[voiserPlayer]
2016 yılında beklenmedik bir şekilde başkan seçilmesiyle anketleri, medyayı ve dünyayı şaşırtan 45. ABD Başkanı Donald J. Trump, 2020 seçimlerinde iki dönem başkanlık yapmak amacıyla tekrardan Cumhuriyetçi Parti başkan adayı.
Kimdir?
74 yaşındaki Donald John Trump, varlıklı bir ailenin dördüncü çocuğu olarak 1946 yılında New York’ta dünyaya geldi. Babası Frederick Trump orta gelirli aileler için uygun fiyatlı ev projeleriyle ünlü, başarılı bir gayrimenkul müteahhidiydi. Oldukça müreffeh bir çocukluk geçiren Trump, 13 yaşında yatılı bir askeri özel okul olan New York Askeri Akademisi’ne girdi ve 1964 yılında mezun oldu. Üniversite eğitimini Pennsylvania Üniversitesi Wharton Ekonomi Okulu’nda alan Trump 1968 yılında İktisat alanında lisans diplomasını almaya hak kazandı. Bu dönemde kemik rahatsızlığı nedeniyle askerlik için elverişli olmadığına dair sağlık raporu alarak askerliğini süresiz tecil ettirdi. Bu durum, özellikle siyasete atıldıktan sonra parti içi ön seçim ve başkanlık yarışı süreçlerinde, Vietnam Savaşı’na katılmamak için sahte rapor düzenlendiği şekline yorumlanarak oldukça eleştirildi. Mezuniyetinin ardından babasıyla birlikte sahip oldukları emlak şirketinde çalışmaya başladı. 1971 yılında şirketin kontrolünü eline alan Donald Trump, Manhattan, Atlantic City gibi üst gelir grubu bölgelerde başlattığı otel ve kumarhane gibi büyük projelerle babasının işlerini büyüttü. Oldukça inişli çıkışlı bir iş hayatına sahip olan Trump’ın sahip olduğu birçok şirket 1991–2009 yılları arasında birden fazla kez iflas ilan etti, buna rağmen 2016 başkanlık yarışı öncesinde Forbes tarafından şahsi serveti yaklaşık olarak 3.7 Milyar Amerikan doları olarak tahmin edilmekteydi.
Donald Trump 2015 yılında ABD Başkanlığı’na adaylığını açıklamadan önce dahi ülke genelinde oldukça tanınmış bir kişiydi. Her ne kadar emlak sektöründeki multi-milyar dolarlık şirketin bu tanınırlığa katkısı olsa da asıl pay Trump’ın eğlence ve medya sektöründeki iştiraklarıydı. 1996 yılından itibaren Miss Universe markası adı altında güzellik yarışması organizasyonlarının yapımcılığını yapmaya başladı, benzer şekilde WWE markasının dövüş temalı reality şovlarında yapımcılık yaparken kendisi de spot ışıklarının altına çıkmayı ihmal etmedi. Fakat hiç şüphesiz ona ününü bahşeden asıl proje, yapımcılığını, jüriliğini ve sunuculuğunu yaptığı Çırak (The Apprentice) adlı televizyon programı oldu. Birden çok profesyonelin iş alakalı projeler tasarlayarak rekabet ettiği ve nihayetinde Donald Trump’ın diğer hepsini kovarak içlerinden birini işe almasını konu alan TV şovu, Trump’ın 2016 seçimlerinde oldukça yoğun olarak kullandığı ‘’ kendi kendini var eden başarılı iş adamı’’ algısını Amerikan halkının gözünde oluşturmasına yardımcı oldu. Birçok kez Emmy ödülü adaylığı bulunan program ve Trump 13 sezon boyunca vizyonda kalarak kablolu yayın sahibi birçok Amerikalı’nın oturma odasında kendisine yer buldu.
3 kez evlenen Trump’ın bu evliliklerden 5 çocuğu bulunmakta. Trump’ın aynı zamanda 1987 yılında yayınlanan Trump: Andlaşma Sanatı (The Art of the Deal) adlı çoksatanlar listelerinde yer almış bir kitabı bulunuyor.
Siyasi Görüşü
Muhafazakâr sağ eğilimli Cumhuriyetçi Parti’den başkan olan Trump bu tarihe kadar 5 kez siyasi parti bağlılığını değiştirmekle biliniyor. Kendi tanımıyla milliyetçi ve Amerikancı olan Trump siyasi pusulanın ekonomik sağ düzleminde yer alıyor. Kürtaj, eşcinsel evlilik gibi sosyal konularda başkan adaylığı öncesinde ılımlı muhafazakâr veya merkez demokrat olarak görülen Trump’ın özellikle son iki yılda partisinin duruşuna yaklaşarak ekstrem muhafazakâr bir çizgi tutturduğunu söylemek yanlış değil.
Bunlara ek olarak müesses nizam ve politik doğruculuk karşıtlığı üzerine kurulu söylemleri, özellikle 2016 kampanyasında sıklıkla kullandığı ‘’elitlere karşı halkın adayı olma’’ söylemi ile sağ popülist bir çizgi tutturduğu eleştirileri sıklıkla dile getirilmekte. Trump’ın göçmen ve serbest ticaret karşıtı muhafazakâr sağ popülizmini ‘’Trumpism’’ olarak yepyeni bir ideoloji olarak tanımlayanlar dahi mevcut.
2016’da nasıl ön seçimi kazandı ve 2020’de nasıl başkan seçildi?
Donald Trump 15 Haziran 2015 günü Cumhuriyetçi Parti Başkanlık Aday Adaylığını açıkladığında kendi partisi dahil birçok kesim tarafından ciddiye alınmayarak uzunca bir süre dalga malzemesi haline getirildi. Partinin kemik kadrolarından aday olan, eski başkanlardan Baba ve Oğul Bush’un desteğine sahip Florida Valisi Jeb Bush, Ohio Valisi John Kashich, Florida Senatörü Marco Rubio ve özellikle Güney eyaletlerdeki desteğiyle adını duyuran Texas Senatörü Ted Cruz gibi güçlü adayların karşısında o güne dek hiçbir siyasi görevde yer almamış olan Trump’ın adaylığı kazanmasına pek ihtimal verilmiyor, bu adaylığın kişisel ününü pekiştirmek için yapılan bir şov olduğu yorumları yapılıyordu.
Ön seçim süresince hali hazırda sahip olduğu tanınırlığı ve yüksek tonda yaptığı Meksika sınırına duvar inşa etmek gibi açıklamaları ile medya ilgisini üstünde toplayan Trump bu hususta rakiplerinden fazla görünürlük elde etmeyi başarsa da Trump’ın süreç boyunca en büyük kozu kendisinin, lobiciler ve bağışçılar tarafından kontrol edilen işe yaramaz siyasi elitlerin karşısında halkın adayı olduğu anlatısı ve bu anlatı etrafında şekillenen müesses nizam karşıtı koalisyon oldu. Buna karşın Trump’ın rakipleri bu koalisyon karşısında Trump karşıtı Cumhuriyetçi seçmeni konsolide edebilecek bir aday üzerinde uzlaşamadılar. Kasich ve Rubio partinin kemik kısmı tarafından desteklenmelerine rağmen vasat münazara performansları, seçmende heyecan uyandıramamış olmaları gibi nedenler ile yarış dışında kaldılar. Geriye kalan tek aday olan Ted Cruz ise parti içerisinde pek sevilmeyen bir aday olması nedeniyle gerekli Trump karşıtı koalisyonu oluşturmakta yetersiz kalarak kendi ismi üzerinde bir konsensüs sağlayamadı ve yarıştan çekildi
Ön seçim boyunca rakiplerini küçümseyici ve dalga geçici açıklamalar yapan Trump, eski bir savaş mahkumu olan 2008 Cumhuriyetçi başkan adayı John Mccain’in savaş kahramanı sayılmaması gerektiği ve rakibi Ted Cruz’un ailesinin Başkan Kennedy’nin katili Lee Harvey Oswald’a yardım ve yataklıkta bulunduğu iddialarıyla parti içine belirli kesimlerin antipatisini kazanmış olmasına rağmen 19 Haziran 2016 günü oyların %44ünü ve delegelerin 1441’ini kazanarak ön seçimlerden galip çıktı ve resmi olarak 2016 Cumhuriyetçi Parti başkan adayı oldu.
2016 başkanlık seçimlerine girerken Donald Trump’ın kesinleşen adaylığı Demokrat Parti çevrelerinde olumlu karşılandı. Siyasi tecrübesi bulunmayan kendi partisi içerisinde dahi çatlak seslerin hedefi olan Trump, Obama kabinesinde Dışişleri Bakanlığı yapmış olan tecrübeli Hillary Clinton karşısında zayıf bir aday olarak görülmekteydi. Nitekim seçim yarışı boyunca yapılan anketler, seçim araştırmaları, akademik çevrelerde yazılan makaleler Clinton’ı bariz şekilde önde göstermekteydi.
Trump, Clinton karşısında ‘’işe yaramaz politik sistem ve siyasi elitler’’ anlatısını kampanyasının merkezi haline getirdi ve dozajını arttırdı, zira Hillary Clinton’un siyasi kişiliği bu anlatı ile zedelenmeye halihazırda çok elverişliydi. Trump’ın danışmanlarından Sean Spicer bu durumu şöyle açıklıyor: ‘’ Anlatı zaten hazırdı, işin güzel yanı da buydu ya! Birçok siyasi kampanyada rakibinizi kendi şartlarınızla tanımlamaya çalışırsınız. Bizim kampanyamızda buna gerek yoktu, Clinton hali hazırda sevilmeyen ve güvenilir görünmeyen bir adaydı. Tek yapmamız gereken hazırdaki anlatıyı güçlendirmekti.’’ Uzun yıllar siyasi arenada yer alan Clinton’un fazlasıyla bagajı bulunmaktaydı. Dışişleri bakanlığı döneminde gizli servisin tesis ettiği güvenli e-mail hatları yerine kendi şahsi email adresini yüksek gizlilikte resmi yazışmalar için kullanmış olması ve Libya İç Savaşı sonrasında Bingazi Başkonsolosluğu’nun Ansar al-Sharia adlı terör örgütü tarafından basılarak Amerikan vatandaşlarının öldürülmesi olayı sırasında görevde olması, hakkındaki ihmal dedikodularının Trump tarafından seçim malzemesi olarak kullanılmasına yol açtı. Trump bu siyasi bagajları ‘’ E-postalarını koruyamayan ülkeyi de koruyamaz!’’ gibi basit ama etkili siyasi mesajlara çevirmekten çekinmedi.
Trump kampanyası boyunca anlaşılması kolay, basit ve somut vaatleriyle özellikle Obama yönetiminden memnun olmayan orta sınıf, üniversite eğitimi olmayan beyaz seçmeni kendisi etrafında konsolide etmeyi başardı.
İkinci başkanlık münazarasının hemen öncesinde yayınlanan ses kayıtları o zaman kadar Trump kampanyasının aldığı en büyük yara oldu. Kayıtlarda Donald Trump, kadınlar hakkında cinsiyetçi açıklamalarda bulunuyor, uygunsuz benzetmeler yapıyordu. Bu skandal sonrası başkanlık münazaralarında kayıtların gerçekliğini reddetmeyen Trump, bunun yalnızca “basit bir erkek muhabbeti’’ olduğunu söyleyerek odağı Clinton’un mail skandalına çevirmeye çalıştı. Hakkında oldukça fazla sayıda cinsel taciz iddiası bulunan Trump’ın seçim dönemi boyunca kullandığı cinsiyetçi söylemler ne kadar Demokratların tepkisini çekse de bu süreçte ikna ettiği kadın seçmenin desteğinin önemli ölçüde azalmasına neden olmadı. Seçimlere yaklaşılan son düzlükte Trump seçmenine ‘’bir sepet zavallı’’ yakıştırması yapmış olan Clinton’un popülerliği de gittikçe azalmaktaydı.
8 Kasım 2016 ABD Başkanlık seçimleri, anketlerin aksi şekilde Donald Trump lehine sonuçlandı. Toplam oyun %46,1’ini alarak rakibi Hillary Clinton’dan %2,1 daha az oy almasına rağmen, eyalet bazında kazanılan ikincil seçmene dayalı ABD seçim sistemi (bkz. Electoral college) ve kazandığı Michigan, Wisconsin, Pennsylvania gibi ‘’salıncak/kritik eyaletler’’ (bkz. swing states ‘’ Başkanlık seçimlerinde kritik önem taşıyan, farklı seçimlerde farklı partilere eğilim gösteren eyaletler) sayesinde Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. Başkanı oldu. Seçim uzmanlarına göre elde edilen sonuçlarda gençlerin, siyah ve Hispanik seçmenin sandığa 2012 seçimlerine göre düşük oranda gitmesi, sol kanadın Hillary Clinton tarafından yeterince muhatap alınmadıkları için Clinton etrafında birleşmemesi, orta sınıf mavi yakalı beyaz seçmenin sistem karşıtı aday olarak kendisini öne çıkaran Trump’a yönelmesi ve Liberteryen, Yeşil parti adaylarının yüksek profilli adaylar olarak Clinton ve Trump’tan memnun olmayan seçmenin desteğini çekmesinin önemli ölçüde payı vardı.
Karşı Çıktığı Politikalar
- Medicare for All (Herkes için ücretsiz sağlık sigortası) (Trump her ne kadar özel sağlık sigortalarının korunduğu Obamacare’e de yüksek sigorta primleri ve zorunlu tercih sebepleriyle karşı olduğunu belirtmiş olsa da başkanlığı döneminde Obamacare’e muadil herhangi bir politika üretmedi, Obamacare’in iptal edilmesi gerektiğini defalarca söyledi.)
- Belgesiz göçmenler için sağlık sigortası
- BLM protestoları sırasında sıklıkla dile getirilen ‘’Defund the police’’ (Polis teşkilatının finansal desteğinin ve yetkinliğinin kısıtlanması) politikaları. (Trump bu kampanya karşısında sık sık geçmişte ırkçı siyasiler tarafından kullanılan slogan olan Law& Order ( Hukuk ve Düzen) adayı olduğunu ve polis teşkilatını savunacağını dile getiriyor)
- Washington DC ve Puerto Rico gibi bölgelerin eyalet sayılması ve oy haklarının olması
- Sera gazları ve fosil yakıt kotalarının devlet eli ile regüle edilmesi, Paris İklim Andlaşması’na dahil olunması
- TPP (Trans-Pasifik Ortalık Antlaşması), NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması) gibi önceki dönemlerde imzalanan ve ABD’yi dezavantajlı duruma soktuğunu düşündüğü ticaret andlaşmaları.
- 2015 yılında imzalanan İran’ın nükleer kapasitesini sınırlamak üzere Obama döneminde Rusya, Çin ve önde gelen AB ülkeleri ile imzalanan İran Nükleer Andlaşması (Trump andlaşmanın İran üzerindeki ekonomik ambargoları kaldırarak kontrolsüz güçlenmeye neden olacağını iddia etmekteydi)
- Kürtaj için kamu fonlarının kullanılması
Savunduğu Politikalar
- Gelir vergileri, Sermaye gelir vergileri, kurumlar vergilerinde kesintilere gitmek
- Yerli üretimi teşvik edici ve güçlendirici politikalar
- Çin’e üretim açısından bağımlılığı azaltıcı adımlar. (Çin’e karşı gümrük sınırlarının yükseltilmesi)
- America First (Önce Amerika: Trump’ın özellikle 2016 kampanyasında ana başlık olarak kullandığı diğer politikalarını kapsayıcı şemsiye politika Örn: Göçmenlere karşı tutum, ABD askerlerini geri çekmek, Çin ile ticaret savaşı)
- Savunma alanındaki müttefik ülkelere askeri harcamalarını arttırması yönünde baskı.
- Afganistan, Suriye gibi sıcak bölgelerde konuşlu ABD askerlerini kademeli şekilde geri çekmek (Isolationism, Tecritçilik: ABD’nin uluslararası dinamiklere daha az müdahil olmasını esas alan politikalar)
- Göçmenlik şartlarının sıkılaştırılması ve yasal olmayan göçmenlere karşı sıfır tolerans politikaları
- Second Amendement (Bireysel Silahlanma Hakkını garanti altına alan ABD Anayasası maddesi)
Başkanlık Karnesi
Geçtiğimiz 4 yıllık başkanlığı döneminde Donald Trump birçoğu oldukça tartışmalı olmak üzere pek çok politika hayata geçirdi, bu kapsamda eleştirilen noktalarına rağmen oldukça yoğun bir başkanlık dönemi geçirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. COVİD-19 öncesi süreçte Trump’ın en yoğun şekilde vurguladığı icraatlarının başında pozitif görünümlü ABD ekonomisi gelmekteydi. Trump’ın ofise gelmesinin kısa bir süre sonrasında, işsizlik oranları ABD Merkez Bankası öngörülerinin dahi altına indi. Ortalama hane halkı gelirlerinde artış yaşanan bu dönemde özellikle beyaz olmayan ABDliler arasında yoksulluk oranları azaldı ve siyah işsizlik ve yoksulluk oranları son 50 yılın en düşük seviyelerine ulaştı. Bunlara ek olarak yıllık ABD Gayri Safi Yurtiçi Hasılası, Trump kampanyasının hedeflerinin altında kalmasına rağmen, önceki döneme göre yükselmeyi başardı. Yine ekonomi ve ticaret alanında Amerikan çıkarlarını koruyamadığı yönünde sert şekilde eleştirdiği NAFTA andlaşmasını iptal ederek yerine her iki parti tarafından destek gören USMCA Antlaşmasını imzaladı. Trump bu pozitif ekonomik görünümü vergi indirimleri ve daha az müdahaleci ekonomik planına mal ederken, rakipleri ise Obama döneminde yapılan yapısal reformların meyvelerini yeni yeni vermeye başladığını ve Trump’ın bunda herhangi bir payı olmadığı eleştirilerini getirdiler. COVİD-19 salgını ve alınan tedbirlerin etkisiyle Nisan 2020 ayında işsizlik %14.7 seviyesine çıktı, her ne kadar Eylül 2020 ayında %7.9 seviyesine düşse de özellikle Demokratlar ve Biden kampanyası tarafından daha önceden gerekli salgın tedbirlerini almadığı için artan işsizlik rakamlarının sorumlusu olarak değerlendirildi.
Şubat ayında COVİD-19 salgının ölümcül etkilerini bilmesine rağmen kamuoyu nezdinde salgının ölümcül olmadığını açıklayan ve basit bir grip olarak gördüğünü ifade eden Donald Trump, salgın nedeniyle 200.000’den fazla Amerikalının hayatını kaybetmesi üzerine çok yoğun bir şekilde eleştirildi. Özellikle salgın tedbirleri kapsamında planlanan ekonomi teşvik paketlerinde Demokrat Temsilciler Meclisi ile yeteri kadar işbirliği yapmaması nedeniyle de eleştirilen Donald Trump, halk sağlığını ciddiye almayan, bilim insanlarının söylemlerine kulak asmayan ve rasyonel karar alma süreçlerine sahip olmayan bir başkan olarak değerlendirildi.
Dış politikada ise Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak tartışmalı bir adım atan Trump ve kabinesi, Birleşik Arap Emirlikler, Bahreyn ve İsrail arasında imzalanan barış andlaşmalarına ön ayak olarak Ortadoğu’da yeni bir jeopolitik düzlemin kapılarını araladı. Bunlara ek olarak Kuzey Kore ile yaşanmakta olan nükleer gerilimi yatıştıran Trump, Nükleer silahlara taviz vermek yönünde eleştiri oklarının hedefi oldu. Dış politikada tecritçi anlayışının bir ürünü olarak Taliban ile anlaşarak Amerikan askerlerinin Afganistan’dan kademeli olarak çıkması yönünde karar aldı. Suriye düzleminde ise 2019 Barış Pınarı Harekâtı sırasında Fırat Nehrinin Kuzeyindeki bölgelerden çekilme kararı Kürtleri yalnız bıraktığı gerekçesiyle Demokratlar tarafından oldukça sert bir şekilde eleştirildi. Terörle mücadele kapsamındaysa Başkanlığı döneminde IŞİD lideri Ebu-Bekir El Bağdadi ve Iran Kudüs Gücü lideri Kasım Süleymani, Amerikan Ordusu tarafından gerçekleştirilen operasyonlar ile etkisiz hale getirildiler.
217 federal mahkeme yargıcı ataması yapan Trump buna ek olarak sonuncusu merhum Ruth Bader Ginsburg’un halefi olması planlanan Amey Coney Barret dahil olmak üzere 3 yüksek mahkeme yargıcı adayı gösterdi. Atadığı yargıçlar ile Amerikan Başkanlık Tarihinde Jimmy Carter haricinde bir dönemde en fazla yargıç ataması gerçekleştiren ABD Başkanı oldu. Genel olarak muhafazakâr değerleri benimsemiş olan yargıç adayları belirlemiş olan Trump, bu sayede partisinin seçmenine 2020 öncesi güçlü bir mesaj gönderdi.
2018 yılında imzaladığı, Ceza Yargılaması Reformu niteliğindeki First Step Act ile, mağdursuz hafif suçlardan dolayı uzun süreli verilen hapis cezaları sürelerini kısalttı. Bu kanun, her iki partinin desteği ile başkanın önüne sunulmuş olsa da Trump kanunun kendisi sayesinde var olduğunu iddia etmekten çekinmedi ve bu yasadan en çok yararlanan grubun siyahlar olduğunu söyledi, kendisini köleliği kaldıran Abraham Lincoln’den bu yana siyah azınlık için en faydalı ABD Başkanı olarak nitelendirdi.
Siyah bir ABD’li olan George Floyd’un beyaz bir polis tarafından öldürülmesi üzerine ülke çapında polis şiddetine karşı gerçekleştirilen protestolar karşısında makul davranmayan Donald Trump, Demokratların yönettiği şehirlerde protestolara yeterli müdahale edilmediğini ve ülkedeki düzenin sağlanması gerektiğini belirterek ordunun göstericilere müdahale etmesi gerektiğini belirtti. Beyaz Saray’ın önündeki göstericilerin biber gazı ile dağıtılmasının ardından elinde İncil ile gösterilerde zarar gören bir kilisenin önünde poz veren Donald Trump, gösterileri Cumhuriyetçi tabanı mobilize etmek ve seçim gündemini güvenlik konusuna çekmek amacıyla kullandı. Başkanlığı ve seçim süreçleri boyunca beyaz üstünlüğünü savunan ırkçı grupları kınamamasıyla tepki çeken Trump, özellikle Müslüman ülkelere koyduğu seyahat yasakları, sert göçmenlik uygulamalarıyla göçmen çocukların ailelelerinden ayrılmalarına ve sonrasında kafeslerde tutulmasına sebep olmasıyla, bu çocuklardan 500’ünün ailesinin tekrar bulunamamasına neden olan İslamofobik açıklamaları, özellikle Müslüman Demokratları hedef gösterdiği konuşmalarıyla Demokratlar ve ırksal adalet hak savunucuları tarafından ABD tarihinin en ırkçı başkanı olarak değerlendirilmekte.
Trump, 3 Kasım 2020 seçimlerini kazanabilecek mi?
Donald J. Trump, ülke çapında ve kritik eyaletlerde yapılan anketlere göre geride gözükmekte. Özellikle, seçime günler kala gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle Donald Trump ve kampanyasında yer alan kişilerin, Cumhuriyetçi senatörlerin COVİD-19’a yakalanması seçim gündemini tekrardan COVİD-19’a çevirdi. Yapılan münazaralarda ve mülakatlarda en çok konuşulan konulardan biri olan COVİD-19 ile gerektiği ölçüde mücadele edememesi seçmenin dikkatine sunulan Trump, özellikle bu süreçte orta sınıf beyaz kadın seçmen ve salgının şiddetini arttırdığı Florida gibi eyaletlerdeki yaşlı seçmen nezdinde anketlere göre destek kaybetti. New York Times gazetesi tarafından yayınlanan vergi kayıtlarına göre 2016 yılında milyoner olmasına rağmen gelir vergisi ödemediği belirtilen Trump’ın ödemediği gelir vergileri de özellikle seçim sürecinde Demokratlar tarafından orta sınıf seçmeni ikna sürecinde kullanıldı. Her ne kadar seçime günler kala yaşanan gelişmeler Trump aleyhine bir seçim atmosferi yaratsa da özellikle bazı araştırmacılar Trump seçmenlerinin kendisini anketlerde sakladığı ve tercihlerini belirtmek konusunda isteksiz olmaları, anketlerin yeteri kadar mavi yakalı beyaz seçmene ulaşmadığı, fiziki olarak anketlerin yapılmaması nedeniyle anketlerin yanılabileceği belirtiliyor. Demokratlar salgın nedeniyle çoğunlukla posta yoluyla oy kullanırken, Trump posta yoluyla oy kullanmanın güvenli olmadığını ileri sürerek kendi seçmenini salgına rağmen fiziki olarak oy vermeye davet etti. Posta yoluyla verilen oyların geçersiz sayılma olasılığı fiziki olarak verilen oylardan fazla olduğu için seçimin yakın geçmesi durumunda daha fazla Biden lehine verilen oyun geçersiz sayılmasının seçimi etkileme şansı oldukça yüksek. Özellikle 2016’da sandığa gitmeyen lise mezunu, mavi yakalı beyaz seçmenin 2020 seçimlerinde sandığa gitmesi ve Trump lehine oy kullanması durumunda bazı araştırmacıların “sessiz çoğunluk” olarak değerlendirdiği seçmenin anketleri yanlış çıkarabileceğini söylemek pek de olasılık dışı değil.
2016 seçimlerinde daha net bir söyleme sahip olan Donald Trump, özellikle 2020 seçim sürecinde ikinci döneminde nasıl bir başkanlık sergileyeceği ve hangi politikaları uygulayacağı konusunda geçmişte olduğu gibi bütünlüklü bir söylem kurmakta oldukça zorlandı. Özellikle Joe Biden’in Hillary Clinton gibi olumsuz bir algıya sahip bir siyasetçi olmaması nedeniyle rakibini de “yolsuz ve sistemin adayı” olarak gösterme konusunda Donald Trump bu seçim döneminde eskisi kadar rahat değil ve belki de en önemlisi sistemin başı, ABD başkanı olarak girdiği bu seçim yarışında artık sistem karşıtı bir aday olarak kendini yansıtması oldukça zor.