
Bir Toplum İdama Karşı Ayağa Kalktı!
Geçen hafta İran toplumu ve özellikle de sosyal medya kullanıcıları #idametme hashtagiyle 10 milyondan fazla tweet atarak demokrasi ve insan haklarını savunma konusunda bir destan yazmış oldu.
“İdam etme” hashtagi, Türkiye tarafından İran’a iade edilen iki genç başta olmak üzere, haklarında idam kararı verilen üç gencin idam kararına karşı uluslararası af örgütü tarafından önerildi ve kısa bir zamanda İran ve sonra da dünya trendine dönüştü ve bir haftalık bir süreçte 10 milyondan fazla tweet atıldı! Bu kampanya, sosyal medyada büyük bir tabanı konsolide etti ve dünya çapında ses getirdi.
Kamuoyu baskısı altında kalan yargı erki, uzun süre sonra, tayin edilmiş avukat Av. Bebek Paknya’nın (@DrPaknia) dosyaya müdahil olmasını engellemekten ve yargı sürecinin devlet tarafından atanan avukatla yürütülmesinden vazgeçerek, nihayet Av. Paknya’nın müdahil olmasına müsaade etti.
Avukatın müdahil olmasının ardından ilk paylaştığı twitlerde dosyaya ulaştığını ve okuma imkanı bulduğunu, aynı zamanda da dosyada verilen kararın usülden bozulması gerektiğini belirtti.
Av. Paknya İran ceza usül kanununun 190. Maddesi 4. Fıkrası gereği, idam veya müebbet hapis cezası olan suçlarda tahkikat aşamasında avukatın müdahil olmasının gerektiğini ve avukatsız tahkikatta elde edilmiş kanıtların gayrimeşru yoldan elde edilmiş sayılmasından dolayı, tahkikatın geçersiz olduğu ve onun ardından mahkeme ve kararın geçersiz olduğunu ilan etti. Böylece, 19 Temmuz Pazar günü Avukatların Divan-i Âli’ye (Yargıtay) usüle dayanarak iptal isteğiyle başvuru yaptıkları duyuruldu.
Saatler mesai saatinin henüz bittiğini göstermekteydi ki, Av. Paknya tweet atarak usül başvurusunun hemen kabul edildiğini ve gerçekleşmiş yargı sürecinin iptal edildiği haberini duyurdu. Böylece şimdilik idam tehlikesi kaldırılmış oldu ve dosya tekrar bakılmak üzere başka bir şubeye sevk edilecek. Bu olan bitenler, bir defa daha sosyal medya ve kamuoyunun bugünkü dünyada güç ve değerini gösterdi.
Gerçekleşen kampanyada sadece İran vatandaşları değil; Türkiye kamuoyu, insan hakları savunucuları ve gazetecileri başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden takdire şayan genişlikte bir katılım oldu.
Bu katılım, küresel dünyada, demokrasi meselesinin ülkelerin iç meselesi olmadığını ve iç-dış dikotomisinin ne kadar anlamsızlaştığını bir kez daha gösterdi. Bunun için tüm demokratlara ve insan haklarına gönül vermiş arkadaşlara ne kadar minnettar olduğumu buradan duyurmak istiyorum.
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Medya ve Sosyal Medya Kısıtlamaları İran’da Hangi Sonuçları Doğurdu?
İran’daki İslamcı iktidar, 1990’lı yıllarda, özellikle de 1997’de Muhammet Hatemi’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle ortaya çıkan reformcu hareketin sonucunda, birkaç senelik de olsa yazılı basının özgürleşmesine yol açtı. Fakat, 1997-2000 arası “basın baharı” vasfıyla da tanınan bu dönemde bile, bu kısıtlı özgürleşme yazılı basınla sınırlı kaldı. Mesela, özel televizyonların açılmasına hiçbir zaman

İran’da İktidar Destekli Paralel Baro Avukatlığı Nasıl Yıktı?
İran’da Avukatlar Barosu ülkede kurulan ilk sivil toplum kuruluşu sayılıyor. 27 Şubat 1953 tarihinde, İran’ın onurlu ve demokrasi açısından parlak tarafını temsil eden hükümetin başbakanı Dr. Muhammed Musaddık’ın kanun hükmünde kararnamesi ile resmiyet kazanan avukatlık kanunu ve kurulan baro, 1979 devriminden önce hem mesleki açıdan hem de insan haklarını koruma faaliyetleri

İran’da Aktivistlere İdam Kararı!
24 Haziran Çarşamba günü, İran siyaset arenası acı ve korkunç bir haberle sarsıldı. 27 yaşındaki Sait Temciti ve 25 yaşlarında olan Amir Hüseyin Muradi ve Muhammet Recepi adlı aktivistler için geçen yıl Kasım ayında gerçekleştirdikleri protestolardan dolayı verilen idam kararı İran Divan-i Ali Mahkemesi’nce (Yüce Mahkeme) onandı. Aktivistlere isnat edilen

İran’da Orta Sınıf Demokratik Hareketi Yeşil Hareket 11 Yaşında!
11 sene önce bu günlerde, İran’da milyonlarca vatandaş rejimi protesto etmek için sokaktaydı. Teokratik otoriter rejimi daha fazla istemiyorlardı. 1979 öncesinde olduğu gibi seküler ancak otoriter yanlarından arınmış bir demokrasi ve cumhuriyet arzuluyorlardı. Tabiri caizse, 1979 cumhuriyetçi devrimini -ki İslamcı kesim tarafından çalınan bir devrimdi bu- geri istiyorlardı. 90’lı yıllarda