[voiserPlayer]
2023 Seçim Sonuçları
2023 Genel Seçimlerinin ardından sonuçlarla birlikte ortaya çıkan tablo, pek çok siyasi analizi barındırdığı gibi Türkiye siyasetinin karakteristik özellikleri üzerinde de önemli vurgular yapan bir netice resmetmiştir.
14 Mayıs 2023 seçimlerinde 13. Cumhurbaşkanının adı belirlenemese de siyasi partilerin TBMM içerisindeki dağılımı belli olmuş ve buna göre Cumhur İttifakı, Meclis dağılımındaki çoğunluk avantajını sağlamıştır. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, AKP’nin oy kaybı yaşamasına neden olsa da kopan oylar, büyük bir ölçüde MHP ve YRP’ye kayarak yine Cumhur İttifakı içerisinde konsolide olmuştur.
28 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden kazanması ise tam anlamıyla muhalefeti yıkmıştır. Dolayısıyla 2023 seçimleri gerek parlamento çoğunluğunun gerekse Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılmasıyla Cumhur İttifakı adına çifte başarıyla sonuçlanmıştır. Seçim sonuçlarına göre Türkiye genelinde Kılıçdaroğlu 25 ilde %50’den daha fazla oy alırken Erdoğan ise 34 ilde % 60’dan; 46 şehirde de % 50’den fazla oy almıştır.
İşçi sorunları, asgari ücret, geçim pahalılığı ve kira problemleri gibi ekonomik sorunların daha hissedilir olduğu büyük şehirlerde Kılıçdaroğlu ismi öne plana çıkarken ekonomik sıkıntıların daha az hissedildiği İç Anadolu, İç Ege, Karadeniz gibi taşra ağırlıklı bölgelerde Erdoğan’a duyulan duygusal bağlılık güçlü bir şekilde varlığını sürdürmüştür.
Erdoğan’ın geçmiş dönemlerde Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki performanslarını mercek altına yatırırsak; 2014 yılında yapılan seçimlerde Erdoğan’ın toplam 21.000.143 oy alarak %51,79’luk bir oran yakalarken rakibi Ekmeleddin İhsanoğlu’nun toplam 15.587.720 oy alarak %38,44’lük bir oran aldığı görülmektedir. 2018 yılındaki seçimlerde ise Erdoğan toplam 26.330.823 oy alarak %52,59’luk bir oy oranı yakalarken en yakın rakibi Muharrem İnce ise toplam 15.340.321 oyla %30,64’lük bir oran kaydetmiştir.
Konjonktür ve Köken
Erdoğan’ın geçmiş dönemlere nazaran siyasi açıdan en zayıf olarak girdiği 2023 seçimlerinde bile en güçlü olduğu dönem kadar oy alabilmesinin çeşitli nedenleri olduğu gibi (muhalefete bağlı ya da bağımsız) bu durumun en baskın sebebi, tarihsel kökenleri (yerel) ve dönemin konjonktürel (evrensel) şartlarıyla şekillenen Türkiye’deki lider odaklı siyaset anlayışıdır.
Siyasal ve sosyal değişimlerin en yoğun şekilde yaşandığı dönemlerden biri 19. ve 20. yüzyılda tezahür etmiştir. 19. yüzyılda sanayi devrimiyle Batı’da esmeye başlayan değişim rüzgarları, sanayileşme ve kentleşme dinamiğiyle birlikte kent kültürünün hızla yaygınlaşmasına neden olurken 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra ulaşım ve haberleşme teknolojilerinde yükselen yeniliklerle yeni iletişim biçimleri gelişmiştir.
Bu durum siyasal karar alma mekanizmalarının değişime uğramasını ve bireylerin bu mekanizmalarda daha fazla yer almasını sağlamıştır. Bu süreç, çeşitli tandansları barındıran siyasal yapıları ve partileri ortaya çıkarmıştır. Çeşitli inanç ve ideolojilerle birbirlerinden ayrılan bu oluşumlar, yine bu inanç ve ideolojilerle şekillendirilmiştir. Bu doğrultuda seçmenlerin tercih eğilimini yönlendiren en önemli faktör, inançları ve bu inançlar tarafından şekillenen ideolojiler olurken siyasi liderlere karşı duyulan bağlılık, ideolojiler karşısında zayıf kalmıştır.
20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki büyük dünya savaşı ve ekonomik krizler, seçmen nazarındaki ideolojilere olan güveni zayıflatırken seçmen davranışlarında önemli değişimleri de beraberinde getirmiştir. Küreselleşmeyle birlikte ivme kazanan kapitalizmin yeniden inşa sürecindeki teknolojik gelişmeler; siyasi, içtimai ve iktisadi alanların dönüşümünü hızlandırmıştır. Yeni sürecin etken faktörleri olan teknolojik unsurlar ve kitle iletişim araçları, kurumsallaşmış siyasal yapı ve bireylerin siyaset yapma biçimlerini de yapısal olarak değiştirirken özellikle kitle iletişim araçları, siyasi partiler ve seçmenler arasındaki enformasyonu tesis etmesi açısından önemli bir belirleyici görev üstlenmiştir.
Bu dönemin en önemli aktörlerinden biri olan medya, kamuoyuna siyaset kurumundan bilgiler aktarırken belirli konular üzerinden ölçtüğü değerlendirmelerle bir kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla kamuoyunun süzgeci mahiyetindeki medya, siyasal partilerin de kendilerini medyaya göre şekillendirmelerini ve toplumsal görünürlüğü artırmalarını sağlamaktadır.
Seçmenin oy verme eğilimine bakıldığında mezkûr tercihlerin uzun ve kısa vadede değişkenlik arz ettiği görülmektedir. İdeolojik aidiyet dışında kalan örnekler üzerinden siyasi partilerle seçmen arasındaki zayıf bağ, seçmenin tercih eğiliminde kısa dönemli faktörlerin etkisine açık şekilde daha akışkan bir davranışa yönelmesine neden olmaktadır. Bahsi geçen kısa dönemlerdeki değişkenliği yönlendiren faktörlerin arasında da kitle iletişim araçlarının baskınlığı ön plandadır.
Teknolojik çağın başladığı ve kitle iletişimin bireysel gücü beslediği içinde bulunduğumuz konjonktürde lider odaklı siyaset anlayışı siyasetin merkezini optimize ederken 19. ve 20. yüzyılın ilk yarısında siyasetin ana aktörü pozisyonundaki siyasi partiler ise siyasetteki özkütlelerini kaybetmiştir. Siyasi partilerin seçmen nazarındaki etki formunda soyutlaşması, siyasal süreçten tamamen pasifize oldukları anlamına gelmese de siyasi ağırlıklarını liderlere bıraktığı açıktır. Kitle iletişim araçlarında tezahür eden gelişmeler, liderlerin siyasal süreçte daha görünür olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla 20. yüzyılda başlayan ve 21. yüzyılın ilk yıllarında devam eden konjonktürde yeni iletişim ve ulaşım teknolojilerinin baskın belirleyiciliği, lider odaklı bir siyaset anlayışının egemenliğini desteklemiştir.
Türkiye’de hâkim olan lider odaklı siyaset anlayışının temelleri ise yalnızca konjonktürel saiklere dayanmamaktadır. Türkiye, mutlak monarşi rejiminin tesis ettiği patrimonyal bir sultanizmin temsilcisi Osmanlı mirasından, Millî Mücadele’nin kurtarıcı kahraman kadrosunun, “kurucu” misyon ile yeniden temel attığı Batılı bir zemin üzerinde inşa edilmiş ve konvensiyonel rejimle değiştirilen cumhuriyete sonradan giydirilen bir süreçle demokratikleştirilmeye çalışılmıştır.
Dolayısıyla Türkiye’deki lider odaklı siyaset anlayışının kökleri, imparatorluk mahiyetine dayanan devlet geleneği ve Erken Cumhuriyet döneminin tek parti deneyimine kadar inmektedir. Çok partili siyasal yaşamın, mevcut lider odaklı siyasi kültürün içerisinde tezahür etmesi desiyasi liderin, siyasal süreç içerisindeki özgül ağırlığını muhafaza ederken Türkiye demokrasisi için bir patinaj olan askeri darbeler ve ara dönemler de kurtarıcı sıfatını yüklediği lider odağını beslemiştir.
İletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, siyasi liderlerin kitle iletişim araçları vasıtasıyla kamuoyu nazarında daha fazla görünür olmasını, seçmen tercihlerinin de parti programlarından ziyade lider imajlarına yönelmesini sağlamıştır. Bu durum, Türkiye siyasal hayatının tarihsel süreciyle birlikte siyasi partilerin seçmen tercihindeki belirleyicilik özelliklerinin aşınarak siyasi liderlerin gittikçe güçlendiği bir döngüyü tetiklemiştir. Keza bu anlayış, siyasal çeşitliliğin Türkiye siyasal yaşamı içerisindeki karar alma süreçlerine dahlini engellediği gibi istişare fiilini de soyutlaştırıp Türkiye’deki siyaset mekanizmasının günümüze kadar gelen süreci boyunca en etkili faktörü olmuştur.
Sonuç
Türkiye, demokratik bir düzenin istikrarını sağlamak adına öncelikle salt lider odaklı siyaset anlayışını değiştirmelidir. Ancak bu değişimin siyasi ve içtimai saikleriyle birlikte kısa vadede gerçekleşebilmesinin kolay olmayacağı aşikardır. O halde siyasi eğilim mantalitesini kısa vadede değiştiremeyen siyaset kurumunun değişimi gerçekleştirmek adına öncelikle lider anlayışını değiştirmesi gerekmektedir.
Türkiye’deki lider odaklı siyaset anlayışının tarihsel kökenlerinin değiştirilme şansı olmadığı gibi konjonktürel şartlara müdahale edilmesi gücü/olanağı da pek yoktur. Dolayısıyla bu anlayışın tabusal prangalarını kırabilmek; bu anlayışa karşı reel siyaset anlayışı ile karşılık vermekten geçmektedir. Kökensel bağların deneyimlerine ve konjonktürel gelişmelerin etkisine karşı ancak heyecan yaratan güçlü bir lider profiliyle seçmenin, siyasetin geçmiş için değil gelecek için yapıldığı farkındalığıyla mevcut sosyo-kültürel ve ekonomik şartların gerçekliğine çekilmesi hedeflenmelidir.
Fotoğraf: Iván Díaz