Avrupa Gündemi Bülteni (21 Ocak-3 Şubat 2025)
Almanya’nın yeni şansölyesi olması en muhtemel kişi olan Hristiyan Demokratlar’dan Friedrich Merz, geçtiğimiz hafta bir göç yasası önergesini AfD oyları ile geçirip mecliste bir sonraki aşamaya taşıdığı için siyasi alandaki her aktörden eleştiri topladı.
Avrupa’da yaşanan diğer önemli bir gelişme ise AB’nin, Draghi raporuna bir cevap niteliğinde bir planla “yeni dünyada” rekabet edebilmek için atacakları yeni adımları duyurmasıydı.
Hristiyan Demokratların Aşırı Sağ ile İşbirliği
Almanya için ufukta erken seçim varken Almanya siyaseti bir göç yasası nedeni ile çalkalanıyor. Almanya’da hükümetin çökmesi ile beraber erken seçim kararı alındığından beri gözler anketlerde birinci gözüken Hristiyan Demokratlar’ın (CDU) lideri Friedrich Merz’deydi. Daha önceki bültenlerde Merz’in ideolojilerini değerlendirmiştim; ancak üzerinden tekrar geçecek olursak kendisi merkez sağ bir politikacı, sosyal yardımların azalması gerektiğini düşünüyor ve Ukrayna’ya yardımların sürmesi hususunda taviz vermiyor.
23 Şubat 2025’te yapılacak olan seçimlerde CDU’nun şansölye adayı olan Merz şu ana kadar istikrarlı giden bir figürdü, ama geçtiğimiz haftalarda bir sığınmacı önergesi ile gündeme geldi ve bu yüzden hem halktan hem de diğer siyasi aktörlerden çokça eleştiri aldı.
Merz göç yasasında yapılması gereken değişiklikler için bağlayıcı olmayan bir önerge sundu. Önergesinin başında Almanya’da geçen ay Aschaffenburg şehrinde gerçekleşen bıçaklı saldırı ve geçtiğimiz yıl Aralık ayında gerçekleşen Magdeburg Noel Pazarı saldırısı gibi şiddet ve terör olaylarının artmasının nedeni olarak Avrupa Birliği’nin göç regülasyonlarının yetersiz kaldığını söyledi ve bu olayların önüne geçilmesi için beş adımlık bir plan sundu.
Bu plana göre Almanya’nın sınırlarında kalıcı bir sınır devriyesi olacak. Eksik belgesi olanlar koruma talep etse bile geri çevrilecekler, ülkeyi terk etmesi gereken kişiler hızlı bir şekilde ülkelerine geri gönderilecek ve bunun için gözaltı merkezlerinin sayısı artırılacak. Federal hükümet eyaletlere bu konuda daha çok yardım edecek ve ülkeyi terk etmesi gereken suçlu ve tehlikeli kişiler ülkeden gidene kadar sınırsız süre gözaltında tutulabilecekler.
Merz bu önergeyi sunduktan sonra önergenin meclisten geçmesi için aşırı sağ ve göç karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) desteğine talip olduğuna dair bir hava esti, ki nitekim öyle oldu. İlk adım olarak bağlayıcı olmayan bu önerge AfD’nin de oyları ile birlikte kabul edildi ve ikinci aşamaya geçti. İkinci adımda oylar yetseydi bu yönergenin bağlayıcılığı olacaktı ve yasalaşma yoluna girilecekti. Ancak reddedildi.
Cordon Sanitaire’in Sonu mu Geldi?
AfD’nin desteğini alarak aşırı sağa geçit vermeme planını bozan Merz her taraftan eleştiri topladı. Önerge ilk adımı geçince ise AfD’nin eş başkanı ve şansölye adayı Alice Weidel sosyal medya hesabından “Almanya için tarihi bir gün, demokrasi için bir zafer” yazarak önergenin geçişini kutladı.
Merz ise bu konuda, ne “AfD’nin desteğini istemiyorum” ne de “istiyorum” pozisyonu almadı. Elbette ki bu önergenin ilk adımı geçmesi için AfD’nin oylarına muhtaç olduğunu biliyordu. Ancak Merz önerge metninin içerisinde, “toplu düzensiz göçün” yarattığı problemlerin AfD tarafından yabancı düşmanlığını ve komplo teorilerini yaygınlaştırmak için kullandığını söylüyor. Merz yine önergede, AfD’nin Almanya’yı AB’den ve eurodan çıkartıp Putin ile yakınlaştırmaya çalıştığının altını çiziyor ve metnin sonunda “[AfD] ortağımız değil, siyasi rakibimizdir” ifadesini kullanıyor. Tüm bu olanları üst üste koyduğumuzda Merz, aşırı sağ ile çok yakın olmadan aşırı sağın siyasi tabanından oy çekmeye çalışıyor gibi gözüküyor.
Halk, CDU ve AfD’nin işbirliğini ve önergeyi protesto etmek için sokağa dökülürken Merz için asıl uyarı evinin içinden geliyordu. Bağlayıcı olmayan önergenin geçmesi ile beraber eski CDU lideri ve 2005’ten 2021’e kadar Almanya Şansölyesi olan Angela Merkel de AfD’nin desteği ile bu önergenin geçirilmesinin yanlış olacağını kendi internet sitesinde yazılı bir şekilde belirtti.
İşin sonunda geçtiğimiz hafta Çarşamba günü bu sefer bağlayıcı olması konusunda önerge tekrar oylamaya sunuldu ancak çok küçük bir oy farkı ile önerge reddedildi ve şimdilik bu aşamanın ötesine geçmeyecek. Merz ise gelen tepkileri bulduğu her fırsatta AfD ile işbirliği yapmadıklarını ve yapmayacaklarını dile getirerek savuşturmaya çalışıyor. Merz aynı zamanda hâlâ önergesinin arkasında duruyor ve göç konusunda adımlar atılması gerektiğini savunuyor.
Bunun bir benzerini 2023 yılının sonlarında Fransa’da da görmüştük. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da bir göç yasası geçirmişti ve Le Pen bunu ideolojik bir zafer olarak adlandırmıştı.
Günün sonunda aşırı sağ artık Avrupa’da gitgide güçlenmeye devam ediyor. Merz’in yaptığı gibi açıktan olmasa da aşırı sağ partilerin desteği ile yasa geçirmesini ve hatta Avusturya’da olduğu gibi merkez partilerin aşırı sağ partiler ile koalisyon görüşmelerine katılmasını Avrupa çapında artık günden güne daha fazla duymaya devam edeceğiz gibi gözüküyor.
Draghi’ye Cevap: Avrupa Birliği Rekabet Pusulası
Hatırlayacak olursak geçtiğimiz Eylül ayında eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı ve eski İtalya Başbakanı Mario Draghi, Avrupa Birliği için bir rapor hazırlamıştı. Draghi’nin acı reçetesine göre AB eğer ABD ve Çin ile rekabet etmek ve aradaki inovasyon açığını kapatmak istiyorsa AB’nin yıllık 800 milyar euroluk yatırım yapması gerektiğini vurguluyordu.
Ursula von der Leyen’ın başkanlığını yaptığı Avrupa Birliği Komisyonu tarafından açıklanan bu rekabet pusulası da aslında Draghi raporuna bir cevap niteliğinde. 27 sayfadan oluşan rapor birincisi inovasyon, ikincisi karbonsuzlaştırma ve rekabet, üçüncüsü de güvenliği ve dirençliliği artırmak olmak üzere Draghi’nin dikkat çektiği üç madde üzerinde duruyor.
Acı reçete analojisini devam ettirirsek pusulanın önerdiği tedavi biçimi şu şekilde: Bürokratik engelleri kaldırmak ve bürokrasiyi azaltmak, şirketler için tek bir vergi hukuku, iş hukuku, şirketler hukuku olmak üzere ortak bir yasa çerçevesi oluşturmak. Enerji fiyatlarını düşürmeye çalışıp stabil hale getirmek ve hammadde tedariğini güvence altına almak gibi hamleler ile dışarıya bağlılığı azaltmak. Ortak pazarı daha da derinleştirmek.
Pusulanın bir de yapay zeka ile ilgili bir kısmı var. Biyoteknoloji ve uzay teknolojileri gibi yeni teknoloji alanlarında, Avrupa çapında yapay zeka kullanımını teşvik etmek hedefler arasında.
Rekabet pusulasının atacağı bu adımların ne zaman yapılabileceği ise bir merak konusu, zira sayılan adımların birini gerçekleştirmek bile yıllar alabilir. AB’nin rekabet gücünü artırmak için bu adımların atılması bir başlangıç olabilir. Ancak tüm bunları gerçekleştirmek hiç de kolay olmayacak.