[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (3-9 Ekim 2023)
Dünya gündemi 7 Ekim 2023 Cumartesi günü Hamas’ın Gazze’den İsrail’e saldırısı ile çalkalandı. Çok daha uzun süreler etkilerini göreceğimiz ve beklenmedik büyüklükteki bu saldırı, kimi uzmanlar tarafından İsrail’in 11 Eylül’ü olarak nitelendirildi.
Saldırı, Gazze’nin yönetimini elinde bulunduran Hamas militanları tarafından 5000 civarında roketin İsrail topraklarına atılması ve karadan İsrail topraklarına girilerek arasında sivillerin de bulunduğu İsraillilerin esir alınmasıyla küresel siyasette bir bomba etkisi yarattı.
Orta Doğu’da yeni bir savaşın fitilini ateşleme potansiyeline sahip ve Hamas’ın “Aksa Tufanı” adını verdiği bu saldırıları daha iyi anlamlandırmak için kamuoyunda merak edilen beş soruyu bu yazıda cevaplandırmaya çalışacağım.
Hamas Nedir?
Birinci İntifada’nın başladığı 1987 yılında, Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak kurulan ve Sünni-İslamcı siyasi bir örgüt olan Hamas (İslamî Direniş Hareketi-Harakat al-Muqawama al-İslamiya), Filistin sorununun İsrail ile cihat yapılarak çözülebileceğini iddia ediyor. Filistin’de bir İslam devleti kurulması ve İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından koşulsuz bir şekilde çekilmesi gerektiğini savunan Hamas, iki devletli çözümü kabul etmiyor ve El Kassam Tugayları adı verilen silahlı kanadı ile uzun yıllardır İsrail ile sıcak çatışma içinde bulunuyor.
Filistin’in meşru hükümeti kabul edilen Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 1993 yılında Oslo Anlaşmaları kapsamında İsrail’le müzakerelerde bulunarak iki devletli çözümü kabul etmesinin ardından Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında ciddi fikir ayrılıkları yaşanmıştır.
Filistin’de 2006 yılında yapılan seçimleri “işgali engellemek için silahlı direniş” sloganı ile kazanan Hamas, 2007 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü’ne bağlı El-Fetih güçlerini yenerek Gazze bölgesinin yönetimini eline geçirdi. Bu durum Batı Şeria ve Gazze’den oluşan Filistin topraklarının yalnızca coğrafi olarak değil, yönetici elitleri bakımından da bölünmesi anlamına geliyordu.
Hamas ve İsrail İlişkilerinin Tarihi Nasıl Şekillendi?
İsrail ve Hamas son 30 yılda farklı yoğunluklarda birçok çatışmaya girişmiştir. Hamas’ın askeri kanadı İsrailli sivillere ve askerlere karşı saldırılar düzenlemiş ve özellikle de İsrailli yönetici kadroların üst kademesine yönelik suikastları genellikle misilleme olarak nitelendirmiştir.
Hamas’ın taktikleri arasında intihar saldırıları ve 2001’den beri de roket saldırıları yer alıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, çatışmalar sırasında hem Hamas’ın hem de İsrail’in sivillere yönelik saldırılarını savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak kınamış ve siviller hedef alındığında misilleme gerekçesinin hiçbir zaman geçerli olmadığını belirtmiştir.
Hamas’ın yönetimine geçen Gazze Şeridi, 2007 yılından bu yana İsrail tarafından abluka altında tutulmaktadır. 41 kilometrelik sahil şeridi ve 360 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip Gazze, 2 milyona yakın nüfusu ile dünyanın en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip yerleşim yerlerinden biridir.
Hamas-İsrail çatışması nedeniyle İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka, birçok insani krize neden olmaktadır. Bu sosyolojik arka plana dayalı olarak 30 yıldır süren Hamas-İsrail çatışması, 1967 savaşından bu yana Filistin topraklarını işgal atında tutan İsrail’in siyasi varlığı ve baskıcı politikaları nedeniyle Filistinlilerin haklarını savunmak adına ortaya çıkan Hamas gibi silahlı bir siyasi örgütün varlığını sürdürebilmesinin temel nedenidir.
Hamas’ın 1993’ten bu yana İsrailli sivillere yönelik de intihar saldırılarında bulunması ve onlarca İsrailli sivilin bu saldırılarda hayatını kaybetmesi, Batılı ülkeler tarafından Hamas’ın bir terör örgütü olarak kabul edilmesini beraberinde getirmiştir. Hamas’ın saldırılarına karşılık Gazze’ye askeri operasyonlar yapan İsrail de birçok Filistinli sivilin hayatını kaybetmesine neden olmuştur.
Son olarak 2014 yılında Batı Şeria’da üç İsrailli gencin Hamas’a bağlı Filistinli militanlar tarafından kaçırılıp öldürülmesinin ardından İsrail Savunma Kuvvetleri, aralarında Batı Şeria’daki aktif Hamas militanlarının neredeyse tamamının da bulunduğu yaklaşık 350 Filistinlinin tutuklandığı bir operasyon gerçekleştirmişti.
Bu operasyonun ardından 8 Temmuz 2014 tarihinde İsrail’in Gazze’ye yaptığı operasyonla başlayan Gazze Savaşı’nda Hamas güçleri, İsrail’e çok sayıda roket atarak iki taraf arasında yedi hafta süren bir çatışmayı tetikledi. Bu savaş, İsrail ile Filistinliler arasında on yıllardır yaşanan çatışmaların en kanlılarından biri oldu. Hamas’ın roket saldırıları ve İsrail’in hava saldırıları nedeniyle büyük çoğunluğu Gazzeli Filistinlilerden oluşan iki binden fazla kişi, hayatını bu savaş sırasında kaybetti.
Hamas Neden İsrail’e Saldırdı?
Son dönemde Arap dünyası ile İsrail arasında özellikle Abraham Anlaşmaları (2020) ile başlayan yakınlaşma süreci, İsrail’in Kudüs ve Batı Şeria’ya İsrailli yerleşimcileri yerleştirmek suretiyle Filistinlileri mülksüzleştirmesi politikasının sürmesi, Mescid-i Aksa’da İsrail’in Filistinlilere yönelik yaptığı baskılar, Trump döneminde ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak büyükelçiliğini Tel-Aviv’den Kudüs’e taşıması ve Filistin sorununa dair iki devletli çözümün bile artık dillendirilmeyen bir noktaya gelmesi, Filistin halkını 1967 savaşından bu yana süren İsrail işgali karşısında hiç olmadığı kadar çaresizliğe itti. Tüm bu gelişmelere uluslararası kamuoyunun da bir çözüm bulamayışı, uzun yıllara dayanan İsrail-Filistin gerilimini daha da umutsuz bir kronik soruna dönüştürdü.
İran’dan da destek gören Hamas’ın, uzun bir siyaset ve savaş deneyimine bağlı olarak Gazze’de örgütlenmesini besleyebilmesi ve kendi roketlerini üretebilecek teknolojik kapasiteye ulaşabilmesi, İsrail’e karşı uzun bir hazırlık dönemine dayandığı anlaşılan Aksa Tufanı saldırısını gerçekleştirecek bir eşiğe eriştiğini gösteriyor.
Hamas’ın bu saldırılarda -sayısı tam olarak belli olmamakla beraber 100’ün üzerinde olduğu anlaşılan- aldığı esirler ile İsrail ile bir pazarlık yapmak amacında olduğu anlaşılıyor. Ancak Aksa Tufanı saldırısı ile İsrail’in bölgedeki gücüne ciddi bir meydan okuma ortaya koyan Hamas’ın, İsrail’in Gazze’ye yönelik orantısız bir askeri saldırı gerçekleştireceğini tahmin etmemesi de mümkün değil.
Bu nedenle, Aksa Tufanı saldırısı ile Hamas’ın son dönemde İsrail ile Arap ülkeleri ve özellikle de Suudi Arabistan ile İsrail arasında gerçekleşen yakınlaşmayı baltalamayı ve Filistin davasını tekrar dünya gündemine sokmayı hedeflemiş olduğu düşünülebilir. Zira, İsrail’in Aksa Tufanı saldırısının hemen ardından başlayan askeri harekat ile Gazze’de birçok sivilin hayatını kaybedeceği düşünüldüğünde, Arap dünyasında kamuoyu baskısı nedeniyle İsrail ile bir normalleşme yaşanmasının artık çok zor olacağını tahmin etmek güç değil.
Hamas’ın Saldırıları Orta Doğu Siyaset Gündemini Nasıl Etkiler?
İsrail zaman içerisinde Batı Şeria’da işgalini yaygınlaştırmak ve Gazze’yi abluka altında tutarak Hamas’ın terör eylemlerine karşı meşru bir savaş yürüttüğünü iddia etmek suretiyle, son yıllarda Filistinlilerin meşru taleplerini uluslararası kamuoyunda gündemden düşürmeyi başarıyor. Filistin sorununun çözümsüz bir hâle gelmesi, Arap ülkelerine de Filistin davasını bir kenara bırakıp kendi çıkarları gereği İsrail ile diplomatik ilişkilerini geliştirmek için kapı aralıyor.
2020 yılında Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile İsrail arasında imzalanan, ardından Sudan ve Fas’ın da katıldığı Abraham Anlaşmaları ile bu dört ülke, ABD’nin de desteği ile İsrail’i tanımış ve resmi ilişkiler geliştirmiş oldular. Hamas bu anlaşmaları Filistin davasının arkasından vurulması olarak nitelendirmişti.
Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in İran’a karşı ABD desteğini de almak istediği için İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek istemesi son dönemde Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın da İsrail ile yeni bir yakınlaşma adına diplomatik adımlar atmasıyla Orta Doğu’da yeni bir sayfanın açılacağı beklentilerini beraberinde getirmişti. İran’ı oldukça rahatsız eden bu gelişmelerin, Hamas’ın İsrail’e saldırması ve ardından yaşanmaya başlayan yeni çatışmalar ile kesintiye uğraması işten bile değil.
Bu nedenle, Hamas ve İsrail arasında çok şiddetli şekilde yeniden alevlenen savaş, Aksa Tufan’ının başlamasının ardından geçen ilk üç günde yoğun bir diplomasi trafiğine yol açıyor. Türkiye’nin Hamas saldırılarının ardından sivillerin korunmasına yönelik soğukkanlı açıklaması, Hamas ve İsrail arasında bir arabulucu rolü üstlenmek istediğine işaret ediyor olabilir. İsrail ile anlaşmanın eşiğine gelen Prens Salman yönetimindeki Suudi Arabistan da sorunun barışçıl yönden çözülmesi ve savaşın uzamaması için çaba sarf edecektir. Ancak bu çabaların ne kadar sonuç vereceği Netanyahu gibi aşırı sağcı bir liderin yönetimindeki İsrail’in Gazze’ye ne kadar şiddetli saldıracağına da yakından bağlı olacaktır.
Hamas’ın Saldırılarının Ardından Neler Yaşanabilir?
İsrail’in bölgedeki güçlü duruşu Hamas’ın saldırılarının ardından ciddi bir yara aldı. İçerde muhalefetin ciddi baskısıyla boğuşan aşırı sağ eğilimli Netanyahu hükümeti; istihbarat zaafı, Hamas’ın karadan da İsrail topraklarına girebilmesi ve hava savunma sistemi Demir Kubbe’nin Hamas’ın roketlerini yeterince engelleyememesi gibi nedenlerle güvenlik açığından sorumlu tutuluyor.
Ancak Hamas’ın saldırısı sonrasında Netanyahu hükümetinin en azından iç siyasette maruz kaldığı eleştirilerden azade şekilde Gazze’ye karşı operasyonda İsrail kamuoyundan destek göreceği de bir gerçek. Gazze’ye yönelik hava operasyonuna başlayan İsrail’in çok sert şekilde karşılık vereceği üç günlük gelişmelerden de anlaşılmış durumda.
İsrail’in saldırıları sonrası Gazze’de ortaya çıkacak krizin insani boyutunun ciddi seviyelere ulaşması, uluslararası kamuoyunda da tepki çekecektir. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM), İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında, BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na ait bir okulun “doğrudan” hedef alındığını belirtti. BM ayrıca, Gazze’deki durumun yardımların ulaştırılmasını daha da zorlaştıracağını belirtti. İnsani krizin büyümesi, zaman içerisinde gözleri, Hamas’ın saldırılarından İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonlarına çevirebilir.
Netanyahu Hamas’a verecekleri cevabın Orta Doğu’yu değiştireceği gibi iddialı bir çıkışta bulundu ve Gazze’de yaşayan halka bölgeyi terk etmeleri çağrısı yaptı. İsrail Gazze’yi havadan, karadan ve denizden abluka altına aldığı gibi Gazze’ye elektrik, su, akaryakıt ve gıda sevkiyatını da durdurduğunu açıkladı. Tüm bu önlemler Gazze’de önümüzdeki dönemde yaşanacakların insani açıdan çok büyük bir krize gebe olduğunun bir göstergesi. Zira, Gazze’de yaşayan 2 milyonluk Filistinli nüfusun gidecek başka yeri yok. Alanın darlığı ise sivil kayıpları ciddi şekilde arttıracak bir unsur. Hele ki İsrail Gazze’ye karadan bir operasyon düzenlerse Hamas ile İsrail güçleri arasındaki savaş uzun soluklu bir şehir çatışmasına dönebilir.
Öte yandan, Hamas’ın saldırısının arkasında İran’ın olduğu tartışmaları da başladı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Hamas’ın Gazze Şeridi’nden İsrail’e karşı gerçekleştirdiği saldırıları İran’dan aldığı emir ve destekle başlattığını ifade etti. İran’ın Hamas’a silah yardımında bulunduğu biliniyor. Netanyahu ise İran’a olan düşmanlığını sıklıkla belirtiyor. İran ise Hamas’ı destekleyen açıklamalar yaptı. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri 8 Ekim’de yaptığı açıklamada, “kompleks olduğu kadar ilham verici” olarak nitelendirdiği Aksa Tufanı operasyonunu gerçekleştiren Hamas’ı tebrik etti ve Hamas’ın, İsrail’in gücünün yalan olduğunu bir kez daha ispatladığını belirtti.
İsrail’in savaş durumuna geçerek Gazze’ye şiddetli şekilde saldırması ve uluslararası kamuoyundan İran’ı kınamasını beklemesi, İran açısından da başlayan yeni savaşın kimi sonuçlar doğurabileceğine işaret ediyor. Öte yandan, İran’la organik bağları olan Lübnan Hizbullahı’nın savaşa katılıp katılmayacağı da merak konusu. İsrail ordusu, 8 Ekim Pazar günü Lübnan’dan İsrail’deki bir askeri gözlem noktasına roket saldırısı yapıldığını duyurmuş ve saldırıya topçu atışlarıyla karşılık vermişti. Hizbullah saldırıyı üstlendi, Hamas’ın İsrail ile yaptığı savaşta tarafsız olmadıklarını ve Filistin halkı ile dayanışma içinde olduklarını belirtti. Lübnan Dışişleri Bakanı Buhabip ise Hizbullah’tan savaşa katılmayacaklarına dair güvence aldıklarını duyurdu. Bu aşamada Hizbullah’ın da kuzeyden İsrail’e saldırıya geçmesi, savaşı çok daha büyük bir krize dönüştürme potansiyeli taşıyor. Önümüzdeki dönemde Hizbullah’ın tavrı da takip edilmesi gereken bir gündem olacak.
Aksa Tufanı saldırısı İsrail’in Hamas’a karşı aldığı güvenlik önlemlerinin zafiyetini ortaya çıkardı. Ne askeri kontrol bölgeleri, ne Gazze’ye uygulanan abluka ne de Demir Kubbe hava savunma sistemi Hamas’ın saldırılarını engelleyebildi. Hamas güçlerinin karadan İsrail şehirlerine girmesi İsrail halkında büyük bir şok etkisi yarattı. Tüm bunlar İsrail’in askeri tedbirlerle güvenliğini sağlamasının Filistin meselesinde barışçıl bir çözüm olmadan pek de mümkün olmadığını bir kere daha göstermiş oldu.
Geçtiğimiz üç günde Hamas’ın sivillere yaptığı saldırıların görüntülerinin yayılması, özellikle de Hamas’ın İsrail’de Gazze sınırına yakın bir çölde gerçekleştirilen Supernova gençlik festivaline saldırması, medyada yaşanan algı ve enformasyon savaşlarında Hamas’ın şeytanileştirilmesini de beraberinde getiriyor. Hamas’ın sivillere yönelik saldırıları maalesef Filistin davasına da zarar veriyor.
İsrail’in bunca yıldır Filistinlilere reva gördüğü muamele ve Filistinlilerin topraklarını işgal etmiş bir devlet olduğu gerçeği, bu gibi saldırı durumlarında unutuluyor. Soğukkanlı analizler yerini tarafgir yorumlara bırakıyor. Oluşan bu atmosfer ise krizin boyutlarını arttırmak ve yeni düşmanlık tohumları ekmekten başka işe yaramıyor.
1948’den beri devam eden İsrail-Filistin çatışması Aksa Tufanı ile yeni bir devreye girmiş olabilir. Taraflara sağduyu çağrısı yapmak, diplomatik kanalları açık tutmak ve Türkiye’nin de yapabileceği gibi arabuluculuk ile sorunun çok büyük bir insani krize evrilmesini engellemek ise uluslararası topluma düşüyor. Ancak şu ana kadar yaşanan gelişmeler maalesef pek ümit vadetmiyor. Haftaya, Hamas-İsrail konusunu ve bu savaşın küresel siyasete olan yansımalarını değerlendirmeye devam edeceğim.