Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (29 Ekim – 4 Kasım 2024)
ABD’de beklenen seçim geldi çattı. ABD seçmenleri bu yazı yayınlandığında sandığa gitmeye başlamış olacak. Biz de Çarşamba akşamı seçimleri Daktilo1984 YouTube kanalında uzman konuklarımızla değerlendireceğiz.
Ancak seçimlerin sonucunun hemen belli olmayacağı daha şimdiden anlaşılıyor. Trump ve Haris arasındaki yarış özellikle salıncak eyaletlerde birbirine o kadar yakın ki oyların sayılması, yapılacak itirazlar ve dahi kararlara mahkemelerin dahil olması oldukça olası görülüyor. Belki de 2000 yılında Bush ve Gore arasında yaşanan ve seçim sonucunun belli olmasının bir aydan biraz fazla sürdüğü seçime benzer bir süreç ile de karşılaşabiliriz. Yine de sandıktan ne çıkacağı hiç belli olmaz. Bekleyip göreceğiz.
Bu yazıda ise ABD seçimlerini bekleyen dünyanın son durumunu üç önemli cephe açısından değerlendireceğim. Kim seçilirse seçilsin seçimlerden sonra olacaklarla bu üç cephedeki durumda da ufak ya da büyük kimi değişikliklerin olacağı anlaşılıyor. O nedenle seçim öncesindeki son durumun fotoğrafını çekmek yararlı olacaktır. Bu üç cephe; Rusya-Ukrayna, Orta Doğu ve Çin.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Son Durum
Ukrayna’nın geçtiğimiz Ağustos ayında Rusya’nın Kursk bölgesindeki topraklarını işgal etmesi savaşın gidişatında beklenmedik bir gelişmeydi. Kursk’ün işgali ve Ukrayna ordusunun savaşı Rus topraklarının içine yaymasının amacının, ABD’de başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması durumunda Ukrayna’nın barış masasına elinde bir koz bulundurarak oturmak istemesi olduğunu söyleyebiliriz.
Zira Ukrayna, doğuda Donbas cephesinde iyi bir durumda değildi ve bu cepheden Kursk’e asker kaydırmak da Donbas’taki Rus ilerleyişini kolaylaştırabilirdi ki öyle de oldu. Rusya, Ukrayna’nın geçen yılki taarruzundan bu yana Donbas’taki en büyük toprak kazancını, Kursk operasyonundan sonra geçen 3 ayda kazandı.
Ancak Rus ordusu Ukrayna ordusunu Kursk bölgesinden çıkarmayı da başaramadı. Son haftalarda yaşanan bir gelişme ise 2.5 yıldır süren savaşta aşılan yeni bir eşiği gösteriyor: Rusya, Kuzey Kore’den gelen on bin kadar askeri Kursk cephesinde konuşlandırıyor. Putin’in Kuzey Kore ile yaptığı stratejik ortaklık ve güvenlik anlaşmasının bir parçası olarak Kuzey Koreli askerlerin Rus topraklarına gelmesi ve savaşta kullanılması, yabancı bir gücün Rusya-Ukrayna Savaşı’na doğrudan müdahalesi anlamına geliyor.
Hem Rusya hem de Ukrayna tarafı cephede personel sıkıntısı çekiyor. Putin, Donbas’tan güçlerini çekmeden Kursk’te ihtiyaç duyduğu taze kuvvetleri Kuzey Kore’den getirerek iki cephede de elini güçlendirmiş oldu.
Geldiğimiz noktada ise iki taraf da tüm dünya gibi ABD seçimlerini bekliyor. Trump kazanırsa Putin’in mutlu olacağı ve Trump ile iyi ilişkileri sayesinde Ukrayna’dan istediği toprakları koparıp barışı sağlamayı umacağı anlaşılıyor. Zelensky yönetimi ise Kamala Harris’in kazanmasını ve Ukrayna için hayati olan ABD ve Batılı müttefiklerinin yardımının sürmesini umut ediyor.
Netanyahu’nun Savaşı ve ABD Seçimlerinden Beklentiler
Gazze’yi yerle bir eden ve 44 binden fazla Filistinliyi öldüren Netanyahu ve savaş kabinesi, Demokrat Biden hükümetinden neredeyse koşulsuz bir destek aldı. İsrail’in yaptığı katliam, Batı’nın tüm dünyada temsil ettiğini iddia ettiği demokrasinin ve liberal değerlerin öncüsü ve koruyucusu olma rolünü de hiç olmadığı kadar yıprattı.
Tüm bunlara rağmen Netanyahu, hem kendi iktidarını daha da uzatmak hem de oluşan konjonktürden maksimum fayda sağlamak için İran’ın vekil güçlerine saldırılarını sürdürüyor. Lübnan’ın güneyine karadan da giren İsrail, kara operasyonu konusunda temkinini sürdürürken hava bombardımanları ile Hizbullah’a ait olduğunu iddia ettiği hedefleri Lübnan topraklarında vurmaya devam ediyor.
İran, İsrail’in son olarak Ekim ayında yaptığı misilleme ile İran’ın askeri hedeflerini vurmasına karşılık vereceğini söylüyor. İran ve İsrail arasında misilleme ikilemi sürerken de Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri sessiz ve gergin bekleyişini sürdürüyor.
Netanyahu’nun Trump’ın kazanmasını istediği bir sır değil. Netanyahu, Trump ve damadı Jared Kushner ile yakın ilişkilere sahip. Bu ilişkilerini kullanarak İran’ın vekil güçlerinin belini tamamen kırıp Araplarla İbrahim Anlaşmalarını sürdürerek can düşmanı İran’a büyük bir darbe vurmayı planlıyor. Ancak İran ve başta Hamas ve Hizbullah olmak üzere vekil güçler de kolay pes edecek değil. Direnişlerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Harris’in iktidara gelmesinin de Orta Doğu’da büyük bir değişime neden olacağını beklememek lazım. Zira Amerikan Yahudi lobisi, Demokratlar içerisinde de oldukça güçlü. Yine de Kamala Harris’in Gazze’deki insani duruma sıklıkla referans vermesi, Harris’in kazanması durumunda Biden hükümetinin Orta Doğu’da savaşın sona ermesi için daha çok bastıracağı bir ortamı getirebilir.
Çin Ekonomik Kriz ile Boğuşurken Yeni Vergilerden Çekiniyor
2016 yılında başkan olan Trump, kendi döneminde Çin ile ticaret savaşlarını başlatmış ve Amerikan sanayisini Çin’den korumak için Çin ürünlerine vergiler getirmişti. Biden hükümeti ise Trump’ın bu politikasıyla uyumlu şekilde Çin ürünlerine yeni vergiler getirerek bu savaşı sürdürdü.
Trump bu seçim döneminde daha da el yükselterek yalnızca Çin’e değil ithal edilen birçok başka stratejik ürüne de vergi koyacağı iddiasında. Bu durumun ABD ekonomisinde başta enflasyon olmak üzere yaratacağı problemler bir yana, dünya ticareti üzerinde ortaya çıkaracağı olumsuz etkilerle beraber daha kapalı ekonomiler yaratması, küresel ekonomi ve dolayısıyla da siyaseti yakından ilgilendiriyor.
Çin son dönemde, yavaş büyüme, yüksek genç işsizliği, emlak piyasasındaki kriz ve nüfusun azalması gibi birçok yapısal sorunla boğuşuyor. Bu sorunları aşmak için uğraşan Çin yönetimi genişlemeci politikalara giderek faizleri indiriyor. Piyasaya 140 milyar doların üstünde para enjekte edecek genişlemeci politikalar ve yeni kamu yatırımları ile Çin’in ne kadar toparlanacağını zaman gösterecek.
Nitekim Çin hükümetinin açıkladığı teşvik paketi piyasa beklentilerini de karşılayamadı. Uzun vadeli bir çözümden çok bu yılın büyüme rakamına ulaşmayı hedefleyen teşvik paketinin kalıcı bir çözüm üretmesi zor. Trump iktidara gelir ve Çin ile tüm gücüyle uğraşırsa bu Çin’in toparlanmasını da zorlaştıracaktır. Harris kazanırsa da Çin ile mücadele devam edecektir.
Öte yandan, Çin’in Tayvan’a yönelik baskı politikası da sürüyor. Tayvan’ın geçtiğimiz Mayıs ayında Çin’den bağımsızlığı savunan William Lai’yi yeni cumhurbaşkanı olarak seçmesi, Şi Cinping yönetimini oldukça kızdırdı. Tayvan Boğazı ve etrafında askeri tatbikatlarını arttıran Çin yönetimi her geçen gün Tayvan’a daha çok göz dağı veriyor. ABD yönetimi ise Eylül ayının sonunda Tayvan yönetimine 228 milyon dolarlık yeni bir silah satışı anlaşmasını onayladı.
Tayvan, küresel mücadelenin önemli bir kırılma noktası olma potansiyelini sürdürüyor. Ve bu özelliğini ABD seçimlerinde kim başkan seçilirse seçilsin kaybedecek gibi görünmüyor. Zira ABD ve Çin, Hint-Pasifik bölgesindeki askeri mücadelesini, ticaret savaşlarıyla birlikte yürütmeyi sürdürecek.