[voiserPlayer]
Beni tanıyanlar, sinema ile ilgili yazıp çizdiklerime aşina olanlar genelde romantik komedi ile çok alakam olmadığını bilir. Hayır, odun olmam ile alakası yok. Hayır, gülme veya sevme/aşk kavramlarına da karşı değilim. Dev ekranda izleme hakkımı ilk kullanacağım janr o değil sadece. Tabi bu tercihin bir uzantısı olarak sinemada öncelikle izlemeyi tercih edeceğim türden filmler evde bilgisayar veya televizyon karşısında izlemeyi tercih edeceklerim olunca çok fazla radarıma girmediklerini söyleyebilirim. Bu hafta vizyonda izlenecek bir şeyi gerçekten çok aradım. Korku olur. Ne bileyim aksiyon olur. Yahut sağlam bir dönem filmi olur. Drama olur. ÇİZGİ ROMAN UYARLAMASI DAHİ OLUR. Ama bu hafta vizyon tanrıları biraz tembel. Ol sebep, hem Fransız yapımı olan hem de romantik bir komedi olan filmimizle karşınızdayız.
78/100. Beklenmedik derece eğlenceli.
Yönetmen: Yönetmen koltuğunda Louis Garrel isimli bir abimiz var. Kendisi aynı zamanda başrolde ve senaryo yazımına da katkısı var. Dürüst olmam gerekirse filmografisine bakındım Fransızca isimlerden tanıdık bir şey bulabilir miyim diye, ama yok. Mevcut işten bahsedelim o zaman: Aslında gayet eli yüzü düzgün. Can sıkıntısı ve varoluşsal bunalımı sinema ekranında bertaraf etmeyi beklerken tahmin ettiğimden daha fazla eğlendirdi diyebilirim.
Oyuncular: Hazır başlamışken bir itiraf daha yapayım. Bu filmi izleme sebeplerimden birisi de gençlik aşkım Laetitia Casta’yı son haliyle sinema ekranında izlemekti (2 puan oradan). Hala çok görkemli ama ondan başka burada öne çıkan genç oyuncular var. Filmin esas başrolü Garrel ve Casta haricinde (ki gayet iyiler) yan roller parlıyor esas olarak. Casta’nın oğlunu oynayan Joseph Engel çok iyi. Her sahne aldığında diğerlerinden rol çalıyor. Lilly-Rose Depp (soyadından anlayacağınız üzere Johnny Depp ve Vanessa Paradise’in 99 doğumlu kızı) etkileyici, inandırıcı ve güçlü. Hatta son yıllarda babasından izlediğim rollerden bile daha iyi rol kesmiş bile diyebilirim.
Senaryo: Ahlaksız Fransızlar ve onların aşkları… Aslında çok kafa karıştırıcı olmasa da bu güzelim Akdeniz ülkesinin en önemli ihraç mallarından birisi bu: Aşk üçgeni. Aşk-hamilelik- aldatma… Ölüm-tekrar tanışma-aldatma fikirleri. Aldatma geri dönme çabaları vs. vs. vs. Tabii ki bu filmi diğerlerinden ayıran birkaç orijinal dokunuş var ama janra tam anlamıyla hâkim olmadığımdan başka filmlerde de var mıdır bilemedim. Ama anlatım şekli iyi. Replikler çoğunlukla soruya soruyla cevap vermekten oluşsa dahi oyunculukların üzerine eklenince sizi eğlendiriyor. Klişeye bulandığı, donakaldığı ve absürtlüğün dibine vurduğu birkaç yer olsa dahi sınıf geçiyor denilebilir rahatça.
Sinematografi/ Diğer: Teknik açıdan çok sade. Ama bu sadeliğini gerçekten çok sevdim. Seyircinin dikkatini nasıl dağıtmayacaklarını iyi düşünmüşler belli ki. Görsellik ve renk yönetimi özellikle sahnelere uygun. Ses ve müzikler açısından çok dikkate değer bir şey göremedim ama orta karar diyebilirim.
Kurgu: Gerçekten türe Fransız olmasam daha bilmiş gibi (gibi kısmı çok önemli) konuşabilirdim ama romantik komedilerde son zamanlarda tarz nedir çok aşina olmadığım için bu film üzerinden gidiyorum yine. Konu akışı gayet güzel. Yan hikayelerin ortaya çıkışı ve ileride esas hikayeye bağlanması gayet düzgün. Bundan bin kat daha basit hikayeleri düzgün bir şekilde sunamayan filmler var ama bu onlardan kesinlikle değil. Sizi sıkmayacak, dikkatinizi canlı tutacak bir kurguya sahip.
Son Söz: Türün meraklısıysanız veya gülmeye ihtiyacınız varsa bir deneyin derim. Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde en önemli şey biraz sevgi ve kahkaha değil mi zaten?