Nisan ayında Daktilo1984’te yayınlanan yeni merkez sağ kavramını tarif ettiğim yazım (Link: https://daktilo1984.com/yazilar/yeni-merkez-sag/) beklediğimin çok üzerinde ilgi uyandırdı. Eski bakan/milletvekillerinden hevesli gençlere, sivil toplum önderlerinden Anadolu’nun dört yanından siyasetçilere kadar pek çok kişi yazdı, aradı, ziyaretime geldi. Verimli ve keyifli sohbetlerimiz için her birine tekrardan teşekkür ediyorum.
Bu yoğun ilgi vesilesiyle, şimdi de yeni merkez sağın önündeki beş riski ele alalım ve bunların nasıl aşılabileceğini konuşalım: nostalji, bagaj, ölçek, denge ve fırsatçılık.
BİR: NOSTALJİ
Merkez sağ denince pek çok kişi, yarına dair bir yönetme iddiasından çok “eski güzel günler”den bahsediyor: Menderes’in, Demirel’in, Özal’ın seçim zaferleri ve icraatları coşkuyla anılıyor. Köklü bir mazi elbette kıymetli. Ancak kimyasal tıbbın kurucusu Paraclesus’un sözünü de unutmamalıyız: “İlacı zehirden ayıran dozudur.” Yeni dünyayı kavrayan bir vizyon ve ülkemizi buna hazırlayacak bir irade yoksa, iş siyasetten ziyade müze bekçiliğine dönüşüyor.
Unutmayalım, nüfusumuzun yarısı internetin/cep telefonunun olmadığı yılları hiç yaşamadı. AK Parti dışında bir iktidar dönemi bilmiyor. Unutmayalım, seçmenimizin yarısı 12 Eylül darbesinden sonra doğdu. Tecrübeli siyasetçiler için adeta güncel olan 70’lerin, 80’lerin kıyasıya rekabetini hiç hatırlamıyor. Unutmayalım, Demirel Menderes’ten, Özal da Demirel’den farklı öncelik ve üslupla siyaset yaptı ve merkez sağı yeniden inşa etti.
Tanıl Bora’ya kulak verelim: “Demirel’in yürüttüğü merkez sağ siyasetin çeşitli ideolojik kombinasyonları arasında millî iradecilik temelli demokratlık, devletin bekası temelli cumhuriyetçilik ve bilhassa ‘kalkınma davası’ en uzun soluklularıdır. Özal, ideolojiler-sonrası çağın çığır açıcısı misyonuyla, serbest piyasacılık, dünyaya açılma, transformasyon, reformculuk gibi tabirleri tercih etti.”
Yeni merkez sağ, kayda değer bir oyuncu olabilmek için Yahya Kemal’in veciz ifadesindeki gibi “kökü mâzîde olan âtî” olmalı. Bunun yolu, bugünün gerçeklerini (şehirleşme, hizmet sektörü, toplumsal beklentiler) anladığını ve dönüşümlerini (jeopolitik, teknolojik, tedarik zinciri) yönetebileceğini göstermekten geçiyor.
İKİ: BAGAJ
Merkez sağa getirilen önemli bir eleştiri, 1990’lardaki kötü performans. Nitekim mafya-çete ilişkileriyle, yolsuzlukla, yönetemeyen koalisyonlarla anılan bu dönemin sonunda seçmen, merkez sağın iki büyük partisine ciddi bir bedel ödetmişti. 1991’de toplam yüzde 51 oy alan ANAP ve DYP, 2002’de ancak yüzde 15 alabildi.
Tarihe bir holigan fanatizmiyle değil, doğruları sürdürmek, eksikleri tamamlamak, yanlışlardan ders almak için bakmalıyız. Yeni merkez sağ eskinin hatalarını kabullenmekten kaçmamalı, bilakis bunlardan ders aldığını göstermeli ve neyinin “yeni” olduğunu net şekilde ifade etmeli. Bu çerçevede yeni merkez sağ için dört yeni husus önermiştim: hürriyet vurgusu, başarabilme vizyonu, çözüm iradesi ve siyasi esneklik.
Ancak teorik hedefler yetmez. Zira bunları somutlaştıracak ve vatandaş için seçenek haline getirecek olan şey şahıslardır. 2008 Obama başkanlık kampanyasında da sıkça değinildiği gibi, esas mesaj bizzat kadrodaki kişilerdir (the man is the message). Bagaj riskini bertaraf etmenin en pratik yolu kadrodur.
ÜÇ: ÖLÇEK
Paris Yaz Olimpiyatlarında mücadele eden sporcular ne için ter döküyor? Madalya. Her gün yeni yeni zorluklarla boğuşan şirketler ne için uğraşıyor? Kâr etmek. Seçime girme yeterliliği olan 36 parti ne için yarışıyor? Oy almak. Elbette bu bahsettiklerimizin her birinin ilave hedefleri de var (iyi bir yarış çıkarmak, bilinen bir marka olmak, prestij kazanmak). Ancak her birinin temel varlık sebebi aşikâr.
Oy almayan bir siyasi hareket varlığını sürdüremez. Ancak, merkez sağın bu konuda ilave bir zorluğu da var. Zira, burası siyasetin geleneksel iktidar burcu. Çok partili ilk serbest seçimin yapıldığı 1950’den AK Parti’nin iktidara geldiği 2002‘ye kadar olan yarım asra bir bakalım. Merkez sağın liderleri bu sürenin 21 yılında cumhurbaşkanı (diğerlerinin tamamı askerdi), 32 yılında başbakandı.
Elbette tabiat boşluk kaldırmaz. Merkez sağ hassasiyetleri olan seçmen önce -büyük ölçüde- AK Parti tarafından kapsandı. Partinin 2007 seçim şarkısı olan Tek Başına İş Başına’daki vurgular bu açıdan manidar. 31 Mart 2024 seçimlerindeyse merkez sağ ile özdeşleşmiş İstanbul’da, Bursa’da, Balıkesir’de, Manisa’da, Denizli’de yüzde 50 civarı oya ulaşan CHP bu seçmenin desteğini aldı. Nitekim bu illerde kazanan adayların profiline bakınca, bu desteğin tesadüf olmadığını da görüyoruz. Ancak bu yeni haritanın genel seçimde nasıl olacağını öngörmek zor.
1950-2002 merkez sağ pratiğinin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde birebir işleme imkanı yok. Tam da bu yüzden, yeni merkez sağın esnek bir siyasi yaklaşıma sahip olması şart. Yeni merkez sağı “tapulu arazisini geri almaya talip” bir partinin ötesinde, öncelikleri tespit edilmiş bir zihniyet, üslup ve kadro olarak düşünmeliyiz.
DÖRT: DENGE
Haziran başında Financial Times’da “Liberal Muhafazakârlığa Ne Oldu” (What Happened to Liberal Conservatism) başlıklı Edmund Fawcett imzalı bir makale çıktı. Yazı “merkez sağ” denebilecek bu alanın kapsadığı üç grubun birbiriyle olan çelişkisini tartışıyordu: serbest piyasa ve küreselleşme taraftarları, milli refah devletini savunanlar ve etnik-kültürel gelenekselciler. Bu üç grubun bizdeki üç sağ liderin temsil ettiği alanlara (sırasıyla Özal, Demirel ve Erbakan) denk gelmesi ilginç.
Evet, teorik açıdan bu ciddi bir meydan okuma. Gerçekten de üç farklı yaklaşım farklı çözümleri öne çıkarıyor. Ancak pratik hayatta bunun aşılabileceğini düşünüyorum.
Öncelikle, merkez sağın muğlaklığı ve pragmatizmi, bu çelişkileri yönetmekteki en büyük avantajı. Sözkonusu üç alanın merkez sağ siyasetteki görece ağırlığı bugün 10-15 yıl önceden çok daha farklı (siyasi ve ekonomik olarak daha milliyetçi, toplumsal refah konularına daha çok kulak veren, şehirli hürriyet taleplerine daha açık). 10-15 yıl sonra da bugünden farklı olacak. Tam da bu yüzden, siyasi yelpazede eskimiş reçeteler yerine yeni şeyler söylemeye en mecbur siyasi alan merkez sağ.
Buna ilaven, iki hafta önce bu mecrada yayınlanan makalemde tarif ettiğim “Meseleleri Mesele Etmeyen Ülke” (Link: https://daktilo1984.com/yazilar/meselelerini-mesele-etmeyen-ulke/) haline gelmiş olmamız, problem çözme iradesini başlıbaşına kıymetli bir siyasi pozisyona dönüştürüyor. Kronik cari açıktan düzensiz göçe, başıboş sokak köpeklerinden sıkışık trafiğe, internet hızından deprem hazırlığına kadar pek çok yapısal konuda yıllardır adım atamayan bir memlekette, çözüm odaklı ve icraatçı bir merkez sağ teorik tartışmalarda boğulmak yerine reel meselelere odaklanmalı.
BEŞ: FIRSATÇILIK
Merkez sağın gündeme gelmesi siyaset içindeki veya siyasete dahil olmak isteyen çeşitli aktörler tarafından bir konumlanma fırsatı olarak görülebilir. Bu yaklaşımlar için Thatcher’ın güçlü olmakla ilgili sözünü merkez sağa uyarlayabiliriz: “Merkez sağ olduğunuzu söyleme ihtiyacı hissediyorsanız, merkez sağ değilsinizdir.” Nitekim Menderes, Demirel veya Özal “merkez sağın lideri” olduklarını vurgulama ihtiyacı hissetmediler.
Zaten merkez sağın tarif etmesi pek kolay olmayan, ancak “görünce tanınan” bir zihniyet, üslup ve kadro olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede demokrasi, adalet, muhafazakarlık, milliyetçilik, kalkınma ve teşebbüs hürriyeti gibi kavramlar sıkça kullanılır. Ancak bu alana talip olanları değerlendirmek açısından biz yine de iki tarif denemesini yazımıza ekleyelim.
İlki benden. Eylül 2023’de Fatih Atik‘in Ankara Masası programına konuk olmuştum. “Türkiye’nin önünü açacak damar hürriyetçi merkez sağ siyasettir” deyince bu kavramı açmamı istemişti. Dört temel sütun sıraladım: toplumun ve cumhuriyetin değerleriyle barışık; geniş hürriyetleri savunan; vizyon ve hamle odaklı ve iktidar olma hedefli.
Diğeri Adalet Partisi’nin TBMM Başkanı, Demokratik Parti’nin ise kurucu genel başkanı olan Ferruh Bozbeyli’den. Onun “demokratik sağ” tarifi şöyle: “Siyasi yönü cumhuriyetçi, sosyal yönü milliyetçi, iktisadi yönü hür teşebbüs”.
SONUÇ
Türkiye’nin iddialı, kapsamlı, geniş kesimleri ikna eden ve hızla uygulanacak bir reform programına ihtiyacı var. Bürokratik çarkların insafına terk edilen işlerle, sadece acıyı hafifleten ama meseleleri kökten çözmeyen pansuman tedbirlerle veya vatandaşın gerçek ihtiyaçlarını hiçe sayan gündemlerle, içinde bulunduğumuz halden çıkma ihtimalimiz yok.
Çözümün anahtarı, kültür savaşlarına ve kimlik siyasetine karşı kapsayıcılık; siyasi ve iktisadi yasaklara karşı geniş hürriyetler; vasatlığa karşı vizyon ve hamle; imtiyazlı kesimler, rant grupları ve lobilere karşı orta direk, girişimciler ve KOBİ’ler; hamasete karşı pasaportumuzun itibarını, paramızın değerini, insanımızın hayat kalitesini yükseltmeye odaklı bir endeks milliyetçiliği; köklü kurumlarımızı ve şehirlerimizi tahrip etmeye karşı doğal ve kültürel mirasımızı muhafaza etme; baba, bakkal veya Tanrı devlet yerine kalkınma katalizörü, şeffaf ve etkin devlet; kulis politikasına karşı vatandaşın gerçek gündemi odaklı bir siyasettir.
Geniş hürriyetleri vurgulayan, başarabilme vizyonuna sahip, çözüm iradesini ortaya koyan ve esnek siyasi yaklaşım benimseyen yeni merkez sağ bunu sağlayabilir. Bunun için risklerle yüzleşecek, bunların nasıl aşılacağını belirleyecek ve başarıya gidecek yolu açacak kadrolara ihtiyaç vardır. Hepsi mümkündür. Enseyi karartmayınız.
Yeni Merkez Sağ tartışmamızı, katkılarınızla zenginleştirerek sürdüreceğiz.