[voiserPlayer]
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş 74 yaşında hayatını kaybetti. Kariyerinde Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanlığı bulunan Derviş, 2001 yılında Türkiye’de yaşanan krizi gözlemleyenler için unutulmaz ikonik bir figürdü. Yaptığı reformların ve Türkiye’ye bakış açısının yeterince hakkının verilmediğini düşünerek bu yazıyı kaleme alıyorum. Zira Derviş’in dünyaya baktığı yer, dikkatle incelememiz gereken bir nokta.
Bir Kariyer Hikayesi
1949 İstanbul doğumlu Türk bir baba ve Alman bir annenin çocuğu olarak London School of Economics’te lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Derviş, Princeton Üniversitesi’nde doktorasını yaptı. ODTÜ ve Princeton’da 1973-77 arasında ders veren Derviş 1973-76 yılları arasında Bülent Ecevit’in de danışmanlığını yaptı. Bu tanışıklık yaklaşık 30 yıl sonra yollarının kesişmesine vesile olacaktı. Derviş, ayrıca Ecevit’in desteklediği akademisyenlerden oluşan ekibin bulunduğu Göreme Sokak’ta da çalıştı, Özgür İnsan Dergisi Genel Yayın Sorumlusu yardımcılığını da yaptı.
1977 yılında Dünya Bankası’nda çalışmaya başlayan Derviş, uzun yıllar çalıştığı kurumda 1996’da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu başkan yardımcılığına yükseldi. Dünya Bankası Başkan Yardımcısı olduğu dönemde Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz onun da hayatını kökten değiştirdi. 2001 yılında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak Türkiye’ye dönen Kemal Derviş, Yeni Türkiye Partisi’nin kuruluş çalışmalarında yer alırken bir hamle ile CHP’ye geçti ve 2002-2005 arasında Milletvekilliği yaptı.
2005-2009 arasında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Başkanlığı’nı yürüten Derviş, Nisan 2009-Kasım 2017 yılları arasında Brookings Enstitüsü’nde Küresel Ekonomi ve Kalkınma Programı Başkan Yardımcısı ve Direktörü olarak çalıştı. 2009-2015 yıllarında Columbia Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak da ders verdi.
2001 Krizi ve Derviş
Türkiye Kasım 2000 ve Şubat 2001’de yaşadığı krizler sonrasında büyük bir çıkmaza girmişti. 90’lı yıllar boyunca yozlaşan kurumsal yapı ve bankacılık sektörünün çökmesi Türkiye’yi tarihinin en büyük ekonomik krizi ile karşı karşıya getirmişti. Aslında IMF ile 1999’un sonunda stand-by yapılmış ve sabit kur modeli ile bir miktar başarı sağlanmıştı. Ama aslında bankacılık ve finans krizi gibi görünen 2001 krizi, Türkiye’nin 80 sonrası oluşturamadığı altyapının çökmesinin bir sonucu idi.
Ecevit dünya finans piyasalarında tanınan ve IMF ile yeni anlaşma konusunda güven inşa edebilecek bir kişi olarak Kemal Derviş’i ekonominin başına geçirdi. Derviş, dünyanın önde gelen kurumlarından birinin önde gelen bir teknokratı iken birden bire Türkiye ekonomisinin başına geçmişti. Kendisi bir siyasetçi değildi ve kullandığı dil ve yapmak istedikleri de siyasi motivasyon taşımıyordu. Yıllarca biriktirdiği entelektüel sermaye ile Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözmek istiyordu. Cadı kazanı Türkiye siyasetinde işi hiç de kolay olmayacaktı.
“Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” işte bu atmosferde hazırlandı. Derviş, Türkiye’nin özellikle finans ve bankacılık konusundaki yapısal sorunlarına odaklandı. Ayrıca aslında 90’lardan beri konuşulan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen Merkez Bankası’nın bağımsızlığı da bu programın önemli bir parçası oldu. Uzun yıllardır çok yüksek enflasyon, düşük büyüme ve yolsuzluk çemberinden kurtulamayan Türkiye için pek çok acı reçete bu programın önemli bir unsuru oldu.
Programı gerçekleştirmek için çıkarılması gereken yasalar ise büyük olay yarattı: “15 günde 15 yasa.”
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı için 15 günde 15 yasa sloganıyla anılan yasaların meclisten geçmesi gerekiyordu. Aslında zaman olarak belirli bir gün belirlenmemişti ama yasalara muhalefet edenler hemen çıkması gereken yasaların algı değerini düşürmek için bu ismi takmıştı. Yasaların Türkiye’deki yerleşik çıkarları yerinden oynatacak sonuçları olacaktı ve sadece muhalefet değil iktidar içindeki bileşenler de büyük direnç gösterdi.
Bu 15 yasa şunlardı:
• Uluslararası Tahkim Yasası
• Telekom Yasası
• Şeker Yasası
• Tütün Yasası
• Tuz Yasası
• Doğalgaz Piyasası Yasası
• Merkez Bankası Yasası
• Bankacılık Yasası
• Sivil Havacılık Kanunu
• Kamulaştırma Yasası
• Bütçe Değişikliği Yasası
• Görev zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa
• Ek Bütçe Yasası
• İhale Yasası
• Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası
Bu 15 yasa (15 günde olmasa da) Meclis’ten geçmiş ve IMF ile 16.5 milyar dolarlık bir stand-by anlaşması imzalanmıştı. Artık Türkiye, bağımsız bir Merkez Bankası’na sahipti. Ayrıca uluslararası tahkimi kabul etmiş, bankacılık sistemini de baştan aşağı yeniden sıkı şekilde yapılandırmıştı. Bunun yanında bütçeye yük getiren ve verimliliği düşük şeker, tütün ve tuz gibi sektörlerde reforma gidilmişti. Ancak başta bu sektörler olmak üzere çok sayıda kişi bundan zarar görmüş ve bu zarar hükümete karşı nefrete dönüşmüştü.
Enflasyonu düşürmenin ve yerleşik çıkarlara zarar vermenin acı reçetesini halk ödüyordu. Korkunç bir toplumsal huzursuzluk ve nefret ortaya çıkmıştı. Derviş bu nefretin hedef tahtası olmuştu. Küreselleşmeye bir tepki olarak 90’ların sonunda yükselişe geçen ulusalcılık akımı Türkiye’de siyasi söylemde etkili olmaya başlamıştı. Onların deyimiyle Derviş IMF’nın adamıydı, emperyalistlerin çıkarlarını korumak için görevlendirilmişti, Türkiye esaret zincirine vuruluyordu. Bunun yanında sol muhalefet de Türkiye’nin küresel sisteme entegrasyonundan rahatsızdı ve sert şekilde bu reformlara muhalefet ediyordu. Milliyetçiler de kendi tabanlarından yansıyan tepkiyi doğrudan Derviş’e yansıtıyor ve onu “yerli olmayan, bu topraklara yabancı, uluslararası güçlerin adamı” olarak tasvir ediyordu.
Derviş’in tüm bunlarla baş edecek siyasi gücü elbette yoktu. Ecevit tarafından yapılan baskıya dayanamadı ve Mart 2001’de başladığı bakanlığı 2002 Ağustos ayında sona erdi. Derviş’ten kurtulan hükümet bu sefer toplumsal tepkilerin merkezine oturacak ve 2002 Kasım seçimlerinde tüm iktidar ortaklarının baraj altı kalmasının önü açılacaktı. Derviş ise ülke için, daha çok ise yapmak istediği işler için DSP’den Hüsamettin Özkan ve İsmail Cem ile Yeni Türkiye Partisi hareketinin kuruluşunda yer alacak ancak son anda ray değiştirerek CHP’ye katılarak 2002 yılında milletvekili olacaktı.
Reformlar
Derviş’in yaşadığı ve ülkeye yaşattığı bu kısa deneyimden çok fazla çıkarılacak ders var. Derviş’in o dönem getirdiği reformlar büyük tepki çekiyordu. Aradan bir miktar zaman geçtiğinde reformlar değere binmeye başladı. Örneğin 2008’de küresel finans krizi yaşandığında Türkiye bankacılık sisteminin ciddi bir yara almamasında bu dönem yapılan yapısal reformların belirleyici olduğu ortadaydı.
Reformların ardından 2000’li yılların sonuna kadar Türkiye, ekonomisini büyüttü ve toplumdaki genel refah arttı. O gün içilen acı reçete ülkeyi ayağa kaldırmıştı. Derviş reformlarına karşı yapılan eleştiriler de yıllar geçtikçe yerini övgüye bırakmaya başladı. 2010’lu yıllar boyunca Türkiye’nin yaşadığı siyasi ve sonrasında ekonomik çöküş döneminde ise Derviş reformları adeta kutsal birer yol gösterici haline geldi. Bugün pek çok kişi Merkez Bankası’nın yeniden bağımsız olmasını ekonominin kurtuluşunun tek yolu olarak görüyor. 20 yılda aynı yere gelmiş oluyoruz.
Kemal Derviş, sosyal demokrat bir kişiydi. Piyasanın kendi başına ekonomik parametreleri geliştiremeyeceğini mutlaka sosyal kalkınma modelleriyle dengelenmesi ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyordu. Derviş Türk solundan farklı olarak ise küreselleşmeyi ve uluslararası işbirliğini destekliyordu. Türk solu dışa kapanmayı (bugün olduğu gibi) savunuyordu ve neo-liberal diye şeytanlaştırılan sisteme ve düzenlemelere karşıydı. Ancak Derviş, uluslararası sistemi de iyi tanıdığından böyle bir yobazlığa sahip değildi ve gerekli gördüğü neo-liberal çözüm önerilerini uygulamaktan geri kalmıyordu.
Ekonominin doğası bir takım acı reçeteleri dayatıyor. Bazen siyasi çıkarları aşıp yapılması gereken müdahaleyi yapmanız gerekiyor. Türkiye bu dönemeçlerinden birinden geçiyor. Türkiye’deki sorunların çoğu çözüm bilinmediği için değil, siyasi ve yerleşik çıkarlar buna engel olduğu için çözülemiyor. İşte, Derviş hikayesinden bizim ders çıkarmamız ve Türkiye’nin geleceğinin yapısal reformlardan geçtiğini unutmamamız gerekiyor.
Kemal Derviş’in ruhu şad olsun.