[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (13-19 Şubat 2023)
Türkiye tarihinin en zorlu haftalarından birinin yaşandığı 6 Şubat depremi ile birlikte piyasa aktörleri ve yatırımcılar borsadaki gelişmeleri de yakından takip etmek durumunda kaldı. Bunun başlıca nedeni ise bu tarihi derecede büyük doğal afette binlerce insan enkaz altında iken borsanın işlemlere ilk günden itibaren açılmasıydı. Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) verilerine göre deprem bölgesindeki yatırımcı sayısı 381 bin, yani yaklaşık olarak toplam yatırımcı sayısının yüzde 10’u. Bu hisse senedi yatırımcılarının piyasaya deprem günü ve sonrasındaki süreçte erişmesi pek mümkün değildi. Bu yönüyle bakıldığında oldukça adaletsiz bir durum vardı. Fakat sorun olan sadece bu bölgedeki insanların erişememesi değildi. Aynı zamanda bölge dışındaki yatırımcıların büyük bir çoğunluğunun da deprem nedeniyle borsayla ilgilenmeye ne vakti ne de motivasyonu vardı. Ülkede bu kadar büyük bir facia yaşanırken bu şekilde borsada sert düşüşü önlemek için alınan ufak önlemlerle işlemlerin açılması tepkilere yol açtı. Piyasa açık tutularak bir tarafta yardım çalışmaları varken bir tarafta birilerinin borsada hisse alıp satmasının yolu açıldı.
Borsaların kapanması çok nadiren görülen bir durumdur zira borsayı kapattığınızda nakit akışındaki sıkıntılar şirketlere ve yatırımcılara büyük zararlar verebilir. Çünkü nakit planlamaları borsadaki varlıklara göre yapılır ve burayı kapattığınızda zincirleme şeklinde likidite problemi ortaya çıkabilir. O nedenle istisnai durumlar haricinde borsa açık tutulmaya çalışılır. 6 Şubat depremi ise rahatlıkla bu istisna günlerden biri olarak kabul edilecek bir gün iken bu yapılmadı. Borsanın açık ya da kapalı kalması kararını ise bilinenin aksine yönetim kurulunda Prof. Dr. Erişah Arıcan ve Fahrettin Altun gibi isimlerin bulunduğu Borsa İstanbul A.Ş. veriyor. Anonim şirket olarak ilk beş gün için Borsa İstanbul A.Ş. verirken uzaması durumunda Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) devreye giriyor.
Borsa İstanbul tepkilere rağmen Salı günü de işlemlere açıldı. Fakat Salı gününün farkı borsadaki düşüşün ilk güne göre çok daha sert olması idi. Pazartesi günü endeks yüzde 1,35 oranında düşerken Salı günkü düşüş yüzde 8,62 idi ki bu birçok hissenin taban olması manasına geliyordu. Tepkiler devam etmesine rağmen hisse senedi piyasası Çarşamba günü de açıldı ve endeks günün daha ilk saatinde iki kez devre kesti ve kayıplar yüzde 7’ye ulaştı. Bu noktada ise nihayet kapanma kararı alındı ve borsa işlemlere kapatıldı. Çarşamba günü yapılan işlemler de iptal edildi. Üç günün tüm işlemleri iptal edilsin tepkileri ise muhtemelen teknik nedenlerle karşılık bulmadı ve sadece Çarşamba gününün işlemleri ile sınırlı kaldı. Hisse senedi piyasası 15 Şubat Çarşamba gününe kadar kapalı kaldı. Böylelikle karar vericiler depremin ilk üç gününde kapatmayı düşünmedikleri borsayı dördüncü, beşinci, sekizinci ve dokuzuncu günlerde kapatarak kendi yarattıkları sorunu çözmüş(!) oldular.
Tartışma yaratan kararlar ilk hafta ile sınırlı kalmadı. Borsa ikinci hafta Çarşamba gününe kadar kapatılmıştı ama kapanmadan önceki son iki gün oldukça sert düşmüş olması sert düşüşlerin devam edeceği yönünde beklentilere neden oldu. Olası sert düşüşlere karşı önlemler getirilmeye başlandı. Bu önlemler olası satışları azaltmaya ve bir yandan da satışlara karşı bir talep ortamı oluşturarak bu satışlara karşılık verme yönünde idi. Talep tarafında alınan önlemlerden birisi Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) devlet katkısının yatırıldığı fonların borsaya yatırılabilecek kısmının yüzde 10’dan yüzde 30’a çıkarılması oldu. Tek hisseye yatırım tavanı da yüzde 1’den yüzde 5’e yükseltildi. Böylelikle BES fonlarının daha fazla hisse senedi almasının yolu açıldı. Böylelikle hem BES fonlarının daha fazla getiri sağlamasının hem de kısa süre içerisinde hisse senedi piyasasında BES fonlarının alım yönlü işlem yapmasının önü açıldı. İkinci bir talep artırıcı uygulama ise şirketlerin geri alım programı uygulamasını teşvik etmek oldu. Geri alım programından kasıt halka açık şirketlerin piyasadan kendi hisselerini geri alması durumudur. Bunun için ise hisse geri alımlarında yüzde 15 olan stopaj vergisi kaldırıldı. Görünen tarafta bu teşvik uygulanırken muhtemelen şirketlere bu yönde baskı da yapıldı ve birçok şirket geri alım programı başlattığını açıkladı. Ayrıca Türkiye Varlık Fonu’nun da piyasayı destekleyecek şekilde işlemler yapacağı açıklandı.
Hisse talebi artırılmaya çalışılırken satış tarafını azaltmaya çalışacak caydırıcı önlemler de alındı. Bunlardan birisi algoritmik işlemlerde yaşanan işlem sıklığının azaltılması için hisse başı işlem oranına sınırlama getirmek oldu. Ayrıca sınır aşıldığında alınan ücret ise artırıldı. Böylece algoritmik işlemler sınırlandırılmış oldu. Algoritmik işlemler özellikle satışlar başladığında bu satışların derinleşmesine yol açmakta ve endeksteki kayıpları artırmakta. Teknik bir konu olan bazı emir iptalleri de yasaklandı.
Yukarıda sayılan önlemlere bakıldığında aslında sermaye piyasaları açısından olumlu bulunacak birçok yön sayabiliriz. Örneğin, piyasasının sert düşüşünü önleme çabası başlıca bir örnektir. BES fonlarının bir dönem tuhaflığı olarak getirisi düşük devlet tahvilleri yerine uzun dönemli hisse senedi tutması bu fonların getirisini uzun dönemde artıracaktır, bu da başka bir olumlu yanı. Fakat bütün bunların on binlerce insanın hayatını veya yakınını kaybettiği, halkın travmatize olduğu, deprem bölgesinde yaşanan acil ihtiyaçların devam ettiği ve bunların bir ekonomik maliyetinin olduğu bir deprem sonrası yapılması oldukça tartışmalı. Bu kadar büyük acılar ve ekonomik sorunlar yaşanırken hisse senedi piyasasını bu kadar ayakta tutmaya çalışmak ekonomik rasyonaliteden uzak davranışlar içeriyor. Hisse senedi piyasasına bu kadar müdahale etmek bu dönemde sağlıklı bir uygulama değil. Hisse senedi piyasası, düşmemesi gereken, sürekli belirli bir seviyelerde tutulması gereken bir piyasa değil. Piyasalar iki yönlüdür ve bu yönlerden birisi de aşağıdır. Ülkede bu kadar büyük bir deprem yaşanmışsa hisse senedi piyasasında satışlar normaldir, sadece belirli bir süre kapalı tutmak sağlıklı fiyat oluşumu için yeterli iken hem bunu yapmayıp hem de sonrasında bu piyasayı düşürmemeye çalışmak, fiyatların sağlıklı oluşumunu engeller. İşlem yapan insanları da bol bol hataya sürükler. Geçen hafta bir ara deprem önceki endeks seviyesinin geçildiğini bile görmüştük.
Başka bir açıdan bakıldığında ise diğer bir sorun ekonomik kaynakların dağılımının oldukça tartışılacak bir biçimde yapılması. Ekonomik kaynaklar kısıtlıdır ve iktisadi rasyonalite bu kısıtlı kaynakların optimal dağılımını sağlamaya çalışır. Ülkede bu kadar büyük bir ekonomik yıkım varken ve bu yıkım kaynaklı acil ekonomik ihtiyaçlar doğmuşken kaynakları hisse senedi piyasasına seferber etmek rasyonalite ile uyuşmayan, anlaması zor bir davranıştır. Bu kaynakların fırsat maliyetine ne kadar bakıldığı, başka yerlerde kullanmanın faydası ne olurdu soruları çok muhtemelen sorulmadan hisse senedi piyasasına yönlendirilmeye çalışıldı. Bu davranışı açıklayabilecek en önemli motivasyon seçim öncesi dönemde hisse senedi piyasasını, bu piyasada artan yatırımcı sayısı düşünüldüğünde, ayakta tutarak seçmeni memnun etmek gibi gözükmekte. Böylesi bir deprem döneminde bile bu motivasyonun ülke ekonomisinin ne kadar yararına olduğu zaten herhalde çok açıktır. Sonuç itibarıyla deprem sonrası ilk iki haftada hisse senedi piyasasında yaşananlar kurumların geldiği zafiyet noktasını bir kez daha göz önüne sererken, iktidarın gelecek dönemlerde bir “case study” olacak kadar gerçeklerden koptuğunu ve yönetim kapasitesi eksikliğini göstermektedir.