[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (16-22 Ocak 2023)
Her sene İsviçre’nin Davos kentinde gerçekleştirilen ve Davos zirvesi olarak adlandırılan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) sona erdi. 2700’den fazla katılımcının iştirak ettiği zirvede dünya ekonomileri için önem atfedilen farklı birçok konu ele alındı. 2023 yılına genel bakıştan başlayacak olursak zirve katılımcıları 2023 yılı için küresel ekonomiye karamsar bakmaktalar. Zirvenin açılış günü WEF tarafından ankete katılan 22 baş ekonomistin üçte ikisine yakını, 2023’te küresel bir durgunluğun muhtemel olduğunu düşündüklerini söylerken yüzde 18’i ise bu soruyu son derece muhtemel olarak cevaplandırdı. Ekonomistlerin tamamı Avrupa’da zayıf veya çok zayıf büyüme beklediklerini söylerken yüzde 91’i ABD için ekonomik büyüme beklemekte. Ankete katılanların yarısından fazlası ise Avrupa’da yüksek enflasyon öngörmekte.
IMF Başkanı Kristalina Georgieva’ya göre küresel ekonomiye dair beklentiler karamsar olsa da geçmişe göre daha iyimser bir hava var ve Çin’in açılmasıyla birlikte küresel ekonomilerin daha fazla büyüyecek. Deutsche Bank CEO’su Christian Sewing ise “Ekonomide daha fazla iyimserlik olduğuna dair tüm yorumlara katılsam da, Avrupa’nın içinde bulunduğu temel sorunlar -yüksek enflasyon ve diğer bazı yapısal sorunlar- ortadan kalkmadı” dedi. Zirvede, gelişmekte olan ülkelerdeki artan borç riskine de sıklıkla vurgular yapıldı.
Zirvede öne çıkan konulardan bir diğeri Covid-19 ve Rusya-Ukrayna Savaşı ile yükselen enflasyonun son durumu idi. 2022 yılı yükselen enflasyonla mücadele ile geçtiği için enflasyonun seyri doğal olarak zirvenin öne çıkan konusu oldu. Özellikle son dönemde enflasyondaki düşme eğilimi katılımcıları memnun ederken bazı isimler temkinliliğini korumakta ve düşüşün seyrini görmek gerektiğini ifade etmekte. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, “Enflasyonu zamanlı bir şekilde yüzde 2’ye geri getirebilmek için yeterince uzun süre bu rotada kalacağız” ifadesini kullanırken Deutsche Bank CEO’su Christian Sewing ise Çin’deki açılmalara vurgu yaparak “Çin’in açılmasının enflasyonumuza nasıl bir etkisi olduğunu da izlememiz gerekiyor” dedi. Lagarde’ın da arasında bulunduğu bazı katılımcılar Çin’deki açılma ile Çin’in daha fazla enerji tüketeceğini ve bu nedenle enerji fiyatlarının yukarıya gelmesinin enflasyona etki edebileceğini düşünüyor. Bazı katılımcılar ise açılmayla birlikte arz tedarik zincirindeki bazı bozulmaların giderileceğini ve bu durumun da enflasyona olumlu yansıyacağını düşünüyor. Larry Summers yaptığı konuşmada enflasyon üzerindeki geçici faktörlere vurgu yaparak “Enflasyon düştü, ancak geçici faktörler enflasyonu daha erken yükselttiği gibi enflasyonda gördüğümüz düşüşlere geçici faktörler katkıda bulundu ve birçok yolculukta olduğu gibi bir yolculuğun son kısmı genellikle en zor olanıdır” ifadeleriyle enflasyonla mücadelenin son kısmının zorluğuna vurgu yaptı. Benzer şekilde bazı katılımcılar da enflasyondaki düşüşü olumlu bulurken enflasyonu yüzde 2’ye çekme kısmının daha zorlu olacağını dile getirdi. Ayrıca IMF Başkanı Kristalina Georgieva “olumlu yönde değişen şey, işgücü piyasalarının güçlü seyri tüketici harcamalarına dönüşmekte ve bu durumun ekonomileri ayakta tuttuğunu bariz bir şekilde gördük” diyerek enflasyona rağmen emek piyasasındaki pozitif seyre dikkat çekti.
Formun önemli gündemlerden birisi de iklim değişikliğine dair alınacak önlemlerdi. Fakat böylesi bir konuda katılım gösterenlerin özel jetlerle Davos’a gelmesi yine oldukça tepki çekti. İklim değişikliği ile ilgili konuşması en çok beklenen isimlerden birisi aktivist Greta Thunberg idi. Thunberg yaptığı konuşmada küresel enerji endüstrisini ve finansörlerini tüm fosil yakıt yatırımlarına son vermeye çağırdı. Thunberg ayrıca Davos katılımcılarını iklim krizi için dinlemenin absürt olduğunu ifade ederek tepkisini “Kısa vadeli açgözlülüğü ve şirket açgözlülüğünü öncelediklerini göstermelerine rağmen sorunlarımızı çözmeleri için bu insanlara güveniyor gibiyiz… Bu insanların, yani gezegenimizin yıkımından sorumlu olan insanların verdiği mesajların bombardımanına uğruyoruz… Bunun yerine, iklim krizinden etkilenenleri, ön saflarda olanları dinlemeliyiz” ifadeleriyle dile getirdi.
İklim krizine zirveye katılan üst düzey katılımcılar da sıklıkla vurgu yaptı. Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire “Anahtar soru önce Çin, önce ABD, önce Avrupa değil. Hepimiz için kilit soru önce iklim” diyerek iklim krizinin bu ülkelerin diğer sorunlarından çok daha fazla öncelenmesi gerektiğine vurgu yaptı. İklim krizinde en önemli tartışmalardan birisi yeşil dönüşümün finansmanı. ABD iklim elçisi John Kerry de Paris Anlaşması’nın küresel ısınma hedeflerini öne çıkarırken “Oraya nasıl gideceğiz? Son yıllarda öğrendiğim ders … para, para, para, para, para, para, para” ifadeleriyle finansman konusuna vurgu yaptı. Bu noktada finansal firmalar üzerinde yenilenebilir enerji tarafına küresel geçişi mevcut durumdan çok daha hızlı finanse etmeleri için vurgular da artıyor. Olumlu tarafta ise enerji firmalarının 2022 yılında petrol fiyatları tarafında oldukça güçlü bilançolara ulaşmış olmaları ve yenilenebilir enerji yatırımları için nakit üretmeleri gösteriliyor. Jeopolitik ve siber güvenlik riskleri gibi diğer dışsal olaylar ise meseleleri karmaşık hale getiriyor.
İklim krizi ile mücadelede işbirliği ve korumacılık önlemleri de önemli tartışmalardandı. IMF Başkanı Kristalina Georgieva küresel ekonomiyi herkesin yararına olacak şekilde entegre etmenin gerekliliğini öne çıkarıyor, ancak ABD’nin son dönemlerde attığı adımlar tersi yönde tartışma konusu olmakta. ABD’nin iklim ve vergilendirme konusunda attığı bazı adımlar, özellikle Avrupa tarafından yeşil dönüşüm motivasyonlu olmaktan ziyade korumacı adımlar olarak değerlendirilmekte ve endişeler dillendirilmekte. Nitekim bu adımlara karşı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Salı günü Davos’ta AB’nin yeşil teknoloji ve iklimle ilgili yatırımları çekme planlarını açıkladı ve bu plan birçoklarınca AB’nin ABD’ye yanıtı olarak algılandı. Ancak Leyen, zirvede Avrupa ve ABD’nin birlikte çalışması gerektiğini de belirtti ve bloğun enerji geçişinde Çin’e çok fazla bağımlı olmasını istemediğini açıkça ifade etti.
Zirvede firmaların çalışanlarının çalışma şartları da bu sene yine gündemdeydi. Sessiz istifa, evden çalışma ve haftada dört gün çalışma gibi konular zirvede tartışılan konular arasında yer aldı. Bazı katılımcılarca daha katı çalışma şartlarının daha yetenekli, daha kalifiye çalışanları kaybetmeye yol açtığı, o nedenle daha esnek çalışma şartlarıyla bu kalifiye çalışanların şirkette tutulabileceği dillendiriliyor. Katı çalışma şartlarında bu insanlar, kullanabilecekleri başka opsiyonları değerlendirmeye başlıyorlar, o nedenle çalışma şartları eskisi kadar firmaların rahat davranabileceği bir konu olarak görülmüyor.