[voiserPlayer]
Yaşanan deprem felaketi sonrasında tüm Türkiye’nin gündemi değiştiği gibi yaşanan acının ardından yaraların sarılması adına tüm ülke seferber olmuştur. Felaket sürecinde devletin yeterli/yetersiz oluşu tartışmaları devam ederken depremin ortaya çıkardığı acı bilanço üzerinden toplumun politik bir kutuplaşmaya itilmesi, yaşanan felaketin acısını daha da katlamıştır. Türkiye’nin deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalıştığı günlerde Millet İttifakı’nda yaşanan “aday krizi” bir anda gündemi değiştirirken Millet İttifakı adayı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilan edilmesiyle birlikte ülkede yeniden seçim sathına girilmiştir.
Türkiye’de deprem felaketi öncesi siyaset gündemini meşgul eden son tartışmalardan birisi de hem iktidar hem de muhalefet cenahı tarafından kullanılan “Yeter! Söz, Milletindir.” sloganı olmuştur. Tarihsel bir öneme sahip olan mezkûr slogan, iktidar bloğu tarafından üzerine oturduğu Demokrat Parti (DP) döneminden kalan Türk sağı mirasına sahip çıkma refleksiyle; muhalefet bloğu tarafından ise otokrat olarak değerlendirdiği iktidar rejimine karşı demokrat bir düzen inşa etme iddiasıyla kullanılmaktadır.
Toplumsal olgular; toplumun yalnızca bir egemen sınıf var olmadan ilerleyemeyeceğini ve iktidarın, yönetim unsurlarını dinamik bir şekilde kullansa dahi gelişim sürecindeki en önemli etkenin insan tarafından oluşturulduğu gerçeğini kanıtlamıştır.
Bu perspektifle iktidar, bir azınlık örgütlenmesinden öteye geçemediği gibi hiçbir zaman toplumun gerçek anlamdaki çoğunluğunu tam anlamıyla temsil edemez.Dolayısıyla “Yeter! Söz, Milletindir.” söylemi üzerinden farklı bir pencere açmak gerekirse bu slogan, Türkiye gibi seçimli demokrasi üzerine kurulu rejimlerde çoğulcu bir anlayışa geçilmedikçe salt çoğunluk hegemonyasına işaret etmektedir. Oysaki demokrasi kavramı, yalnızca millet tarafından verilen yetkiyi kullanmak değil, o yetkinin yine millet tarafından denetlenmesini ifade etmektedir. İkinci yüzyılına giriş yapan Türkiye’de çoğunlukçu yapıdan ziyade çoğulcu demokrasi anlayışının yerleşmesi önünde de ciddi bir set oluşturmaktadır. Keza milli irade kavramı yalnızca %50+1’i değil toplumun tamamını kapsayan; üniversiteleri, STK’ları ve sendikaların da görüşlerini temsil eden %100’lük bir bütünü teşkil etmektedir.
Tarihsel bir düzeltmeyle başlamak gerekirse “Yeter! Söz, Milletindir.” mottosu; DP tarafından sanıldığı gibi ilk kez 14 Mayıs 1950 seçimlerinde değil, aslında ilk defa 21 Temmuz 1946 seçimlerinde kullanılırken yine sanıldığı gibi Adnan Menderes tarafından değil ilk kez Celal Bayar tarafından dillendirilmiştir. Sloganın daha çok 14 Mayıs 1950 seçimleriyle özdeşleşmesi ise DP’nin 1950 seçimlerini kazanarak iktidara gelmesi ve 27 yıllık CHP iktidarına son vermesinden kaynaklanmaktadır. Keza, söylemdeki bu motto 1950 seçimlerindeki başarı sayesinde vücut bulmuştur.
Selçuk Milar tarafından tasarlanan afişte; büyük bir el üzerinde “Yeter! Söz, milletindir.” yazısının kullanılmasıyla ortaya çıkan motto, Türk siyasal hayatının en etkili propagandalarından biri olarak tarihe geçmiştir.“Yeter! Söz, Milletindir.” mottosunun bu denli kuvvetli bir etkiye sahip olmasında konjonktürel bir altyapı zemini bulunmaktadır. Milli Mücadele sonrası kurulan yeni düzen, yeni düzeninin kurulması esnasında tezahür eden iç isyanlar, 1929 Ekonomik Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi gibi yoğun ve yorucu bir tarihi şeride şahitlik eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iç dinamikleriyle, kurucu parti CHP’nin uzun yıllardır tek başına yürüttüğü iktidar gücündeki metal yorgunluk, kitleleri yeni bir değişime ihtiyaç hissettirirken çok partili yaşam pratiğinin meşruiyet kazanmak istemeside “Yeter! Söz, Milletindir.” sloganının ruhunu doğurmuştur.
“Yeter! Söz, Milletindir.” sloganının 2023 Seçimleri için iktidar tarafından kullanılması, kendi içinde çelişen bir anakronizm yaratmaktadır. Zira slogan; var olan düzen ve düzen kurucularına karşı çıkarak düzeni değiştirme iddiasını taşıyan bir motto içermektedir. 20 yıldır iktidarda tek başına söz sahibi olan bir siyasi partinin düzen karşıtı bir dille yeniden meydanlara inmesi bir paradoksu teşkil ederken esasında mayasında yıllardır meydanlarda eleştirdiği eski Türkiye ve vesayet düzenine karşı bir göndermeyi barındırmaktadır. Ancak Türkiye, iktidarın eleştirdiği eski vesayet düzenini geride bırakalı çok olduğu gibi muhalefetin iddiasıyla bugün 20 yıllık bir AKP vesayetinin varlığını tartışmaktadır.
Tüm devlet kurumlarında mutlak bir hakimiyete sahip olan iktidarın “Yeter” diyebileceği eski düzen kalmadığı gibi söz artık milletin olmalı söylemiyle iktidar, aslında 20 yıllık kendi iktidarının meşruiyetini de gölgelemektedir.
İktidarın “Yeter! Söz, Milletindir.” sloganına sarılması, esasında klasik bir Türk sağı partisinin seçimler yaklaştıkça kaybetmeye başladığı gücü dengelemek istediği ve seçmen kitlesini konsolide ederek kararsızlar üzerinde de etki yaratmak maksadıyla geçmişin hatıraları üzerinde uyandırmaya çalıştığı tarihi bir refleks mahiyetine sahiptir.
Muhalefet açısından baktığımızda ise “Yeter! Söz, Milletindir.” mottosunun özellikle CHP tarafından dillendirilmesinin yanlış olduğuna dair bazı eleştiriler yükselmektedir. “Kaybedilen sloganla başarı gelmez.” tarzındaki eleştiriler, yine sadece tarihsel bir perspektif içerdiği gibi Millet İttifakı bileşenlerinin tek ses düzenine karşı bir araya gelen çoğulcu bir konsorsiyum oluşturduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. “Yeter! Söz, Milletindir.” sloganı, dünün olduğu gibi bugünün de muhalefet ruhunu yansıtmaktadır.
Türkiye’deki rejim sorunu ve mevcut sistemin doğurduğu sıkıntılara ilkesel ve sistemsel çözüm önerileri getirmek iddiasını taşıyan 6’lı Masa’nın kurucu aktörü ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Düzeni en çok eleştiren siyasilerden biri olarak düzeni değiştirme umudunu aşılayan bir lider edasıyla Kılıçdaroğlu’nun “Yeter! Söz, Milletindir.” sloganını kullanması, tarihsel bir paradoks içermediği gibi “Millet İttifakı” adıyla ahenkli bir biçimde muhalefetin çıkış momentini oluşturmaktadır. Muhalefet, bu retoriği iktidara geldiğinde güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş ve çoğulcu demokratik anlayışa geçişle entegre edebilirse Türkiye Cumhuriyeti, “merhaba” dediği ikinci yüzyılında daha demokratik bir hüviyet edinmiş olacaktır.
Tarihi göndermelerin bolca yer alacağı 2023 Seçimlerinin “14 Mayıs” tarihinde yapılacak olması ve “Yeter! Söz, Milletindir.” mottosunun yeniden gündeme gelmesi, Türkiye’yi siyasal hayatının en tarihi seçimlerinden biri olan 1950 tarihine götürerek aynı öneme sahip ve milletin hangi “Yeter!” sloganına el kaldıracağının merak konusu olduğu yeni bir seçim atmosferine sokmuştur.