[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (20-26 Mart 2023)
ABD Merkez Bankası FED Çarşamba günü 25 baz puanlık artışa giderek faiz oranlarını yüzde 4,75-5 aralığına çekmiş oldu. Gelinen seviye ile birlikte böylelikle 2007 yılından beri en yüksek faiz seviyesine ulaşılmış oldu. FED’in üt üste dokuzuncu kez faiz artırımına gitmesinin nedeni elbette enflasyonla mücadele. Yükselen enflasyonla mücadele yönünden bakıldığında kararın sürpriz etkisi yok. Ancak bu sefer faiz artışına gitmeyeceğine dair beklentiler de mevcuttu. O beklentinin nedeni ise son dönemde bankacılık sektöründe yaşanan çalkantılar idi.
ABD’de para arzındaki artışlar neticesinde ortaya çıkan bir enflasyon sorunu vardı. Bu soruna karşı geleneksel silahı olan faizi kullanan FED, faizleri artırmaya başladı. Faizlerin artmasıyla birlikte yeni ihraç edilen tahvillerin faizleri yüksek olunca, elinde düşük faizden tahvil bulunan bankalar bu tahvilleri sattıkları durumda zarar yazmaya başlıyorlar. Özellikle de küçük ve orta boy bankalar uzun vadeli tahvillerini bozdurmak durumunda kaldıklarında bu durumdan kötü etkilenme potansiyellerine sahipler. FED’in faizleri daha da artırması bankaların bu tahvil risklerinin boyutunu daha da artırabilir endişesi bulunuyordu.
Öte yandan, faiz artışına gidilmemesi de birtakım sıkıntıları beraberinde getirebilirdi. Bunlardan birisi enflasyonla mücadelenin akamete uğraması. Şu an enflasyon her ne kadar bir miktar geri çekilse de hala yüzde 6’nın üzerinde ve FED’in tercih ettiği yüzde 2’nin oldukça üzerinde. Nitekim karar açıklamasında, istihdamın son aylarda sağlam bir hızla ilerlediğine işaret edilerek, işsizlik oranının düşük, enflasyonun ise hala yüksek kalmaya devam ettiği aktarıldı. O nedenle faiz artışı bu mücadelede kararlı olduklarının bir göstergesi olarak yorumlanacaktı. 25 puanlık düşük artış ise durgunluğa girme ve bankacılık riskleri gibi risklere karşı daha temkinli hareket edildiğine işaret ediyor. Üstelik faiz artışının gerçekleşmemesi bahsi geçen bankacılık probleminin tahmin edilenden daha büyük olduğuna dair kuşkuları artıracaktı ve güven sıkıntısını büyütebilecekti. Böylesi şartlar altında faiz bir orta yol olarak 25 baz puan artırıldı. Yapılan açıklamada ABD bankacılık sisteminin sağlam ve dayanıklı olduğu vurgulanırken “Son gelişmelerin hanehalkı ve işletmeler için daha sıkı kredi koşullarıyla sonuçlanması ve ekonomik faaliyet, işe alma ve enflasyon üzerinde baskı oluşturması muhtemeldir.” denildi.
Bu karardan bir gün sonra TCMB de faiz kararını açıkladı ve faizleri yüzde 8,5’te tuttuğunu ilan etti. Kararı veren kurul mevcut para politikasının fiyat istikrarı ve finansal istikrarı koruyarak deprem sonrası dönemde gerekli olan toparlanmayı destekleyecek düzeyde olduğunu belirtti. Kurul ayrıca “Sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması deprem sonrasında daha da önemli hale gelmiştir.” şeklinde bir değerlendirme yaptı. Karar piyasaların beklentisi yönündeydi ve pek de ilgi gösterilmedi.
Deutsche Bank da Kervana Katıldı
Son haftalarda bankalardan gelen olumsuz haberlere bir yenisini de Deutsche Bank ekledi. Önce bir ABD bankası olan Silicon Valley Bank’ın batışıyla başlayan süreç devamında İsviçre bankası olan Credit Suisse’in bir başka İsviçre bankası olan UBS Bank’a satılacak derecede durumunun kötüye gitmesiyle sonuçlandı. Geçtiğimiz hafta ise Deutsche Bank hisselerinde oldukça sert düşüşlerin görüldüğü bir haftayı geride bıraktık. Cuma günü gün içerisinde bir ara yüzde 14’lere varan düşüş yüzde 8,6 ile sonlandı ve üst üste üç gün düşüş yaşanmış oldu. Hissenin değeri son bir ay içerisinde yüzde 20 civarında kayıp yaşadı.
Banka hisselerinde yaşanan bu satış yukarıda bahsedilen bankalardaki durumun kötüye gitmesi sonrası bulaşıcılık korkusu ile yaşanmakta. Diğer iki bankanın yaşadığı zorluklarla birlikte FED’den gelen sıkı para politikasının devamı da Deutsche hisselerindeki satışları artırdı. Bankacılık sektöründe bulaşıcılık, önce birkaç bankayı etkileyen bir şokun bankacılık sistemindeki diğer kuruluşları da etkilemesini ifade eden bir kavram. Burada bulaşıcılığın altında yatan neden olarak konu özelinde güven ve benzer banka olmak gösterilebilir. Silicon Valley Bank’taki problem Credit Suisse’e bir güven problemi nedeniyle geçerken, Credit Suisse’ten Deutsche’ye olan geçiş hem bankacılık sistemine olan güven problemi hem de benzer banka olmalarından kaynaklı. Benzer banka olmak ise bu iki bankanın son yıllarda oldukça kötü yönetilen ve skandallarla anılan bankalar olması (Deutsche tarafında yaşanan problemi geniş boyutuyla anlamak isteyenler Çavuşeskunun Termometresi’ndeki şu yayının 10. dakikasından itibaren bakabilirler.) Bu kötü yönetilen bankalardan Credit Suisse’in UBS tarafından devralınması bankacılık sektöründe bir stres biriktirdi ve bu stresi azaltacak hamleler görülüyor ki yatırımcı tarafında yeterince ikna edici olmamış ki Deutsche hissesinde satışlar geldi.
Her ne kadar Deutche Bank kötü yönetimle ve skandallarla anılsa da son dönem performansının o kadar kötü olmadığı bankacılık sektöründe daha yaygın bir kanaat. Uzun dönemli bakıldığında aslında oldukça kötü bir performans gösteren bir banka olsa bile kısa dönemde finansal rasyoları iyiye gitmiş durumda. Likidite rasyoları ve batma riskini gösteren rasyolar görece güçlü. O nedenle Deutsche hisselerindeki bu sert düşüşleri hak edilmemiş satışların sonucu olarak gören finansal analistler oldukça fazla. Fakat bankacılık güven üzerine inşa edilen bir sektördür ve güveni bir kez kaybettiğinizde onu toparlamak kolay olmamakta.
Kiralık Konut Fiyat Artışları
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) tarafından yapılan araştırmaya göre kiralık konut fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 189,5 olarak gerçekleşti. En büyük üç il için yıllık kira artış oranı İstanbul’da yüzde 138,5, Ankara’da yüzde 153, İzmir’de ise yüzde 182,1 oldu. Rapordaki, “Deprem felaketinin ülke genelindeki ve Ankara’daki satış fiyatlarındaki yıllık artış oranını yükselttiği söylenebilir.” ifadesi dikkat çekici.
Rapor deprem bölgesi için ayrı bir araştırma notu düşerek bu bölgedeki arz, talep ve fiyat değişimlerini ele almakta. Rapora göre depremin olduğu bölgede hem konut arzı hem de konut talebi düşmüş durumda. Bunun neticesinde ise fiyatlar yükselse bile sınırlı bir seviyede yükselmiş gözüküyor. Bu sınırlı kabul edilebilecek konut fiyatlarının yükselişi en çok Malatya’da hissedilmiş durumda ve Şubat ayında konut fiyatları yüzde 9,9 oranında artmış durumda.
Kısaya düşen notlar:
- TOKİ’NİN deprem bölgesinde yapılacak konutlar için açtığı ihalelerde konut başı ortalama maliyetler 1,6 milyon TL olarak gerçekleşti. Köy evi maliyeti ise ortalamada 2,3 milyon TL olarak gerçekleşti. Uğur Emek’in 26 Mart tarihli yazısına göre bir önceki ay TOKİ tarafından yapılan konutların maliyetine göre bu maliyetler yüzde 32 oranında daha pahalı (1).
- Ticaret Bakanlığı tarafınca süt ve krema, tereyağı, patates, kuru soğan, taze fasulye ve kırmızı mercimek ihracatına yasak getirildi. Daha önce domates ihracatında gördüğümüz yasak böylece diğer temel gıda maddelerine de getirilmiş oldu. İhracat yasakları ile hedeflenen bu ürünlerin sadece iç tüketimde kullanılması ve arzın artışıyla birlikte seçim öncesi fiyatlarda düşüşlerin görülmesi olsa gerek.
- Bankalardan işletmelere günlük döviz satışında üst limit yüzde 50 oranında azaltılarak sermaye kontrolleri artırılmaya devam etti. Ayrıca yurtdışı para transferlerine yüzde 5 komisyon getirildi.
Kaynaklar