[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (6-12 Eylül)
Kraliçe öldü, yaşasın Kral!
96 yıllık bir ömür, 70 yıl 214 gün tahta kalma süresi ile kadın hükümdarlar arasında bir dünya rekoru, dünyanın görevdeki en yaşlı hükümdarı, 14 ülkenin kraliçesi ve İngiliz Kilisesi Yüksek Valisi… II. Elizabeth’in (Elizabeth Alexandra Mary) unvanları saymakla bitmiyor. Dile kolay, 96 yıllık ömrü içerisinde, 2. Dünya Savaşı’na, Soğuk Savaş’a ve 21. yüzyılın nerdeyse ilk çeyreğine tanıklık etti. Tahtta kaldığı süre boyunca İngiliz Milletler Topluluğu tarafından kraliçe olarak zaman içerisinde sevildi ve kabul gördü. Ardında bıraktığı miras ise bugün Birleşik Krallık başta olmak üzere İngiliz Milletler Topluluğu’nda yeni bir dönemin kapısını açtı ve yeni tartışmaları körükledi.
6 Şubat 1952’den bu yana görevde olan, Windsor hanedanının bir üyesi ve Britanya tarihinin en uzun süre tahta kalan monarkı olan II. Elizabeth, modern dönemde monarşinin sürdürülmesi geleneğinin en önemli temsilcisi olarak tarihte iz bıraktı. Kendi dönemine adını vermiş büyükannesi Kraliçe Victoria’dan bile daha uzun süre tahtta kalarak, 1200 yıllık İngiliz monarşi geleneğinin hem muhafazakar ve adetlerine bağlı hem de modern gelişmelere ayak uyduran, yenilikçi bir sembolü oldu. Birleşik Krallık halklarının büyükannesi kraliçe, 8 Eylül 2022 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Belki de kendisi gibi sembolik değeri oldukça yüksek bir liderden sonra Birleşik Krallık tahtı, bu sembolik önemini ve birleştirici gücünü koruyamayacak. Nitekim ölümünün hemen ardından başlayan tartışmalar da bu durumun ciddiyetine işaret ediyor.
Elbette II. Elizabeth’in Birleşik Krallığın yönetimi üzerinde direkt bir etkisi yoktu. Dış politikadaki temsil görevi gereği Birleşik Krallık adına her yıl 500’den fazla görüşmeye katılıyordu. Anayasal geleneklere göre Birleşik Krallık hükümdarı, yalnızca hükümete danışmanlık gibi bir idari görevi üstlendiğinden, hükümet ile önemli konularda bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunuyordu. Kraliçe Elizabeth, kendi taht süresi boyunca 15 başbakan gördü. Lis Truss da Kraliçe Elizabeth’ten görevini almış son başbakan olarak kayıtlara geçmiş oldu. Bu uzun dönem boyunca İngiltere Sömürge İmparatorluğu’nun yıkılması ve Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden çıkışı gibi İngiltere tarihinin en önemli siyasi olaylarına tanıklık eden Kraliçe, parlamenter sistem ve meşruti monarşi ile yönetilen bir ülkenin modern dönemdeki başarılı bir temsiliydi.
Kraliçe Elizabeth döneminde Birleşik Krallık monarşisi birçok eleştiriye maruz kaldı. Bu eleştirilerin başında kraliyet ailesinin vergi ödememesi ve vatandaşlardan alınan vergilerle monarşinin sürdürüldüğü eleştirileri yer alıyor. Nitekim Kraliçe Elizabeth’in ölümünün ardından III. Charles unvanıyla tahta geçen oğlu, geçtiğimiz hafta başbakanlık önünde monarşi karşıtı iki eylemci tarafından protesto edildi. Cumhuriyetçi protestocular kraliyet ailesinin halktan toplanan vergilerle finanse edildiğine dair sloganlar attılar. Son dönemde monarşi karşıtları kraliyet ailesinden de vergi alınması gerektiğine dair görüşlerini daha yüksek sesle gündeme getiriyorlardı.
Monarşinin devam etmesini savunanlar ise kraliyet ailesinin Birleşik Krallığın tanıtımı ve turizm gelirlerine olağanüstü katkılarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorlar. Birleşik Krallığın yurt dışında en büyük sembolü olan kraliyet ailesi; yürüttükleri kampanyalar, gerçekleştirdikleri ziyaretler ve yurt dışı gezileri ile ülkenin tanıtımına ve turizmine çok büyük katkı sağlıyor. Birçok Birleşik Krallık markası, kraliyet ailesinin bu markaların ürünlerini kullanmasıyla dünya çapında ilgi görür hale geliyor. Bu yönüyle İngiliz monarşisinin ekonomiye katkılarını da yabana atmamak lazım.
III. Charles’ın siyasal alanda işi, annesi gibi güçlü bir figürün ardından oldukça zor olacak. Bu zorlukların başında ise İngiliz Milletler Topluluğu üyesi eski sömürge ülkelerde yaşanan cumhuriyet tartışmaları geliyor. Zira, Elizabeth’in ölümünün ardından hemen, Yeni Zelanda ve Avustralya’da cumhuriyete geçiş tartışmaları başladı. III. Charles ise annesinin izinden gideceğini söyleyerek, annesi gibi birleştirici bir güç olacağı mesajını veriyor. Öyle anlaşılıyor ki İngiliz Milletler Topluluğu’na dair tartışmalar da artarak devam edecek.
Diğer bir önemli konu ise İskoçya’nın bağımsızlığı konusu. Birleşik Krallığın Brexit ile birlikte Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla İskoçya’da bağımsızlık tartışmaları şiddetlenmişti. Elizabeth gibi bir figürün sahneden çekilmesi bu tartışmaları daha da arttıracaktır. İskoçya toplumunun Avrupa Birliği üyeliğinden Birleşik Krallık ile birlikte çıkmak istemediği biliniyor. III. Charles’ın karşılaşacağı en büyük sorunlardan biri de bu konu olacaktır.
Köpek ve at sevgisinden giydiği kıyafetlere kadar her yönüyle haber olan Elizabeth, uzun iktidarı boyunca kraliyet ailesinde yaşanan skandallarla da anıldı. Özellikle torunu Sussex Dükü Prens Harry’nin aristokratik bir aileden gelmeyen oyuncu ve manken Meghan Markle ile evlenmesi kraliçeyi pek memnun etmemişti. Ardından 2020 yılında Harry ve Meghan çifti, kraliyet ailesindeki görevlerinden çekildiklerini ve ekonomik olarak kraliyet ailesinden bağımsızlıklarını kazanmak için çalışacaklarını açıklayarak ABD’ye taşınmışlardı. Harry’nin abisi Prens William’ın eşi Kate Middleton ile Meghan arasında soğuk rüzgarlar estiği de o dönem konuşulmuştu. Elbette Prenses Diana’nın Charles’tan boşanması, 5 yıl sonra 1997 yılında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmesi ve Kraliçenin, Diana’nın cenazesine gereken önemi göstermediği eleştirileri de bu skandallar listesine eklenebilir.
Geleneklerine son derece bağlı ve muhafazakar bir Kraliçe olan Elizabeth’in bu tartışmalardan oldukça rahatsız olduğunu tahmin etmek güç değil. Elizabeth’in ardından oğlu Charles döneminde de kraliyet ailesine yönelik dedikoduların ardı arkasının kesilmeyeceğini bekleyebiliriz. Zira, Elizabeth için yapılan Windsor Kalesi’ndeki cenaze töreninde Meghan’ın göz ardı edildiğine dair haberler manşetlere konu oldu bile. Harry ve Meghan çifti Elizabeth’in cenaze törenine kadar kraliyet etkinliklerine, görevlerinden feragat etmeleri nedeniyle katılamıyorlardı.
Demokrasi çağında halen bir kraliyet ailesinden bu derece bahsedilmesi, hele bunca yakıcı konu ortada dururken birçoklarına garip gelebilir. İngiltere ekonomisi çok iyiye gitmiyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi İskoçya bağımsızlığı ve Avrupa Birliği ile ilişkiler gibi konular gündemdeki sıcaklığını koruyor. Daha yeni bir başbakanlık krizi atlatmış Birleşik Krallık siyaseti, birçok açıdan güçlü dönemlerine özlem uyandırıyor. Ancak Kraliçe Elizabeth’in ölümü ve 70 yıllık mirasına dair tartışmalar, son bir haftadır tüm dünyanın gündemine damga vurmuş durumda. Belki de insanlık, tarihlerinin bir parçası olan eski monarşilerden kalma kraliyet ailelerine duydukları özlemi, Birleşik Krallık monarşisi üzerinden bir nostalji olarak gösteriyordur.