[voiserPlayer]
2007 yılında imzalanan Lizbon Antlaşmasına göre dış politikada ve güvenlik politikalarında Avrupa Birliği (AB) içerisinde tek seslilik sağlanması öngörülmüştü. Birçok alanda olduğu gibi AB dış politika konusunda da ortak hareket edecekti. Lakin 2-3 haftadır gündemi meşgul eden Ukrayna krizinde AB’nin ortak hareket ettiği söylenemez. Birlik üyesi tüm ülkeler Rusya’nın tutumuna, olası Ukrayna işgaline ve savaşa karşı. Ancak, AB ülkeleri arasında bu durumla nasıl mücadele edileceği konusunda çeşitli nedenlerden dolayı fikir ayrılıkları söz konusu.
Bu yazıda AB’nin uyguladığı kriz ile mücadele yöntemlerini, özellikle Almanya ve Fransa gibi AB’nin demirbaş ülkelerinin hangi yöntemleri daha çok tercih ettiğini ve en sonda da bu tercihlerin nedenlerini anlatacağım.
Sert Yaptırımlar
AB’nin ortak paydada buluştuğu tek yöntem sert yaptırımların uygulanması. 2014’te Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden dolayı AB, 2014’ten beri Rusya’ya yaptırım uyguluyor. Yaptırımın içeriğinde bazı Rus bankaların ve şirketlerin sermaye piyasalarına erişimini kısıtlamak, Rus finans kurumlarına mali yardımı yasaklamak, askeri ürünlerin ve askeriyede kullanılan hammaddelerin ithalatını, ihracatını ve aktarımını engellemek gibi maddeler bulunuyor. AB, Rusya’nın Minsk Antlaşmasına uymamasını gerekçe göstererek 13 Ocak 2022’de mevcut yaptırımları altı ay daha uzatmaya karar verdi (1).
Bunun haricinde, 24 Ocak 2022 tarihinde AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanları yaptıkları ortak açıklamada Rusya’ya gerilimi düşürme çağrısı yaparken Ukrayna’ya müdahale edilmesi durumunda Rusya’nın çok daha ağır yaptırımlarla ve sonuçlarla karşılaşacağını dile getirdi (2). Birlik üyesi ülkeler bireysel olarak da benzer açıklamalarda bulundu. Bu yolla AB, Rusya’yı, yaptırımları daha da derinleştirmekle tehdit ederek dizginlemeye çalışıyor.
Askeri Çözümler
Özellikle Avrupa’nın doğusunda yer alan post-Sovyet ülkeleri yani Rusya ile silahlı bir mazisi olan ve Rusya’nın saldırgan tavrını en yakından tecrübe etmiş ülkeler askeri çözümleri savunuyor. Bu ülkeler aynı Rusya gibi sınıra ve Rusya’ya yakın AB ülkelerine asker gönderilmesinden yana. Estonya, Litvanya ve Letonya’da NATO’ya ait üsler bulunuyor ve buralara yığınak yapılıyor. Yığınaklar daha çok NATO üzerinden gerçekleştiriliyor. En çok asker gönderen ülke Amerika Birleşik Devletleri. İspanya, Belçika ve Hollanda da asker gönderdi. Bunun haricinde Ukrayna’ya silah gönderilmesi de uygulanan yöntemler arasında (3).
Özellikle Almanya silah ve yeteri kadar asker göndermediğinden dolayı kendi müttefiklerince eleştiri yağmuruna tutuldu ve Almanya’nın güvenilir bir müttefik olup olmadığı sorgulandı. Hatta Almanya’nın Ukrayna’ya silah göndermeyip beş bin tane kask göndermesi de eleştirildi ve alay konusu oldu. En sonunda Almanya birkaç gün önce Litvanya’ya 350 asker daha göndereceğini açıkladı. Almanya, NATO üyeliğinden dolayı Doğu Avrupa’da belirli sayıda asker bulunduruyor ama daha fazlasına yanaşmıyordu (4) (5) (6).
Maddi Yardımlar
AB, hali hazırda Ukrayna’ya milyarca Euro yardımda bulundu ve bulunuyor. Bu yardımlar Ukrayna’nın ekonomik ve politik istikrarının sağlanması için kullanılıyor (7). Almanya da bu yardımların devam edeceğini söylüyor. Almanya ayrıca Ukrayna’ya tıbbi yardımlarda bulunacağının sözünü verdi (8).
Diyalog Kanalları ve Diplomasi
Almanya ve Fransa ise krizin çözümü için ağırlıklı olarak diplomasiye odaklanıyor. Krizin başından beri iki ülke de diyalog kanallarının açık olmasının gerektiğine yönelik demeçler verdi. Özellikle son günlerde de bu uğraşlar arttı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ABD Başkanı Joe Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Rus lider Vladimir Putin ile görüştüler. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da bu süreçte oldukça aktif. Yapılan görüşmelerde istikrar ve diyalog ön plana çıkartılıyor. Macaristan gibi daha küçük ülkeler de diplomasi trafiğine ara ara dâhil oluyor.
Özetle Almanya ve Fransa gibi AB’nin önde gelen ülkeleri krizin çözümü hususunda diyalog kanallarını kullanmaya ağırlık verirken askeri yöntemlere mesafeli duruyor. Askeri yöntemleri destekleyenler genellikle Rusya ile çatışma geçmişi olan coğrafi olarak Rusya’ya yakın post-Sovyet ülkeleri. Yaptırım konusunda ise tüm AB hemfikir.
Peki Neden?
Neden AB üyesi ülkeler krizle mücadele konusunda fikir ayrılıklarına düştü? Neden bazı ülkeler askeri yöntemlere daha yakınken bazı ülkeler diplomasiden yana? Bunun nedenleri ülkeden ülkeye farklı olmakla birlikte, bazı ortak gerekçeler de bulunuyor.
Önceden belirttiğim gibi Rusya sınırına yakın Doğu Avrupa ülkeleri AB içerisinde Rusya’nın agresif yüzünü en iyi bilen ülkeler. Bundan dolayı Rusya’nın Ukrayna’ya olası bir askeri müdahalesinden en çok bu ülkeler endişeleniyor. AB’nin genelinde de güvenlik endişesi var ama bu ülkelerde fiziksel yakınlık nedeniyle güvenlik endişesi çok daha fazla ve öncelikli olduğu için askeri yöntemlere daha yakınlar. Almanya ve Fransa gibi ülkeler ise askeri yöntemlerden ziyade diplomasi yoluyla krizi çözmek istiyorlar. Elbette bu ülkelerin de güvenlik endişesi var ama Doğu Avrupa’daki ülkeler kadar değil. Ayrıca bu iki ülkenin başka öncelikleri var.
Almanya ve Fransa başta olmak üzere AB enerji alanında –özellikle doğalgazda- Rusya’ya oldukça bağımlı. Ukrayna krizinde attıkları her adımda Rusya’nın doğalgazı kesme ihtimali her zaman akıllarının bir köşesinde. Adını sık sık duyduğumuz boru hattı Nord Stream de bu konuyla alakalı. Nord Stream sayesinde Rusya’dan Almanya’ya doğrudan doğal gaz akışı yapılabiliyor. Almanya’da 26 Eylül 2021’de gerçekleşen genel seçimlerden sonra Nord Stream hep tartışma konusu oldu. Başbakan Olaf Scholz da ısrarla Nord Stream’in siyaset üstü bir konu olduğunu ve bunu siyasi tartışmalardan uzak tutmanın gerektiğini söylüyordu. Ukrayna krizi başladığında da aynı tutumu sergileyen Scholz yoğun eleştiriler sonucunda Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi durumunda hattın tartışmaya açılabileceğini söylese de (9) Biden ile yaptıkları görüşmede Nord Stream adını ağzına almamaya gayret gösterdi. Özetle enerji meselesinden dolayı Almanya ve Fransa adımlarını ihtiyatlı atıyor.
Ekonomik nedenler de Almanya ve Fransa’nın askeri adıma daha uzak olmasına sebep oluyor. Almanya ve Fransa son yılların en yüksek enflasyonuyla karşı karşıyalar. Pandeminin yol açtığı üretim ve ticaret zincirlerindeki aksaklıklar da ülkelerin ekonomilerini olumsuz yönde etkiliyor. Bu durumdan dolayı Almanya ve Fransa bir savaşı ve yeni istikrarsızlıkları kaldıramayacaklarını düşünüyorlar. Elbette diğer ülkeler de ekonomik olarak zor günler geçiriyor ama özellikle doğudaki ülkelerin güvenlik endişeleri ekonomik endişelerin önüne geçtiğinden dolayı Almanya ile Fransa’dan farklı düşünüyorlar. Ek olarak bu iki ülkede “Rusya’nın amacı zaten Ukrayna’ya saldırmak değil” düşüncesi hakim. Bu da Almanya ile Fransa’yı rahatlatıyor.
Bir de özel durumlar var tabii. Fransa’da iki ay sonra başkanlık seçimleri yapılacak. Macron daha adaylığını açıklamasa da aday olması bekleniyor. Seçim ortamında asker göndererek bir savaşın tarafı olmayı kimse istemez. Aksine, Putin ile görüşüp arabuluculuk girişimlerinde bulunmanın ve Avrupa’nın lideriymiş gibi görünmenin Macron’a daha çok katkısı olur.
Almanya’da ise hükümet yeni kuruldu sayılır. Genel Seçimler 26 Eylül 2021’de yapıldı, hükümet 8 Aralık 2021’de kuruldu. Hükümetin öncelikleriyse pandemiyle mücadele ve ekonominin iyileştirilmesi. Koalisyonda bulunan partiler de (Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller) henüz birbirini iyice tartamadı. Yani yeni hükümet bu krize biraz hazırlıksız yakalandı. Ayrıca bu partilerin dış politikaya farklı yaklaşımları söz konusu. Örneğin, Sosyal Demokrat Parti üyesi Başbakan Olaf Scholz uzlaşmayla sorunları çözme eğilimindeyken, Dışişleri Bakanı Yeşiller üyesi Annalena Baerbock daha sert yöntemlerle sorunları çözmeye yakın. Bu durumdan dolayı da Almanya krize ihtiyatlı yaklaşıyor.
Müttefiklerce yeterli adımları atmadığı düşünülen Almanya da bu açığı maddi yardımlarla ve yaptırım tehditleriyle kapatmaya çalışıyor. Hoş, yaptırımlar konusunda herkes hemfikir çünkü yaptırım tehditleri en ucuz ve güvenli yol. Maddi yardımları da Almanya haricinde genellikle zengin Avrupa ülkeleri yapıyor.
AB içerisinde yıllardır her konuda ülkelerin ortak hareket etmesi sağlanmaya çalışılıyor. Birlik üyesi ülkelerin şartlarının aynı olmaması AB’nin tek sesli olmasını ve ortak hareket etmesini engelliyor. Ukrayna krizinde de bunu görüyoruz.
- https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2022/01/13/russia-eu-renews-economic-sanctions-over-the-situation-in-ukraine-for-further-six-months/
- https://www.reuters.com/world/europe/eu-leave-diplomats-families-ukraine-now-borrell-says-2022-01-24/
- https://www.aljazeera.com/news/2022/1/26/why-europe-cannot-agree-on-russia
- https://www.aljazeera.com/news/2022/1/31/ukraine-crisis-questions-germanys-stance-towards-russia
- https://www.dw.com/en/germanys-olaf-scholz-responds-to-ukraine-criticism/a-60681953
- https://www.euronews.com/2022/02/07/ukraine-crisis-germany-and-uk-send-hundreds-of-extra-soldiers-to-nato-s-eastern-flank
- https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/de/MEMO_15_5035
- https://www.aljazeera.com/news/2022/1/23/germany-to-provide-medical-help-to-ukraine-but-no
- https://www.politico.eu/article/olaf-scholz-consequence-nord-stream-two-russia-attack-ukraine/