[voiserPlayer]
Türkiye’de iktidarın gücünü en çok hissettiğimiz saha medya. Medyadaki araç üstünlüğünün yanında Cumhur İttifakı; devletperest, aşırı-milliyetçi, yerlici ve yabancı düşmanı bir söylemin de taşıyıcısı oldu. Cumhur İttifakı’nı Türkiye, Türklük, din, milli değerler ile özdeşleştiren habitat ve diskurun içinde Millet ittifakı da bu tartışmalardan kaçınma, sakınma ya da aynı söylemin içinden cevaplar türetme kısırlığına genellikle teslim olmuş durumda.
Söylemin İçinde Kalmak
İktidarın salvolarına karşı muhalefetin uyguladığı savunma yöntemlerinden başlıcası bu salvoların siyaset alanının konusu olmadığını iddia etmek. İktidar özellikle kültür savaşının parçası gündemlerle muhalif camiaya saldırdığında Millet ittifakı sözcüleri bu saldırıları çok defa görmezden geliyor. İktidarın kimi saldırılarını ise muhalefet sözcüleri iktidarı yerli-milli olmamakla suçladıkları bir söylem ile karşılıyor. Bazı ender anlarda ise iktidarın söylemine doğrudan karşı çıkılıyor.
Tayyip Erdoğan faiz ve enflasyon konusundaki başarısız uygulamalarını “nass” diyerek dini bir söylem ile savunurken muhalifler, dönüp aynı dini söylemin içinde Erdoğan’a aslında faizleri arttırdığını, iktidarın aslında “faizci” olduğunu ifade ederek karşılık veriyor.[1] Bu şekildeki cevaplarla belki ortalama seçmen gözünde muhalefet görevini yapıyor. Ancak bu ve benzeri söylemlerin Erdoğan’ın dini diskurunu yeniden ürettiği ve o söyleme meşruiyet kattığı da unutulmamalı.
Geri Adım Mı?
Ekonomideki teknik tartışmalara sokulan dini söylem tabii orada sınırlı kalmıyor. Bir adım daha ileri giden Erdoğan en radikal seçmeninin sözcüsü oldu. Erdoğan’ın Sezen Aksu’ya radikal İslami bir noktadan, Çamlıca Camisi’nin minberinde “Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yer geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir.” demesi geniş tepkilere yol açtı.[2] Kendi çekirdek, en radikal seçmeninin hassasiyetlerinin üzerinde sörf yapan Erdoğan bunca tepkinin olduğu birçok hadisede geri adım atmamışken bu defa “Burada çok açık net bir gerçeği ortaya koymakta fayda var. Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu Türk müziğinin önemli bir ismidir eyvallah. Şarkılarıyla insanımızın duygularına tercüman olmuş bir sanatçımızdır bu başka bir şey bunu kenara koyalım. Ama diğer taraftan ben ülkenin cumhurbaşkanı olarak insanımızın hangi inançtan olursa olsun dini değerlerine yani kutsalına laf edilmesine müsaade etmem.“ ifadelerini kullanarak geri atmış gibi gözüktü.[3] Muhalif basın ve siyasetçiler Erdoğan’ın 20 senelik iktidarının ardından zaferlere aç olduklarından Erdoğan’ı derinlemesine değil sathi yorumluyorlar ve onun gündelik pragmatizmi ardındaki sert ideolojik çizgiyi görmezden geliyorlar. Erdoğan’a aslında yapmadığı geri dönüşleri atfediyorlar. Olan biten ise Erdoğan’ın ifade ettiği “yer geldiğinde”deki yerin gelmemesinden fazlası değil.
Erdoğan henüz Sezen Aksu’nun “dilini kopartma” mertebesindeki sert ve uç bir söyleme kendi geniş kamuoyunu ikna edememiştir. Muhtemelen Aksu’yu kınayan kitleler dahi henüz bu derece radikal değillerdir. Erdoğan da neticede söylemini yeri geleceği zamana ertelemiştir. Tüm bunların ötesinde muhalif medyanın hevesle geri adım dediği ifadelerde Erdoğan sadece dil koparmayı mecazlaştırmıştır. İfade özgürlüğüne net bir şekilde kısıtlama kararlılığını ifade etmiştir. Mecazlaştırma yanında, dil kopartma ifadesinin hedefini Aksu’dan ayırıp anonimleştirmiştir ki bu geri adım mıdır tartışılır? Son olarak Erdoğan kendisini “Cumhurbaşkanı” olarak tüm dinlerin koruyucusu pozisyonuna atamıştır. Erdoğan yüzeysel olarak bakıldığında tüm dinlere eşit mesafede duran hakem devlet pozisyonu almış gibi görünse de ne teoride ne de Erdoğan özelinde öyle bir konum mevcut değildir. Erdoğan sadece “tüm dinlerin peygamberlerini kabul eden İslam” söyleminin laik görünen bir yorumunu yapmaktadır. “Erdoğan’ın -sözde- geri adımı” dine karşı “blasphemy”i/küfrü/inkarı suç olarak kabul ettirmenin ardından bu normun uygulayıcısı olarak, pratikte kendi inancını uygulayacağını ifade etmenin ötesinde değildir.
Muhalefetin Yapması Gereken
Muhalefet Erdoğan’ın kendi eylemlerinin ardından gerçekleştirdiği pragmatik yeniden konumlanmalarından kendisine -sahte- zaferler uydurmamalıdır. Erdoğan’ın tartışmalarının dışında kalmak kimi zaman doğru strateji de olabilir. Tartışmadan kaçınılamadığı zamanlarda Erdoğan’ın norm koyucu olmadığının altı çizilmelidir. Hatta daha ileri gidilmeli ve seküler olmayan normların sürekli çatışma çıkardığı konusunda kamuoyu oluşturulmalıdır. Erdoğan’ın kendisini konumladığı dinin koruyucusu konumunun toplumdaki çatışmaları engellemeyeceği, aksine tarih boyunca olduğu gibi bir çatışma kaynağı olacağı anlatılmalıdır.
Erdoğan’ın konuştuğunda kime konuştuğu, kimin tepkisi üzerine geri adım attığı konusunda muhalif entelijansiyanın daha uyanık olması gerekir. Erdoğan asla saf bir pragmatik değildir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme aşamasında kendi çelik çekirdek seçmenine ne kadar önem verdiğini açıkça göstermiştir. İktidarın ekonomik olarak tarihi başarısızlıklara savrulduğu bu dönemde Erdoğan’ın çelik çekirdek seçmenine ve onların taleplerine dönüş yapması da tesadüf değildir. Sezen Aksu’nun dilini kopartma söylemi, İstanbul Sözleşmesinden çıkılması, Ayasofya’nın ibadete açılması zincirine eklenmiş bir halkadan ibaret görülmelidir. Uzun vadede AKP’li geniş kesimlerin Erdoğan ile geldikleri radikalleşme meselesi de konuşulmalıdır. Yine muhalif kesimler temelsiz bir iyimserlikle AKP iktidarı ve Erdoğan sonrasında bu geniş kitlelerin dağılacağına inanıyorlar. Donald Trump’ın seçim yenilgisinin ardından ABD’de Trumpçılık bitmedi. Aksine bugün çok sayıda araştırmada Trump, Biden’ı yenecek bir noktaya ulaşmış durumda.[4] Post-Truth/Hakikat Sonrası çağında dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu tarz bir ılımlılaşma ihtimali görmüyorum. Ana-akım, merkez, merkez sağ gibi kavramların son 20 senedir yaşadıkları başarısızlıkları görerek analiz yapmak şarttır. Türkiye, Erdoğan iktidarının da sonrasında etkileri sürecek geniş radikal fikirlere, hamasete, komplolara mütemayil bir kitle ile yaşayacaktır.[5]
[1] https://www.chp.org.tr/haberler/chp-lideri-kilicdaroglu-butun-faizcilerin-butun-tefecilerin-guvencesi-de-umudu-da-erdogandir?q=
[2] https://tr.euronews.com/2022/01/21/sezen-aksu-nun-sark-s-erdogan-n-n-dillerini-kopar-r-z-c-k-s-ve-gelen-tepkiler
[3] https://halktv.com.tr/gundem/erdogan-sezen-aksu-icin-geri-adim-atti-661996h
[4] https://www.newsweek.com/donald-trump-beats-joe-biden-latest-2024-election-poll-1646713
[5] https://www.politikyol.com/akpnin-sagi-asi-karsitlari-ve-populizm/
Fotoğraf: Michael Dziedzic