[voiserPlayer]
Ülkelerin egemenlik erkleri altında üç farklı güç vardır. Bu güçler devletin üç temel fonksiyonunu temsil eder ve bu fonksiyonları icra eden organlarda toplanır. Bu üç temel fonksiyon; yasama, yürütme ve yargıdır. Geçtiğimiz hafta Cemal Kaşıkçı dava dosyasının Suudi Arabistan’a nakli talebine Adalet Bakanlığının olumlu yanıt vermesiyle bu dosya Türkiye için kapanmış oldu. Yani aslında Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinin uzantısı olan yargı yetkisine ilişkin bir güçten vazgeçerek bunu başka bir devlete devretti. Peki bu süreç nasıl işledi, bunun sonuçları ne şekilde değerlendirilebilir?
Davalar Nasıl Naklediliyor?
Devletler çok taraflı adli yardım sözleşmeleri imzalayabilir ya da birbirleri ile ikili özel adli yardımlaşma anlaşmaları yapabilirler. Bu anlaşmalar pek çok konuyu kapsayabilir. Örneğin, şüpheli ifadelerinin alınması, delil toplanması, karar tebliğleri de bu anlaşmalar kapsamında düzenlenebilir. Suçlu iadesine ilişkin düzenlemeler de bu kapsamda yapılabilir. Bu bağlamda Türkiye, Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne taraftır. Taraf olan diğer devletler ile Türkiye arasındaki suçlu iadesi işlemleri bu Sözleşme hükümlerine göre yapılır. Bu sözleşmeye taraf olmayan ABD ve bazı başka devletler ile de Türkiye arasında ikili antlaşmalar vardır ve hukuki süreçler buna göre yürütülmektedir. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında bu nitelikte bir adli yardımlaşma anlaşması bulunmuyor. Peki, o zaman nakil nasıl yapılabilir?
6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanun’una göre bir nakil süreci işletilecek. Buna göre de eğer Suudi Arabistan yargı mercileri davaya ilişkin bir mahkumiyet kararı verirse Türkiye’deki dava düşecek. Yani Cumhuriyet Savcısının talebi ile mahkeme Türkiye’deki davada durma kararı aldı ve dosya da Suudi Arabistan’a devredildi. Buna ilişkin talep de 13 Mart 2022’de Suudi Arabistan Başsavcılığından gelmişti. Mahkeme 7 Nisan 2022 tarihli duruşmada, 6706 sayılı Kanunun “Soruşturmanın veya kovuşturmanın yabancı devlete devredilmesi” başlıklı 24. maddesi uyarınca dosyayı devretmeye karar verdi. Bu maddede yer alan şart, “Şüpheli veya sanığın yabancı devletin vatandaşı olması nedeniyle Türkiye’de hazır bulundurulamaması veya adlî yardımlaşma yoluyla savunmasının alınamaması” şeklindedir. Suudi Arabistan vatandaşı olan yirmi sanığa ilişkin iade talepleri Suudi Arabistan tarafından reddedildi. Bu nedenle Türkiye de bu hükme dayanarak davanın nakline karar verdi.
Nakil Kararı Sonrası Ne Oluyor?
Mahkemenin almış olduğu nakil kararı sonrası Suudi Arabistan da nakli kabul ederse Türkiye’de görülmekte olan dava duracak. Talebin Suudi Arabistan’dan geldiği göz önünde bulundurulduğunda bu dosyayı kabul edecekleri ayan beyan ortadadır. Suudi Arabistan’da görülecek davada mahkumiyet kararı çıkarsa dosya Türkiye’de kapatılacak eğer mahkumiyet kararı çıkmazsa Türkiye davayı devam ettirebilir. Bir başka deyişle yeniden canlandırabilir.
Adalet Yerini Bulabilir Mi?
Yukarıda bahsettiğim gibi sanıkların iadesi yapılmadığı için dosyayı Suudi Arabistan’a iade ettik. Ancak dürüstçe düşünürsek sanıkları bile bize vermeyen bir devletin bu konuda adil bir yargılama yaparak suçluları cezalandıracağına inanmak gerçekçi mi? Tabii hele bir de Cemal Kaşıkçı’nın bu devletin konsolosluğunda öldürüldüğünü de işin içine katarsak. Adaletin yerini bulmayacağı, davada adil bir karar alınmayacağına kesin gözüyle bakılabilir. Burada iki sonuç beklenebilir. Birincisi bazı sanıklara kısa süreli mahkûmiyet kararı vermek suretiyle Türkiye’de davanın düşmesini sağlamak, ikincisi ise davayı sürüncemede bırakarak Türkiye’deki davanın durmasına ve devam edememesine sebep olmak. Her iki yol da bu cinayetin aydınlatılmasına katkı sağlamayacaktır.
Ayrıca idam cezası bulunan bir ülkeye dosyayı iade etmek de bir başka yönden hukuka aykırılık teşkil ediyor. Pek çok ceza hukukçusunun da altını çizdiği gibi eğer dosya iade edilecekse bile idam cezası dışında ceza verileceğine dair güvence alınmalıydı. Açıklamalarda ise böyle bir güvence konusunda bilgi yok. Yani diğer pek çok noktada mağdur ve yakınları ile cinayetin aydınlatılması konusunda sorunlardan bahsedebilsek de şeriat yargılaması bulunan bir ülkeye dosyanın iadesi, sanıklar bakımından ayrıca bir sorun teşkil ediyor. Sanıkların insan haklarının korunması adına da bu iadenin uygunsuz olduğu ortadadır.
Türkiye’nin gerek Uluslararası İnsan Hakları örgütleri gerekse Cemal Kaşıkçı’nın ailesi ve yakınları tarafından bu karar sebebiyle ciddi eleştiri alacağını söylemek de yanlış olmaz. Zaten devir ihtimalinin ortaya çıktığı ilk anda Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Genel Sekreteri Agnes Callamard: “Kendi topraklarında işlenen bir cinayetin davasını devretmekle Türkiye, suçun sorumlularına davayı bilerek ve isteyerek geri göndermiş oldu. Aslında Suudi sistemi Türkiye’deki savcılarla işbirliği yapma konusunda defalarca yetersiz kaldığı için adaletin bir Suudi mahkemesinde sağlanamayacağı çok açık” diyerek Türkiye’nin bu tutumunu açıkça eleştirdi. Bu eleştirilerin devamının geleceği de ortada. Türkiye yetkilileri sıklıkla bu davada siyasi bir amaç güdülmeden konunun aydınlatılacağı yönünde irade belirtmişlerdi ve şu an bu davanın devri ile bu kararlı tutumdan vazgeçilmiş oldu.
Türkiye bir devletin egemenlik erklerinden biri olan yargılama yetkisini yargılamanın adil şekilde yapılamayacağı bir ülkeye devrederek uluslararası hukuk alanında güvenilirliğini de zedeledi. Bu kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğu konusunda fikir birliği olacağı da açık. Bir nakil kararının kanuna uygun olması onu doğrudan hukuka uygun yapmaz. Zira, adalet olgusunun sağlanamayacağı bir nakil usulen yasaya uygun olsa da hukuka uygun değildir. Bu vesileyle, kanun ve hukukun aynı şeyler olmadığını hatırlamakta fayda olduğu görüşündeyim.
Fotoğraf: Sasun Bughdaryan