[voiserPlayer]
Biz kim miyiz? Biz dünyanın en güçlü örgütüyüz. Örgütsüz örgütü. Hiçbir devlet kurumunda kaydımız yoktur bizim. Bir adımız. Bir genel merkezimiz. Bir adresimiz. Üyelerinin isimlerinin yazıldığı üye kaydımız. Bir tüzüğümüz. Bir liderimiz yoktur bizim. Bir başkanımız. Hiyerarşik bir yapımız. Tek kişilik hücrelerden müteşekkil bir örgütüz biz. Kimsenin kimseden emir almadığı, haberinin dahi olmadığı. Ancak, sanki görünmez bir el bizi idare ve sevk ediyormuş gibi, mükemmel bir birlik halinde hareket de edebiliriz.
Biz dünyanın en güçlü örgütüyüz. Hiçbir mafya, hiçbir menfaat lobisi, hiçbir cemaat, hiçbir uluslararası kurum, hareket, örgüt, hiçbir bankacı, finansçı, hiçbir siyasi parti, hiçbir devlet, devletler topluluğu. Hiçbiri bize güç yetiremez. Sadece yapabileceklerimizin azameti, gücümüzün dehşeti karşısında ağızları açık, bakışları şaşkın kalabilirler.
Biz insanlığın belalılarıyız. Travmalarının, dramalarının baş müsebbibi. Sorunlarının kaynağı. Paranızı, zamanınızı, enerjinizi harcayan, keyfinizi kaçıran, neşenizi bozan, hatta sağlığınıza zarar veren bizleriz. Tercihlerimizle, yaptıklarımızla. Bize bunun hiçbir maddi veya manevi faydası, kazancı olmasa da.
Biz kim miyiz? Biz aptallarız. Tercihleri ve yaptıkları karşılığında herhangi bir fayda veya kazanç elde etmeyenleriz, etmeyeceklerini bilenleriz. Hatta çoğu zaman tercihleri ve yaptıkları ile başkalarına, hatta kendimize zarar verenleriz, vereceğini bilenleriz. Tekrar aynı durumda olursak, yine aynı tercihleri ve şeyleri yapacak, ne kendimize ne başkasına hiçbir fayda sağlamayacak, hiçbir kazanca vesile olmayacağız, sadece ve sadece kendimize ve başkalarına zarar vereceğiz.
Zekiler gibi değiliz. Zekilerin tercihleri ve yaptıkları hem kendilerine hem de başkalarına fayda sağlar, kazanç getirir. Haydutlar gibi de değiliz. Haydutların tercihleri ve yaptıklarının başkalarına zararı olsa da, kayıp getirse de, en azından kendilerine bir fayda sağlar, kazanç getirir. Enayiler gibi de değiliz. Enayilerin tercihleri ve yaptıkları sadece kendilerine zarar getirir, başkalarına fayda sağlar, kazanç getirir.
Tercihleri ve yaptıkları ile ne kendilerine, ne başkalarına faydası olmayan, hatta zararı olanlar bizleriz. Sizler bazen zekisinizdir, bazen enayi, bazen ise haydut. Bu kategoriler sabit değildir. Sizler bu kategoriler arasında gider gelirsiniz. Bizler ise? Bizler tutarlı olarak aptalız. Ne enayi olabiliriz, ne zeki, ne haydut. Sadece ve sadece aptal olabiliriz, öyle de kalırız.
Bizler kim miyiz? Yaptığımız ve yapabileceğimiz tahribatın çapının büyüklüğüne rağmen dünyanın en önemsiz sayılan, bu yüzden hesaba katılmayan, çoğu zaman göz ardı edilen gücüyüz. İstisnasız her zaman, istisnasız herkes tarafından. Sayıca çok az olduğumuzu zannederler. Halbuki nice akıllı ve zeki sanılan kişinin aslında bizden olduğunu ya hiç tahmin edemezler, ya da ancak çok sonra, iş işten geçtikten sonra fark ederler. En alakasız yerlerde, en olmadık zamanlarda tercihlerimiz ve yaptıklarımızla onları etkilesek de, rahatsız etsek de, bu böyle.
Neden böyle? Eşitlikçilik fikri sayesinde. İnsanları mükemmel bir makinenin ürünleri olarak görmenin. Eşit yetenekte ürünler. Varolan eşitsizliklerin makine yüzünden değil de, yetiştirilme koşullarındaki eşitsizlikler yüzünden olduğu fikri sayesinde. Halbuki insanlar eşit değildir. Bazıları zekidir, bazıları aptal. Bu kadar basit. Ve zeki ile aptal arasındaki fark genetiktir. Bir insanı kızıl saçlı yapan ne ise, aptal yapan da, zeki yapan da odur. Bir insan nasıl belirli bir kan grubuna dahilse, aptallar veya zekiler grubuna da dahildir. Aptal, aptal olarak doğar. Bu Tanrısal bir takdirdir.
Ancak şu nokta çok önemli. Belirli bir kişinin aptal olma ihtimali o kişinin diğer bütün kişisel özelliklerinden bağımsızdır. Ne cinsiyet, ne deri rengi, ne din, ne mezhep, ne milliyet, ne sınıf, ne meslek, ne eğitim. Kişinin hiçbir ama hiçbir özelliği, onun aptallığını azaltamaz da, artıramaz da. Aptallık bütün insan grupları arasında eşit dağılmıştır. Kadınların da, erkeklerin de. Mavi yakalıların da, beyaz yakalıların da. Fakirlerin de, orta sınıfın da, zenginlerin de. Öğrencilerin de, idarecilerin de, hocaların da. Dindarların da, dinsizlerin de. Her farklı insan grubunun aynı oranda kısmı aptaldır. Hatta Nobel ödüllülerinin bile. Hangi sınıftan veya statüden insan grubu ile takılırsanız takılın. İster insanlığın en elitleri ile. İster Polynesia’nın kafa avcıları ile. İster kendinizi bir manastıra kapatın. İster dünyanın en güzel kadınları ile bir hareme. Her birinde aynı oranda aptal insanla karşılaşacaksınızdır. Nerede olursanız olun, ne olursanız olun. İşte trajedinizin kaynağı.
Nasıl olur? Nasıl her insan grubunda aynı oranda aptal bulunur? İşte bu bir sır. İster siyahi, ister beyaz, ister kızıl, ister sarı. Hangi ırktan olursa olsun, kadın erkek oranının yıllar boyunca belirli sabit bir oranda olması gibi. Tabiat bu mucizevi oranı nasıl her daim tutturuyorsa işte öyle. Tabiat aptalları da farklı insan grupları arasında belirli bir oranda dağıtıyor ve o oran gruplar arasında aynı kalıyor. Tabiatın çarpıcı gücü. Ancak büyük sayılarla çalıştığında ortaya çıkan gücü.
İki aynı insan yoktur. İki aynı aptal da yoktur. O yüzden tercihleri ve yaptıklarıyla etrafındakileri etkileme kapasiteleri aptaldan aptala farklılık gösterir. Bazı aptalların zararı sınırlı kalır. Bazı aptalların zararı felaket boyutuna ulaşır. Bazıları sadece etraflarındaki bir iki insana zarar verebilir; bazıları, içinde yaşadıkları toplumsal gruba, hatta bütün topluma.
Bir aptalın sebep olabileceği zararın çapını iki faktör belirler. Birinci faktör, genetiktir. Bazı aptallar daha büyük zarar verme potansiyeli ile doğarlar. Ancak bu potansiyeli açığa çıkaran ve felakete dönüştüren ikinci faktördür. O ikinci faktör ise toplumsaldır. Bazı aptallar daha üst toplumsal sınıf veya statü grubunda doğarlar. Veya hayatlarının bir döneminde dini cemaatlere veya siyasi partilere katılırlar. Bu kanallar sayesinde nihayetinde belirli bir siyasi, iktisadi veya kültürel güce kavuşurlar. Genetiğin belirlediği zarar verme potansiyeli ve siyasi, iktisadi ve/veya kültürel güç. İşte tehlikeli karışım.
Aptallığın gücünün kaynağı aptalları kendiniz gibi sanmanızdır. Evet, onları kendiniz gibi sanırsınız. Tercihlerinin ve yaptıklarının makul bir açıklaması vardır dersiniz. Bir haydutu anlayabilirsiniz. Hak vermeyebilirsiniz, ancak anlayabilirsiniz. Tercihleri ve yaptıkları neticesinde bir şey kazanıyordur. Değil mi? Bir rasyonalitesi vardır. Haydutun nasıl davranacağını kestirebilirsiniz. Ve ona göre savunmanızı hazırlayabilirsiniz. Ancak biz aptalların tercihlerinin ve yaptıklarının tutarlı, rasyonel bir açıklaması yoktur. Var sanırsınız. Yoktur. Var olduğu konusunda ısrar edersiniz. Yoktur. Aptallık bizim tercihlerimizin, yaptıklarımızın yegane açıklamasıdır.
Evet, en zekileriniz bile, hatta o çok kurnaz haydutlar bile yanılır. Zira çoğu zaman onları enayilerle karıştırırlar. Hatta merhamet duygusu ile aptallara kol kanat gererler. Belki onları, kendi amaçları yolunda kullanmayı planlarlar. Aklı ile onları kontrol edebileceklerini sanarak. Bunu bir noktaya kadar başabilirler. Zira, aptalların tercihlerini ve yapabileceklerini tahminden aciz kalacakları an mutlaka gelecektir.
Tercihlerini anlayamadığınız, yaptıklarını açıklayamadığınız için aptallara karşı savunma hazırlayamazsınız. Aptallığın gücünün kaynağı budur. Hiçbir sebep yokken sizi rahatsız edebiliriz, hiçbir menfaatimiz yokken, hiçbir planımız, en alakasız zamanlarda ve en uygunsuz yerlerde. Hazırlıksız yakalanırsınız. Saldırı ihtimalini hesaba katsanız bile, saldırının da bir rasyonel yapısı olamayacağı için rasyonel savunma yapamazsınız.
Alman şair, Friedrich Schiller’in dediği gibi: “Aptallığa karşı Tanrılar bile boşuna savaşır.”
* Cipolla bu denemesini İngilizce dilinde yazdı ve seçtiği kelime ‘stupid/ity.’ Bu kelime için en iyi Türkçe kelime karşılığı hangisi olurdu, doğrusu hala emin değilim. Budala? Salak? Ahmak? Gerizekalı?
Carlo M. Cipolla, The Basic Laws of Human Stupidity, Il Mulino, [1976] 2011.
Fotoğraf: Patrick Tomasso