[voiserPlayer]
Türkiye uzun bir zamandır hararetli bir şekilde göç meselesini tartışıyor. Tartışma o kadar büyüdü ki meselenin kendisi ve sonuçları unutuldu ve sürekli olarak sorunu konuşan aktörler üzerinden ilerlemeye başladı. Birçok meselede olduğu gibi kamuoyu bu sorunu teknik detaylarıyla konuşamıyor, tartışamıyor ve sağlıklı bir çözüm yolu bulamıyor. Bu yazıda becerebildiğim kadarıyla sorunun ne olduğunu tanımlamaya çalışacağım.
Bilindiği üzere Arap Baharı ile birlikte Suriye’de başlayan iç savaş sonrası Türkiye’ye bir göç akını yaşandı. Bu göç akını sonrası Türkiye’de “Suriyeli Sığınmacılar”, “Mülteciler”, “Geçici Sığınmacılar” gibi tanımları çok duymaya başladık. Bugün hala Türkiye’de ne kadar Suriyeli sığınmacı yaşadığına dair kamuoyunun tatmin olduğu ve inandığı bir bilgi yok. İçişleri Bakanlığı’nın verdiği sayılar ile Birleşmiş Milletler’in verdiği sayılar birbirini tutmuyor. Bu konuda araştırma yapan insanların ve bu konuyu gündeme getiren siyasilerin verdiği sayılar ise daha fazla. Tabii burada konu hep Suriyeli sığınmacılar üzerinden tartışılıyor ama ülkemize resmi yollar dışındaki yollardan kaçak olarak giriş yapan ve Türkiye’de yaşayan yabancılar konusu da ayrı bir sorun. Ortadoğu, Afrika ve özellikle Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve çeşitli Orta Asya ülkelerinden gelen milyonlarca insan kaçak bir şekilde ülkemizde yaşıyor. Ve burada şu soru karşımıza çıkıyor: Neden ülkemizde bu kadar çok kaçak göçmen yaşıyor?
Suriyeli sığınmacıların neden Türkiye’de olduğunu biliyoruz. Suriye’de bir iç savaş yaşandı ve hükümet, politikası gereği bu insanları sınırdan içeri aldı ve Türkiye’de geçici bir süre yaşama hakkı tanıdı. Fakat, ülkemizde Suriyeliler dışında kayıtsız bir şekilde yaşayan yabancılar neden bu şekilde yaşamaya devam ediyor ve buna neden izin veriliyor, işte bunu bilemiyoruz.
Bu konu gündeme getirildiğinde “İran sınırı çok dağlık, sınır kontrolü kolay değil” karşılığını almanız muhtemel. Bu görüş beraberinde başka bir soruyu getiriyor. Sınırı kontrol etmenin imkansız olduğunu kabul edersek, bu insanların Van’dan Türkiye’nin batı illerine dağılmasına engel olmanın bir imkanı yok mu? Van’dan otobüse ya da kamyona binen kaçak göçmenler ülkenin batı illerine kolay bir şekilde giderken Türkiye’nin güvenlik güçleri ne yapıyor?
Sınır güvenliği ve takip konusundaki zafiyete veya bilinçli göz yummaya Türkiye’nin uyguladığı vize politikasının yarattığı doğal sonuçları da ekleyebiliriz. Türkiye sadece 21 ülke vatandaşlarına sınır kapılarında vize ile giriş imkanı veriyor. Diğer ülke vatandaşlarının büyük bir kısmına vizesiz giriş imkanı varken bazı ülke vatandaşlarına da alması kolay olan E-Vize modeli uygulanıyor. Türkiye’nin turizm politikası ve döviz ihtiyacı gereği kolay vize alınabilen bir ülke olduğunu burada aklımıza getirmemiz gerekiyor. Bir şekilde vizesiz veya E-vize ile ülkeye giriş yapan bir yabancının yasal sürenin sonunda ülkeyi terk edip terk etmediğini denetleyebilecek bir sisteme sahip olup olmadığımız da ayrıca tartışılması gereken bir husus.
Sınırlarını kontrol edemeyen, kimin nerede yaşayıp yaşamadığını doğru düzgün şekilde bilemeyen bir yönetimin resmi yollarla ülkeye giren turistin günü gelince resmi yollarla ülkeden ayrıldığını tespit edebilme kapasitesi olduğunu da düşünmüyorum. Sosyal medyada çokça paylaşılan ve kamuoyunda infial yaratan videoları dolaşıma sokan kişilerin ülkeye kaçak yolla mı, yoksa resmi yolla mı girip girmediğini de bilmiyoruz.
İşin bir de konut ve inşaat boyutu var. Türkiye’de özellikle İstanbul, Antalya, Bursa gibi kentlerde ciddi sayıda yabancı ülke vatandaşına konut satılıyor. Kimi sadece konut satın alıyor, kimi konut alma karşılığında vatandaş oluyor. Burada da işin ayrı bir ekonomik boyutu olarak inşaat sektörü karşımıza çıkıyor. Bu sektörün mevcut iktidarla olan derin ilişkilerini, iktidarın temel ekonomik hedefinin inşaat sektörünü büyütmek olduğunu bilince burada da karşımıza çok bilinçli bir politika çıkıyor.
Düzensiz göç sorununun en can sıkıcı boyutu ise kayıt dışı istihdam meselesi. Bu insanların Türkiye’de resmi yollarla sigortalı bir işe girme şansları yok fakat bu insanlar bir şekilde bir yerlerde çalışıyor. Nerede çalışıyorlar, ne kadar ücret alıyorlar, kaç saat çalışıyorlar bu bilinmiyor ya da bu kayıt dışılığa göz yumuluyor. Ak Parti iktidarı Türkiye’yi soktuğu ekonomik kriz sarmalından kayıt dışı istihdam ve bunun getirdiği emeğin ücretini olabildiğince kısma ile çıkabileceğini sanıyor ya da çıkmaya çalışıyor. Bu yüzden İçişleri Bakanı Soylu: “İş insanları Suriyelilerin gitmesini istemiyor” diyebiliyor. Ya da Mehmet Özhaseki: “Suriyeliler giderse sanayi üretimi durur” gibi açıklamalar yapabiliyor.
Tüm bu bilgileri birlikte düşündüğümüzde Türkiye’yi yöneten iktidarın Suriyeli Sığınmacılar ve kaçak göçmenler üzerine kurduğu bilinçli bir ekonomi-politik tercihten bahsetmek gerekiyor. Turizm, tarım, inşaat ve sanayi gibi çeşitli ekonomik yansımaları olan bilinçli bir düzensiz göç politikası uygulanıyor. Bu düzenden, yanında yabancıları sigortasız çalıştıran ve hak ettikleri ücretin çok altında maaş veren işverenler ve bunun üzerine bir ekonomi inşa eden Ak Parti iktidarı dışında, başta işsiz kalan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olmak üzere herkes mutsuz.
İşin tabii uluslararası boyutta bir de Avrupa Birliği ile imzalanan geri kabul anlaşması rezaleti de var. Türkiye’yi yöneten iktidar bu anlaşma ile Türkiye’nin düzensiz göç hendeği olmasını kabul etti. Buna karşılık, kurduğu otoriter rejime karşı Avrupa’dan yüksek ses gelmesini engelledi. Ayrıca karşılığında da 10 milyar Euro’ya yakın bir destek aldı. Avrupa Birliği ülkeleri ise Erdoğan rejimini onaylama karşılığında ülkelerine yönelecek düzensiz göç akınını durdurmuş oldu. Burada da AB ülke vatandaşları, hükümetleri, Erdoğan ve Ak Parti kazanırken bedel ödeyenler ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oldu.
Yaşanan tartışmaların gürültüsü maalesef göç ve sınır politikası gibi teknik alanlarda yapılan tartışmayı perdeliyor. Yabancılara duyulan ve çoğu zaman özcülüğe savrulan öfke, sorunların çözümüne katkı sunacak tartışmaları engelliyor. Türkiye düzensiz göç akınını durdurmanın ve mevcut kaçakları geri göndermenin yollarını aramalı, bu sorunları sakin bir şekilde tartışmalı ve konuşmalı.
Fotoğraf: Julie Ricard