[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (15-21 Ağustos 2022)
Merkez Bankası Faiz Kararı
Para Politikası Kurulu (PPK) Ağustos toplantısında politika faizi olan bir haftalık repo faizini, 100 baz puan indirimle yüzde 14’ten yüzde 13’e düşürdü. TCMB en son 2021 Aralık ayında faizlerde değişiklik yapmış ve devamındaki yedi ay boyunca faizlerde herhangi bir değişikliğe gitmemişti. Enflasyonun da %80 gibi politika faizine oldukça uzak olduğu bir durumda politika faizinin %14’ten %13’e çekilmesi piyasalar açısından sürpriz oldu.
Bu karardan sonra dolar artışa geçti ancak yükselişi oldukça sınırlı kaldı. Piyasaların bu faiz indirimini, faiz ile enflasyon arasındaki uçurumun oldukça yüksek olması nedeniyle gidişatı değiştirecek kadar büyük bir faiz değişimi olarak görmemesi ve geçen senenin Eylül ayında başlayan radikal değişim açısından yeni bir durum olarak algılamaması, TL’nin şimdilik fazla değer kaybetmemesine neden oldu.
PPK metnine bakıldığında TCMB’nin ekonomide üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergelerin iktisadi faaliyette bir miktar ivme kaybına işaret etmesi vurgusu dikkat çekici. Bu vurgudan ekonomideki ivme kaybına karşı faiz indiriminin gerçekleştiği anlamı çıkıyor. Metinde ayrıca fiyat istikrarı ve finansal istikrarın güçlendirilmesi için atılan ve kararlılıkla uygulanan adımlar ile birlikte, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesiyle dezenflasyonist sürecin başlayacağı öngörülüyor. Bu ifadelerden enflasyon sorununun küresel barış ortamına havale edildiği görülüyor.
Faizin düşürülmesinin ise ekonomideki ivme kaybına karşı tekrar canlanmanın sağlanması için yapılmış bir karar olarak algılanması istenmiş. Seçimlere bir yıldan daha az süre kaldığı bir dönemde oy oranını maksimize etmeye çalışan iktidar, bunun yolunun ekonomideki canlılıktan geçtiğini düşünüyor. İktidar tarafında ekonominin ivme kaybedip işsizliğin arttığı durumda seçmenin enflasyondaki artışa göre daha fazla tepki verdiğine dair bir kanı bulunuyor. Bu da büyüme ile düşük enflasyon arasında büyüme lehine tercihte bulunmalarına yol açıyor. Enflasyon tarafı ise yüksek ücret artışları ile kısmen tolere edilebiliyor. O nedenle enflasyon yeteri kadar önemsenmiyor. Fakat her ne kadar iktidar böyle düşünse de faiz indiriminin ekonomide canlanmayı tetikleyecek bir büyüklüğü ve önemi yok. O nedenle, amaçlanan ekonomik canlanmanın gerçekleşmesi pek mümkün değil.
İkinci bir nokta, son bir yılda açık şekilde tecrübe edildiği üzere Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin piyasada faizlerin yükselmesini engelleyebilmiş durumda olmaması. Merkez Bankası faiz indirdiğinde faizler düşmediği gibi artan risklilik ve enflasyonla birlikte piyasa faizleri daha da yukarıya gidiyor. O nedenle, 100 baz puanlık faiz indirim kararının ekonomik canlanmaya olumlu bir etkisinin olmasını beklemek oldukça iyimser olur.
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni’nde iş dünyasından gelen yakınmaları paylaşıyoruz. Bu yakınmaların iki boyutuna tekrar değinecek olursak iş dünyası, faizlerin yüksekliğinden ve krediye ulaşamamaktan yakınıyor. Politika faizi %14 olmasına rağmen iş dünyası krediyi %35-40 gibi politika faizine göre çok daha yüksek oranlardan alıyordu. İkinci yakınma nedenleri de krediye ulaşım sorunlarıydı. İş dünyası krediye ulaşmakta zorlandıklarını ve bankaların kredi vermediğini dile getirerek iktidardan bunun için çözüm talep ediyordu. İş dünyasının bu iki yakınmasını düşündüğümüzde politika faizinin %14’ten %13’e düşürülmesi onların taleplerini karşılayacak kadar yüksek bir düşüş ya da krediye ulaşımlarını kolaylaştıracak bir hamle değil.
Bu kadar düşük bir faiz indirimi ve iş dünyasına bunun yansıması düşünüldüğünde bu düşüşün başka bir nedeni olması gerekiyor. İhtimallerden birisi bankaların mudilere ödedikleri faizlerin maliyetini düşürmek. Bankalar mevduat sahiplerine politika faizinin %3’ü kadar daha fazla faiz veriyordu. Bu durumda eskiden yıllık %17 oranında faiz verilirken artık %16’dan verilecek. Bir süredir yüksek karlılık elde eden bankalara ek bir katkı daha yapıp devamında bankalardan yeni taleplerde bulunmak amaçlanmış olabilir. Politika faizi fonksiyonel olarak en çok da bu faiz oranı kısmında kullanılıyordu. O nedenle çözümlemeyi buradan yapmak bir miktar doğru olabilir. Nitekim politika faizi kararının ardından TCMB, bankacılık sektöründe de yeni bir kredi düzenlemesine gitti.
TCMB Kredi Düzenlemesi
TCMB’nin aldığı yeni kararlara göre bankalar, kredi faizinde TCMB tarafından belirlenen ve son olarak % 16,32 olan yıllık bileşik referans oranının 1,4 katı olarak uyguladıkları krediler için %20 menkul kıymet tesisi yapmak zorunda olacak. Kredi faizi referans katsayının 1,8 katı ve üzerine çıkarsa, tesis oranı %90 olarak uygulanacak. Ayrıca zorunlu karşılığa tabi olan kredilerde %20 olarak uygulanan zorunlu karşılık tesisi, artık %30 menkul kıymet tesisi olacak şekilde tekrar düzenlendi. Zorunlu karşılık oranları ise %0‘a indirilerek bankaların topladığı mevduatın herhangi bir kısmını TCMB’de tutmadan hepsini kredi verebilmesinin önü açıldı.
Bu düzenlemeleri daha basit ifade edersek; TCMB’nin belirlediği yıllık bileşik referans oranı %16,32, bu oranın 1,4 katı ise %22,85 faiz oranı demek. Bu oranın üzerinde faiz oranıyla bankalar kredi vermek isterse bunun bir yaptırımı olacak. Bu yaptırım ise bankaların tahvil ya da kira sertifikası almak zorunda bırakılması. Eğer kredi faizleri %16,32’nin 1,8 katı olan %29,38’i geçerse bu durumda bankalar, çok daha fazla tahvil ya da sertifika tutmak durumunda kalacaklar. Dolayısıyla yeni düzenlemelerin asıl amacı, bankaları daha düşük faiz oranından kredi faizi vermeye zorlamak. Aksi takdirde ise tahvil almaya zorlayarak bankaların kamuyu daha fazla fonlamasını ve kamunun fonlama maliyetini düşürmesini sağlamak.
Bankalar bu durumda yüksek faiz oranından kredi verdiğinde tahvil almak zorunda kalacağı için kredileri azaltmak isteyebilir. Fakat düşük faiz oranından kredi vermenin beraberinde getirdiği riskler düşünüldüğünde düşük oranlardan da kredi vermek istemeyebilir. O nedenle kredi vermekten genel bir kaçış görülebilir. Bu durumda da verilen kredi miktarlarında düşüş görülecektir ki bu da iktidarın amaçladığı bir uygulama olmaz. Ama alınan kararlar da bankaları bu duruma zorlayacaktır.
Bu kadar çelişkili ve tuhaf kararların biraz daha mantıklı bir çerçeveye oturması için ileride bankaların düşük faizle kredi vermesini sağlamak amacıyla başka adımların atılması olasılık dahilinde. Eğer düşük faizle kredi vermeye zorlayacak yeni yaptırımlar gelirse burada asıl amacın kredilerle piyasanın canlandırılması olduğu sonucuna daha rahat varabiliriz. Yoksa bu durum şu haliyle, kredi daralmasına neden olarak beklenenin tersi sonuç üretmeye daha yatkın gözüküyor.