[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (21-27 Mart 2023)
26 Mart Pazar günü, İsrail tarihinin en büyük kitlesel gösterilerinden biri gerçekleşti ve İsrail sokakları karıştı. Netanyahu, İsrail tarihinin en sağcı ve milliyetçi hükümetini kurduktan sonra yargıda reform yapacak bir öneri ile ortaya çıktığından bu yana İsrail toplumunun geniş kesimleri, bu yargı reformuna “yargının yürütmenin kontrolüne gireceği” endişesi ile karşı çıkıyordu. Pazar günü yargı reformuna karşı çıkan Netanyahu hükümetinin Savunma Bakanı Yoav Galant’ın görevden alınması bardağı taşıran son damla oldu ve büyük bir toplumsal patlama yaşandı. Peki, İsrail’de ortalığı karıştıran yargı reformu nedir ve İsrail toplumu bu noktaya nasıl geldi?
İsrail’in En Sağcı Hükümeti
İsrail’de 1 Kasım 2022 tarihinde yapılan seçimlerden birinci parti olarak çıkan Likud Partisi ve lideri Benjamin Netanyahu, oldukça çetin geçen koalisyon görüşmelerinden sonra Otzma Yehudit (Yahudi Gücü), Noam Partisi, Şas ve Birleşik Tevrat Yahudilik Partisi ile 120 koltuklu mecliste 64 vekil sayısına ulaşarak hükümeti kurdu. Netanyahu’nun koalisyon ortakları; ırkçı açıklamaları, Filistin’e karşı şahin tutumları, LGBTQ+ karşıtılığı ve aşırı dindarlıkları ile biliniyorlar. Bu nedenle de İsrail’de hükümetin kurulmasından bu yana muhalif kesimlerde ciddi bir endişe var. Filistin meselesinde oldukça şahin görüşleri olan bu hükümet, dünyada da Filistin sorununun barışçıl çözümünün tehlikeye girmesi nedeniyle endişe uyandırıyor.
Netanyahu Hükümetinin Yargı Reformu Ne Anlama Geliyor?
Netanyahu ülkesinde yolsuzluktan yargılanıyor. Ayrıca aile üyelerinin de bu yolsuzluklarda yer aldığı biliniyor. Bu iddiaları reddeden ve yolsuzluk yargılamasının sol eğilimli yargı mensuplarının kendisine yönelik bir komplosu olarak gören Netanyahu, planlanan yargı reformuyla yargının seçilmemiş elitlerin elinden kurtarılacağını ve demokratikleştirileceğini iddia ediyor. Netanyahu ve koalisyon ortakları mevcut yargı düzeninin yargıçların yetkilerini aşmasını kolaylaştırdığını ifade ediyor.
Muhalefet ise bu yargı reformu ile Netanyahu’nun yolsuzluk dosyasını kapatacağını ve yargıyı kontrolü altına alacağını öne sürüyor. Yargı reformu tasarısı, Yüksek Mahkemenin kanunları denetlemesini kısıtlamayı, Yüksek Mahkeme yargıçları dahil daha fazla sayıda yargıcın hükümet tarafından atanmasını ve bakanların kanun gereği tavsiyelerini dinlemesi gereken ve başsavcı tarafından atanan hukuk danışmanlarını dinleme zorunluluğundan kurtulmalarını amaçlıyor.
Yargı reformu tasarısından bir öneri geçtiğimiz hafta kanunlaştı. Bu kanun ile başsavcının başbakanın makamında oturmak için uygun olmadığına dair karar alma yetkisi kaldırıldı. Netanyahu’nun yolsuzluk dosyası ile ilgili başsavcının bu yetkisini kullanabileceği, dolayısıyla bu kanunun Netanyahu’yu korumaya yönelik olduğu da İsrail muhalefeti tarafından vurgulanıyor.
Protesto Eylemleri
Pazar günü Tel Aviv sokaklarını dolduran protestocular Netanyahu’nun evinin yakınında polisle çatıştı. Protestocular ateşler yaktılar. Tel Aviv sokakları ve Kudüs başta olmak üzere diğer İsrail şehirleri birçok protesto eylemine sahne oldu. Protestocular planlanan yargı reformunun İsrail demokrasisinin tabutuna çivi çakacak bir girişim olduğunu vurguluyorlar. Ancak Netanyahu ve hükümeti destekleyenler de sokak eylemleri yaptılar. İsrail toplumu kutuplaşmanın sokağa yansıdığı çok sıcak saatler yaşadı. Aslında bu tip protesto eylemleri özellikle yargı reformunun açıklandığı Ocak ayından beri yaşanıyor ve muhalif göstericiler her Cumartesi akşam organize olarak sokağa çıkıyordu. Savunma Bakanı’nın görevden alınması ise çok daha fazla sayıda insanın sokaklara dökülmesine neden oldu. Özellikle gençlerin sokakta olması, iktidara karşı yükselen muhalefetin yeni nesil İsrail vatandaşlarından geldiğini gösteriyor.
Öte yandan, silahlı kuvvetlerden de protesto eylemlerine destek gelmesi ve görevden alınan Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın “yargı reformu nedeniyle ortaya çıkan toplumsal bölünmenin savunma güçleri arasında da bir çatlağa neden olduğunu ve İsrail’in güvenliğini riske attığını” ifade etmesi hükümeti daha da köşeye sıkıştırdı. Havalimanı işletmelerinin de aralarında bulunduğu bazı meslek gruplarının grev ilanları hayatı felç etti ve uçak seferlerini durdurdu. Muhalif partilerin liderleri Yair Lapid ve Avigdor Lieberman da gösterilere destek verdi. Polis güçleri onlarca göstericiyi gözaltına aldı. Or Akiva kentinde karşıt iki gösterici grubu arasında kavga çıktı. Sonuçta geçtiğimiz hafta İsrail tarihinin en büyük toplumsal muhalefet hareketlerinden birine şahit olduk ve göstericiler en azından hükümeti bir adım geri attıracak bir sonucu elde ettiler.
Yargı Reformu Ertelendi
27 Mart Pazartesi günü ise protesto eylemlerinin büyüklüğü karşısında Netanyahu hükümeti geri adım atarak yargı reformunu meclisten geçirme kararını erteledi. Netanyahu’nun koalisyon ortakları yargı reformunun meclisten kesinlikle geçirilmesi gerektiği düşüncesinden taviz vermiyor. Şimdilik erteleme kararıyla birlikte en azından sokaklarda tedirgin bir sessizlik hakim. İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog yargı reformu tartışmaları boyunca sağduyu çağrısında bulunmuş ve hükümeti, yasa paketinin İsrail parlamentosu Knesset’e getirilmesini ertelemeye davet etmişti. Herzog’un bu çağrıları da işe yaramış görünüyor. Yasa tasarısının bir ay ertelendiği ve Nisan ayında tekrar meclise getirileceği öngörülüyor.
Sonuç Yerine
Şimdilik tartışmalı yargı reformu yasa tasarısının ertelenmesi ile İsrail’de sular duruldu. Ancak bu ertelemenin yeni bir krize mi yoksa bir uzlaşmaya mı neden olacağı belirsizliğini koruyor. Geçtiğimiz hafta Fransa’da da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılması ile ilgili Cumhurbaşkanı Macron’un yasa tasarısı nedeniyle ülke çapında yer yer şiddet eylemlerine varan çok büyük protesto gösterilerini görmüştük. Fransa’da ekonomiye ve özlük haklarının kısıtlanmasına yönelik endişeleri halkı sokağa dökerken İsrail’de ise demokrasiden geri dönüş anlamına gelen bir yasa tasarısı insanları geniş çaplı eylemlere itti.
Tüm dünyada demokrasi ve özgürlük talepleriyle iç içe geçen insanca yaşama hakkı, özellikle gençlerden gelen tepkilerle siyaseti sokağa çekerek geniş çaplı eylemlere neden oluyor. İsrail’de açılan pankartlar dünyada yaşanan otoriterleşme eğilimlerinin İsrail halkı arasında da yankı bulduğunu gösteriyor. İsrail halkının özellikle “Türkiye, Macaristan ve Polonya gibi olmak istemiyoruz” söylemleri, insanların zihninde genel bir otoriterleşme dalgasının dünya çapında yaşandığına dair algının oluştuğunu kanıtlar nitelikte. Netanyahu’nun oğlu Yair Netanyahu’nun İsrail’de yaşanan gösterileri dış güçlerin fonladığına dair açıklamaları ise hepimize çok tanıdık geliyor. Popülist ve otoriterleşme eğiliminde olan hükümetlerin içerdeki milliyetçi tabanlarını tahkim etmek için dış güçleri suçlamasını, birçok insan tarafından asıl dış güç olarak tanımlanan İsrail’de bile görmek, kaderin garip bir cilvesi olsa gerek. Küresel siyasette aktörlerin birbirinden etkilendiği ve farklı toplum kesimlerinin yer aldığı bir otoriterleşme-demokrasi mücadelesi olduğu tüm açıklığı ile ortada. Önümüzdeki dönemde küresel siyasete bakarken bu dinamiği göz önünde bulundurmak ve analizlerimize bu olguyu dahil etmek gerekecek. Zira, sosyal medyanın örgütlenme noktasında tüm dünyadan benzer görüşteki insanları bir araya getirebildiği bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu dünyada demokrasi ve otoriterleşme adına yaşanan gelişmeler tüm insanlığı her zamankinden daha çok etkiliyor.