir.

    Aksi taktirde, Mustafa Sarıgül örneğinde olduğu gibi, ayartmaya çalıştığı belli olduğu sürece kitleler tarafından çekilemez, sahnede olduğunu açıkça belli etmesi ondaki çekim gücünü yıkar. Diğer yandan, sığınmacı karşıtı politikaları son dönemlerde ‘politik doğruculuk’ akımı tarafından da yanlış bulunan şekillerde ifade eden Ümit Özdağ’ın sahne performansını ‘hayal satıyor’ diyen kitleyi çekememesine yol açar, ancak onun bu rolünü yaparken rol yaptığını çıkaramayan seyirci de Özdağ’ı ayartıcı güç ile ödüllendirir.

    Simülatif düşünceyi ve ayartmayı, yani siyasetçinin görünürlük oyunu içerisindeki yerini tespit eden modelde ürettiği anlam kategorisine koyabiliriz. Bu süreçte daha geniş bir çerçeveye ulaşmak için ise siyasetçi, metin, kitle ve analist arasındaki anlam ilişkilerini çeşitli yöntemlerle inceleyerek ulaşabiliriz. Analiz edilecek aktörleri, Post-Weberyan siyasetçi tanımını ve simülatif düşünceyi anlattığım bu yazının devamında, halkı doğruluk kümelerine göre ayıracağım ve siyasetçilerin performans kartezyenini açıklayacağım.


    [1] Simulakrlar gerçekten daha gerçek hissettiren, insanlar tarafından doğru kabul edilen ancak gerçeklikle hiçbir bağı bulunmayan sembollerdir. Bknz. Baudrillard, J. (1994). Simulacra and simulation. University of Michigan press.

    [2] Butler, R. (1999). Jean Baudrillard: The defence of the real. Sage.

    [3] Baudrillard, Jean (2001). Seduction, translator: Brian Singer. Montreal: CTheory Books.

    Fotoğraf: Aldebaran S 

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikUkrayna Savaşı: Belarus Perspektifi / Sierz Naurodski I Kiev Radyosu #7
    Sonraki İçerik Türkiye ve İsrail

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}