Türk Dış Politikasının Anatomisi: 1995-2020, Sayı 1
[voiserPlayer]
Bu rapor Türk dış politikasının son 25 yılının anatomisi hakkında kısa analizlerden oluşan bir yazı dizisine giriş niteliğindedir. Amacımız, 1995-2020 yılları arası Türk dış politikasının değişimini spekülatif açıklamalar içermeyen, veriye dayalı bir analizle ölçümlemektir. Bu raporda küresel düzeyden başlayıp kademe kademe ilerleyerek bölgesel ve diyadik (ikili) seviyelerde Türk dış politikasının genel eğilimlerine odaklanacağız. Sonraki analizlerde belirli ülkelerle ikili ilişkilerin gelişimine odaklanacağız.
Veri: ICEWS
Bu analiz Lockheed Martin İleri Teknoloji Laboratuvarı’nın Integrated Crisis Early Warning System (ICEWS, Entegre Kriz Erken Uyarı Sistemi) veritabanına dayanmaktadır (Lautenschlager et al., 2015). ICEWS veritabanında, yaklaşık 275 küresel ve yerel haber kaynağındaki 30 milyondan fazla medya raporundan toplanan verilerin, doğal dil işleme yöntemleriyle analiz edilmesiyle oluşturulan diyadik gözlemler bulunmaktadır. ICEWS’deki her bir gözlem aynı formatı izlemektedir: kim (kaynak), ne yaptı (eylem), kime (hedef), ne zaman (zaman) ve nerede (yer). Ardından bu gözlemler Çatışma ve Aracılık Olay Gözlemi (CAMEO) kodlama protokolündeki 312 farklı olay türünden uygun olan kategoriye atanır (Schrodt, 2012). Sıradaki ifade, veri tabanındaki rastgele bir gözlem örneğidir: “Türkiye, 18 Ekim 2019’da Ankara, Türkiye’de ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun bir ziyaretine ev sahipliği yapıyor (39.9167, 32.8333).” Son olarak, her bir olay tipine -10 ile +10 arasında değişen bir olay yoğunluğu skoru verilir; burada en düşük değer ekstrem bir çatışmayı (örnek: geleneksel anlamda askeri güç kullanımı), en yüksek değer ise ekstrem bir işbirliğini ifade eder (örnek: ateşkes kararı). Verdiğimiz örnekte, “ziyarete ev sahipliği yaptı”nın olay yoğunluğu değeri 3.2’dir ve bu, Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’yle düşük ila orta yoğunlukta bir işbirliği etkileşimi olduğunu ifade eder.
Türk Dış Politikası: Genel Bakış
Türkiye diğer ülkelerle hangi sıklıkta etkileşim kuruyor ve bu etkileşimin doğası nasıl? Aşağıdaki veriler 1 Ocak 1995 ile 30 Nisan 2020 arasındaki dönemi kapsamaktadır. ICEWS veri tabanına göre Türkiye’nin 1995 ile 2020 yılları arasında 186 bin 255 etkileşim başlattığı görülmektedir. Bu sayı, 17 milyon 955 bin 660 küresel etkileşim sayısının yüzde birinden biraz fazlasına tekabül etmektedir. Aşağıda, Tablo 3.1’de, Türkiye ve dünya istatistiklerinin bir özeti karşılaştırılmaktadır.
Türkiye’nin etkileşimlerine ilişkin bu özet istatistik, bilgilendirici genel bir bakış sunmaktadır. Dağılımın medyan ve sol çarpıklığı (skew) Türkiye’nin 1995-2020 yılları arasında çatışma eğilimli etkileşimlerden ziyade işbirliğine yönelik etkileşimler başlattığını göstermektedir. Ancak dağılımın basıklığının (kurtosis) da gösterdiği üzere, girişimlerin çoğu düşük riskli işbirliği etkileşimleri etrafında kümelenmiştir. Dünya geneli istatistikleriyle karşılaştırıldığında, ele alınan dönemde Türkiye’nin işbirlikçi etkileşimlere ortalama bir ülkeden daha fazla eğilimli olduğu görülmektedir. Aşağıda verilen Şekil 3.1 ve Şekil 3.2, dünya ve Türkiye için aynı zaman aralığındaki etkileşimlerin olay yoğunluğu skorlarının dağılımını göstermektedir. Her iki dağılımda da, 0’ın solunda kalan değerler çatışmalı bir etkileşimi, sağda kalanlar ise işbirliği içeren bir etkileşimi göstermektedir.
Kümelenen etkileşimlerin zaman içindeki frekansı Türk dış politikası hakkında daha fazla bilgi sunmaktadır. Aşağıdaki Şekil 3.3, Türkiye’nin yıllara göre işbirliği ve çatışma başlatma frekansını göstermektedir. Şekil, Türkiye’nin kabaca dört evreden geçtiğini ortaya koymaktadır. İlk aşama 1995 ve 2001 yıllarına tekabül etmektedir; ikinci aşama 2001 ve 2011; üçüncü aşama 2011-2014; dördüncü aşama ise 2014 ile günümüz arasındadır. İlk aşama Türkiye’nin uluslararasılaşmasının ilk ivmelenmesi olarak görülebilir. Bununla birlikte ikinci aşama, ülkenin uluslararası etkileşimlerinin zirvede olduğu dönemi işaret etmektedir. Üçüncü aşama, uluslararası etkileşimlerin yavaşlaması olarak görülebilir. Dördüncü aşama, ülkenin çatışma başlatma sıklığındaki artış göz önüne alındığında Türkiye’nin dış politikasında bir kısıtlama olarak görülmektedir.
Türkiye dış politikasında şu dört yıldaki ani değişimler dikkati çekmektedir: 2002, 2011, 2014 ve 2016. 2012’de gözlemlenen işbirliği girişimlerindeki artış, modern Türk dış politikasında benzeri görülmeyen bir durum olarak öne çıkmaktadır. Tam tersi olarak 2011 yılında da işbirliği girişimlerinde emsalsiz bir daralma görülmektedir. Çatışma başlatmadaki artış en fazla 2014’te gözlemlenmiştir. 2016’daki darbe girişimi göz önüne alındığında aynı yıl hem işbirliği hem çatışma başlatma oranlarındaki ani yavaşlama şaşırtıcı değildir.
Etkileşim yoğunluğunun zaman içindeki dağılımı da ilginç bilgiler sunmaktadır. Aşağıdaki Şekil 3.4, yıllara göre etkileşim yoğunluklarını özetlemektedir. 2014 sonrası yoğunluğu yüksek çatışmalardaki artış ve aynı yıl işbirliği etkileşimlerindeki düşüş net olarak gözlemlenebilir. Ayrıca, 2011’den sonra düşük ve orta yoğunluklu çatışmaların başlatılmasında da istikrarlı bir artış görülmektedir.
Türk Dış Politikası: Bölgesel Düzey
Türk dış politikası bölgelere göre farklı bir model mi izliyor? Türk dış politikasının bölgesel düzeydeki değişimine bakarak kayda değer bilgiler edinilebilir. Burada üç bölge önemli bir rol oynuyor: Batı, Orta Doğu ve Doğu. Aşağıdaki Şekil 4.1, Türk dış politikasının Batı’da; Şekil 4.2 Orta Doğu’da; Şekil 4.3 de Doğu’daki değişimini ele almaktadır. Her bir bölgedeki dağılıma ilişkin istatistikler aşağıdaki Tablo 4.1’de sunulmaktadır. Her bölge için tüm zaman aralığını kapsayan bu özet istatistik, Türk dış politikasının son 25 yılı hakkında dikkat çekici bir iç görü sağlamaktadır. Batı ve Doğu’ya ilişkin dağılım grafiğindeki sola çarpıklık ve yüksek basıklık, düşük ve orta seviyede işbirliği etkileşimlerinin yaygınlığına işaret ederek nispeten normal gözükürken Orta Doğu’daki dağılımlarda standart sapmanın yüksek olması, yoğunluğu yüksek çatışma ve işbirliklerine işaret etmektedir.
Batı’ya yönelik Türk dış politikası üç evrede özetlenebilir: 1995-2000, 2001-2011 ve 2011 sonrası. İlk evre, yüksek sıklıktaki düşük ila orta yoğunluklu işbirliği etkileşimleri ve ara ara görülen orta ila yüksek yoğunluklu çatışma başlatma örnekleriyle kendini göstermektedir. İkinci evre, Batı’yla bir yakınlaşma olarak ele alınabilir. Bu dönemde yüksek yoğunluklu çatışmalar görülmemektedir; bununla birlikte, işbirliğine dayalı etkileşimlerin sıklığı ve yoğunluğu, ilk aşamaya benzemektedir. Üçüncü aşama kayda değer ölçüde farklı bir tablo sunmaktadır: Burada işbirliği etkileşimlerinin sıklığı ve yoğunluğunda kademeli bir düşüş ve çatışmaya eğilimli etkileşimlerin sıklığı ve yoğunluğunda bir artış görülmektedir.
Orta Doğu’ya yönelik Türk dış politikası Batı’yla olduğundan oldukça farklılık göstermektedir. Dağılımlar, yukarıda bahsedilen aynı zaman aralıklarına denk gelen kabaca üç aşama altında gruplandırılabilir. 1995-2001 yılları arası olan ilk aşamada, yüksek ve orta yoğunluklu çatışmaların sıklığı ve düşük riskli işbirliği etkileşimlerinin seyrekliği görülmektedir. 2001-2011 yılları arasındaki ikinci aşama nispeten reforme edilmiş bir yaklaşım sunmaktadır: Yüksek yoğunluklu çatışmalarda kademeli bir düşüş ve düşük-orta yoğunluklu işbirliği etkileşimlerinde bir artış vardır. 2011 sonrasına tekabül eden üçüncü aşamada tam tersi bir yaklaşım izlenerek hem çatışmalı etkileşimlerin sıklığının ve yoğunluğunun arttığı, hem de işbirliğine dayalı etkileşimlerin kademeli olarak hızla azaldığı görülmektedir.
Doğu ve Güneydoğu Asya’ya yönelik küresel eksen göz önüne alındığında giderek daha alakalı hâle gelen bir bölge olan Doğu’ya yönelik Türk dış politikası iki evrede özetlenebilir: 2011 öncesi ve 2011 sonrası. İlk evrede yüksek yoğunluklu ve sık işbirliği, ikinci evrede artan çatışma yoğunluğu ve çatışmaların sıklığı görülmektedir. Bu bölge hakkında erişilebilir verilerin daha önce bahsedilen iki bölgenin yüzde onu kadar olduğunu not düşmek gerekir.
Türk Dış Politikası: Diyadik (İkili) Analizlere Doğru
Diyadik düzey analizler Türk dış politikasıyla ilgili en ayrıntılı bilgileri sunmaktadır. Ancak, belli diyatlara (ikili gruplara) odaklanmadan önce hangi diyatların önemli olduğunu anlamak gerekmektedir. Türkiye en çok hangi ülkelerle etkileşime giriyor? Aşağıdaki Şekil 5.1 bu soruyu yanıtlamaktadır. 1995 ve 2020’nin başları arasında Türkiye’nin en çok etkileşime girdiği 5 ülke (etkileşimin türüne bakmaksızın), sırasıyla, ABD, Rusya, Irak, Suriye ve İran olarak görülmektedir. Diğer bölgesel güçlerden İsrail 6., Almanya 9., Fransa 11., Birleşik Krallık 12., Çin 18. ve Suudi Arabistan 19. sıradadır. Son 25 yılda Türk dış politikasında hangi ülkelerin daha önemli olduğunu gösteren Şekil 5.1, aynı zamanda analizimizin sonraki adımlarına ilişkin bir rehber görevi taşımaktadır.
Sıklıkları diyadik düzeyde ayırmak daha fazla bilgiyi ayrıştırmamıza olanak sağlamaktadır. Şekil 5.2 sekiz ülkeyle yıllık etkileşim sıklıklarını göstermektedir. 1995-2020 yılları arasında ABD’yle etkileşim her zaman yüksek olsa da, 2014 yılı Rusya’nın da Türkiye için ABD kadar öne çıkan bir aktör olmasıyla dikkati çekmektedir. İran ve İsrail Türk dış politikasında sürekli yer alan diğer bölgesel güçler olarak görülmektedir. Bunlara ek olarak, bahsedilen Avrupa ülkeleriyle etkileşim sıklıkları toplam olarak ele alınsaydı şekilde Rusya’nın altına gelerek 3. sıraya yerleşirdi.
Öte yandan etkileşimlerin yoğunluğunu ölçmek diyadik ilişkilerin doğasını anlamak açısından elzemdir. Belli bir yılda spesifik bir ülkeye yönelik Türk dış politikasının tonu nasıldı? Bu soruyu yanıtlamak için etkileşim yoğunluğu skorlarının yıllık olarak basit bir ortalaması hesaplandı. Aşağıdaki Şekil 5.3’te Türkiye’nin tüm diyadik partnerleriyle etkileşiminin ortalama puanı sunulmaktadır. Şekilde, bir ülkenin kırmızılığının koyulaşması Türkiye’nin bu ülkeyle ilişkilerinin daha fazla işbirliğine dayandığını, sarı rengin yoğunlaşması bu ülkeyle etkileşimin daha da çatışma ağırlıklı olduğu anlamına gelmektedir.
Projenin Sonraki Adımları
Bu çalışma, açık verileri kullanarak Türk dış politikasının son 25 yılına dair nicel bir analiz sunmaktadır. Ana bulgumuz hem özet istatistiklerin hem de dünya haritasının gösterdiği üzere dünyanın geri kalanına yönelik işbirliği başlatma girişimlerinin çatışma başlatmaya kıyasla daha yüksek olduğudur. Sonraki analizlerde, Türkiye ve diğer ülkeler arasındaki çift yönlü ilişkilerin gelişimine odaklanılacaktır.
*Bu makale Friedrich Naumann Vakfı ile işbirliği içinde yayınlanmıştır.