[voiserPlayer]
Türkiye 6 Şubat 2023 günü saat 4.17’de ve 13.24’te merkez üsleri Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan Mw 7.7 ve Mw. 7.6 büyüklüklerinde iki depremle sarsıldı. Aynı ve takip eden günlerde büyüklükleri 5 ve üstü onlarca artçı deprem daha oldu.
Depremler ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 13.4’üne tekabül eden 14 milyon civarında kişinin yaşadığı 11 ili etkiledi ve devasa boyutta can ve mal kaybına sebep oldu. Resmi rakamlara göre depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 50 bini, yaralananların sayısı 100 bini geçti. Resmi hesaplamalara göre depremin toplam hasarı 103,6 milyar doları buldu. Bunun 56.9 milyar dolarını ise tek kalemde konut hasarı oluşturdu.
Bu yazının amacı, Kahramanmaraş depremleri sonrası Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin kullandığı dini dili yeniden inşa etmektir. Genel bir giriş olarak ilk önce şunu tespit etmek gerekir. İslam’ın Tanrısı aktif bir tanrıdır. Deizmin Tanrısı gibi kainatı ve içindekileri belirli bir düzen için yaratıp daha sonrasında geri çekilen bir tanrı değil. Bilakis, o düzeni yaratmakla kalmayan, her an işleyişini sağlayan ve o düzene, istediği her an, müdahale eden bir tanrıdır.
İslam’ın Tanrısı son derece aktif bir tanrıdır. Öyle ki bütün tabiat olayları İslam’ın Tanrısı’nın iradesi ve yaratması iledir. İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, çok farklı tabiat olaylarının Tanrı’nın yaratması ile olduğu konusunda nettir. Kuran’da depremden bahseden özel bir sure, Zilzal, vardır. Ancak, söz konusu sure özellikle kıyamet hakkındadır. Buna rağmen, İslam’ın gerek tanrıya atfettiği isimler, gerekse tabiat olaylarına genel bakışı açısından depremlerin de tanrının yaratması ile olduğunu iddia etmesi makul olandır. Bu iddia İslam’daki hayır ve şer, insanın başına gelen her hadisenin tanrıdan olduğu inancı -ki bu inanç “Kaza ve Kadere İman” olarak isimlendirilir- ile mükemmelen uyumludur.
İslam dini açısından tartışmalı olan, depremlerin tanrının iradesi veya yaratması olup olmadığı değildir. Bu konuda İslam dininin duruşu nettir. Tartışmalı olan, depremlerin ve aslında bütün afetlerin, tanrının kullarının günahlarını bu dünyada cezalandırıp cezalandırmadığıdır. Kuran-ı Kerim’de sık sık tekrar edilen eski kavimlerle alakalı menkıbeler, ekseriyetle tanrının onları inkarları ve daha büyük günahları sebebiyle cezalandırdığı mesajını hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde vermektedir.
Örneğin, Kuran-ı Kerim’de anlatılan Lut kavminin tanrı tarafından helak edilmesinin sebebi livatanın yaygınlığıdır: “Şüphesiz ki sizler, kadınları bırakıp erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz… Onların üzerine bir (azap) yağmuru yağdırmıştık. Suçlu günahkârların akıbetinin nasıl olduğuna bir bak! (7:81-84).” Depremlerin de benzer şekilde tanrının günahkar kullarına bir cezası olabileceğine dair dini bir yorum gayet mümkündür. Hatta Kuran-ı Kerim’in deprem ve afetlerin böyle yorumlanmasını istediği de iddia edilebilir: “Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder (42:30).”
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin Kahramanmaraş merkezli depremlerle alakalı kullandığı dil ve yaptığı açıklamaların İslam dininin depremlere yönelik yukarıda tartışılan genel yaklaşımı ile uyumuna gelince, hükümetin başı konumundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın depreme yönelik yaptığı ilk açıklamada dini bir ima yoktur: “Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve ülkemizin pek çok yerinde hissedilen depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.” Açıklamanın gerisi hükümetin attığı adımlarla alakalıdır. Erdoğan’ın açıklamasında kullandığı tek dini kelime normal bir vatandaşın da sıklıkla kullandığı “inşallah” kelimesidir: “Yaşadığımız bu felaketi inşallah hep birlikte en kısa sürede ve en az hasarla atlatmayı temenni ediyor, çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Ancak Erdoğan, deprem bölgesine yaptığı ilk ziyaretinde bir depremzedeye, “Bunlar hep oldu. Kader planının içinde olan şeyler.” demiştir. Sayın Erdoğan’ın bu açıklaması kendisinin daha önceki afetler ardından yaptığı açıklamalar ile uyumludur. Nitekim, Amasra ilçesinde 14 Ekim 2022 günü meydana gelen ve 41 madencinin hayatını kaybettiği gaz patlaması için Erdoğan, “Biz kader planına inanmış insanlarız. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım.” açıklaması yapmıştı. Cumhurbaşkanının bu ve benzer açıklamaları İslam dininin felaketlere bakışı ile son derece uyumludur. Ancak son depremle alakalı yaptığı açıklamalarda Erdoğan’ın son derece temkinli olduğu ve dini imalardan kaçındığını iddia etmek mümkündür.
Nitekim, aynı dikkati bir devlet kurumu olan ve başkanı doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanan Diyanet İşleri Başkanlığı da göstermiştir. Kurumun başkanı Ali Erbaş’ın depreme yönelik ilk açıklamasında herhangi bir dini ima yoktur: “Kahramanmaraş Pazarcık merkezde meydana gelen ve birçok çevre ilde de hissedilen depremden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Deprem bölgesinde evlerine giremeyen tüm vatandaşlarımız, arzu etmeleri halinde il müftülüklerimiz ve din görevlilerimizin rehberliğinde uygun olan camilerimizde diledikleri kadar kalabilirler.”
Diyanet İşleri Başkanlığının depremi takip eden haftalarda hazırladığı ve bütün camilerde okuttuğu haftalık Cuma hutbelerinde de benzer şekilde dini ima ve içerikte dikkatli olduğunu gözlemlemek mümkündür. Mesela, depremden dört gün sonra 10 Şubat 2023 günü okunan ilk Cuma hutbesinin başlığı “Gün, Milletçe Kenetlenme Günü”dür ve hutbe bu başlıkla uyumlu olarak Müslümanlara birbirinin acısını paylaşma ve destek olma çağrısı yapmaktadır.
Hutbe, “Millet olarak hepimizin ciğerini dağlayan çok büyük depremlerle sarsıldık. Ateş, sadece düştüğü yeri değil hepimizin yüreğini yaktı. Dillerimizde dua, içimizde umutla enkazların başında bekledik. Canlarımızı kurtarmak, birbirimize el uzatmak için hep birlikte seferber olduk” ifadeleri ile başlamıştır ve bir hadisle devam etmiştir: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da bu acıyı paylaşan bir beden gibidir.”
Bu hadisin gereği olarak hutbe, Müslümanları birbirine yardımcı olmaya davet etmektedir: “Gün, kenetlenme günüdür. Gün, yardımlaşma ve dayanışma günüdür. Gün, dua ve niyazla Cenâb-ı Hakk’a sığınma, O’nun engin rahmetini ve yardımını isteme günüdür. Öyleyse geçmişte olduğu gibi bugün de imanımızın gereği olarak birlik, beraberlik ve kardeşlik şuuruyla hareket edelim. Birbirimizin umudu, birbirimizin yaşama sevinci olalım. Depremden etkilenen her bir kardeşimizin yüreğine dokunalım, gözyaşlarını silelim. Hüzünlerimizi paylaşarak azaltalım. Maddi ve manevi bütün imkanlarımızla kardeşlerimizin yanında olalım. Yüreklerimiz soğuk kış gecelerinde ısınacakları bir soba, başlarını sokabilecekleri bir yuva mesabesinde olsun.”
Hutbe bu çağrıyı takiben, “Muhakkak her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.” ayetini hatırlatarak, bu zorluğun da aşılacağını ve ardından bir ferahlığın geleceğine dair ümitli olunması gerektiği çağrısını yapar: “Biliyoruz ki her türlü zorluğu omuz omuza, gönül gönüle aşan aziz milletimiz, sahip olduğu basiret ve feraseti, Rabbimizin rahmet ve inayeti, devletimizin kudret ve gayretiyle yine yaralarını saracaktır inşallah.” Hutbe bir dua ile devam eder: “Geçmişten günümüze afetlerde vefat eden bütün kardeşlerimize Cenâb-ı Haktan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Yüce Rabbimiz, bizlere bir daha böyle acılar yaşatmasın. Ülkemizi, milletimizi, İslam âlemini ve bütün insanlığı her türlü afetten muhafaza buyursun.” Hutbe yardım çağrısı ile nihayet bulur.
Bu hutbe elbette dini içerikle dolu bir hutbedir ve Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal misyonu ile son derece uyumludur. Ancak hutbe, İslam dinin depremlere yönelik genel bakışı -mesela depremin tanrının iradesi ve yaratması olduğu ve günahlar için ceza olabileceği- açısından farkedilir derecede sessizdir. Takip eden haftalarda okunan hutbelerin içeriği de hemen hemen aynıdır.
24 Şubat 2023 günü okunan hutbe bir ayet ve bir hadisle başlar. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın.” ayeti ve “Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir.” hadisi ile. Bu ayet ve hadis doğrultusunda hutbe Müslümanlara birlik olma ve birbirine yardımcı olma çağrısı yapar ve dua ile sona erer. Tekrar etmek gerekirse bu ve diğer hutbelerdeki içerik fazlasıyla dinidir. Fakat bu doğaldır, zira Cuma namazı sırasında okunan hutbelerdir ve Diyanet İşleri Başkanlığının misyonu ile uyum içerisindedir. Ancak, İslam dininin depremlere yönelik genel bakış açısını yansıtır bir ifade ve imadan yoksundur.
Son olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ve ona bağlı bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının Kahramanmaraş depremlerine yönelik kullandığı dini argüman ve dil son derece dikkatli kurgulanmıştır. Böylelikle iktidar, bütün kurumlarıyla ve medya ve dini cemaatleri de içeren toplumsal destekçileri ile zaten varolan toplumsal kutuplaşmaya dini bir argüman ve dille katkıda bulunmaktan kaçınmıştır.
Cumhurbaşkanı’nın kaza ve kader inancına yaptığı gönderme istisna olarak kalmıştır ve kendisi de devamını getirmemiştir. Söz konusu inanca Diyanet İşleri Başkanlığı da hiç bir hutbesinde gönderme yapmamıştır. Hakeza, hiçbir hükümet destekçisi medya kişisi veya dini cemaat temsilcisi depremlerin insanların günahlarına bir ceza olduğu/olabileceğine dair bir yorum, hatta ima da bulunmamıştır. Genel izlenimimiz, söz konusu kesimlerin daha önceki benzer felaketlerde daha dikkatsiz davrandığıdır.
Kahramanmaraş depremlerine yönelik gösterilen bariz iradi dikkatin üç temel sebebi olabilir. Birinci sebep, depremlerin Türkiye’nin seçim sath-ı mailine girdiği bir dönemde olmasıdır. Farklı bir dini argüman ve dil, özellikle dar gelirlilerin artan hayat pahalılığından daha yüksek bir sesle şikayet ettiği bir dönemde, söz konusu seçmeni hükümetten ve iktidar bloğundan daha fazla uzaklaştırabilirdi.
İkinci sebep, hükümetin özellikle depremle mücadelede ilk günlerde son derece yetersiz, hatta beceriksiz kaldığına dair yaygın inançtır. Farklı bir dini argüman ve dil, zaten eleştirilerin odağındaki hükümete yönelik seçmen kızgınlığını ve küskünlüğünü derinleştirebilirdi. Üçüncü sebep ise depremin iktidar bloğunun yüksek oranda oy aldığı, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Kilis gibi illeri de etkilemiş olmasıdır. Hükümet ve toplumsal destekçileri, daha dikkatli, hatta yapıcı bir dini argüman ve dil kullanarak, deprem kaynaklı kızgınlığı azaltmak ve en azından arttırmamak hedefini gütmüşlerdir.