Asterisk 2050 Aylık Bülteni (Nisan 2022, Sayı: 3)
[voiserPlayer]
Avrupa Birliği 2021-2027 uzun vadeli bütçesinin yarısını sisteminin modernizasyonuna ayırırken; bu modernizasyon sürecini adil iklim ve dijital dönüşüme hazırlık, dayanıklılık ve iyileşme olarak açıklıyor. Yaklaşık iki trilyon Euro olan bu bütçenin %30’u ise iklim değişikliği ile mücadele kapsamında kullanılacak. 2050 karbon nötr hedefleri doğrultusunda kaynaklarının büyük bir kısmını sürdürülebilir kalkınmaya aktaran AB, eş zamanlı olarak AB pazarının rekabetçiliğini ve küresel ekonomideki payını muhafaza edebilmek için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasını kullanmayı planlıyor. Bu bültende kısaca Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasını ele alacağız.
Sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçiliğin muhafazasını eş zamanlı hedefleyen AB için dönüşüm süreci hem ekonomik anlamda oldukça girift hem de bunu mümkün kılacağı öngörülen karbona endeksli bir ticari düzen de beraberinde bir dizi önemli riski getiriyor. Bunlardan ilki, karbonsuzlaşma maliyetlerinin tüketici, vergi mükellefi ve kamu arasında dengesiz paylaşımı sonrasında açığa çıkacak olan sosyo-ekonomik sorunlar; ikincisi, ilk madde ile ilişkili bir biçimde politik ve yasal önlemler alınmadan oluşturulan bir sistemin öngörülemez bir çıktıya neden olması. Bu şartlar altında değerlendirildiğinde, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması hem AB hem de partner ülkelerin yukarıdaki risk hesaplamalarını doğru yaparak gitmesi gereken bir süreç olarak önümüze çıkıyor.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması mevcut siyasi ve ekonomik koşullar göz önünde bulundurulduğunda komplikasyondan uzak bir biçimde işleyebilecek bir sistem değildir. Öncelikle, ekonomik sistemdeki her bir aktörün özgün ve kompleks tercihlerinin hesaplanması oldukça zor bir denkleme sebep oluyor. Kaldı ki iklim krizi insanoğlunun çok yakın geçmişte yüzleşmeye başladığı küresel bir kriz ve gerekli bilginin dolaşımı da kısıtlı. Bu şartlarda karar alıcı, üretici, tüketici gibi aktörlerin sınırlı rasyonalite ile yeşil dönüşümde beklenmedik davranışlar sergilemesi ve bu aktörlerin de birbirleriyle uyumsuz stratejilerinin olması beklenebilir. ABD merkezli düşünce kuruluşu Niskanen Center yaptığı bir çalışmada, yukarıda bahsedilen davranışsal faktörlerin makro politikalardaki etkilerine dikkat edilmesi noktasında uyarıda bulunuyor. Bahsedilen çalışmaya göre “enerji kaynaklarını değiştirmek, sermaye ekipmanını yükseltmek veya sadece karbon yoğun mal ve hizmetlerin tüketimini azaltmak gibi emisyon azaltıcı seçimleri teşvik etmeyi amaçlayan öneriler beklenenden daha az etkili olabilir”. Bu sebeple, AB’nin katı bürokratik sınamalara tabi tutarak hazırladığı mekanizmanın hedeflenen çıktıları verip veremeyeceği oldukça muğlak.
Avrupa Birliği’nin pazar rekabetçiliğini bu tür bir mekanizma ile koruma gayesi hem üçüncü ülkeler ile ticari faaliyetlerini hem de Dünya Ticaret Örgütü’ndeki (DTÖ) konumunu tartışmalı bir noktaya taşıyabilir. Buna ek olarak, mevcut Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) nazaran daha maliyetli olduğuna yönelik senaryolar var. Ayrıca, her ne kadar Avrupa Konseyi tarafından DTÖ’ne tam uyumlu bir paket sunulacağı açıklaması yapılsa da önemli eleştiriler mevcut. Muhtemel senaryolara bakıldığında iki seçenek öne çıkıyor. İlk senaryoda, ETS’nin zaman içerisinde yerini alması beklenen Mekanizma, önümüzdeki 10 yılda ücretsiz tahsisat (free allowence) sistemini kaldıracağı, avantajlı grupların ayrışmasını engelleyerek (cherry picking), dezavantajlı gruplara rekabet alanı açacağını ve DTÖ ile uyum üzerine anlaşma sağlanabileceğini öngörüyor. İkinci senaryo ise, AB’ye ihracat yapan aktörlerin farklı fiyatlandırmalara maruz kalması ve üçüncü ülkelerin emisyon değerlerini şeffaf bir şekilde elde etmenin zorluğu sebebiyle, DTÖ Anlaşmazlıklar Halli Organı’nı harekete geçirme riski açığa çıkıyor. Bu iki senaryodan ortaya çıkan sonuç ise AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın karbon nötr politikalara doğrudan katkı sağlayacağını fakat maliyetinin farklı seçeneklerde bir bedele sahip olduğudur.
Yukarıda belirtilen muhtemel senaryoların politik ekonomi açısından bir karmaşa oluşturduğu açıktır. Özellikle Covid-19 sonrası sarsılan küresel değer zincirinin bu tür bir mekanizmayı absorbe edebilmesi ilk etapta zor olabilir. Çünkü, AB ile hali hazırda ticari ilişkileri olan ve büyüme kapasitesi olup AB pazarını hedefleyen ülkeler için engelleyici faktör olarak ortaya çıkabilir. Bununla birlikte, daha önce bahsedilen maliyetler tüketici fiyatlarına yansıdığında kamuoylarında negatif bir çıktıya neden olarak, politik istikrarsızlıkların artmasına neden olabilir. Bu da Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın asıl amacı olan karbon nötr politika üretimini sekteye uğratabilir ve 2050 hedeflerinin yörüngesini saptırabilir.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Türkiye
Ticaret Bakanlığı verilerine göre AB, Türkiye’nin en büyük pazarı; Türkiye ise AB’nin en büyük 6. Pazarıdır. Aralık 1995’te imzalan Gümrük Birliği Anlaşması ile ilişkiler ciddi bir ivme kazanmış, günümüzde iki aktör de ticari anlamda birbirlerine bağımlı hale gelmiştir. Aynı zamanda jeopolitik yakınlık, lojistik ve alt yapı sektörlerindeki gelişmişlikler ticari faaliyetleri daha kolay kılmaktadır. Bunlara ek olarak, AB’nin bugüne kadar sunduğu ekonomik fırsatlar, rekabete açık ve şeffaf piyasası Türkiye ihracatçıları için cazibe merkezine dönüşmüştür. Yani mevcut ilişkilerin iki aktörü de birbirinin vazgeçilmezi hâline getirdiği söylenebilir. Fakat, AB’nin kararlı duruşu ve Yeşil Mutabakat bağlamında gelecek politikalarını şekillendirmesi, ilişkileri yeni bir düzleme çekeceği açıktır. Türkiye’nin resmi düzeyde yaptığı açıklamalarda AB’ni DTÖ, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Ortaklık Anlaşmaları yükümlülüklerine davet etti. Ancak, yukarıda belirtilen senaryolar ve AB’nin aldığı resmi kararların, Konsey’in 15 Mart 2022’de anlaşmaya vardığı Mekanizma üzerinde ısrarcı olacağı anlaşılıyor. Türkiye bu minvalde iki strateji geliştirebilir: 1) Daha önce Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan Yeşil Mutabakat uyum politikaları hazırlığını ileri seviyeye taşıyarak AB’nin karbon nötr politikalarını benimser ve ticari payını koruyabilir; 2) DTÖ aracılığıyla serbest ticaret ilkesinin ihlalini ilan eder ve karbon kaçağı ile üretime devam edebilir, zira bu da bürokratik süreç ile ticari ilişkilerin yıpranmasına ve sürdürülebilir kalkınma trendinde geri kalınmasına sebep olabilir. AB’nin küresel ekonomik sistemdeki etkisi düşünüldüğünde Türkiye için optimal seçeneğin uyum politikaları araması mevcut ekonomik şartlar da göz önünde bulundurulduğunda aşikardır.
Fotoğraf: Dawid Zawiła