[voiserPlayer]
Piyasalar mı yoksa devlet müdahalesi mi tartışmasını en genel biçimiyle ele alan efsanevi The Commanding Heights belgeselinde geçen ünlü bir söz vardır: Çiftçiler sığırlarını pazara göndermeyi bıraktı, çiftçiler tavuklarını boğdu ve tüketiciler süpermarketlerin raflarını boşalttı. Fiyat kontrolü uygulamanın en bariz sonuçları genel itibariyle tam da böyle olmakta. Tavan yönlü fiyat kontrolleri üreticiden tüketiciye doğru bir alım gücü transferi olduğu için bir tarafta üreticiler arzı keserken diğer tarafta tüketiciler rafları boşaltır. Arzın azaldığı talebin arttığı yerde ise olacak olan daha yüksek fiyatlara daha düşük miktarda tüketim yapmak, yani iktisatçıların deyimiyle kıtlık durumu. Tabii bu sonuç bu uygulamayı ne kadar sürdürdüğünüzle de alakalı. Uzun dönemde hem arz azalışı hem talep artışı nedeniyle kıtlıkla sonuçlanırken kısa dönemde negatif etkiler sınırlı kalır. Çoğunluğu itibariyle fiyat kontrolleri ne kadar kısıtlı uygulanırsa o kadar az başarısız olur. Zaten sınırlı kalması için kısa dönemli yapılan birçok uygulaması var. Uygulayanlar negatif etkiler nedeniyle ya vazgeçmek zorunda kalıyor ya da en baştan çözüm olmadıklarını bildikleri halde kısa dönemli birtakım siyasi kazançlar elde etmek için fiyat kontrol uygulaması yapıyor ve istediğini aldıktan sonra kontrollerden hızla uzaklaşıyor.
Fiyat kontrolleri konusunda aklıma gelen ilk örneklerden birisi Nixon dönemi Amerika’sı. Nixon döneminde doksan günlüğüne fiyatların sabitlendiği ilan edilmiş ve fakat sınırlama kalktığında fiyatlar hızla yukarı gidince enflasyonla mücadelede başarısız olunmuştu. Daha sonra tekrar denense de yine başarısız olunmuş ve bu politika terk edilmek zorunda kalınmıştı. Daha sonra ortaya çıkan kasetlerde ise Nixon’ın aslında başarısız olduğunu bildiği halde 1972 seçimini garantiye almak için bu yöntemi denediği ifşa olmuştu (1). Hazine Bakanı John Connaly Nixon’ı ikna etmek için “Ücret ve fiyat kontrolleri uygulamanın bir riski var. Bu konuda sorun yok. Ama yapmazsan da bir risk var.” sözleriyle seçilme riskini hatırlatmıştı. Devamında Gerald Ford döneminde firmaların altı aylığına gönüllü bir şekilde uygulanması tekrar gündeme gelse de firmaların altı ay gibi uzun bir süre artış yapmadığında büyük zararlar elde edebileceği ve zam yapmak durumunda kalan firmaların vatanseverlikleri sorgulanacağı için uygulamadan vazgeçildi.
Yine 2003 yılında Venezuela en çok tüketilen temel gıda maddeleri için fiyat kontrolleri getirmek istedi fakat sonucunda üretim sıkıntısı ortaya çıktı. Üreticiler ve toptancılar ürün tedarikini kesince kıtlık kendini gösterdi. Biraz daha yakın zamana geldiğimizde örneğin, 2013 yılında Hindistan 652 ilaca fiyat kontrolü getirdi ve fiyat kontrolleri bazı firmaların üretimi azaltması ve hatta tamamen durdurmasına yol açtı. Bu durum en çok da yoksul kesimi etkiledi. Benzer bir sıkıntıyla ülkemizin karşı karşıya kalması da an meselesi. En son örnek Orban dönemi Macaristan’ında uygulanan fiyat kontrolleri oldu. Ülkede yükselen enflasyonla mücadele kapsamında fiyatlar temel ihtiyaçlar için dondurulmaya başlandı. Örneğin 1 Şubat 2022 tarihinde süt, mısır, ayçiçek yağı ve tavuk göğsü gibi bazı ürünler ekim ayı fiyatlarına sabitlenmiş. Daha öncesinde ise enerji, petrol ve emlak fiyatları kontrol edilmeye başlanmış. Bu uygulamanın iktisadi sonuçlarını ise bir süre daha beklememiz gerekiyor.
Türkiye Örneği
Basına yansıyan haberler doğruysa fiyat kontrolleri Türkiye’de biraz daha farklı uygulanmak istenecek gibi gözüküyor. Sabah gazetesinde çıkan habere göre uygulama 20 temel ürün için geçerli olacak ve devlet gerekirse zarar eden üreticiyi bütçeden sübvanse edecek (2). Yine habere göre enflasyonla mücadelede fiyat kontrollerinin çok kritik olduğuna da dikkat çekildiği söylenmiş, her ne kadar dikkati kimin çektiği belirtilmemişse de. Uygulamanın özü itibariyle bu şekilde olması varsayımıyla birtakım çözümlemeler yapmaya çalışayım.
Öncelikle çözülmeye çalışılan sorun enflasyon mu yoksa dar gelirli ailelerin temel ihtiyaçlara ulaşamaması mı net bir şekilde bilmiyoruz, basındaki haberler çelişkili. Enflasyonla mücadele açısından ele aldığımızda enflasyon sorununa nasıl katkı sağlayacağına dair bir bilgi yok. Fiyatları yıl sonuna kadar dondurup yıl sonunda serbest bıraktığınızda ve fiyatlar olması gereken serbest piyasa seviyesine ulaştığında enflasyon sorunu devam edecek. O nedenle, bu yol enflasyon ile mücadele etme yöntemi olarak kullanılırsa yukarıda verdiğim örnekler gibi denenmiş ve başarısız olmuş bir yöntem olur. Nixon döneminde yaşananların tekrarı olur mesela. Bir başka açıdan ise 2018 yılında Berat Albayrak dönemindeki Enflasyonla Topyekûn Mücadele uygulamasındaki gibi önce fiyatlar geçici düşer sonra hızla eski yerine gelir. O dönemi hatırlarsak firmalar ardı ardına fiyatları düşürdüğünü ilan etmiş, marketler Enflasyonla Topyekûn Mücadele etiketi asmıştı ama bir süre sonra o ilk heyecan ortadan kalkınca fiyatlar eski seviyesine gelmişti. Bu yeni hazırlığın enflasyonla mücadele için yapılacağını düşünmüyorum, daha ziyade sosyal devlet mantığıyla uygulanacaktır. Bu kısmı geçelim.
Geri kalan kısımda zararın bütçeden karşılanacak olması kritik bir nokta. Normalde fiyat kontrollerinde üreticiye destek verilmez. Düşünülen planda belli ki üreticilerin zararı gözetilmiş. Aksi takdirde üreticilerin birçoğu piyasaya ürün sürmeyeceğinden fiyatı dondurulan ürünlere ulaşım gittikçe zorlaşacak ve uygulama arzu ettiği sonucu elde edemeden temel tüketim malzemelerinde kıtlık ve karaborsayla sonuçlanacaktır. Ya da üreticiler fiyat kontrolü uygulanan ürünlerin üretimini durdurup fiyat kontrolü olmayan ürünlere geçer ki bu da en temel ürünlerde kıtlığa yol açar. Örneğin, Hugo Chávez yönetimindeki Venezüella’da temel gıda maddelerine uygulanan fiyat kontrolleri, firmaları fiyat kontrollü beyaz pirinçten fiyat kontrolsüz aromalı pirince ve fiyat kontrollü sütten fiyat kontrolü olmayan peynire geçmeye yöneltmişti. O nedenle üretici tarafına önlem almak düşünülmüş.
Fakat burada ihmal edilen bir nokta tüketicilerin tükettiği diğer ürünlerin tüketimini kısarak fiyatı görece ucuz kalan bu ürünlere yüklenmesi ihtimali. Zaten alım gücü sorunu yaşayan tüketicilerin biraz olsun rahatlamak için bu ürünlere daha fazla yönelmesi çok yüksek olasılık. Bu durumda talep edilen tüketim yüksek olursa, ki ucuzlayacağı için elbette olur, Hazine’nin maliyeti gittikçe artacak. Normalden daha fazla tüketim olacağını bekliyorsak Hazine’ye düşen pay da normalden çok daha fazla olacaktır. Hazine’nin yükünün artması elbette büyük bir sorun ama bu kısmı sosyal devlet açısından bir an için görmezden gelebiliriz belki. Fakat bu kadar artma ihtimali olan talebi karşılayacak bir üretimimiz var mı sorusunu da gündemde tutmamız gerekir.
Bu talebi karşılayacak üretim muhtemelen olmayacak, bu sorunu kısa dönemde de çözmek mümkün değil. Uygulamanın sene sonuna kadar olacağını varsaydığımızda örneğin, süt üretimini dokuz ay gibi kısa bir sürede artıramazsınız. Üstelik sistem geçici süre uygulandığında bir noktadan sonra stoklama artacağı için temel ürünlere ulaşmak daha da zorlaşacak. Karını maksimize etmek isteyen bazı üreticiler de fiyat kontrolü olan ürünleri bir şekilde geçici süreliğine elden çıkarıp zararını tanzim ettikten sonra tekrar ürünü sattığı yerden alarak bu ulaşılmazlığı daha da artırabilir. Çünkü yıl sonunda baskılanmış fiyatla baskılanmamış fiyat arasında çok yüksek fark olur. Türkiye, enflasyonun %7 olduğu Macaristan değil, burada enflasyon %61. Sene sonuna kadar uygulanacak bir fiyat kontrolünde fiyatlar bir günde örneğin %40 artacaksa orda stoklama elbette kaçınılmaz olacaktır. Bahsedilen ürünler en temel ürünler olduğu için en temel ürünlere ulaşamama sorunu yaşanması kabul edilebilir bir durum olamaz. Bir süre sonra en temel ürünleri karaborsadan almaya başlarsak şaşırtıcı olmaz.
Bir diğer sorun hane halkının bu ürünlere yöneldiğinde ikame ürünlerden, yani yakın alternatif ürünlerden uzaklaşması olacak. Bu da yine piyasayı bozacak bir diğer durum. Artık nispi olarak daha pahalı ürünleri üreten firmaların uğrayacağı kaybın nasıl hesaplanıp nasıl karşılanacağına dair bir düzenleme de gerekebilir. Haberde bu ikame ürün sorununa dair bir ayrıntı olmadığı gibi düşünülen düzenlemede bu sorun ne kadar göz önünde bulunduruluyor emin değilim. Fiyat müdahaleleri başladığı zaman niyet edilmemiş tüm sonuçlarını da hesaba katmanız gerekir ki ortaya çıkacak riskleri hesap etme açısından oldukça hesapsız bir iktidarca yönetildiğimizi zaten biliyoruz. Bunun en son örneğine, KKM uygulamasında 84 milyondan toplanan vergilerle tasarruf sahibi görece zengin kişilerin fonlanması olayında da çok yakın zamanda şahit olduk.
Başka bir sorun ise eğer Hazine desteği sağlanacaksa bunun yönteminin nasıl olacağıdır. Zincir marketler üzerinden fiyat sabitlemesi yapıldığında küçük marketler, bakkallar ve pazar esnafının bu durumdan oldukça negatif etkilenmesi muhtemel. Macaristan’da şu ana kadarki kısımda olan da bu. Küçük aile şirketleri negatif etkilenmeye başlamış. İstanbul’da tanzim satışlarında dışarıda kalan esnafın nasıl etkilendiğini de hatırlıyoruz. Destek doğrudan üreticiye verilecekse burada da üreticilerin maliyeti nasıl hesaplanacak yine bir diğer soru. Ortada tek bir maliyet yok, üretici özelinde farklı farklı maliyetler söz konusu.
Örneğin yumurtanın fiyatını 1TL olarak belirlediğinizde köy ve çiftlik yumurtasını aynı fiyattan mı sattıracaksınız, farklı fiyattan mı? Muhtemelen her bir ürünün her bir farklı çeşidi için fiyat belirlenemeyeceğinden ortak fiyat kaçınılmaz olur. Bu durumda da piyasada normalde daha pahalı olan temel gıda maddesine ulaşım mümkün olmaktan çıkar, insanlar daha kaliteli ve normalde daha pahalı olanı tercih eder. Ya da maliyetini düşürmek isteyen üreticilerin bir kısmı ürün kalitesini düşürmek durumunda kalır, tüketici temel ihtiyaçları için daha kalitesiz ürünlerle karşı karşıya kalır. Temel gıda ürünlerinin birçoğu ekmeğe benzemez, petrol ürünlerine hiç benzemez, çok büyük farklılıklar gösterir. Raftaki olması gereken fiyatı ve sübvanse edilecek fiyatı belirlemek de oldukça karmaşık bir işlem. Sovyetler Birliğindeki Gosplan gibi tepeden optimal fiyatı belirmeye çalışmak ve bunun için de tüm o tedarik zincirini hesaba katmak oldukça zor bir işlem ve bu konuda deneyimi olan bir devlet yok. Burada fiyatlar seviyesinin normalini ara ara zabıtalar hesaplamaya çalışıyor. Böyle kompleks bir uygulama yerine üreticilerin ortak maliyetlerini hafifletecek basit şekilde uygulanacak destekler neden verilmez bunu da anlamış değilim.
İhmal edilebilir bir etki ama fiyatı ne kadar düşük tuttuğunuza bağlı olarak Bulgaristan’dan temel ihtiyaçlarını karşılamak için Türkiye’ye yine yeni akımlar da gerçekleşebilir. 1793’te Paris’te un kıtlığı baş gösterdiğinde alım gücü düşük kesimin de alabileceği fiyata insin diye yönetim, un fiyatlarını sübvanse etmişti fakat Paris dışında yaşayanlar Paris’teki ucuzluğu fırsat bilerek ellerinden geldiğince bu ucuz unu elde etmeye çalıştılar ve Paris’te kıtlık daha da şiddetli hale geldi. Sorunu çözmek için de yönetim yeni yasaklar getirmek zorunda kaldığı halde yine de çözemedi. İnsan davranışlarını iyi tahmin etmek gerekir ve bu nedenle de yan etkiler konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Mesela Nixon döneminde fiyat kontrolü uygulamasını aşmak için firmalar çeşitli yöntemler deniyordu. Örneğin, kontrplak üreten firmalar fiyat kontrolünü aşmak için kontrplak üzerinde delikler açarak ürünü yeni bir ürün haline getirmiş ve böylece fiyat kontrolünün dışına çıkmışlardı. O nedenle en tepedeki sayılı sayıda isimle üreticinin ve tüketicinin oyunu bozacak davranışlarını tahmin etmeniz genelde çok zor. Bir kısmını eleyebilmek bile çok uzun bir çalışma ve planlama gerekir ki onlar dahi genelde başarısızlıkla sonuçlanıyor. Dün iktisatçı Yasin Şimşek ile bu konuyu tartışırken böyle bir uygulamaya gidildiğinde sürekli yeni kararlar alınacağı ve o kararların da yine sürekli değişeceği ortak kanaatine vardık. Çünkü sistem artık bizde böyle çalışıyor. Kararlar çok hızlı alındığı için aynı hızla da geri alınıyor.
Şunu da unutmamamız gerekir ki bizde daha birkaç ay öncesine kadar petrol ürünlerinde fiyat kontrolü uygulanıyordu. Aralık ayında eşel mobil sistemini terk edip fiyat kontrolü ortadan kaldırıldı ve üstüne vergiler bindirilerek tarihin en pahalı benzin litre fiyatlarına, 22 TL’ye ulaşıldı. Benzin alım gücünün en düşük olduğu seviyede fiyat kontrolünü terk edip şimdi tekrar fiyat kontrolleri konuşmak aslında kararların ne kadar özensizce alındığını, rüzgarın estiği yöne göre günü kurtarmaya çalışan politikaların denendiğini ya da bu tip politikaların denenmesinin düşünüldüğünü görüyoruz. Hem de bu politikaların daha önce denenmiş ve faydasız olduğu defalarca anlaşılmasına rağmen. Ve nihayetinde de daha önce çözüm olmuş geleneksel yöntemleri terk edip daha önce sorunu çok daha beter hale getirmiş yöntemleri uygulama stratejisiyle artık hep birlikte bir dehşeti izler gibi fiyat değişimlerini izliyoruz. En az iki kişiden oluşan sohbetlerin hemen hemen hepsi bir yerde ürünlerin yeni fiyatının ne kadar inanılmaz olduğu konusuna evriliyor. Herkesin içinde öfkeyle beraber biriktirdiği bir ürün fiyat değişimi oluyor ve şunun fiyatını gördün mü ifadeleriyle bilgilendirme ve serzeniş başlıyor. Ve biz iktisatçılar da hala yeni deneyler ihtimalini konuşuyoruz.
Referanslar;
(1) https://fee.org/articles/nixon-knew-his-price-controls-wouldnt-work/
(2) https://www.sabah.com.tr/ekonomi/20-urunde-tavan-fiyat-uygulamasi-5941708
Fotoğraf: Nathália Rosa