Türkiye’de sokak hayvanları pek çok farklı sebeple zaman zaman gündem olmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda da bir yasa tasarısının gündeme gelmesiyle konu tekrar tartışılmaya başlandı. Ne yazık ki ülkemizdeki pek çok konu gibi bu konu da makul sınırlar içerisinde konuşulmuyor. Bir tarafta çocuklar da sokağa çıkmasın diyenler, diğer tarafta sokakta insan dışı ne canlı görüyorsak öldürelim diyenler arasında dönen bir kavgaya evrildi konu.
Öncelikle ülkemizdeki sokak hayvanı sayısının hem insan hem hayvan sağlığı açısından olması gerekenin çok üstünde olduğunu kabul etmeliyiz. Tam olarak ne kadar derseniz, bir cevap veremiyorum. Çünkü sokak hayvanlarının sayısını tespit etmesi gereken kurumlar görevini yapmadığı için tüm tartışma Cumhurbaşkanı seviyesinde bile farazi sayılara dayanıyor. Bu nedenle soruna metrik olarak yaklaşmak bile mümkün olamıyor. Sonuçta sayısı bilinmeyen miktarda hayvanın öldürülmesi de kısırlaştırılması da barınaklara alınıp sahiplendirilmesi de tartışılamaz.
Bu konuda öncelikle Türkiye’deki mevcut hukuksal düzenlemeyi konuşmamız gerektiğine inanıyorum. 5169 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, bu alandaki en temel kanuni düzenlemedir. Bu Kanun’a baktığımızda mevcut iktidar döneminde (2021 yılında) Ek Madde 1’in yürürlüğe girdiğini görmekteyiz. Bu maddede belediyelerin sorumlulukları düzenlenmiştir.
Bu madde üç aşamalı bir çözüm önerisi sunar. Öncelikle sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanlar, bulundukları yerden alınarak korunmaları, tedavilerinin yapılması ya da kısırlaştırılması için bakım evlerine yerleştirilir. İkinci aşamada ise tedavileri tamamlanan hayvanlar kayıt altına alınır. Bu kayıtlar bir veritabanında tutulmaktadır. Tedavisi biten hayvanlar da alındıkları ortama geri bırakılır. Üçüncü aşamada ise rehabilite edilmemiş sahipsiz köpekler kısırlaştırılır. Dolayısıyla 2021’de yürürlüğe giren hükme göre kısırlaştırma ve tedavi esastır.
Yine aynı kanunun 6. maddesi de sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunmasına ilişkindir. Bu maddeye göre öldürülmeleri yasaktır. Sahipsiz hayvanların korunması, bakılması ve gözetimi için yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde, yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarına ilişkin düzenlemeler ile çevreye olabilecek olumsuz etkilerini gidermeye yönelik tedbirler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ile birlikte sağlanmalıdır.
2021’den beri ne kadar kısırlaştırma, tedavi, aşılama yapıldı ve kaç hayvan veritabanına kaydedildi sorularına cevap olacak elimizde gerçekçi bir veri var mı? Belediyelerin reklam amaçlı açıklamaları dışında verileri henüz görmedik. Bu hususta eğer toplumda sokak hayvanlarına ilişkin bir beklenti varsa (ki olduğu bir gerçek) o zaman 2021’den beri hangi belediye işini yaptı hangisi yapmadı bunu bilmek demokratik bir hukuk devletinde hakkımız. Sokak hayvanlarına dair teklifi hazırlayan vekiller bize resmi olarak bu verileri de sunmalı.
Batı’yı Örnek Alalım mı?
Hiçbir konuda Batı’yı örnek almayan kişilerin “bakın Batı’da da böyle” dedikleri yöntemler neler? Biraz da bundan bahsetmek isterim. Öncelikle “ötenazi” ifadesini kullananlar olduğunu görüyorum ki bunun büyük bir saçmalık olduğu kanaatindeyim. Ötenazi bireyin iradesine bağlı yapılan “öldürme” işlemidir. Hayvanların iradesi olmadığı için bu terimi kullanmak da komik oluyor.
İlk önce Yunanistan’a bakalım. Avrupa’da kültürel olarak en çok benzediğimiz, siyaseten hep bir “düşmanlık” varmış gibi yansıtılsa da vatandaşlarının birbiriyle çok iyi anlaştığı komşumuz olan ülkeye… Yunanistan’da sokakta yaşayan hayvanlar bakım evine alınıyor. Gerekli tedavi, bakım ve kısırlaştırma yapıldıktan sonra 3 aylık bir süreç başlıyor. Bu 3 aylık sürecin sonunda eğer bu hayvanlar sahiplenilmezse ilk alındıkları yere bırakılıyor. Bu kurallar aslında Türkiye ile benzer. Ama Türkiye’de kontrol altına alınamayan bir nüfus varken neden Yunanistan’da bu denli korkutucu bir tablo yok? Çünkü Yunanistan’da kurallar uygulanıyor. Tek fark bu.
Diğer bir örnek ise Hollanda. Hollanda yine Türkiye’deki kurallar ile benzer kurallara sahip. Sahipsiz köpekler alınıyor, aşılama ve tedavileri yapılıp kısırlaşrıldıktan sonra alındıkları yere bırakılmaları gerekiyor. Neden sokaklarda bir sürü hayvan görmüyoruz peki Hollanda’da? Çünkü dişi köpeklerin %70’ini kısırlaştırmayı başardılar.
Yurtdışındaki örneklerde sokak hayvanlarını öldüren ülke yok mu derseniz, ne yazık ki var. Romanya kısırlaştırma ile sokak hayvanları popülasyonunu kontrol altına almakta başarısız olmuştur. Tıpki Türkiye’de olduğu gibi küçük bir çocuğun sokak köpeği saldırısı sonrası hayatını kaybettikten sonra yaşanan infial neticesinde 2013 yılından itibaren köpeklerin öldürülmesi için özel merkezler kurulmasına izin verilmiştir. Peki bu merkezler nasıl merkezler? Basitçe açıklamak için şehir hastahanelerine benzetebiliriz. Bu özel merkezlerde yakalanan hayvanlar 14 gün içerisinden sahiplendirilmezse uyutulmaktadır. Bu merkezler köpekleri öldürmek için devletten para alan merkezler. Romanya, Avrupa Birliğinden sokak köpekleri ile mücadele için fonlar alıyor olmasına ve öldürme yasal olmasına rağmen hâlâ sokak hayvanı popülasyonu kontrol altında değil. Yani öldürmenin bir çözüm olacağına dair inancın çok da gerçekçi olmayabileceğini bu örnekten görüyoruz.
Sokak Hayvanlarını Öldürmeli miyiz?
Ülkemizde bu sorunun kaynaklarına inmeden öldürmek gibi vahşi bir çözümü öngörmek ne kadar yerinde? Ülkemizde sorunun kaynağında hayvanların terk edilmesi, kırsaldaki köpeklerin kontrolsüz üremesi ve terk edilenlerin aşısız şekilde sokağa bakılması gibi etkenler yer almaktadır. Kısırlaştırmanın etkin olarak uygulanmadığı bir ülkede sokak hayvanı sayısı nasıl azalabilir ki? Bugün hepsini katleden bir yasa geçse dahi bu sistemleri kuramadığımız bir senaryoda çok yakın zamanda daha da fazla sokak hayvanı olacaktır.
Sonuç olarak, ortada bir sorun olduğu tartışmasız. Ben, “tek sorun bu değil, çocuklara köpekler kadar zarar veren insanlar da var, önce bu sorunları çözelim” yaklaşımında değilim. Ortada olan her türlü sorun için adım atmamız gerekir. Ayrıca bu sorun sadece insanlar için değil hayvanların sağlığı ve yaşamı için de tehlike oluşturmaktadır.
Dünyada evcil hayvanlarda artık uygulanmayan bazı aşıların uygulanması ülkemizde devam ediyor. Çünkü bu hastalıklar ülkemizde halen mevcut. Sokakta hayvanlar açlık, susuzluk ve korunmasızlığın yanı sıra insan şiddetinde de maruz kalıyorlar. Ömürleri türlerine göre çok kısa oluyor. Ancak tartışmanın bu şekilde en uçlarda yapılması ne insanlar ne de hayvanlar için doğru ve etkili bir çözüm bulunmasını engelliyor.
Öldürme tartışmalarını da insan odaklı bir bakış açısı olduğu için reddediyorum. Nitekim bu denli insan odaklı yaklaşımların sonuçları diğer canlılara da sirayet edecektir. Örneğin, marketlerde ürünlerin üzerinde yatan kediler, arabaları “pisleten” kuşlar ve hatta yollara meyvelerini dökerek yerleri kaygan yapan dut ağaçları… Bu nedenle, işgal ettiğimiz bu topraklarda diğer canlılarla yaşayabileceğimiz bir yol bulmak zorundayız.