[voiserPlayer]
Yazının orijinali: https://www.cato-unbound.org/2020/02/08/shawn-e-klein/moral-status-animal-suffering
Michael Huemer “Hayvanlar ahlaki özneler midir?” sorusunu soruyor. Bunun önemli bir soru olduğuna ve hayvanlara muamelenin kritik bir ahlaki mesele olduğuna katılıyorum. Fakat bence Huemer savını hissedebilirlik ve acının kendinde yanlışlığında temellendirerek hata yapıyor.
Hissedebilirlik
Huemer hayvanların “ahlaki özneler” olduklarını savunuyor. Ahlaki özne olmakla ne kastettiğini açıkça tanımlamasa da acı veya zevk deneyimleme kapasitesi bulunan bir canlıyı kastediyor gibi gözüküyor. Dahası, bu türden öznelere karşı ahlaki yükümlülüklerimizin kaynağı da bu hissedebilirlik.
Bütün memelilerin ve muhtemelen diğer bütün hayvan sınıflarının hissedebilir olduklarına katılsam da bunların o hayvanların ahlaki statüleri bakımından taşıdığı anlam açık değil. Görüşümü daha keskin şekilde ifade edecek olursam, bence hissedebilirlik insanın ahlaki statüsünün bile temeli değil, dolayısıyla hayvanların hissedebilir olmaları onların ahlaki statülerine ilişkin bir şeyler söylemek için yeterli değil.
İnsanlar (daha doğru ifade etmek gerekirse çoğu insan[1]) ahlaki mutavassıtlardır. Ahlaki mutavassıtlar ahlaki eylemleri seçebilen ve gerçekleştirebilen canlılardır. Kendi istekleriyle gerçekleştirdikleri eylemlerden sorumlu olurlar; bu eylemler için övülmeleri veya suçlanmaları mümkündür.
Ahlaki mutavassıtlar hangi eylemleri gerçekleştireceklerini seçmeye muktedirlerdir; dahası, hayatta kalmak ve iyi yaşamak için bu türden eylemleri gerçekleştirmek zorundalardır. Bu eylemlerin neler olduklarını keşfetmemiz gerekiyor, veya daha doğru ifade edilecek olursa, aracılıklarıyla belirli durumlarda nasıl iyi davranacağımızı bulacağımız süreçler geliştirmemiz gerekiyor. Ahlaka bu yüzden ihtiyacımız var; ahlak, ahlaki mutavassıtın eylemlerine kılavuzluk etme aracıdır. Bu bize aynı zamanda neyin ahlaki neyin ahlakdışı olduğunun belirlenmesinin temelini gösterir. Ahlaki olan, bir ahlaki mutavassıtın hayatını idame ettirme ve iyileştirmesine yardımcı olan eylemler ve süreçlerdir. Ahlak dışı olan, mutavassıtın yaşama becerisine ket vuran veya mutavassıtı mahveden eylem ve süreçlerdir.[2]
Bizler sosyal hayvanlarız; diğer ahlaki mutavassıtlarla etkileşimlerimizden birçok önemli ve merkezî değer ediniriz (yoldaşlık, bilgi, zenginlik vs.). Bu hepimize toplumsal uyum ve etkileşimi teşvik eden ahlaki ilkeleri benimsemek ve tatbik etmek için güçlü nedenler sunar.[3]
Fakat, bu çerçevede zevk veya acıdan bahsetmediğime dikkatinizi çekerim. Bunlar hayatımızın önemli parçalarıdır; bir şeyin zevk vermesi, bize onun faydalı bir şey olduğunu düşündürür. Benzer şekilde, bir şeyin acı vermesi, onun zararlı olduğunu düşünmek için bir sebeptir. Fakat iki durumda da bu mantık yürütme lağvedilemez değildir. (Yüksek dozda eroin gibi) bazı şeyler zevk verebilir ama bizi öldürür ve bunu hiç acı vermeden yapar. Bir kıymık çekip alındığında duyulan acı gibi bazı şeyler acı verebilir ama faydalıdır. Hissedebilirlik ahlakta bir rol oynar ama ne ahlakın merkezî meselesi ne de insanların ahlaki tavassutunun temelidir. Dolayısıyla hayvan hissedebilirliği denildiği zaman hangi sonuçların ima edildiğini kestirmek kolay değildir.
Kendinde Kötü Haller
Huemer hayvanların ahlaki mutavassıtlar olduğunu iddia etmiyor. Bunun yerine, acıyı deneyimleyebildikleri için ahlaken hesaba katmaya değer canlılar olduklarını öne sürüyor. Acı, diyor Huemer, kendine kötüdür ve kendinde kötü bir şey yapmak yanlış olduğundan hayvanlara acı çektirmememiz gerekir.
Huemer zevkin “kendinde iyi”, acının “kendinde kötü” olduğunun bariz olduğunu iddia ediyor. Bunun bariz olduğuna katılmamakla kalmıyor, yanlış olabileceğini düşünüyorum. Kendindelikle kastettiğimiz, bir şeyin asla bir araç olarak başka bir şey için değil de kendi içinde değerli olduğuysa o halde kendinde acı ve kendinde zevk söz konusu değildir; ahlaki değerleri, hayatımızı iyileştiren veya zarara uğratan bir şeyin bir unsuru olup olmamalarına bağlıdır.
Fakat, kendinde iyi olmanın bir diğer anlamı, diğer her şey sabitken sırf kendisi için seçeceğimiz veya tercih edeceğimiz bir şey olmaktır. Böyle bir alternatifin kendi içinde seçmeye değer olduğunu söyleriz. Dolayısıyla önümüzde iki senaryo olsa ve biri zevkle sonlanırken diğeri zevkle sonlanmasa her rasyonel insanın içinde zevk olan senaryoyu seçeceği barizdir. Aynısı acı için de geçerli; diğer bakımlardan birbirinin aynı olan iki senaryodan acısız olanı tercih ederiz. Eğer Huemer yalnızca bunu söylemeye çalışmışsa muhtemelen haklı. Fakat bu kendi içinde seçmeye değer mefhumu Huemer’ın savının ihtiyaç duyduğu şeyi karşılamıyor. Bir şeyin bu seçmeye değerlik anlamında kendinde kötü olması her şey hesaba katıldığında onu yapmanın mutlaka yanlış olduğu anlamına gelmiyor.
Bazı durumlarda acı hayatımızı idâme ettirmenin veya geliştirmenin bir parçasıdır. Dolayısıyla acının kendisi (seçmeye değer olmamak anlamında) kendinde kötü olsa bile acının ortaya çıktığı genel sürecin kendisi iyi olabilir. Örneğin psikoterapi acı verici, duygu yüklü bir süreç olabilir. Fakat bu deneyim iyileşmek için elzemdir ve iyileşmek de iyi bir şeydir. Kendi içinde seçmeye değer olmayan bir şeyi yapmak her zaman yanlış olsaydı bu gülünç şekilde terapinin ahlak dışı olduğu anlamına gelirdi. O halde kendinde kötü bir şey yine de araçsal olarak iyi ve her şey hesaba katıldığında genel olarak yapılacak doğru şey olabilir.
Hayvanlara Muamele
Hayvanlara gaddarca davranmanın, onlara gereksiz yere acı çektirmenin ahlaken yanlış olduğu noktasında Huemer’e katılıyorum. Geleneksel besin üretim sisteminin en acı veren uygulamalarının çoğu en azından görünürde ya gereksiz ya da görece düşük bedelle azaltılabilir olduğundan diğer her şey sabitken yapılacak ahlaklı şeyin, böyle yapmanın makul olduğu durumlarda bu ürünlerden kaçınmak olduğunu savunuyorum ve en azından et alternatifi piyasalarının büyüdüğü ve “cruelty-free” et üretiminin arttığı Birleşik Devletler’de bunu yapmak görece kolay.
Aeon Skoble’ın yanıt makalesinde dile getirdiği yoksullar için uygun fiyatlı besin temini ile hayvanlar için daha az ızdırap arasındaki seçimde yoksulların karnını doyurmayı seçmemiz gerektiği görüşüne de katılıyorum. Fakat bu keskin ya o ya bu durumuyla karşı karşıya mıyız, emin değilim. Bence piyasalar ve inovasyon sayesinde ikisi de mümkün olacak.
Bence hayvanlara gaddarlığın yanlış olmasının nedenlerinden biri ahlakta temelleniyor. Daha iyi bir hayat için benimsediğimiz türden ahlaki erdemler ve temayüller genellikle bizi hayvanlara daha insanca davranmaya eğilimli kılar. Diğerleriyle iyi yaşamak için diğerlerinin iyiliğine duyarlı olma özellikleri geliştirmemiz gerekir.[4] (İlişkinin doğası daha karmaşık olduğu için) diğer ahlaki mutavassıtlar için ihtiyaç duyduğumuz hassasiyetler daha karmaşık olsa da bu eğilimler bizim diğer bilinç sahibi canlılarla olan etkileşimlerimizin de bir parçası olacaktır. Gaddarlığa hazır olmak ahlaki erdemleri geliştirmek için gerekenin tam tersidir.
Çok daha fazla tereddüt duyarak, son kertede bütün değerlerin kaynağının hayat olduğunun farkına vararak bir insani muamele temeli bulabileceğimize inanıyorum. Bu en üst seviyedeki önemin farkına varmak bence bizi doğal olarak onun bütün canlılar için taşıdığı önemin farkına varmaya götürüyor. Bu, bütün canlılara eşit öneme sahip gibi davranmak anlamına değil (bu hayatı çok zorlaştırırdı), sadece bütün değerlerin kaynağının hayat olduğu ve bizim hayatı küçümsemememiz gerektiği anlamına geliyor. Hayvanların hayatlarını besin veya başka amaçlar için sonlandıracaksak bu acımasızca, gaddarca veya o hayat düşünülmeden veya o hayata saygı gösterilmeden yapılmamalı.
Fotoğraf: Vegan Liftz
Notlar
[1] Ahlaki tavassut için gereken yetilere sahip olamayan insanlar vardır: Bebekler, ağır bilişsel engelleri olanlar, bitkisel hayatta olanlar vs.
[2] Kuşkusuz çoğu okur Ayn Rand, Philippa Foot ve Rosalind Hursthouse gibi neo-Aristotelesçi etik kuramcılarına borçlu olduğumun farkına varacaktır.
[3] Bence bu nedenlerden bazıları ahlaki tavassut tesis etme kapasitesine sahip olamayan insanlar (ve muhtemelen insan olmayanlar) için de geçerli olabilir. Fakat bu doğrultuda argümanlar geliştirilmesi gerekiyor.
[4] Örneğin bkz. David Kelley’nin kitabı Unrugged Individualism: The Selfish Basis for Benevolence (The Atlas Society, 2003).