[voiserPlayer]
“Sovyetler Birliği’nde Devlet Terörü ve Gulaglar”1 adlı yapıt, Gün Zileli’nin titiz bir araştırması.
Yapıt, SSCB’de sosyalizm adı altında yapılan uygulamaların gerçek yaşama nasıl yansıdığını, özellikle bu uygulamalara karşı çıkan yazar, çizer, düşünür ve politikacılara neler yaşatıldığını gözler önüne seriyor.
Gulaglar2, SSCB’de “Toplama Kampları”na verilen isim. Bu kamplar, SSCB’de İşçi Sınıfı Yönetimi (İktidarı) ve Sosyalist rejim adı altında insanlara neler yaşatıldığının bir fotoğrafı.
338 sayfadan oluşan yapıt, yoğun bir araştırma ve büyük bir emek ürünü. Ezberleri bozacak olan değerli bir çalışma. Milyonlarca insanın yerleştirilmeye çalışılan rejim uğruna yok edildiğini belgeliyor.
Kölelik Düzeni
SSCB’ye yönelik en küçük eleştiriye; “ilericiliğe”, “devrimciliğe”, “işçi sınıfına ihanet etmeye”, “Amerikan uşaklığı” yapmaya varan suçlamaların yapıldığı yıllardan geçtik.
Yapıt, “Olmaz, insanlık bu denli kötü olamaz” denilecek işlerin olduğu ve uygulandığı bir dönemi, birinci el canlı tanıkların verdiği bilgilerle gözlerimizin önüne seriyor.
ÇEKA (Gizli Polis Örgütü; Karşı-Devrim, Spekülasyon ve Sabotajlarla Mücadele Olağanüstü Komisyonu) adı verilen yapılanmanın SSCB’de yaşayan insanların yaşamlarını nasıl kararttığını ortaya koyuyor.
Kişinin yalnız başına yapamayacağını, bir otoritenin altına girince rahatlıkla yapabildiği bilimsel olarak kanıtlanmış bir olgu. Devletler; yönetim erki ve yönetme güdüsü nedeniyle insanın aklının alamayacağı işler yapmaktan geri duramamışlar.
Yapıtın dış kapak yazısında şu saptamalar var:
“Bolşeviklerin özgürlüğe dair tüm vaatleri, tüm taahhütleri, daha iktidara geldikleri ilk günde buharlaşıp uçmuştu. İktidarlarının haftası dolmadan basını susturup ifade ve örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldırdılar. Fikren kendilerine en yakın gruplar başta olmak üzere tüm muhalefeti yasa dışı ilan edip polis marifetiyle yok ettiler. Polis marifetiyle sosyalizmin, devlet teröründen, Gulaglardan başka bir hayat vadetmeyeceği o gün anlaşılmıştı.
Peki bütün bunlar ne adına yapılıyordu? Sosyalist kalkınma hedefleri, plan ve projeleri adına! Yarım asır boyunca süren zulmün bin bir türünü ‘öznel hatalar’ diye ifade etmek, ‘sosyalizm bu değil, bunlar yanlış uygulamalar’ demek, Bolşevik Parti’nin ideolojisini, siyasi hedeflerini göz ardı etmektir. Her şey parti programının dayandığı bilimsel sosyalizm hedefine uygun olarak tasarlandı ve yapıldı. Marks’ta, Lenin’de, Stalin veya ötekilerde de sosyalizmin tam da devlet tahakkümü altında zorunlu çalışma; söz, ifade ve hayat hakkının devlet tekelinde olması, bireyin topluma, toplumun programa feda edilmesidir. İki yüz yıllık sosyalist düşünce ve pratiğin gösterdiği gerçek budur”.3
Gün Zileli bu çalışmasında, Sovyet devletinin milyonlarca insanın hayatını karartan, en alt görevlisinden en üst yetkilisine dek elbirliğiyle uyguladığı ve bir adım sonrasında kendilerinin de kurbanı haline geldiği dizginsiz bir devlet terörünün suç dosyasını gözler önüne seriyor.
Bolşeviklerin, İşçi Sınıfı Diktatörlüğü adı verilen devletin, göreve gelmeden önce söyledikleri, savundukları görüşlerin, insanlara verilen sözlerin, göreve gelince yaptıkları uygulamalarla unutulduğu, burjuva devlet ya da kapitalist devlet yönetimlerini aratır duruma geldikleri görülüyor.
Tanıklıklar
Gün Zileli’nin gündeme taşıdığı tanıklıklara bazı örnekler verelim:
Elena Glinka (Tutuklu bir mühendis)
“Tramvay çetesindekiler ‘kondüktör Sonra konçai bazar’ör’ün emrine göre tecavüz ediyorlardı. Sonra ‘konçai bazar’ (eğlenceyi kes) emriyle isteksizce geri çekilerek… hazır bekleyen sıradaki adamlara yerlerini bırakıyorlardı… Ölü kadınlar bacaklarından çekilerek kapıya götürülüyor ve eşikte istifleniyordu. Kalanlar kendine getiriliyordu (üstlerine su dökülüyordu) ve sıra tekrar oluşturuluyordu. Mayıs 1951’de Minsk Gemisi’nde (Kolima’da ‘büyük tramvayı’ ile meşhurdu) kadın cesetleri denize atılıyordu. Gardiyanlar ölülerin adlarını bile kaydetmiyorlardı.”
1942 yılında Kolima’ya mahkum sevk eden bir gemide bulunan erkek mahkumlardan Polanyalı Janusz Bardach, bir grup adi suçlunun, kadınlarla erkekleri ayıran demir ızgaralarda balta darbeleriyle bir gedik açtıktan sonra olanları şöyle anlatıyor:
“Gedikten içeri giren erkekler kadınların giysilerini yırtmaya başladı. Bir kadına aynı anda bir sürü erkek saldırıyordu. Kadınların tekme attığını, adamların suratlarını tırmaladıklarını görüyordum. Kadınlar ısrarla direniyor, ağlıyor ve bağırıyorlardı. Saldıranlar ise onları dövüyordu… Sonunda tecavüz edecek kadın kalmayınca iyice azıtmış olanları kendi bölmelerine dönüp genç erkeklere yöneldiler.”4
Bu olayların olağan görülmesi, olabilirliği olan eylemler olarak karşılanması olanaksız.
Kamplardaki “Muhbirler Halkı”
Gün Zileli yapıtında bu başlık altında şu tanıklıkları bilgimize sunuyor:
“Kamplardaki ihbarcılık totoliter ülke yönetiminin kendi çıkarları için bilinçli ve kasıtlı olarak körüklediği, teşvik ettiği, hatta örgütlediği toplumdaki yaygın ihbarcılığın en son noktasıdır aslında. İhbarcılık aile içinden başlar, küçük çocuklar ebeveynlerini devlete ihbar etmeye teşvik edilir ve özendirilir, karı-koca bile birbirine güvenmez hale gelir ya da en fazla yorganın altında fısıltıyla konuşabilir; akrabalar, arkadaşlar, sevgililer, meslektaşlar NKVD tarafından birbirlerini ihbar etmeye zorlanır. Zaten ihbar etmemek bir suç haline getirilmiştir. Birçok kimse, bir arkadaş topluluğunda birinin ettiği bir lafı, kollektif çiftliklerle ilgili bir fıkrayı NKVD’ye ihbar etmezse bir başkasının ihbar edeceği, o zaman da ‘ihbar etmeme suçu işlemiş olacağı’ kaygısıyla ihbarda bulunur. Sovyet yurttaşları komşularını, meslektaşlarını, arkadaşlarını ve hatta akrabalarını ihbar etmeye özendirilir… Sergey Guzev, ‘Lenin bize her parti üyesinin bir Çeka görevlisi olması, yani etrafı izleyip raporlar yazması gerektiğini’ öğretti diye ileri sürmüştü. Parti üyelerine, şahsi düşünceleriyle ya da davranışlarıyla partinin birliğini tehdit ettiğine inandıkları yoldaşlarını ihbar etmeleri talimatı verilirdi. Bizler Sovyet vatandaşlarıyız, nasıl sır saklayabilirim? Doğrusu bizlerden seri üretimle bir ‘muhabirler halkı’ yarattılar.
Çocuklara devlete bağlılığın aile sevgisinden ve diğer kişisel bağlardan daha yüksek olduğu öğretiliyor, anne ve babasını ihbar eden Pavliek Morozov adlı çocuk bir kahraman olarak yüceltiliyor, gerçek piyonerin akrabalarını ihbar etmekten çekinmeyeceği vurgulanıyordu. Kocalarını ihbar etmeyi ya da tutuklandıktan sonra suçlamayı reddeden kadınlar Gulakların derinliklerinde yok oluyorlardı.
NKVD 1930’ların ortalarına doğru devasa bir gizli muhbir şebekesi kurmuştu. Artık her fabrikada, devlet dairesinde ve okulda polise muhbirlik yapan insanlar vardı. Bir üst düzey polis yetkilisine göre her beş Sovyet büro elemanından biri NKVD için muhbirlik yapmaktaydı. Büyük kentsel alanlarda düzenli muhbirler yetişkin nüfusun %5’ini bulmaktaydı. (Halk arasındaki kanaat ise sayının çok daha yüksek olduğu yönündeydi). Moskova’da eski bir NKVD yetkilisine göre, her altı ya da yedi aile başına en az bir muhbir vardı. ‘Yeterince uyanık olmama’ gerekçesiyle ceza görme korkusu birçok insanı işbirliğine zorlamaktaydı. Büyük Terör sırasında, dikkatsizce sarfedilen bir söz bir insanın ortadan kaybolması için yeterliydi. Bu genel korku ortamında insanlar ihbar edilmeden önce birbirlerini ihbar etme telaşına kapıldılar. Yine de bu ihbar yarışı Büyük Terör sırasında tutuklanmaların olağanüstü bir sayıya ulaşmasını tek başına izah edemezdi. Alt kesimlerin Bolşevik elit tabakaya yönelik kızgınlıkları Büyük Teröre yakıt sağladı. Çok katı taleplerle karşılaşan işçiler fabrika müdürlerini, köylüler kolhoz başkanlarını ihbar ettiler. NKVD ev sahipleri hakkında bilgi edinmek için sıklıkla hizmetçileri kullandı. NKVD 1935’de Kirov suikastının ardından önlemleri artırma kampanyası çerçevesinde birçok parti görevlisinin evine yeni hizmetçiler yerleştirdi.
Doğal olarak, tutuklanmalardan sonraki süreçte de ihbarcılık açıktan yalancı şahitlik şeklinde devam etti. Tutuklu sanık, sorgucunun huzurunda, kapıdan içeri giren yakın bir arkadaşının azap ve utanç içinde yüzüne karşı yalan ifade verdiğini gördüğünde şoke oluyordu.
Gulag kamplarında ise muhbirlik bir virüs salgını halini almıştı. Mahkumlar her an yanı başlarındaki biri tarafından ihbar edilecekleri korkusu içindeydiler ve bu yüzden çenelerini tutmak zorundaydılar. Mahkumlar arasında geçerli olan mantık, her hücrede en azından bir muhbir bulunduğu şeklindeydi. Bir hücrede iki kişi bulunduğunda ikisi de bir diğerleri tarafından ortaya çıkarılır ve onlar da sakınılırdı. Birinden şüphelenirdi. Daha büyük hücrelerde muhbirlerin kimliği diğerleri tarafından ortaya çıkarılır ve onlardan sakınılırdı. Koğuşta edilecek dikkatsiz bir söz idam mangasının önüne çıkmakla sonuçlanabilirdi. Y. Ginzburg’un anlattığı bir olayda, Nazi-Sovyet antlaşmasının imzalandığı günlerde mahkumların eline Pravda’nın bir nüshası geçmiştir. Gazetede Alman Dışişleri Bakanı ile Molotov’un fotoğraflarını yan yana gören Ktya Rotmintovskaya ranzasına tırmanırken, ‘Göz yaşartıcı bir aile tablosu’ demişti. ‘Gözüpek birisiydi, Onu geceleri aramızda birilerinin ne söylediğini dinledikleri konusunda sürekli olarak uyarmıştım. Sonunda Katya basretsizliğini hayatıyla ödedi. Altı ay sonra, ‘kulübede anti-Sovyet propaganda yapmak’tan kurşuna dizildi”.5
SSCB döneminde, tam anlamıyla bir “polis devleti” uygulandığı, insan hak ve özgürlüklerinden iz bulunmadığı uygulamalar olduğu gözden kaçmıyor.
Tanıtmaya, değerlendirmeye çalıştığımız bu yapıt; aydınların, yazarların, siyasal rejimlerle ilgili söz söyleyenlerin ve söz söylemek isteyenlerin okumaları gereken çok önemli bir çalışma.
Kaynaklar:
1. Zileli, Gün, Sovyetler Birliği’nde Devlet Terörü ve Gulaglar, Kaos Yayınlar, 1. Baskı İstanbul, 2021.
2. “Gulag, GULAG veya GULag (Rusça: Главное управление исправительно-трудовых лагерей и колоний/Glavnoye upravleniye ispravitel’no-trudovıh lagerey i koloniy) Türkçe: Çalışma Kampları Yönetimi Baş İdâresi), Vladimir Lenin’in emriyle kurulan ve 1930’lardan 1950’lerin başına kadar Josef Stalin‘in yönetimi sırasında zirveye ulaşan Sovyet zorunlu çalışma kampları ağından sorumlu devlet kurumuydu. Sovyet rejimi karşıtı unsurların (siyasi suçlu) hızla kovuşturulması ve toplumdan soyutlanması için 25 Nisan 1930 tarihinde kurulan bir tür yargı ve infaz sistemidir. Zaman içinde Sovyetler Birliği’nin birçok yerinde çok sayıda çalışma kampını da bünyesinde barındırır olmuştur. Bu kamplarda, 1930’dan 1953’e kadar yaklaşık 1,7 milyon mahkum öldü. Batı dünyası Gulag kavramını ilk kez Aleksandr Soljenitsin’in Gulag Takımadaları kitabıyla tanıdı”. Gulag – Vikipedi, tr.wikipedia.org›Gulag
3. A.g.y. s. 280
4. A.g.y. s. 280
5. A.g.y. s. 282-284