Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Vicdanın Fotoğrafının Ardından: Stefan Zweig
    Yazılar

    Vicdanın Fotoğrafının Ardından: Stefan Zweig

    Umut Dağıstan7 Aralık 20237 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Başkalarını mahkûm etmektense onları anlamak için 
    çaba harcamaktır tercihim.
    Stefan ZWEIG

    Fotoğraf siyah-beyaz ve tüm siyah-beyaz fotoğraflar gibi kompozisyondan bağımsız bir şekilde samimi bir hüzün yayıyor. Adamla kadın el ele tutuşmuş, yan yana yatıyorlar. İkisi de özenle giyinmiş. Sanki bir yere gitmeden önce öğle vakti pek de hesapta olmayan bir şekerleme yapıyor gibiler. Yanlarındaki komodinin üstünde bir lamba, bir şişe, su bardağı, bir kibrit kutusu ve bozuk paralar seçilebiliyor. Hayata dair pratik eşyalar. Kadın başını adamın omzuna koymuş, güvenli ve huzurlu bir uykuya dalmış. Adamın ağzı açık kalmış, her an kendi horlamasına uyanabilir.

    22 Şubat 1942, Brezilya

    Bu fotoğrafa baktığımda hep böyle düşünmek isterim: Birazdan uyanacak ve her zamanki gibi kendilerini bekleyen günün taleplerini yerine getirecekler… Oysa sadece edebiyat tarihinin değil, aynı zamanda insanlık tarihinin de en etkileyici ve en dramatik fotoğraflarından biridir bu. Evet, Stefan Zweig ve karısı uykuya dalmışlar, ama bunun önceki uykulardan bir farkı var; bir daha uyanmayacaklar.  

    Avusturyalı romancı Stefan Zweig’in Türkçe okur nezdindeki yeri hep farklı olmuştur. Ancak son birkaç yılda ona duyulan ilgi şaşırtıcı şekilde artmıştır. Öyle ki Zweig’in Türkçe çevrilen eserlerinin sayısı İngilizce ve Fransızcaya çevrilenleri geçmiştir. Bunda sanırım edebi zevkin yanında, psikolojik ve sosyo-kültürel faktörler de rol oynamaktadır. Farklı yayınevleri de bu ilgiden faydalanmak için bazıları şüpheli çevirilerle onun zengin külliyatını birbiri ardına piyasaya sürmüştür.

    Peki Zweig’i bizim için farklı kılan ya da onu ailemizin romancısı yapan şey nedir? Bütün dünya Orwell okurken, biz neden Zweig okumaktayız? Ondaki acı aroma bize niye tatlı gelmektedir? Bu sorulara tatmin edici bir yanıt vermek çok güç. Ancak belki onun edebi kişiliğinde ve yaşadığı dönemde bazı ipuçları bulunabilir.

    Stefan Zweig Kimdir?

    Varlıklı ve kültürlü bir Yahudi ailenin çocuğu olarak 1881 yılında doğan Zweig roman, öykü, tiyatro, şiir, biyografi, deneme, anı, gezi türlerinde kırktan fazla eser veren ve yaşadığı dönemde son derece popüler olan bir yazardı. Zweig edebiyatın bir uğraş değil, ölümüne bir tutkuyla, bir tür kendini adamayla, bir ömür vakfedilerek yaşanacak ikinci bir hayat olduğuna inanan ve yazmak için yaşayan yazarlar grubuna aitti. Öyle ki bu aşırı tutku, tıpkı aşırı dozda alınan bir ilaç gibi, hayata bağlamak yerine sonunda onu hayattan koparacaktı.

    Küçük yaşlardan itibaren şiirle başlayan edebiyata duyduğu yoğun ilgi, daha sonra farklı dilleri öğrenerek çeviri ile sürmüş, ardından kendi eserlerine yoğunlaşarak kısa sürede ünü ülke dışına yayılmıştır. Ne dediği merak edilen tanınmış bir yazar olduktan sonra Birinci Dünya Savaşı karşıtı açıklamalar yaparak şimşekleri üstüne çekmiştir. Ama yine de geri adım atmamıştır. Naziler iktidarını pekiştirdikten sonra da Zweig için ülkesinde kalmak her geçen gün iyice zorlaşmıştır. Sonunda toplu kitap yakma ayinleri ve sorguya çağrılmalara daha fazla dayanamayarak ülkesini terk edip sürgün yıllarının ilk durağı olan Londra’ya yerleşmiştir.

    Hitler’in Avrupa yürüyüşü devam ettikçe Zweig İngiltere’de de rahat edememiş ve New York’a geçmiştir. Ama Amerika ona hiçbir zaman sıcak gelmemişti. Hayali; bir konferans sebebiyle gittiği, büyük fikirlerden ve kibirden uzak bulduğu, duygusal bir ülke diye tanımladığı ve çok kültürlü yapısına hayran kaldığı Brezilya’ya yerleşmektir. Bunu da yapmıştır sonunda. Burası onun son durağı olacaktır. Hitler’in ilerleyişinin durdurulamaz olduğunu düşündükçe yaşadığı buhran daha da ağırlaşacak ve nihayet Brezilya’da bile nefes alamaz bir hâle gelecektir.

    Korku iklimi denilen olgu tam da böyledir. Bazen onu olduğundan daha büyük, yaşanılan şeyleri daha çıkışsız buluruz. Elbette Hitler’in saçtığı yıkım, tartışmasız şekilde son derece derindir. Zweig bu yıkımı Latin Amerika’da, Avrupa’da olduğu gibi yoğun hissetmiştir.

    Karakterler, Konular, Üslup     

    Zweig’in romanlarında psikoloji ön plandadır. Okur bir gerilim hikâyesi okur gibi onun kahramanlarının çelişkili düşüncelerinde dolaşır. Romanlarındaki dış gözlemlerin çoğu iç gözleme hizmet ettiği için vardır. Yani onun kahramanları köpüklü denize bakıp sigara içerken, bir yabancıyı ilgiyle dinlerken ya da bir kadını takip ederken de aslında hep kendi ruhunun derinliklerine bakmaktadır.

    Zweig’in kahramanları, kendisinin de çok sevdiği ve hakkında unutulmaz bir biyografi yazdığı Dostoyevski kahramanları gibi, yaşadıkları ama terk edemedikleri tutkuları yüzünden büyük zihinsel acılar çekerler. Zweig için Freud, “Onu Dostoyevski’ye tercih ederim” diyecektir. Ama Zweig kendisini hiçbir zaman büyük bir yazar gibi görmeyecektir. Balzac, Dostoyevski, Tolstoy ve Dickens üzerine yazdığı biyografilerde onlara duyduğu hayranlık, küçük bir çocuğun gece vakti yıldızlara bakıp da iç geçirmesini andırır âdeta. Romanlarındaki romantik tını, biyografi yazarken adeta doruklara çıkar. Ancak bu husus yazdığı biyografilerin aslında zayıf noktasıdır. İdealizasyon kimi yerde gerçekçiliğin önüne geçer.

    Zweig’in romanlarındaki derin ve parlak psikolojik tahlillerin köklerini Alman felsefe geleneğinde aramak yanlış olmaz sanırım. Zira Zweig, edebiyatın yanında felsefeye de büyük ilgi duymuş, eğitimini bu alanda alarak felsefe doktorası yapmıştır. Nazi ideolojisinin Alman dili ve düşünce geleneğinden doğmuş olmasından dolayı büyük acı çekmiştir hep. Romanlarındaki bireysel varoluş sorularının, kahramanlarının zihinsel açmazlarının ve hastalık derecesine varan tutkularının kaynağı bu muazzam gelenekle kurulan ilişkiden gelmektedir.

    Belki de Zweig’i farklı kılan, bu makro soruları, onları asla tematik olarak basitleştirmeden, ama daha arı bir dille bireysel bir zemine çekerek, felsefe ile hayat arasındaki makası açan zorlayıcı dili edebiyatla yeniden kurmayı başarabilmesidir. Zweig’in bunu başarabilmesinde çağına ait özel koşulların etkisi de kuşkusuz büyüktür.

    Zweig’i derin bir çaresizliğe sürükleyerek ölümüne neden olan Hitler rejimi, bir yönüyle de onun kahramanlarının hapsoldukları psikolojik kafesin arka planını oluşturmuştur. Bazen bir oyuna, bazen bir kadına, bazen sadece kim olursa olsun biri tarafından sevilme ihtiyacına, bazen aşkın kendisine duyulan bu tutkunun çıkışsızlığı, onun ne yapılırsa yapılsın asla tatmin edilemeyecek olmasından gelir. Zira onun kahramanları o kadına, erkeğe ya da aşkın kendisine asla zihinlerinde düşledikleri şekilde sahip olamazlar. Ama trajedi, sonunda bunu anladıkları anda başlamaz; işler daha da kötüdür: Zweig’in kahramanları bunu en başından itibaren bilirler. Onlar adeta o şekilde doğmuşlardır ve ortada bu yazgıyı değiştirecek bir irade de mevcut değildir.

    Okur Zweig’i okurken bu çıkışsızlığın daha dışsal olduğunu, kendisini özdeşleştirdiği kahramanın mutsuzluğunun çok daha güçlü bir kaynaktan geldiğini düşünmeden edemez. Zweig’in kahramanları sisteme, ideolojiye, tanrıya, aşka, hayata karşı çaresizdir. Arada umut parlamaları yaşayarak bir süre direnirler, ama sonunda kendilerinden daha büyük olan o güce yenildiklerini kabul ederler. Ama bu kabul edişte bile bir çeşit soyluluk ve zarafet vardır. Zweig’in kahramanları, o çok sevdiği Dostoyevski kahramanları gibi, bunu tevekkülle kabul etmezler; daha aristokratik bir ethos ile kaderleriyle yüzleşirler.

    Bu yenilmişlik duygusu romanlarının örüntüsünü oluşturmaktadır. Kahraman çoğunlukla geçmişindeki, kefareti tüm hayatla ödenen bir olayla hesaplaşma hâli içindedir. Zweig’in özellikle son dönemlerinde sonu karanlık biten öykülerinin en can alıcı yerleri, ruhsal ayrıntılar diyebileceğimiz kahramanlarının yaşadıkları duygusal dönüşümlerdir. Zweig bunları oldukça etkileyici bir dille ve hakiki bir sevgiyle anlatırken o bireysel çıkmazdan kolektif bir yazgı çıkarır. Onun satırlarında geleceği karanlık Avrupa’nın yazgısı tüm insanlığın yazgısı olur.

    Gönüllü Ölüm

    Stefan Zweig 22 Şubat 1942’de, tıpkı yazdığı Amok Koşucusu gibi çılgınca bir koşudan, ama ondan farklı olarak önüne çıkan her insan tarafından öldürülmekten yorgun bir şekilde, Brezilya’da bir bungalovda hayatına son verir. Ondan geriye kitaplarının yanında, en az kitapları kadar etkileyici ve acı verici olan o fotoğraf karesi de kalır. Belki de bazen donmuş bir görüntü binlerce kelimenin yapamayacağı etkiyi yapar. Bazen faşizmin tüm dehşeti bir uyku gibi görünen huzurlu bir ölümde ortaya çıkar.

    İntihara giden süreçte onu en çok etkileyen yazarın, o dönemde onun hakkında bir monografi de yazdığı Montaigne olduğu söylenir. En gönüllü ölüm, ölümlerin en güzelidir… O anda Zweig’in yanında ikinci eşi Lotte vardır. Birbirlerine sarılmış bir halde bulunmuşlar, faşizmin dünyaya hâkim oluşuna tanık olmak istememişlerdir. Çok değil, üç yıl sonra Hitler de uzatmalı sevgilisi çiçeği burnunda karısı Eva Braun’la Stalin’in eline geçmemek için aynı sonu tercih edecektir. Hayatın tuhaf bir ironisi, faşizmin en büyük uygulayıcısıyla ona hayatı pahasına direnen yazar benzer şekilde ölmüşlerdir.

    Ancak bilindiği üzere, faşizm kılıklar değiştirerek yaşamaya devam etmektedir.   

    Edebiyat L1
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDünya Gündemi: Gazze’de Yeniden Savaş, COP28 Ümit Vadediyor
    Sonraki İçerik Avrupa Gündemi: Hollanda Seçimleri ve Aşırı Sağın Yükselişi

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz
    Yazılar

    Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı, Ekrem İmamoğlu Başbakan Formülüne Dönüş mü?

    2 Mayıs 2025 Armağan Öztürk

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}