[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (17-23 Nisan 2023)
Ak Partinin Ekonomik Politika ve Kurmay Muamması
14 Mayıs’taki seçimler diğer tüm yönleriyle birlikte ekonominin geleceği açısından da oldukça merak ediliyor. Muhalefet tarafının seçimi kazanması durumunda -her ne kadar somut vaatleri pek fazla olmasa da- geleneksel iktisat politikalarına dönecek olmayı vadetmeleri oldukça önemli. Bunun yanında yüklü miktarda dışardan sermaye girişi beklenmekte. Sermaye girişine verdikleri önemi hemen hemen her platformda karşımıza çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “300 milyar dolar buldum, getirdim” söylemli reklamlardan anlayabiliyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olarak bu vaadi verirken ekonominin başına geçecek kişinin kim olduğunu henüz bilmiyoruz. Burada hangi partinin ekonomiyi alacağının bilinmezliğinde üç ana olasılık gözükmekte. Bu olasılıklardan birisi ekonominin CHP yönetiminde kalması. Böylesi bir ihtimalde Selin Sayek Böke herhalde öne çıkacak ekonomi kurmayı olacaktır. Fakat Selin Sayek Böke’nin ismi ise kulislerde daha çok Dışişleri için geçmekte(1)(2).
İkinci olasılık ise İyi Parti’nin ekonomiyi yönetmesi. Burada ekonomi yönetimi iyi partiye verilirse ekonominin başına geçecek ismin kim olduğu gayet net: Bilge Yılmaz. Geçen Cumartesi Meral Akşener Kırıkkale’de yaptığı mitingde Bilge Yılmaz’ı sahneye çıkartarak “Şimdi sizi kiminle tanıştıracağım… Profesör Doktor Bilge Yılmaz. İnşallah ekonomimizi yönetecek” diyerek Bilge Yılmaz’ın ekonominin başına geçme ihtimalini güçlendirdi(3). Nitekim alanında dünyanın sayılı isimlerinden birisi olarak gösterilen Bilge Yılmaz uzun süredir ekonomi yönetiminin başına geçecekmiş gibi çalışmalarını da yürütüyordu. Ve sıklıkla da yerli ve yabancı basına mülakatlar vererek kendi yönetmesi durumunda neler yapacağını anlatıyordu.
Üçüncü olasılık ise daha önce ekonomiyi yönetmiş olan Ali Babacan’ın tekrardan ekonomi yönetiminin başına geçmesi. CHP içerisinden gelen kulisler iki partinin iş birliğinin oldukça kuvvetli olduğu ve çok iyi anlaştıkları yönünde. Bu yakın ve iyi ilişkinin sonucunda önem verilen yabancı sermayece kredibilitesi yüksek olan Babacan’ı da görebiliriz. Muhtemelen isim henüz belli değil ama taraflar bakanlığı alabilmek için bir yandan kulis yapıyor bir yandan da kendi ihtimallerini güçlendirmeye çalışıyor. Muhalefet tarafında yürütülecek ekonomi politikası ve isimler pek sürpriz değilken iktidar tarafında belirlilik içerisinde bir belirsizlik var.
Hangi Erdoğan?
İktidar tarafının seçimi kazanması durumunda nasıl bir politika izleyeceği hala belirsizliğini korumakta. Aslında Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın söylemlerine bakacak olursak durum gayet net gözüküyor. Geçen hafta Erdoğan bir kez daha düşük faiz politikasından vazgeçilmeyeceğini beyan etti. Erdoğan yaptığı bir konuşmada “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez. Faiz devamlı düşecektir. Ve göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecek.” diyerek bir kez daha net bir şekilde mesaj vermiş oldu(4). Geçmiş konuşmalarına bakarsak da bu tutarlılığı görürüz.
Fakat dünyadan kopuk bu mevcut ekonomi politikalarını uygulamak için Mehmet Şimşek ile beraber çalışmak istemesini anlamlandırabilmek pek mümkün değil. Üstelik geçen haftaki bültende de bahsettiğimiz üzere 2023 Seçim Beyannamesi incelendiğinde, ne Türkiye Ekonomi Modeline dair ne de düşük faiz politikasına dair bir emare bulunmakta. Bu seçim beyannamesini hazırlayan ve sunan eski Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ortodoks olarak adlandırılan geleneksel iktisat politikalarına yakın olduğu için kızağa çekilmiş bir isim. Elvan’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı döneminde düşük faizi savunmaması nedeniyle uzun süre arasının Erdoğan ile bozuk olduğuna dair haberler çıkmıştı. Hatta Elvan’ın, “Enflasyonla mücadeleyi kararlı ve bütüncül bir anlayışla sürdürdüğümüz ölçüde, döviz kuru istikrara kavuşacak ve ülke risk primimiz düşecektir. Bu sayede uzun vadeli faiz oranları da gerileyecek ve yatırımlar için öngörülebilirlik ufku artacaktır” sözleri sonrasında Erdoğan bir grup toplantısında “Faizi savunanlar kusura bakmasın ben faizi savunanla beraber olmam, olamam” ifadesiyle Elvan’ı hedef almıştı ve bir süre sonra da Elvan görevden affını istemek zorunda kalmıştı (5).
Bu noktadan bakınca Elvan’ın tekrardan vitrine çıkması çelişkili gözükmekte. Mevcut Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati ise resmin herhangi bir kısmında bulunmuyor ve gelecek dönem bakan yerine vekil olacak. Abdulkadir Selvi’nin 10 Nisan tarihli yazısına bakıldığında da Lütfi Elvan’ın kabinede görev alma ihtimali bulunmakta ve milletvekili adayı olmaması bu durumla alakalı gibi gözükmekte(6). Tüm bunlara bakınca net bir duruşun olduğunu söylemek mümkün değil. Üstelik döviz kurlarındaki hareketliliğe bakıldığında mevcut Türkiye Ekonomi Modeli sürdürülebilirlik açısından oldukça sıkıntılı gözüküyor.
Döviz Kurlarındaki Hareketlilik
Geçen hafta ekonomi tarafında en çok konuşulan konu Kapalıçarşı’daki kur seviyeleri idi. Bankalar arası döviz piyasası ile Kapalıçarşı döviz piyasası arasındaki fark gittikçe açıldığı için artık gözler Kapalıçarşı’ya da çevrilmiş durumda. Mevcut durumda artık iki farklı döviz kuru var: Bankalar arası piyasadaki döviz kuru 19,5 TL seviyelerinde iken Kapalıçarşı’da kur 20,5 TL seviyelerinde işlem görmekte. Aradaki yüzde 5’lik fark ise artık görmezden gelinemeyecek bir nokta. Bu ikili ya da çoklu döviz kuru genelde yüksek enflasyon yaşayan ülkelerde görülmekte. Yüksek enflasyona maruz kalan vatandaşlar alım gücünü korumak için dolar talebinde bulunuyorlar. Dolardaki talep bir süre sonra fiziki dövizin yetmeyebileceği beklentisi ile daha güvenilir bulunduğu için fiziki dolara dönmekte. Böylelikle de fiziki dolar ile resmi dolar arasında bir fark oluşmakta ve çoklu döviz kuru sistemine geçilmekte. Bu çoklu döviz kuru sistemi de özellikle kurun sabit tutulmaya çalışıldığı ülkelerde görülmekte ve zamanla resmi kur ile resmi olmayan kur ortaya çıkmakta.
Çoklu kur örneği olarak akla ilk gelen ülke olan Arjantin’de gayri resmi kur mevcut durumda resmi kurun iki katına çıkmış durumda. Bir diğer yüksek enflasyon ülkesi Venezuela’da da yine birden çok kur bulunmakta ve iktidara yakınlığa ve yapılan işe göre farklı kur seviyelerinden dolara ulaşılabilmekte. O nedenle kurlar arasında fark oluşması son derece ciddiye alınması gereken bir konu. Çözümü ise seçimden sonra ortodoks politikalara dönüşte gözüküyor. Bu yönüyle de bakıldığında düşük faiz politikası ve söylemi sürdürülemez gözükmekte.
Böylesi çelişkilerin varlığında faizin asla yükselmeyeceği söylemi bir ihtimal dolaylı faiz artırımlarıyla sağlanabilir. Nitekim bir süredir yapılmaya çalışılan da o. Her ne kadar politika faizi yüzde 8,5’ta sabit tutulsa da faizlerin yukarı yönlü hareketine izin verilmekte. Yine KKM tarafında da faizler serbest bırakılmıştı. Daha eskiye gidersek politika faizi düşük tutulurken bankalar Geç Likidite Penceresi üzerinden fonlanarak dolaylı yoldan faiz artışları sağlanmıştı. Dolayısıyla faiz artırmış gözükmeden faizleri artırmanın yolları var ve daha önce de kullanılmış durumda. Her ne kadar bu yöntem enflasyon ve kurla mücadelede etkinliğini oldukça sınırlasa da böyle bir alternatifin olduğunu da unutmamak lazım. Asıl olan ise Ak Partinin ekonomi tarafında birbiriyle uyumsuz gözüken söylemleri, hamleleri ve mevcut iktisadi veriler.
Kaynaklar
- https://twitter.com/selvinkorkmaz/status/1645201022992752642
- https://twitter.com/barcinyinanc/status/1645159545763766275
- https://www.gazeteduvar.com.tr/aksener-prof-bilge-yilmaz-insallah-ekonomimizi-yonetecek-haber-1614837
- https://www.youtube.com/watch?v=gAcdcYr4hug
- https://www.evrensel.net/haber/447999/erdoganin-faizi-savunanla-beraber-olmam-ifadesi-lutfi-elvani-akillara-getirdi
- https://t24.com.tr/haber/lutfi-elvan-secimden-sonra-kabinede-ekonomiyle-ilgili-bir-gorev-ustlenebilir,1103361