Seçim Sistemi Nasıl İşliyor?
[voiserPlayer]
Almanya’da federal seçimler 26 Eylül’de yapılacak. Anketler göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir partinin tek başına sağlayamayacağı tahmin ediliyor. Bu sebeple, yeni hükümetin kurulmasının 2022’si bulması olası gözüküyor. Bu yazıda seçim sistemini kısaca tanıtmayı, partilerle ilgili genel fikir vermeyi ve koalisyon ihtimallerini özetlemeyi planladım.
Seçmenler federal parlamento için oy kullanıyorlar, milletvekilleri ise başbakanı -Almanya’da tarihi olarak bu kişiye “Şansölye” deniyor- seçiyorlar. Türkiye’de sistem değişikliği öncesinde alışık olduğumuz gibi Almanya’da da en çok oyu alan partinin hükümeti kurması bekleniyor. Savaş sonrası Almanya tarihinde, hiçbir parti tek başına hükümeti kuracak şekilde çoğunluk elde edemedi. Bu sebeple, meclisteki partiler çoğunluk oluşturabilmek için birbirleriyle koalisyon görüşmeleri yürütüyorlar.
Federal Parlamento (Bundestag) için oy kullanırlarken seçmenler iki tercihte bulunuyorlar. Birinci tercih, partilerin o seçim bölgesinde “doğrudan aday” olarak gösterdiği kişiler arasından yapılıyor. Bu yolla Federal Parlamento’nun 299 milletvekili belirleniyor. İkinci tercih ise seçmenlerin partilerin Bundestag’da hangi oranda temsil edilmesini istediğiyle ilgili. Her partinin ilgili seçim bölgesinde aday milletvekili listesi var, ikinci tercihlerde alınan oy oranıyla orantılı olacak şekilde parlamentoda dağılım yapılıyor. Bu yolla da 299 milletvekilinin belirlenmesi ve toplamda 598 sandalyeli bir parlamento yapısının oluşturulması hedefleniyor. Buna karşılık partilerin mecliste temsilini, seçmenlerin “ikinci tercih”lerindeki oranda sağlamak adına sayı artabiliyor. Meclis’in sabit bir milletvekili sayısı olduğundan bahsedebilmek olanaklı değil.
Ayrıca partiler, Bundestag’da temsil edilebilmek için 5%’lik seçim barajını da geçmek zorundalar. Yine de üç “doğrudan aday”ı seçtirebilmiş olan parti barajı geçmiş olarak kabul ediliyor.
Siyasal Partiler
Almanya siyasetinde irili ufaklı birçok parti bulunuyor. 2017 yılındaki federal seçimlerde barajı yalnızca altı(CSU ile birlikte yedi) parti geçebilmişti. Üstelik her parti “başbakan adayı” çıkarmıyor. Geleneksel olarak merkez sol SPD ve merkez sağ CDU/CSU seçimlere şansölye adaylarıyla katılırken, bu seçimlerde ilk kez Yeşiller de aday çıkardı. Diğer partilerse “spitzenkandidat”larıyla -Türkçe’ye sıklıkla liste başı aday olarak çevriliyor- seçim programlarını sürdürüyorlar.
Hristiyan Demokrat Birlik(CDU)/ Hristiyan Sosyal Birlik(CSU)
Siyasi spektrumda merkez sağda kalan CDU, aynı zamanda Şansölye Angela Merkel’in de partisi. CDU federal seçimlere, “kardeş parti”si CSU ile birlikte katılıyor. CSU, yalnızca Almanya’nın 16 eyaletinden biri olan Bavyera’da örgütlü. İki parti arasındaki iş birliği gereği, CDU Bavyera’da yarışmıyor. “(Hristiyan) Birlik partileri” federal mecliste de ortak grup çatısı altında siyaset yapıyorlar, başbakan adaylarını birlikte belirliyorlar.
CDU/CSU seçim programlarında Avrupa ordusu kurma fikrine destek verirken, NATO’ya da bağlılıklarını vurguluyorlar. Rusya ve Çin’le ilişkilerde daha sert tutum alınması gerektiğinden bahsediyorlar. Türkiye’nin AB üyesi olmasını desteklemediklerini belirtiyorlar, yine de ülkenin önemli bir ortak olduğu vurgusunu yapıyorlar. İç politika bağlamında ise, vergi artışlarına karşılar, dayanışma vergisini de kaldırmayı hedefliyorlar. İklim krizini önemli bulmakla birlikte, dizel araçların yasaklanması ya da otobanlara hız sınırının getirilmesi gündemlerinde yok.
CSU’nun genel başkanı Bavyera Başbakanı Söder. Hristiyan Sosyal Birlik, CDU’dan daha sağda kalan söylemleriyle biliniyor. Halihazırdaki şansölye adayları ise Kuzey Ren-Vestfalya Başbakanı ve CDU lideri Laschet. Laschet, Merkel’e benzetiliyor. Kuzey Ren-Vestfalya’da göç bakanlığı görevini yürütürken Türklerle kurduğu iyi ilişkiler sebebiyle de kendisine “Türk Armin” lakabı takılmıştı. Muhafazakâr siyasetçi, başlarda anketlerde önde gitse de Almanya’da yaşanan sel felaketinde Cumhurbaşkanı Steinmeier’in basına konuştuğu sırada kahkahalar atarken görüntülenmişti. Yorumcular, bu hatanın tüm seyri değiştirdiğini söylüyorlar.
Sosyal Demokrat Parti(SPD)
SPD, Almanya’daki merkez siyasetin solunda kalıyor. Savaş sonrası Almanya’da, koalisyon hükümetlerine liderlik eden -CDU’yla birlikte- iki partiden biri. 2005 yılından beri, Merkel’in şansölye koltuğunda oturduğu ülkede Sosyal Demokratlar, 2013’ten beri Birlik partileriyle “büyük koalisyon”u (GroKo) oluşturuyorlar.
Sosyal Demokratlar seçim programlarında, Avrupa’nın çıkarlarının Almanya’nın da çıkarları olduğundan hareketle kıtada daha fazla “birlik” hedefliyorlar. SPD, Türkiye’nin yönünü Avrupa’ya ve değerlerine çevirmesi ihtimalinde AB üyeliği ihtimalini doğrudan dışlamıyor. Parti; iç politikada dar ve orta gelirlilerin vergi yükünü azaltmayı, çevre dostu uygulamaları arttırmayı da amaçlıyor. SPD ayrıca halihazırda 9,5 Euro olan saatlik asgari ücreti, 12 Euro’ya çıkarmayı vaat etti.
Sosyal Demokrat Parti, 2019’dan beri eş başkanlık şeklinde idare ediliyor, başbakan adayları Maliye Bakanı Scholz eş başkanlardan biri değil. Üstelik Scholz, eş başkanlar Esken ve Walter-Borjans’a karşı 2019’daki genel başkanlık yarışından mağlup ayrılmıştı. Şansölye adaylığı ilk açıklandığında kimsenin şans vermediği Hamburglu politikacı, anketlerdeki liderliğini duygusuz, monoton ama hatasız konuşmaları sebebiyle kendisine yakıştırılan “Scholzomat” ünvanına borçlu.
Birlik 90/Yeşiller
Batı Almanya’da 1970’lerde kurulan Yeşiller, 1983’te ilk kez barajı geçerek federal parlamentoda temsil edilmeye başladı. Doğu’daki totaliter rejimin yıkılmasının akabinde Almanya’nın birleşmesi sonrası, Yeşiller doğulu Birlik 90 hareketiyle bütünleşerek “Birlik 90/Yeşiller” ismini aldı. 1998-2005 yılları arasında Sosyal Demokratlar’ın liderlik ettiği koalisyonun küçük ortaklığını yapan Yeşiller, o tarihten beri muhalefet sıralarında.
Parti, Avrupa Birliği’yle daha derin entegrasyon talep ediyor, NATO’yla iş birliğinin yılmaz savunucusu. İlaveten Türkiye, Rusya, Çin gibi ülkelerle kurulan ilişkilerde insan hakları ihlallerinin gündemde tutulması önemseniyor. Yeşiller, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Sosyal Demokratlar’la benzer tutum takınıyor. Seçim programlarında SPD gibi asgari ücretin 12 Euro’ya çıkarılması vaat ediliyor. Birlik90/Yeşiller için şüphesiz en önemli konu iklim krizi. 2038’de ise kömür enerjisinden vazgeçmek hedeflendiği gibi; parti karbon vergisini de iklim kriziyle mücadelede önemli buluyor.
2008’den 2018’e kadar on yıl boyunca partinin eş başkanlarından biri, ebeveynleri Türkiye kökenli olan Cem Özdemir’di. 2018’den bu yana Eş Başkanlık görevlerini Habeck ve Baerbock yürütüyor. Her ne kadar anketlerde Habeck öne çıktıysa da parti Baerbock’ü şansölye adayı olarak belirledi. Baerbock, adaylığının açıklanmasının akabinde yüksek popülarite kazansa da özgeçmişini şişirdiği ve kitabında usulsüz alıntı yaptığı iddialarının ardından partisine oy kaybettirdi.
Hür Demokrat Parti (FDP)
CDU/CSU’yla kıyasladığında ekonomik olarak daha muhafazakâr kalan parti, bireysel özgürlükler gibi konularda merkeze daha yakın. Piyasa dostu olarak anılan parti, savaş sonrası Almanya’da 13 kez koalisyonun küçük ortağı oldu. Liberaller, 2013’te baraj altında kalmışlardı.
FDP, “Avrupa Federal Devleti”ni savunuyor. Buna karşılık pandemi döneminde açıklanan AB kurtarma paketi programının bir seferle sınırlı kalmasını istiyorlar. Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını söylemekle birlikte, önemli bir partner olduğunu vurguluyorlar ve iş birliğinden yanalar. “Hiçbir zaman bu kadar çok yapacak işimiz olmamıştı.” diyen FDP, değişime ihtiyacı hatırlatıyor ve Almanya’nın sancılı dijitalleşme sürecini hızlandırma niyetinde. Daha az vergi, daha çok yatırım partinin temel mottosu.
Sol Parti (Die Linke)
Sol Parti, Almanya Demokratik Cumhuriyeti (DDR) diktatörlüğündeki tek partinin uzantısı ve “demokratik sosyalizm”i savunuyor.
NATO’nun lağvedilmesini ya da örgüte Rusya’nın da dahil edilmesini isteyen parti, Almanya’nın silah ihracatına son vermesini ve Alman ordusunun yurtdışı operasyonlara katılmamasını taleplerini dillendiriyor. Türkiye’yle ilişkilerde, insan haklarında ilerleme olmadığı müddetçe gelişme olmamasını talep ediyorlar. Kamulaştırmaları savunan parti, zenginlerden daha fazla vergi geliri elde etmeyi hedefliyor ve saatlik asgari ücreti 13 Euro’ya çıkarmayı vaat ediyor.
Almanya için Alternatif (AfD)
Barajı geçmeyi başaran partiler arasında en sağda kalan Almanya için Alternatif, 2013 yılında kurulduğunda yalnızca Avrupa şüphecisi ve Euro karşıtı olarak ortaya çıkmıştı. 2017 seçimlerinde, Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar’ın ardından %12,6’yla üçüncü parti olan AfD ana muhalefet görevini üstlendi. Bugün bünyesinde neo-nazileri bulunduran Anayasa karşıtı bir siyasal örgütlenme olan Almanya için Alternatif, Nazi dönemini “Almanya tarihinin kuş pisliği kadar küçük ve önemsiz bir kısmı” olduğunu iddia eden Gauland’ı onursal başkan olarak seçmişti.
Aşırı sağ parti, Rusya’yla yakın iş birliğini önemsiyor, Avrupa Birliği’nin ulusal egemenliği önceleyen daha esnek bir yapıda olmasının gerekliliğini savunuyor. AfD göç karşıtı bir parti, 2015’teki mülteci krizinden sonra gelen ve nüfusu bir milyonu aşan Ortadoğulu göçmenlerin ülkeden gönderilmesini istiyor. Üstelik partili birçok siyasetçi koronavirüs pandemisine şüpheyle yaklaştığı gibi, yer yer aşının gerekliliğini ve etkisini de sorguluyorlar.
AfD, Almanya’nın doğu eyaletlerinde seçmenlerin 20%’sinden fazlasının desteğini kazanıyor. Buna karşılık yerel ya da federal bazda hiçbir siyasi parti, AfD’yle koalisyon masasına oturmayacağını açıkladı.
Hükümet nasıl kurulacak?
Anketlere bakıldığında yarışın lider Sosyal Demokratlar ve hemen arkasından ikinci gözüken Hristiyan Demokratlar arasında geçtiğini söylemek mümkün. Alman demokrasi geleneğinde, Meclis’te en fazla sandalye kazanan partinin şansölye adayının Bundestag’da çoğunluğu sağlayacak şekilde diğer partilerle müzakere etmesi var.
Hem SPD’nin hem CDU/CSU’nun tekrardan bir araya gelip “büyük koalisyon”u kurmayacaklarını açıklamalarının ardından, geriye kalan seçenekler üç partili koalisyonlar oluyor. Bu halde, Sosyal Demokratlar’ın liderliğinde Yeşiller ve Liberaller’le “trafik lambası” ya da Liberaller yerine Sol Parti’yle “kırmızı-kırmızı-yeşil” koalisyonunun kurulması bekleniyor. Eğer Scholz bu işi başaramazsa, Sol Parti’yle koalisyonu reddeden CDU/CSU; Yeşiller ve Liberaller’le “jamaica” koalisyonunu kurabilir. Halkın en çok desteklediği koalisyon modelinin trafik lambası olduğunu da not etmekte yarar var.