[voiserPlayer]
Doğma büyüme 35 yıllık Fatihliyim. Yenilenen İBB başkanlığı seçiminde pek çok kişi için şaşırtıcı bir sonucun alındığı Fatih’in içinden bir yorum belki tartışmalara katkı sağlayabilir.
Roma İmparatorluğu’nun, Bizans’ın ve Osmanlı’nın başkentliğini yapmış bu tarihi yarımada, İstanbul’un en eski yerleşimi olmasının yanında Türk siyasetinde İslamcılığın bayrak semtlerinden biri olarak zihinlerde yer etmiş durumda. Bu zihinsel alışkanlık, 2017 referandumunda ancak kıl payı Evet sonucunun (yüzde 51,38) çıkmasının ardından 23 Haziran’da CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasıyla yerini zihinsel bulanıklığa bıraktı. Fatih’te nelerin değiştiğini veya değişmediğini Türk siyasetine ayna tutarak kurcalamak belki bize sonraki on yıllarda Türkiye’nin ve siyasal İslamın geleceğine dair ipuçları verebilir.
Hangi Fatih?
Orta Çağ’da hem batıda hem doğuda surlarla çevrili şehirler, kendi içinde mahalleler şeklinde bölünürdü. Bu mahallelerin özelliği farklı dini, etnik ya da kültürel toplulukların hem bir arada yaşamasını sağlamak hem de birbirine karışmasını engellemekti. Bu mahalleleri birbirinden ya doğal engeller ya da büyük yapılar ayırırdı. Fatih’in bugünkü haline bakınca bir bakıma mahalle düzeneğini devam ettiği söylenebilir. Dini cemaatlerin en yoğun yerleştiği Çarşamba, yüzyıllardır ticaretin merkezi olan Eminönü, İstanbul Üniversite’nin yer aldığı Beyazıt, ilçeye adını veren ve Fatih Camii etrafında konuşlanmış Fatih semti, üniversitelilerin yoğun yaşadığı Cerrahpaşa, cozy cafeler ve eskimiş evlerle son dönemde gözde hale gelen Balat… Tüm bunlar Fatih’in büyük bir çeşitliliği içinde barındıran bir ilçe olduğunun kanıtı.
Bu çeşitlilik ve kendine özgülük dışarıdan ilçeye bakan insanlar üzerinde kafa karışıklığına neden oluyor. Örneğin yerleşik nüfus birkaç bin olan ama gündüz nüfusu birkaç milyonla ölçülen Eminönü’nü ziyaret edip Fatih’i ziyaret ettiğini sanan siyasetçiler var. Fatih’ten bu kadar CHP oyu çıkmasına şaşıranlar da muhtemelen Kocamustafapaşa ya da Cerrahpaşa’yı es geçiyordur, 23 Haziran ve öncesinde 17 Nisan referandumunda şaşırdıkları gibi. Bu karmaşıklığın gerisinde ise benim “Fatih Miti” dediğim olgu yatıyor.
Fatih Miti
Her mit gibi Fatih mitinin de oluşmasında tarihi arka plan önem taşıyor. Tarihi yarımada imparatorluğun kültürel çeşitliliğini yansıtan bir karakterdeyken, Fatih semti muhafazakâr Müslüman kimliğini taşıyordu. Osmanlı’nın son döneminde Osmanlı elitinin yoğun yerleştiği Fatih merkez semti (bu bölümde kastedilen Fatih, ilçe ismi ya da yarımada değil semt merkezi olarak ele alınmalıdır), Ankara başkent olunca giderek sönükleşmeye yüz tuttu. Fatih-Harbiye romanının simgeleştirdiği geleneksel yüzünü uzun süre koruyan Fatih, 60’lı yıllarda başlayan ve 70’li yıllarda artan Karadeniz ağırlıklı Anadolu’dan göçenlerin uğrak noktası oldu. 80’li yıllarda başlayan Kürt vatandaş göçü Fatih’in çeşitliliğini artırdı. Semt, bugünkü İslamcı kimliğine 80’lerde sahip olmaya başladı. Osmanlı döneminden beri pek çok Sünni İslami cemaatin merkezinin yer aldığı Fatih, 80’li yıllarda İslami hareketlerin yoğunlaştığı bir yer haline gelirken, 90’larda İslamcı entelektüellerin bir araya geldiği politize bir semt oldu.
28 Şubat sürecinin önemli bir özelliği, sadece siyasi seviyede faaliyet göstermeyip kitle iletişim araçları yoluyla toplumsal mühendislik aygıtlarını kullanmasıydı. Bu dönemde Fatih, laik camia için düşman kampın simge merkezi haline geldi. Modern siyasette mekân (uzam) kavramının kapsadığı yer düşünüldüğünde buna verilen önem daha da anlaşılıyor. “Dinci Fatih” kavramı toplumun zihnine bir tohum olarak atıldı ve günümüze kadar gelen Fatih mitinin oluşmasına neden oldu.
2000’li yıllarda AKP’nin yükselişi ile zenginleşen kesimler Fatih’i terk etmeye başladı. Günümüzde yüksek gelirli muhafazakârların yoğunlukla Fatih’te yaşadığını söylemek zordur. Bu sırada giderek kültür şehri haline gelen İstanbul’da kendi değerlerini yeniden keşfetmek akımı içerisinde Fatih de kendisine yer buldu. Gerek eski lokantaların değerinin anlaşılması ile gastronomi turizmi öte yandan At Pazarı ve Kadınlar Pazarı gibi yeni mekânların yaratılması ile kendine has bir kültürel atmosfere büründü.
Suriye iç savaşından sonra ise bu kültürel atmosfer kaybolmaya başladı. İstanbul’un en çok Suriyeli mülteci alan bölgelerinin başında gelen Fatih, birkaç yıl içerisinde sokaklarında Arapça’nın yaygın olarak konuşulmaya başladığı bir yerleşim yeri haline geldi. Sünni Müslüman kimliğin ağır bastığı pek çok ülkeden göçmen için (Örn. Afganlar ve Uygurlar) Fatih semt merkezi İstanbul’da tercih edilen bir göç bölgesi haline geldi. Fatih’in diğer (Aksaray, Laleli, Yenikapı, Samatya, Kumkapı) semtlerinde ise Orta Asya, Afganistan ve Kafkasya’nın yanında Afrika ülkelerinden pek çok farklı kimliklerden göçün yoğun olduğu görülüyor. Bu ortam içerisinde bulunmak istemeyen pek çok insanın da Fatih’ten taşınmasıyla bugün Fatih’in demografisinde ağırlığı yaşlılar, Suriyeliler ve diğer göçmenler oluşturuyor.
Bu noktada bir konuyu içeriden ele alanların başvurmak zorunda olduğu bir yöntemi kullanalım ve “Fatih hakkında doğru bilinen yanlışlar”ı şu şekilde sıralayalım:
- Fatih semt merkezi ile Fatih ilçesinin (tarihi yarımada) politik haritası birbirinden farklıdır.
- Fatih semt merkezi muhafazakârdır, ancak kentli muhafazakâr ögeler taşıdığından taşra ya da kenar semt muhafazakârlığı ile karıştırılmamalıdır.
- Fatih ilçesinde muhafazakâr olmayan ve CHP geleneğine bağlı pek çok mahalle vardır.
- Yoğun Suriyeli göçü yerel halk tarafından mutlulukla karşılanmasa da kamuoyu gündemine gelecek herhangi bir tepki de yaşanmamıştır.
- Fatih ilçesi, İslami partilerin oy deposu değil fikir merkezidir. Öyle olmasa 23 Haziran’da AKP’ye en çok oy veren ilçeler sıralamasında 12. olan ilçenin AKP’nin kalesi olarak bilinmesi mümkün olmazdı.
31 Mart
31 Mart seçimleri için doğal favori AKP, güçlü bir aday çıkararak eski TOKİ Başkanı Ergün Turan’ı belediye başkan adayı gösterdi. Her ne kadar kent bilincine sahip pek çok Fatihli, TOKİ başkanının gelmesi ile ilçenin inşaat rüzgarına kapılmasından endişe etse de profil olarak yüksek bir aday olduğu da gerçek. Buna karşın seçimden çok ümitli olmayan CHP kanadı, diğer pek çok yerleşim yerinde olduğu gibi umutsuz gördüğü yerlerde yerel teşkilatı memnun edecek bir aday çıkartmayı tercih etti. CHP uzun süredir belediye meclis üyesi de olan CHP Fatih İlçe Başkanı Soner Özimer’i başkan gösterdi. Bunun yanında neredeyse tüm Türkiye’de İyi Parti ile yapılan ittifak, iki partinin başvuruların yapıldığı son günlerde belediye meclis üyeleri listesinde yaşadığı anlaşmazlıktan dolayı yapılamadı. Bunun sonucunda İyi Parti, daha sonra Suriyelilerle ilgili söylediği sözlerle gündeme gelecek olan İlay Aksoy’u kendi adayı olarak gösterdi. İyi Parti kendi adayını çıkarınca HDP de Fatih’te aday gösterme kararı aldı. Böylece Fatih için seçim, AKP lehine daha başlamadan bitmiş oldu.
Yapılan ilçe belediye başkanlığı seçiminde AKP 53,03, CHP 36,08, İyi Parti 4,4, Saadet Partisi ise 3,08 oranlarında oy aldı. Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde ise Fatih’ten Binali Yıldırım’a 53,27, Ekrem İmamoğlu’na ise 43,64 oranında oy çıkarken Saadet Partisi adayı Necdet Gökçınar 1,75 oranında oy aldı.
CHP merkez teşkilatının da Fatih mitinden etkilendiği ve “Dinci Fatih’i kazanamayız” şeklinde bir bakışla seçimlere asılmadığı gözlenebilir. Bu da aslında yukarıda bahsettiğimiz mitin reel siyasette ve pratikte de bir veri olarak alındığının bir göstergesidir.
23 Haziran
Yenilenen İBB Başkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu yüzde 49,51 ile yüzde 49, 37 oranında oy alan Binali Yıldırım’ı geride bıraktı. Binali Yıldırım, 114.570 oydan 108.983 oya düşerken Ekrem İmamoğlu 93.848’den 109.253 oya çıktı. SP’li Necdet Gökçınar’ın oyu ise 3.759’dan 1.849’a indi. Dolayısıyla Fatih’te ibrenin dönmesinde 5 bin kadar AK Partili seçmenin İmamoğlu’na dönmesi ve Saadet’ten kayan oyların dışında küskün CHP’lilerin sandığa koşarak İmamoğlu’na oy vermesinin etkili olduğu anlaşılıyor.
Fatih’ten Çıkan Sonuç
Fatih, muhafazakâr bir semt. Bu kimliğini uzun süre de koruyacağa benzer. Buna karşın Fatihli’nin AKP’ye verdiği destek ideolojik ve bilinçli bir destektir. Bu destek çıkar ilişkisine dayanmaz zira Fatih, merkezi yönetim tarafından büyük bütçeli yatırımların yapılmadığı bir yerdir. Fatih miti çerçevesinde “kimi koysak kazanırız” zihniyetiyle ele alınan Fatih, ne İBB’den ne de Ankara’dan maddi destek görmüyor. Bunun yanında AKP’ye verilen desteğin daha çok moral ve fikri düzeyde olması, AKP’nin kendi dayandığını iddia ettiği değerleri yine kendi eliyle aşındırmasıyla ilçenin AKP’ye olan desteğini aşındırıyor. Fatih halkının oy verme davranışı bu bağlamda diğer kenar mahalle semt ve ilçelerinden farklılık gösteriyor. Dolayısıyla Fatih’e yönelik ne bir tarafın “dinci Fatih” yaklaşımı ne de öteki tarafın “bizim kalemiz” yaklaşımı gerçeği yansıtmıyor.
Türkiye’nin yeni bir döneme girdiği şu süreçte yerleşik kalıplar sorgulanmalı, yerel siyaset yapılırken kendi iç dinamikleri ile ele alınmalıdır. Fatih’in kendi özel konumu da değerlendirildiğinde semt veya ilçe bazında geçmişten daha titiz bir yaklaşım benimsenmelidir. Yoksa Fatih, kendisini izleyenleri ileriki dönemlerde daha da fazla şaşırtabilir.