[voiserPlayer]
Yönetmen koltuğunda Ari Aster’in olduğu Midsommar, Amerika’da antropoloji bölümünde doktora öğrencisi olan İsveçli Pelle’nin ailesinin yanına bir yaz dönümü ritüeli için dönmesini ve yanına Amerikalı arkadaşlarını davet etmesini konu alıyor. Josh isimli diğer bir antropoloji doktora öğrencisi de bu ritüele tanıklık ederek doktora tezini bu alanda yapmaya karar veriyor.
İsveç’e vardıklarında arabayla kamp alanına doğru yola koyulurlar. Bu topluluğun yaşadığı yer merkezden uzakta, doğanın ortasında bir yerde olduğundan bir yerden sonra araba da terk edilir. Pelle ve arkadaşları bu kamp alanına geldiklerinde oldukça sıcak karşılanırlar. Topluluktaki herkes beyaz giysi ve elbiseler içerisindedir. Bu sırada topluluğun inancı hakkında yeni bilgiler öğrenilmeye başlanır.
İnsan yaşamını mevsimlere ayıran bu topluluk şöyle bir sınıflandırmaya gitmiştir: 18’ine kadar çocuksun, bu ilk baharı simgeler; 18 ile 36 arasında bir hac yolculuğu yapılır, bu dönem de yazı temsil eder; 36’dan 54’e kadar çalışma yaşı olarak kabul edilir, bu da sonbaharı temsil eder; 54 ile 72 arasında ise akıl hocalığı yapılır, bu da kışı temsil eder. Bu sınıflandırmanın geçiş ritlerinin özelliklerini taşıdığı görülmektedir.
“Bireyin hayatı, hangi toplumda olursa olsun, bir yaştan diğerine, bir uğraştan diğerine başarıyla geçmekten ibarettir.”[1] Filmde de adeta bu alıntı doğrulanır. Topluluktaki pek çok kişi birbirinin akrabasıdır. Birbirlerine bu şekilde bakarlar. Babasız doğan bebekler ya da ailesini kaybedenler topluluk tarafından ortaklaşa büyütülür.
Yaz dönümü ritüelinde 72 yaşını geçenler artık yaşam döngülerini tamamladıklarını ve daha fazla yaşamamaları gerektiğini düşünürler. Bu doğrultuda bir uçurumdan atlayarak hayatlarına son verirler. Bunu gören Amerikalılar şok olurlar ve bunun son bulmasını isterler. İçlerinden önde gelen birisi onlara şöyle bir açıklama yapar: “Acı, korku ve ıstırap içinde yaşlanacağımıza hayatımızı veriyoruz. İyi niyetle, henüz bozulmadan. Kaçınılmaz olanı ertelemeye çalışarak ölmek iyi bir şey değil. Ruhu yozlaştırıyor.”
Bu ritüeli izlemeye gelen Amerikalılardan olan Christian da bir antropoloji doktora öğrencisidir. Bu sahnelere şahit olduktan sonra o da tezini bu ritüel üzerine yapmaya karar verir. Ancak Josh ile aralarında bu sebepten dolayı sorunlar çıkar.
Dani isimli diğer bir Amerikalı kadın karakter yakın zamanda ailesini kaybetmiştir. Sevgilisi Christian’dır. Bu seyahate sevgilisinin daveti üzerine katılmıştır. O, diğerlerinden ayrı olarak psikoloji bölümü öğrencisidir. Dani de gördükleri karşısında büyük bir dehşete kapılır ve oradan ayrılmak ister. Christian ise bunu dehşet verici bulsa da kültürel bir olgu olarak okunulmasının doğru olacağını ifade eder. Ortama uyum sağlamanın bir yolu olduğunu söyler. Ancak bu Dani için bir şey ifade etmez.
Bu sırada Simon ve Connie isimli Londra’dan gelen kişiler ortadan kaybolur. Yerliler, Amerikalılara onların gitmek istediklerini söyler ve gönderildikleri aktarılır. Mark da yemek sırasında yerli bir kız tarafından çağrılmış ve o zamandan sonra görülmemiştir. Josh isimli doktora öğrencisi gece herkes yatarken tapınağın içindeki kutsal kitabın fotoğrafını çekerken yerliler tarafından yakalanır ve kafasına çekiç ile vurularak öldürülür. Bu geceden sonra da Josh’a tekrar rastlanmaz. Bu sırada “harga” inancını taşımayan yabancı iki kişi kalmıştır: Dani ve Christian.
Bu topluluğun bir de Mayıs Kraliçesi diye bir gelenekleri vardır. Genç kadınlar daire oluşturarak dans etmeye başlarlar ve yere düşenin elendiği bu dansta ayakta kalan son kişi Mayıs Kraliçesi seçilir. Mayıs Kraliçesi seçilen kişinin başına rengarenk çiçeklerden yapılmış bir taç koyulur ve fotoğrafı çekilir. Bu ritüelde Mayıs Kraliçesi, Dani seçilir. Neyin içerisinde olduğunu anlamlandırmaya çalışan Dani kendisini bir anda tebriklerin ve kucaklaşmaların içerisinde bulur. Tahta bir platformun üzerine koyularak diğer insanların eşliğiyle birlikte ziyafet sofrasının olduğu yere götürülür. Yemek yendikten sonra özel bir arabaya bindirilir, diğer genç kızlar bu arabayı Mayıs Kraliçesinin kutsaması gereken yerlere götürür.
“Dans etmek, şarkı söylemek ya da zikretmek, müzik ve çeşitli görsel sanat türleri dini kökenlere sahiptir ve çoğu dini geleneğin ayrılmaz bir parçası olmaya devam eder. Dansların en başlangıçta kutsal olduğu düşünülmüştür.”[2] Çok önem verdikleri Mayıs Kraliçesi ritüelinde dans eden son kişinin seçilmesi, bu topluluğun dans ve müziğe verdiği önemi gözler önüne sermektedir.
Bir sahnede Dani’nin sevgilisi Christian yerli bir kızla cinsel birleşme yaşamaktadır. Bu birleşme sırasında yerli yaşlı kadınlar, çiftleşme yapanların etrafında yarım daire oluşturmuş bir şekilde esrarengiz sesler çıkarmaktadır. Dani geziyi tamamlayıp kamp alanına geri geldiğinde Chirstian’nın kendisini aldattığını görerek şoka uğrar. Ağlamaya ve kriz geçirmeye başlar, bu sırada diğer yerli kızlar Dani ile birlikte tıpkı onun gibi çığlıklar atmaya başlar. Aynı zamanlı çığlık atmaları sanki bir bütünleşme yaşadıklarını hissettirir. Christian çiftleşmeyi tamamlayıp binadan koşarak kaçtığında ortadan kaybolan kişilerin çeşitli yerlerde öldürüldüğünü görür. Tam bu sırada yerli yaşlı bir erkek tarafından bayıltılarak, yerlilerin toplandığı bir yerin ortasına yerleştirilir.
“Bourdieu’ye göre ritüel, kimlik ve bütünlük düşüncesine bağlanan, üzerinde uzlaşılmış kurumsal bir edimdir. Doğasında bir “zorunda olmak” düşüncesi vardır. Kişilerin yaşamları onunla yönlenir. Ritüellerin olduğu gibi yinelenmesi kimi toplumların ‘her türden saldırıya karşı kurallarla yönetilen bir yaşam idealini’ korumak arzusunu açıklar.”[3] Filmde insan toplulukların ritüeller aracılığıyla bir bütünlük hissi yaşaması vurgulanmaktadır.
Christian’ın cinsel birleşme yaşadığı sahne ve devamında Dani ile Chirstian’nın değişik ruh halleri içerisine girdikleri görülecektir. Dani çığlık atarak adeta içerisindeki bağları da koparmaktadır. Chirstian’a olan sevgisi de bu çığlıklar ile ortadan kalkmaktadır. Ailesini, her şeyini kaybetmiş olan bu kadın, bu sefer de sevgilisinin kendisini aldattığını görmüş, yani onu da kaybetmiştir. Böylece hayatta tutunacak bir şeyi kalmadığını düşünerek ağlamaktadır. Chirstian ise cinsel birleşmeyi tamamladıktan sonra kendisini kaybetmiştir. Bu da hakimiyetinin elinden gittiğini hissettirmiştir ona. Ortada sersemce dolanırken dünyası başına yıkılır.
“Yarı-uygar toplumlarda bireyin konumundaki her değişiklik, lâdini ile kutsal arasında değişen eylem ve tepkiler içerir ki bunlar genel toplumun rahatsız olmaması, zarar görmemesi için düzenlenmesi ve gözetlenmesi gereken eylem ve tepkilerdir. Bireylerin hayatı art arda gelen aşamalardan ibarettir, sonlar ve başlangıçlar benzer bütünler oluşturur.”[4]
Yerli bir genç kızın cinsel birleşmeye girmesi sırasında diğer yaşlı yerli kadınların da orada bulunması, bu eylemi toplumun bütünlüğü anlamında ortak bir eyleme dönüştürür adeta. En sonunda erkeğin boşalması ise cinsel birleşmenin başarıyla sonuçlandığı ve yerlilerin mutlu olduğu anlamına gelir. Böylece genç kız hamile kalır ve topluluk için yeni bir üye hayata getirecek olması sebebiyle ona ayrı bir önem verilir. Verilen önemin tezahürü topluluğun cinsel birleşme anına tanıklık etmesinde yatmaktadır.
90 yılda bir gerçekleşen büyük ayinlerinde Harga isimli inançlarına kurban olarak dokuz kişiyi sunacaklarını belirtirler. Kurbanların dördü dışarıdan gelmiş olan yabancılardan seçilir. Pelle onları kurban edilmesi amacıyla davet etmiştir. Ancak onlar bunu bilmemektedir. Diğer dördü de yerlilerden seçilecektir. Son kalan tek kişiyi de Mayıs Kraliçesi belirleyecektir. İki kişi kendisini kurban olarak sunmuştur. Mayıs Kraliçesi olan Dani, kurban edilmek üzere kendisini aldattığını düşündüğü Christian’ın kurban edilmesini ister. Mayıs Kraliçesinin seçmiş olduğu Christian, ayı postunun içerisine geçirilerek özel binanın ortasına koyulur. Önceden öldürülenler ve kurbanlar özel binanın içerisine koyulur ve ateşe verilerek yakılır. Christian’a verilen içecek ve üzerine sıkılan toz yüzünden hareket edememekte ve ses çıkaramadığından dolayı herhangi karşı bir tepki de verememiştir.
İçeride kendisini kurban eden iki kişi yanarken çıkardıkları çığlıklar sebebiyle diğer izleyen yerliler de kendilerinin yandığını hissediyormuş gibi aynı sesleri çıkarmaya başlamışlardır. Bu durum seyirci de yerlilerin arasında simbiyotik bir ilişki varmış hissiyatı oluşturur. Mayıs Kraliçesi olan Dani ise binanın yanışını görünce despotça bir gülüş sergiler ve bu durumdan zevk duyar. Yas sürecini tamamlamış ve tüm bağlardan arınmıştır.
Topluluğun paganizm inancında olduğu, gerçekleştirdiği eylemlerden anlaşılmaktadır. Bu topluluğa göre ölüm ve doğum komünal bir eylemdir. Topluluğun tüm üyelerini ilgilendiren bir olgudur. Gerçekleşen ritüellerde de bu sürekli olarak gösterilmektedir. Film boyunca toplumsal inanışın bireysel inançlardan ya da düşüncelerden çok daha güçlü bir şekilde kendisini dayattığı gösterilmiştir. Edebiyat profesörü Nevzat Kaya Midsommar filmiyle ilgili yaptığı değerlendirmede, antropolojik bir inceleme yapmaya gelen öğrencilerin-araştırmacıların kendilerini dışarıdan izleyici olarak korunaklı bir çember içerisinde görmelerine karşın, aslında asıl kurbanların onlar olduklarını fark edememiş olmalarına dikkat çekiyor. Filmin derin bir kültür eleştirisi barındırdığını da ifade ediyor.[5]
Midsommar filminin yerel bir inancı folk horror (halk korkusu) türünde işlemesi çok başarılıydı. Dünyanın en güvenli yerlerinden kabul edilen İsveç gibi bir ülkede böyle bir inancın hala olduğunu hissettirmesi, yönetmenin malzemeleri iyi kullandığını ve içselleştirdiğini gösteriyor. Bir Afrika ülkesi değil de Avrupa ülkesinde böylesi ilkel bir inancın takipçilerinin hala var olduğunu göstermesi ve izleyicileri buna inandırmasında insanın rasyonelliğine dair eleştirel bir yaklaşım da filmde ön plana çıkıyor.
[1] Arnold van Gennep, Geçiş Ritleri, Nora Yayınları, İstanbul, 2022, s. 11.
[2] Sibel Oktay, İnancın Ritüelleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2021, s. 39.
[3] Özlem Kasap, Ritüel/Ritüellik Kavramları ve Ritüelliğin Anlamsal Değişimi Üzerine, Millî Folklor, 2021, Cilt 17, Sayı 131, s. 127.
[4] Arnold Van Gennep, Age, s. 11.
[5] https://youtu.be/mzR777MoQSk