CHP’nin müstakbel Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu kent mitinglerine başladı. Yapılan konuşmalarda iki tema ön plana çıkıyor: Keskin bir Erdoğan rejimi eleştirisi ile mağduriyet söylemi.
CHP’nin adayı ülkede liyakatin ve özgürlüğün ortadan kalktığını iddia etmekte. Vatandaş mağdur, kurumlar işlemiyor ve yönetim halktan kopuk. Kendi durumunu da siyasal iletişim içinde bolca kullanıyor İstanbul’un bugünkü başkanı. Ona göre açılan tüm dava ve soruşturmalar önünü kesmek için planlanan büyük komplonun parçası. Halkla kendisi arasında kurduğu özdeşliği ifade eden ilginç benzetmeler de var sözlerinde. “Benim 35 yıllık diplomamı iptal ettirmeye çalışanlar sizin 40-50 yıllık tapularınıza göz koyabilir” şeklinde özetleyebileceğimiz argüman, kazanılmış haklar ve mülkiyet kavramı üzerinden topluma verilmiş derinlikli bir mesajı içinde barındırıyor.
Peki, İmamoğlu’nun çıkış stratejisi doğru mu? Erken seçimi zorlamak için önseçim ve önseçim yoluyla İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesine yönelik parti kararının iki başat amacı vardı: İktidarın yargı eliyle CHP üzerinde kurduğu kuşatma hareketini kırmak ve İmamoğlu’na siyasi/hukuki dokunulmazlık sağlamak. Son bir ayda yaşanan gelişmeler her iki amacın da başarısızlıkla sonuçlandığını gösteriyor.
Öncelikle şu söylenebilir: Muhalefetin iddia ettiği üzere CHP üzerinde bir iktidar baskısı varsa dahi cumhurbaşkanı adayı ilan etme stratejisi bu durumu ortadan kaldırmadı. Yargı çalışmaya devam ediyor. İddialar birbirini izlemekte. Soruşturmaların biri bitiyor diğeri başlıyor. İmamoğlu meselesi yargının öncelikli gündemi olmaya devam etmekte. Bırakın İmamoğlu’na siyasi koruma getiren yeni siyaset koşullarını, İstanbul’un Başkanı bir ay öncesine göre daha kırılgan bir konumda. Diploması dahi iptal edilebilir. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı seçilme yeterliliğini kaybettiği yeni bir durum hiç olmadığı kadar ihtimal dahilinde. Bu arada tüm birikimini İmamoğlu’na yatırmış CHP’nin olası siyasi yasak veya diploma iptali kararı karşısında ne yapacağı belli değil.
İmamoğlu’nun tek aday olarak girdiği ve kendi kendini seçtireceği plebisit, Yavaş için bir tasfiye planı. Anketlerde Yavaş’ı bir türlü geçemeyen İmamoğlu, kendisine bağlı parti örgütleri aracılığıyla, içinde Ankara Başkanının olmadığı siyasi bir denklem kurguladı. Amaç, Yavaş’ı İmamoğlu’na desteğe veya onunla yarışmaya zorlamaktı. Ancak her iki olasılık da gerçekleşmedi. Yavaş “bekle gör” stratejisiyle İmamoğlu’nu kendi politik iddiasında yalnız bıraktı. Yavaş’ın İmamoğlu’yla açıkça çatışmadan araya mesafe koyması, adaylık tartışmasının devam edeceğini gösteriyor. Yavaş, bir şekilde cumhurbaşkanı adayı olacak. Bugünkü CHP ise hiç olmadığı kadar parçalı bir yapıda siyaset yapıyor.
Kendi iç kavgasına boğulmuş ana muhalefetin göremediği şey ise iktidarla muhalefet arasında ikincisi lehine kurumsallaşan seçmen desteğinin değişmek üzere olduğu gerçeği. Bahçeli’nin örgütü feshe davet eden açıklamasıyla Türk siyaseti yeni bir içeriğe doğru vites yükseltti. Öcalan’ın 27 Şubat’taki metni Öcalan ve DEM’in devletin çizdiği genel çerçeveyle uyumlu bir şekilde süreci desteklediğini gösteriyor. Tabii terör örgütünün sahadaki güçleri bakımından belirsizlik hala devam etmekte. PKK yürütme komitesi önderlik diye konumlandırdığı Öcalan’ın silah bırakma ve fesih çağrısına uyacağını söyledi. Ancak silah bırakmayı zamana ve bazı koşulların gerçekleşmesi şartına bağladı. Ankara’nın bu tutuma yanıtı ise belli değil.
PYD ise Amerika aracılığıyla Şam yönetimiyle anlaştı. PYD yeni Suriye rejimiyle entegre olacak. Ama bu sürecin de ucu açık. PYD’nin silah bırakıp bırakmayacağı veya bu olası silah bırakmanın hangi koşullarda ne zaman gerçekleşeceği belli değil. Ancak tüm bu belirsizlikler daha çok Türkiye dışındaki aktör ve bağlamlarla ilgili. Dikkatimizi Türk iç siyasetine çevirdiğimizde, Cumhur İttifakı bileşenleriyle, Kürt hareketinin giderek birbirine daha fazla yaklaştığı bir bahar havasıyla karşılaşıyoruz. Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’a telefon ettiği bir dönemde buzlar eridi. Bu durumun özel olarak İmamoğlu’nun adaylık sürecini, genel olarak ise AKP ile CHP arasındaki başkanlık yarışını etkileyeceği açık. Çünkü İmamoğlu her ne kadar Mansur Yavaş’ın gerisinde olsa da ciddi bir halk desteğine sahip.
Genel kanı ve sahadan gelen sinyaller Kürt kökenli vatandaşların İmamoğlu liderliğine sıcak baktığı yönünde. Bu noktada Yavaş’a, yani en büyük rakibine karşı ciddi bir avantajı var Ekrem Bey’in. Ancak Kürt oylarından kaynaklanan bu ayrıcalıklı konum sona ermek üzere. Cumhur İttifakıyla Kürt hareketi arasındaki yakınlaşma bu hızla devam ederse, Kürtlerin öncelikli tercihi Erdoğan olacak. Bu olasılık sürecin yüzleşmemiz gereken sonuçlarından biri olarak önümüzde durmakta.