Türkiye’de medya özgürlüğünün alanı giderek daha da daralıyor. Ülkemizde medya özgürlüğü hiçbir zaman istenen seviyede olmamış, medya üzerinde her zaman baskılar olmuştu. Ancak bugün medya özgürlüğü açısından tarihin en karanlık dönemlerinden birini deneyimliyoruz.
Bağımsız habercilik; siyasi baskılar, hukuki tacizler ve sansürler karşısında büyük bir mücadele veriyor. 2024 yılı boyunca, Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFRR) konsorsiyumu tarafından kaydedilen medya özgürlüğü ihlalleri, Türkiye’yi gazeteciler için en tehlikeli ülkelerden biri olarak öne çıkarıyor. 128’den fazla gazeteci hukuki baskıya maruz kalırken, çok sayıda haber mecrası kapatıldı veya erişime engellendi. Devletin sistematik baskıları, Türkiye’de medya ortamını daha da boğucu hale getiriyor.
MFRR’nin Avrupa çapındaki raporuna göre, AB üye ülkelerinde 942 medya özgürlüğü ihlali kaydedilirken, aday ülkelerde 606 ihlal belgelendi. Türkiye, özellikle yargı tacizi ve fiziksel tehditler açısından en ağır vakalara sahne oldu. Aday ülkelerde gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması ve hapsedilmesi en sık rastlanan ihlaller arasında yer alırken, Türkiye ve Gürcistan bu tür saldırılarda en fazla vakaya sahip ülkeler oldu.
Hukuki ve Fiziksel Baskılar Artıyor
Türkiye’de gazetecilere yönelik baskının en yaygın aracı yasal düzenlemeler. Terör propagandası yapmak veya devlet yetkililerine hakaret etmek gibi suçlamalar, bağımsız gazetecileri sindirmek için sıklıkla kullanılıyor. “Etki ajanı” yasa tasarısı gibi yeni girişimler, gazetecilere yönelik cezaları artırma tehdidinde bulunarak medya üzerindeki devlet kontrolünü derinleştiriyor. Bunun yanı sıra, fiziksel tehditler ve saldırılar da artmış durumda. Gazeteciler yalnızca hukuki süreçlerle değil, aynı zamanda ölüm tehditleri ve fiziksel saldırılarla da karşı karşıya kalıyor. Kürt gazeteciler ve medya kuruluşları özellikle hedef alınırken, sınır ötesi operasyonlarda gazetecilerin öldürülmesi büyük endişe yaratıyor.
Ancak, medyaya yönelik tehditler yalnızca Türkiye’ye özgü değil. MFRR kapsamında derlediğimiz yıllık izleme raporuna göre, Avrupa genelinde medya çalışanlarına yönelik tehdit ve fiziksel şiddet vakaları önemli bir artış gösterdi. Fakat Türkiye, güvenlik güçleri ve yargının baskıları konusunda en üst sıralarda yer alarak, medyaya yönelik devlet kaynaklı tehditlerin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri olarak öne çıkıyor.
Dijital Sansür ve Bilgiye Erişim Engelleri
Türkiye’de medya özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri de dijital sansür. Yetkililer, eleştirel haber sitelerine ve bağımsız gazetecilerin sosyal medya hesaplarına erişimi sık sık engelliyor. RTÜK gibi devlet kurumları, bağımsız radyo ve televizyon kanallarının lisanslarını iptal ederek susturma politikalarını hayata geçiriyor. Dezenformasyon yasası kapsamında açılan davalar, gazetecileri otosansüre zorlayan yeni bir baskı aracı haline geldi. İnternet ortamında bilgiye erişimin kısıtlanması, toplumun haber alma hakkını tehdit eden bir gelişme olarak öne çıkıyor.
Avrupa çapındaki eğilimlere bakıldığında, Türkiye’de dijital sansürün özellikle devlet eliyle uygulandığı görülüyor. MFRR verilerine göre, aday ülkelerde gazetecilere yönelik dijital saldırılar azalırken, Türkiye’deki erişim engelleri ve dijital baskılar arttı. Bu durum, Türkiye’de toplumun bilgiye erişim hakkının giderek daha fazla tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Medya Özgürlüğü İçin Bir Çıkış Yolu
Türkiye’de medya özgürlüğü, yalnızca gazetecilerin değil, toplumun tüm kesimlerinin meselesidir. Bilgiye erişim hakkının korunması için ulusal ve uluslararası düzeyde daha güçlü baskılar ve dayanışma mekanizmaları gerekiyor. Hukuki baskılara karşı bağımsız gazetecilere destek sağlanmalı, alternatif medya kanalları güçlendirilerek sansüre karşı dayanıklılık artırılmalıdır. Türkiye’de basın özgürlüğünün korunması, yalnızca gazetecilerin değil, demokrasinin geleceği açısından da büyük bir öneme sahiptir.
MFRR’nin Medya Özgürlüğü İhlalleri İzleme 2024 Raporu, basın özgürlüğü ihlallerine karşı Avrupa çapında ortak bir mücadele yürütmenin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Bunun ışığında, Türkiye’de de medya özgürlüğünü yeniden tesis etmek için, uluslararası örgütler, sivil toplum ve gazeteciler arasındaki dayanışmanın güçlendirilmesi önemli bir adım olacaktır.