[voiserPlayer]
Dünya 2022’ye Kazakistan’da yaşanan protesto gösterileri ile başladı. Kazakistan halkı geçmişte birçok defa protestoların düzenlendiği Mangistav eyaletinin Janaözen şehrinde artan gaz fiyatlarını protesto etmek ve indirim talep etmek için sokağa indi. İlk günlerde artan gaz fiyatlarıyla ve Janaözen şehriyle sınırlı olan protesto, devam eden günlerde başta Almatı ve Astana olmak üzere Kazakistan’ın diğer şehirlerine yayıldı. Protestolar coğrafi olarak yayıldıkça protestoların içeriği de değişmeye başladı. Başta gaz fiyatlarının artışını gündeme getiren ve indirim isteyen halk, sonraki günlerde Kazakistan yönetiminden hoşnutsuzluğunu, siyasi, sosyal ve ekonomik olarak belli hak taleplerini dile getirdiler.
Bunlar gerçekleşirken hiç beklenmeyen bir şey oldu. Gösterilerin yaygınlaşması ve taleplerin meşruluğu sebebiyle Kazakistan yönetimi, kendi polis gücünü ve ordusunu güvenliği sağlamak için devreye sokamadı. Kazakistan’ın otoriter lideri Tokayev, polis ve ordu içerisinden bazı grupların vatandaş lehine pozisyon almalarından endişe duyduğu için başını Rusya Federasyonu’nun çektiği Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) askeri yardım talep etti. Siyasi pozisyonunu ve otoritesini korumak için kendi halkıyla konuşmak ve onların belli taleplerine karşılık vermek yerine, Kazakistan’ın egemenliğini Rusya Federasyonu’nun otoriter lideri Putin ile paylaşmayı tercih etti. Ayrıca Tokayev başta olmak üzere Kazakistan yönetimi KGAÖ’den askeri yardım talep edip “yabancı teröristleri” bahane ederken, Putin eski Sovyet coğrafyasında bir daha renkli devrimlere yani demokrasiye izin vermeyeceklerini açıkladı. Yani Kazakistan yönetiminin aksine Putin adeta: “Eski Sovyet ülkelerinde demokrasi, hukuk, eşitlik gibi konularda mesafe alınmasına o ülkelerin yöneticileri ve halkı değil ben karar veririm” dedi.
Sonunda Kazakistan’daki protesto gösterileri bastırıldı, Kazakistan’ı yöneten elitlerin arasında yaşanan paylaşım kavgasının dışında otoriter rejim kendini korudu. Rusya başta eski Sovyet ülkeleri olmak üzere Dünya’ya güç gösterisi yaptı. Olan yine Kazak halkına oldu. Haklı ve meşru taleplerini başta Kazakistan yönetimi olmak üzere hiçbir ülke duymadı. Bireysel destekler dışında güçlü bir siyasi ve uluslararası destek alamadılar. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi gibi uluslararası kurumlar, bırakın somut bir girişimde bulunmayı, sözle bile Kazak halkına destek vermedi.
Kazakistan’da yaşanan olaylar başladığında ilk merak ettiğim Türkiye’deki milliyetçi çevrelerin bu olaya nasıl bir tepki vereceğiydi. Açık söylemem gerekirse beni çok yanıltmadılar. Yanılmadım çünkü Türkiye’deki milliyetçi çevrelerin büyük bir kısmı için Millet değil Devlet çok önemlidir. Demokrasi ve Hukuk değil “Siyasi İstikrar’’ çok önemlidir. Milletin huzuru ve refah içinde yaşaması değil Devlet’in bekası ve devamlılığı çok önemlidir. Sanki bu kavramlar birbirleriyle çelişen kavramlarmış gibi, sanki biri olunca diğer olamazmış gibi hep devleti önceleyen bir pozisyon alırlar. Bu sebeple Kazakistan olayında Kazak halkının taleplerine ve haklı isyanına değil Kazakistan’ın istikrarına vurgu yaptılar. Çünkü onlar için Kazakistan’da demokrasinin olmayışı, basın özgürlüğünün olmayışı, siyasi özgürlüklerin çok sınırlı oluşu, Kazakistan’daki ekonomik servetin %55’inin sadece 162 kişinin elinde oluşu, belediye başkanlarının bile merkezi hükümet tarafından atanması, yargı bağımsızlığının olmayışı ve yozlaşmış idareciler problem değil. Kazakistan’ın başında gayri resmi “BİLGE’’ lider Nazarbayev ve onun güvenerek koltuğu teslim ettiği Tokayev varsa, o zaman problem yok.
İşin ayrıca hazin bir tarafı da var. Bu öyle hazin bir durum ki insan bu duruma isyan ediyor. Bildiğiniz üzere Kazakistan, 1991’e kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) bünyesinde bir ülkeydi. Başta Kazakistan olmak üzere Türk nüfusun çoğunluk olduğu çok sayıda ülke yıllarca SSCB esareti ve baskısı altında kaldı. Böyle olunca 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan Soğuk Savaş sürecinde Türkiye’deki milliyetçi çevrelerin en önemli gündemlerinden biri SSCB esaretinde kalan Türklerdi. “Esir Türklere Özgürlük’’ diyerek yıllarca slogan attılar, bunu söyledikleri için Türkiye’deki SSCB yanlıları tarafından Amerikancı ilan edildiler. Ve tarih hükmünü gösterdi, SSCB dağıldı. “Esir Türkler” kağıt üstünde esaretten kurtuldu fakat bu sefer SSCB kalıntısı siyasi liderlerin esiri oldu. Burada Azerbaycan Eski Cumhurbaşkanı ve Moskova yanlısı olmadığı için askeri darbeyle görevden el çektirilen rahmetli Elçibey’i istisna olarak vurgulamalıyım. Elçibey dışındaki bütün Türk liderler Moskova etkisinde kalmayı ve SSCB’de olduğu gibi otoriter yönetim anlayışını sürdürmeyi tercih ettiler. Siyasi istikrar, ekonomik gelişim, ulus devletin inşası gibi konularda adım attılar. Bu alanlarda en başarılı olan ülke ise şüphesiz Kazakistan oldu.
Kazakistan diğer Türk devletlerine kıyasla daha dışa açık, daha zengin ve daha kalkınmış olmayı başardı. Fakat bu özellikleri olmuş olsa bile yönetimde kayırmacılık, ülke kaynaklarının küçük bir azınlık tarafından yağmalanması, ekonomik refahın halkla paylaşılmaması ve demokrasinin olmayışı gibi konularda maalesef sınıfta kaldı. Ve gün geldi halk isyan edince olayların ikinci gününde telefona sarılıp Rusya’dan yardım istedi. Düşünün bu ülke daha geçen sene SSCB’den bağımsızlık ilan etmesinin 30. yılını kutladı. 30 yıl sonra kendi halkına kurşun sıkması için ayrıldığı ülkeden yardım istedi. Kazak halkının karşısına Rus askerlerini çıkardı. Türkiye’deki milliyetçi çevrelerin çoğunluğu bu konuda Kazakistan yönetimini eleştirmekle beraber maalesef ama maalesef bunun sorumlusu olarak protesto gösterisi yapan Kazak halkını gösterdiler. “Sizin neyinize demokrasi, bak işte demokrasi istediniz Rus askeri geldi daha mı iyi oldu” diyen insanlar oldu. Türkiye’de padişahlıktan cumhuriyete geçişin yani sultan egemenliğinden millet egemenliğine geçişin ana motoru olan Türk Milliyetçiliği fikrinin temsilcilerinin büyük bir bölümü Kazakistan’da “Millet Egemenliği” kurulması talebine destek vermek yerine Kazakistan’ın küçük bir azınlık tarafından yönetilmesine destek oldular.
Türkiye’de hem hariciyenin hem de parlamentonun kurumsal tavrı da farklı olmadı. Olaylar olup bittikten sonra TBMM’de Ak Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti’nin ortaklaşa imzaladığı bir metin yayınlandı ve metinde Kazakistan’ın istikrarına vurgu yapıldı. Bu metne Ak Parti ve MHP’nin imza atmasına şaşırmadım fakat CHP ve İYİ Parti’nin bu metni imzalamasını çok talihsiz buldum. Türkiye’de Kazakistan’dan daha kötü bir demokrasi yok. Biz şartlardan memnun olmasak da siyasi ve demokratik açıdan Kazakistan’dan daha ilerideyiz. Fakat bundan memnun değiliz ve daha fazlasını istediğimiz için Ak Parti ve MHP iktidarına muhalefet ediyoruz. Bu muhalefetin öncülüğünü ise CHP ve İYİ Parti yapıyor. Şimdi bu partiler bizim için daha fazla demokrasi isterken, Kazak halkı için neden daha fazla istikrar istiyor. Türkiye’de yaşayanlar demokrasiyi hak ediyor ama Kazakistan’da yaşayanlar hak etmiyor mu?
Fotoğraf: forzaalisherka