ABD başkanları için ilk 100 gün izlenimleri daima sembolik bir öneme sahip olmuştur. ABD Başkanı Donald Trump’ın da ikinci dönem için başkanlığa oturmasının üzerinden 100 günü aşkın bir zaman geçti. Nisan sonu itibariyle Beyaz Saray’da yüzüncü gününü tamamlayan Trump, bu süre zarfı içinde bir gün bile kendisini unutmamıza imkan tanımadı. Bölgesel ve küresel boyutta önemli sonuçlara sebebiyet veren çarpıcı hamleleriyle tüm dünyayı diken üstünde tutmayı başardı.
İlk 100 günü içinde anayasadaki bazı hususlara açıktan tavır alan, kamuda büyük bir tasfiyeye girişen, Joe Biden’dan devralınan dış politikada gözle görülür değişikliklere imza atan Trump, 29 Nisan’da ilk dönemiyle ile ilgili bir konuşma gerçekleştirdi.
Trump’ın ekonomiyi diğer başkanlardan daha iyi yönetebileceğine dair inancın toplum nezdinde %44 oranında görüldüğü bir ankete rağmen Trump, yaptığı konuşmada onay oranının düşük olduğu anketlere inanmadığını söyledi. Meksika sınırından gelen göçü büyük oranda engellediğinden ve çok sayıda yasa dışı göçmenin de sınır dışı edildiğinden bahsetti. Konuşmasında Demokrat rakiplerini de tiye almayı unutmayan Başkan, en büyük vaatlerinden biri olan Ukrayna-Rusya barışının sağlanması konusunda ise pes ettiğini ilan etti. Putin’in geçen ay yeniden Ukraynalı sivilleri hedef alması; Trump’ın inşa etmeye çalıştığı diyalog ortamı ve Riyad Süreci’nin hezimete uğradığı anlamına geliyor.
Trump’ın Ukrayna’nın işgali ile ilgili Demokratlara yönelik en güçlü argümanı, Demokratların Ukrayna’yı koşulsuzca destekleyerek yangına körükle gittikleri ve bundan ötürü Putin ile görüşülmeden bir barışın söz konusu olamayacağıydı. Hatta Trump işi bir adım daha ileri götürüp savaşın sorumlusunun Zelenski olduğunu iddia etmişti. Ancak gelinen noktada ne Putin’in saldırıları durdurulabildi, ne de Zelenski Ukrayna’yı terk etti. Ukrayna her şeye rağmen direnmeye devam ediyor, geleceği ise belirsiz.
Trump’ın konuşmasından 1 gün sonra kameralar karşısına çıkan 2024 seçimlerindeki Demokrat rakibi Kamala Harris, Trump’ı hem mevcut anayasa hükümleri ile olan uzlaşmaz tavrı hem de yeni gümrük vergisi politikası üzerinden hedef aldı. Mevcut konjonktürde ülkenin insan yapımı en büyük ekonomik krize sürüklendiğini iddia eden Harris’in adı 2026’daki valilik seçimlerinde memleketi California için konuşuluyor. 2028’de yeniden başkan adayı olma ihtimali bir kenarda dursa da bu ihtimalin olasılığı oldukça zayıf.
Alexandria Ocasio-Cortez ve Sanders, Trump’a Meydan Okuyor
Donald Trump yönetiminin ilk ayını doldurmasıyla, 21 Şubat’ta Demokratların sosyalist kanadından Temsilciler Meclisi New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez (AOC) ve Vermont Senatörü Bernie Sanders, Trump yönetimi ve etrafındaki oligark ordusunun Beyaz Saray’da fütursuzca iş yapmasından rahatsız olan toplum kesimlerini temsilen ülke çapında mitingler organize etmeye başlamıştı. Nebraska’dan Kaliforniya’ya, Pensilvanya’dan Idaho’ya pek çok eyalet ve şehirde mitingler düzenleyen ikili, özellikle Trump’ın ürkütücü zaferinin ardından derin hayal kırıklığına uğrayan ve gelecekleri konusunda kaygı duyan muhaliflerde yeniden bir heyecan uyandırma gayretine girdi.
“Fight Oligarchy” adı verilen kampanya sürecinde Bernie Sanders, AOC’ye adeta abilik ediyor. 2016 ve 2020 ön seçimlerinde partisinde aday olup rakipleri Clinton ve Biden’a kaybeden Sanders, ABD demokratik sosyalist toplumunun sembol isimlerinden biri. Yaşının çok ileri olması sebebiyle artık başkanlık seçimleri için adı konuşulmasa da 2024 seçimlerinden sonra Demokratların en çok öz eleştiri verdiği noktalardan biri olan sol tabanı sandığa çekememe durumu, akıllara Sanders’ın politikalarını getirdi. Kamala Harris’in “kazanması halinde kabineye bir Cumhuriyetçi alacağını” duyurmasının seçim galibiyetine yetmediğini, bilhassa kendi tabanını sandıktan uzaklaştırdığını seçim sonuçlarında gözlemlemiştik. Demokratların kalelerinde bile dramatik oy düşüşlerinin görülmesi partinin sol kanadını da böylece harekete geçirmiş oldu.
Sanders halka sesleniş konuşmalarında Beyaz Saray ile Elon Musk ve Jeff Bezos gibi milyarderlerin ortaklığı ve bu ortaklığın yoksul kesimler için doğurduğu olumsuz sonuçlara değiniyor. Trump ve ekibinin ülke genelinde tahribat yarattığını vurgulayan ikili, seçmene duygusal yönden de hitap ediyor. Sanders işçilerin tecrübe ettiği zorlu çalışma koşullarından, AOC ise ailesinin geçmişte ne denli zor günler geçirdiğinden bahsediyor. Colorado, Greeley’de düzenlediği mitingde 2008 Mortgage Krizi döneminde işsizliğin nasıl yükseldiğini hatırlatan AOC, son üç ayda ABD’de işsizliğin artmasıyla o dönem arasında bir paralellik kuruyor. Kendisi de o yıllarda güç koşullarda yaşadığından söz edip seçmenle bu şekilde bir temas sağlamaya çalışıyor.
Nisan ayında “50 protesto 50 eyalet 1 hareket” anlamına gelen “50501” parolasıyla sokağa çıkan ABD’li muhalifler, birkaç gün boyunca sokaklarda düzenledikleri gösterilerle hükümete tepki gösterdi. Fight Oligarchy sürecinin de eylemlere etkisinin yadsınamaz olduğu bu iklimde, üç ay içinde insanların mevcut yönetimden ne kadar bunaldığı ve değişimi arzuladığı belli oluyor. Muhalifler özellikle son üç ayda ifade özgürlüğünün önündeki kısıtlamaların inanılmaz boyutta arttığından dem vurarak endişelerini dile getiriyor. Trump’ın kamuda başlattığı hızlı değişim süreci de muhalifleri ürküten bir diğer kayda değer nokta.
Kamuda Tasfiye Süreci
Trump’ın göreve gelmesinden itibaren, özellikle istihbarat kurumları gibi kilit noktalardaki bazı isimleri tasfiye ettiği bir gerçek. Dış yardım kuruluşu USAID’nin feshedilmeye çalışılması gibi küresel ölçekte milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyen bir hamlede bulunulması da bu sürecin en önemli parçalarından biriydi. Bugün Trump’ın yeni odak noktası ise Merkez Bankası Başkanı. Federal Reserve Bank’in faiz oranını sabit tutma hamlesine soğuk bakan Trump, Fed Başkanı Jerome Powell’ı görevden almakla tehdit ediyor. Trump borsada olumlu bir karşılığı olacağına inandığı için faizlerin düşürülmesi gerektiğini savunsa da Fed’in yanıtı olumsuz olunca Trump, Powell’a yüklendikçe yüklendi.
Merkez Bankasının bağımsızlığının tartışmaya açıldığı bu ortamda piyasaların kötü sinyal vermesinin ardından Trump geri adım atsa da Fed ile Beyaz Saray arasındaki suların ilerleyen günlerde durulması beklenmiyor. Nitekim Trump yönetimi iki günde gardını düşürecek bir konumda değil. Şartlar olgunlaştığında idari kale ile finansal kalenin arasının daha da kızışacağına şahit olabiliriz.
Bu konuyla ilgili 1935 yılında çıkan bir Yüksek Mahkeme kararının bu dönemde tartışmaya açılacağı tahmin ediliyor. O yıllarda bir başkanın bir kamu çalışanını rasyonel bir gerekçe göstermeden/fikir ayrılıkları sebebiyle işten çıkarmasının önüne geçen bir mahkeme kararına imza atılmıştı. Başkanların keyfi kararlarla kurumların bağımsızlığına zarar veren hamleler yapmasının önüne set çeken bu karar, Trump’ın bu döneminde sorgulanmaya başlandı. Yüksek Mahkeme’de yer alan bazı muhafazakar hakimlerin de bu konuda Trump’a yakın konumlanması, Trump’ın içeride elini rahatlatacak bir değişimin eşikte olduğunu gösteriyor.
Ukrayna-ABD Mineraller Anlaşması İmzalandı
Trump’ın göreve geldikten sonra Ukrayna ile adeta müttefikliğin devamı olarak şart koştuğu Mineraller Anlaşması sonunda imzalandı. Ukrayna Ekonomi Bakanı Yulia Svyrydenko’nun açık çağrısının ardından Ukraynalı milletvekillerinin parlamentoda desteğiyle kabul edilen anlaşma, ABD’ye Ukrayna’dan çıkartılacak değerli nadir minerallere öncelikli erişim hakkı tanıyor.
ABD’nin neden Ukrayna’da acil ateşkes istediğinin de bu konuyla yakından alakalı olduğunu önceki bültende yazmıştım. Mineraller karşılığında ABD’nin Ukrayna’ya yeni askeri yardımlarda bulunması da gündemde. Zelenski’nin Şubat ayında Beyaz Saray’da maruz kaldığı muamelenin hemen sonrasında bile bu anlaşmaya olan bağlılığını yinelemesi, Ukrayna’nın ABD’den önemli sözler aldığını kanıtlıyor.
Rusya’nın bu süre içinde Ukrayna’da üç günlük ateşkes ilan etmesi bir kenarda dursun, Ukrayna Rusya’nın bu ateşkese uymadığını ilk günden ilan etti bile. İki ülkenin arasında onarılması oldukça güç bir durum söz konusu. ABD’nin özellikle bu anlaşmanın imzalanmasının ardından üstlendiği rol ise kritik bir öneme sahip. Zamanın ne getireceğini birlikte bekleyip göreceğiz.