[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (22-28 Ağustos 2022)
Türkiye borsasında son bir ayda beklenmeyecek derecede sert bir yükseliş yaşanıyor. 14 Temmuz tarihinde Bist100 endeksi 2382 değerinde iken geçtiğimiz Cuma günü 3188 değerine kadar ulaştı. Bu süreçteki yükseliş oransal olarak %33,8 gibi oldukça yüksek bir oran. Bu yükselişin özellikle son haftalarında yaşanan bankacılık sektöründeki artış oldukça dikkat çekici. Örneğin İş Bankası C hissesi 17 Ağustos’ta %9,87, 22 Ağustos’ta %6,72, 23 Ağustos’ta %9,92 artış gösterdi. 24 Ağustos tarihinde ise tam tersi şekilde %8,17 oranında düşüş gösterdikten sonra 25 Ağustos tarihinde %4,12 oranında arttı. En son cuma günü gün içerisinde %4,71 oranında bir artış görüldü. Benzer artışlar bankacılık sektöründeki diğer şirketler için de sözkonusuydu.
Buradaki sert yükselişi dikkat çekici kılan üç nokta bulunuyor. Birincisi, bankacılık sektörü çok uzun süredir oldukça düşük değerlemelere sahipken birden bu sert alışları anlamlandırabilmek kolay değil. Bankacılık sektörünün düşük fiyatlanmasını ise üç alt nedene bağlayabiliriz. Bu sebeplerden birisi bankacılık sektöründeki karlılığı hesaplamanın biraz karmaşık ve zor olduğuna dair kanaatler. Başka bir sebep, ülke ekonomisinin kötü gidişatı sonrasında bankaların bundan en çok etkilenebilecek sektörlerin başında gelmesi. Zira takipteki kredilerin pandemi dönemiyle birlikte hızla artması ve bankaları finansal açıdan zora sokması endişe yaratıyordu.
Üstelik krediler geri ödenmediğinde takipteki kredilere nasıl yansıtılacağına dair şeffaflığı azaltıcı düzenlemeler yapılması bankaların net durumunu görebilmek açısından piyasada kuşku yarattı. Son ve belki de en önemli neden ise bankacılık sektörünün sürekli regülasyonlara maruz kalması sorunu. İktidar ekonomik büyümenin tıkanması sonrasında sorunu bankacılık sektörüyle çözmeye çalışıyor. Bu sorunu KGF kredilerinin verildiği döneme kadar götürebiliriz. Uzun süredir bankacılık sektörünün vereceği kredilerle ekonominin canlanması hedefleniyor. Fakat ekonomideki risklerle doğru orantılı olarak özel bankalar kredi verirken daha dikkatli davranmaya çalışıyorlar.
O nedenle de iktidar ile bankalar arasında gerilim yaşanıyor. Özel bankalar kredi dağıtmaktan kaçınıp riskler doğrultusunda daha tedbirli davrandıkça iktidar da kamu gücüne sahip olmanın avantajını kullanarak bankalara karşı regülasyonlara başvuruyor. Hükümet regülasyonlar yaparak “ya kredi verirsiniz ya da birtakım cezalara maruz kalırsınız” mesajı veriyor. Bankacılık sektörünün sürekli bu regülasyonlara maruz kalıyor oluşu haliyle belirsizliği beraberinde getiriyor. Bu belirsizlik nedeniyle de bankalar, borsada yatırımcı ilgisini çekemiyor ve düşük değerden fiyatlanıyordu.
Bankacılık sektöründeki sert yükselişi dikkat çekici kılan ikinci bir nokta ise yukarıda İş Bankası C hissesinde görülen tarzda sert yükselişlerin pek rastlanılan bir durum olmaması. Hisse senetleri piyasasındaki hisseleri kabaca sığ hisseler ve hacimli hisseler diye ayırabiliriz. Sığ hisseler çok fazla alıcı ve satıcının olmadığı görece daha az işlemlerin gerçekleştiği hisselere deniyor. Bu hisselerin kademelerinde çok fazla alıcı ve satıcı olmadığından gün içerisinde hareketler de aşağı ve yukarı yönlü olarak çok sert olabiliyor. Fakat bankacılık sektöründeki şirketler sığ olmaktan uzak, oldukça hacimli hisselerdir. Her kademede çok fazla alıcı ve satıcı olduğundan hisse hareketleri görece daha az serttir. Bu nedenle de bankacılık sektörü hisselerinde %10 civarı günlük artışlar pek görülen bir durum değildir. Üstelik bu günlük sert artışların bir de arka arkaya gelmesi oldukça dikkat çekici.
Üçüncü bir dikkat çekici nokta ise bankacılık sektöründeki bu yükselişin iktidarın kredi düzenlemesine gitmesinden sonra da devam ediyor olması. Geçen hafta yayınladığımız bültenden de hatırlanacağı üzere bankacılık sektörünün verdiği krediler için düzenleme getirilmişti ve bu düzenlemeye göre belirli bir faiz oranının üzerinde ticari kredi verildiğinde bankalar bunun karşılığında daha fazla menkul kıymet tutmak zorunda kalacaktı. Böylece bankalara ticari kredi faizlerini düşürme ya da tercih etmeyecekleri devlet tahvilini tutma seçenekleri verilmişti. İki seçenek de bankaların tercih etmeyeceği durumlar olmasına rağmen bu negatif haber akışına piyasanın hala agresif şekilde alım yönünde tepki vermesi, dikkat çekici üçüncü neden oldu.
Tüm bu nedenlerle bankacılık sektöründeki bu hızlı yükselişi piyasa rasyonalitesi içerisinde anlamlandırabilmek pek mümkün değil. Anlamlandıramamakla birlikte son dönemde yabancı yatırımcıların Borsa İstanbul’a henüz yetersiz de olsa bir ilgisinin olduğunu belirtmek gerekir. Bu ilginin geçici mi yoksa kalıcı mı olduğunu söylemek için oldukça erken. Bankacılık sektörüne özgü bir neden bulanamadığında ülkenin makroekonomik koşullarına dair yeni bir gelişme veya beklentilerin ortaya çıkması durumu olabilir. Türkiye’nin makroekonomik koşullarındaki bir iyileşmenin sektöre olan ilgiyi artırması mümkün. Eğer ekonomik göstergelerde belirgin ve kalıcı olduğu düşünülen bir iyileşme varsa bankacılık sektörü hisselerine bir talep gelebilir. Fakat burada makroekonomik göstergelerde bir iyileşme henüz ortada yok. Geçmiş haftalarda iyiye giden bir gösterge var ise o da Merkez Bankası brüt rezervlerindeki artış. Fakat bu artış da böyle bir ilgiyi beraberinde getirecek bir durum değil.
Bir alternatif olarak geleceğe dair beklentilerin önden fiyatlaması söz konusu olabilir. Geleceğe dair iyimser olup bankacılık hisselerine talep artışı olması için de piyasalarda seçime gidileceği ve iktidarın değişeceği beklentisi olması gerekir. Şu ana kadar erken seçime gidileceğine dair bir açıklama ya da beklenti yok. Dolayısıyla bankacılık sektöründeki bu artışı direkt seçim beklentileriyle de ilişkilendirmek mümkün değil.
Diğer yandan Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de geçen hafta yaptığı açıklamalarda Borsa İstanbul’daki yabancı girişine dikkat çekip kazanç elde etmek isteyenlere burayı işaret etmişti. Bu yönüyle, borsaya iktidarın kaynağını bildiği bir yabancı sermaye girişi bu yükselişe neden olmuş olabilir. Söyleyen kişinin kredibilitesine bakıldığında yanlış yorumluyor olmak da mümkün. Sonuç olarak bir süredir henüz anlamlandıramadığımız bir şekilde Borsa İstanbul’da yetersiz de olsa bir yabancı sermaye girişi bulunuyor ve ucuz olmaları nedeniyle değil ama zamanlama olarak banka hisselerine şaşırtıcı ve yoğun bir ilgi gösteriliyor. Geçtiğimiz hafta içinin dikkat çeken gündemlerinin başında, bankacılık hisselerine olan bu ilgi geliyordu.