[voiserPlayer]
Bir sevdadır bizimkisi yıldızlara yazılan… Cemil Ferobo gözü gibi baktığı light freighterında galaksi haritasına bakarken sağ üst köşede arkadaşlarıyla Mustafar gezegeninde bir pavyonda, iş arkadaşlarıyla beraber Twi’lek dansçıların önünde poz verdiği fotoğrafa bakıp iç geçirdi… Şimdi hepsi galaksinin dört bir yanına dağılmışlardı ekmek parası için. Hala sık sık haberleşiyor olsalar da fotoğrafın çekildiği günden beri bir daha birbirlerini görememişlerdi. Gurbet böyle bir şeydi belki ama, kaçakçı sınır bilmezdi. Kaçakçı güven erbabıydı. Kendisine teslim edilen malı tek parça halinde adrese teslim edendi. Ve Cemil Ferobo kendi sisteminin en iyilerinden birisiydi. Anılara esir düşmüştü Cemil. Yollarda geçen korsanlarla köşe kapmaca oynadığı uzun yolculuk onu yıpratmıştı. Teslimat anında anlaştığı paradan daha fazlasını istemeyi kafasına koymuştu bile. Kargonun ne olduğunu bilmiyordu ama izlediği rota üzerinde böylesi bir soyguncu ilgisi beklemiyordu. Aç gözlü değildi, emeğinin karşılığını istiyordu… Aniden ağız dolusu küfretmeye başladı. Navigasyona baktığında, hemen yolu üzerinde bir tane Cumhuriyet hizmetinde devriye görevinde bulunan Venator sınıfı bir Star Destroyer vardı. Bu sistemde sürekli bir savaş olduğu için bu olağandı ama işin kötüsü yol üzerinde karşılarına çıkan tüm ticari gemileri sorgulama olasılıkları vardı. Aklı kargoya gitti bir an. Daha içinde ne olduğunu bilmediği bir şeyle Galaktik Cumhuriyet’e yakalanmak istemiyordu. Rota üzerindeki düşük hızlı asteroidlerden birisini gözüne kestirdi. Hızını yavaşlatıp sabitledi ve onun üzerinden geçerken usulca hangar kapısını açıp kargoyu asteroidin üzerine bırakıp, sabitledi. Star Destroyerın radarına girmişken geri dönüp tüm dikkati üzerine çekmeyi göze alamazdı. Kontrol edilsin veya edilmesin Destroyer yakınından geçen rotasını bozmayacak, 2 parsec sonra ışık hızıyla geriye sıçrayıp asteroidi bulup, kargoyu alıp yoluna daha uzak bir rotadan devam edecekti. Ve elbette bu yüzden kafasında zaten arttırmış olduğu teslimat ücretine bir zam daha yapmıştı. Kağıt üzerinde bir sözleşme olmasa da, alıcının onun çektiği zahmetleri anlayışla karşılayacağından emindi Cemil. Solarbenite tesbihini cebine koyup T’bac sigarasını konsolun üzerinde söndürdükten sonra planını uygulamaya koyuldu…
Star Wars evreninde neden Türk yok? Hintli var, Uzakdoğulu var… Varoğlu var ama Türk yok? Bu beni çok rahatsız ediyor sayın okuyucular… İster misiniz Star Wars aslında dünya tarihinin ileriye sarılmış bir versiyonu olsun ve tüm dünya ülkeleri galaktik kolonizasyonlarını tamamlarken biz hala islamcılarla uğraşıyor olalım? Düşünsenize bir yandan seçim sonrası oy sayımını takip ederken tarayıcıda diğer sekmede elin Almanının galaksinin öteki ucunda 40G hızıyla yaptığı Twitch yayınını izliyor olalım? Levent Kırcavari bir giriş gibi gelse de yazıya başka türlü giriş yapmak aklıma gelmedi. Bir şekilde Lucas Arts ve Disney’e baskı yapıp bizden, içimizden bir karakter olmasını sağlamamız lazım. 3 tane üçleme geçti, onlarca oyun, çizgi roman, roman çıktı piyasaya. Ve kaç tane Türk var bunların içinde biliyor musunuz? SIFIR! VE BAYIM, BU KABUL EDİLEMEZ!
Şunun şurasında çok az kaldı Star Wars Episode IX: Rise of the Skywalker’ın gösterime girmesine. Bu kadar kısa sürede filmlerin, dizilerin hepsini izleyecek, çizgi roman ve romanların hepsini okuyacak ve oyunların hepsini oynayacak zamanınız olmadığını düşünürsek (ki öyle bir zaman zaten yok) en azından sinematik köklerine doyurucu bir yolculuk yapabiliriz diye düşünüyorum. Yazı 4 bölümden oluşacak. Öncelikle Star Wars konseptinin nereden ortaya çıktığına bakacağız, filmlerle ilgili bilinmeyen detayları inceleyip şimdiye dek yayınlanmış Star Wars filmlerine dair kısa bir hafıza tazeledikten sonra son filmden beklentilere ve söylentilere gireceğiz.
1. İlham Kaynakları
1977’de tanıştığımız Force kavramı 42 yıldır hayatımızda. Peki, gerçekten Star Wars (en azından temelde) bir bilimkurgu olarak anılabilir mi? Hem evet hem hayır. Her ne kadar George Lucas’ı Star Wars çekmeye iten sebeplerden birisi Flash Gordon isimli bir uzay macerasının film haklarını alamamak olsa da çok güçlü western kökleri bulmak mümkün Star Wars evreninde. George Lucas elbette anlattığı hikayenin özünü yine de Flash Gordon serisinden almış olsa da esas esin kaynağı başka yönlerde yatıyor. Öncelikle 1936 yapımı Flash Gordon filmine dair kısa bir bakış yapalım diğer ilham konularını yazının ilerleyen satırlarında göreceğiz.
George Lucas sadece introyu almakla kalmamış tabi ki… 1934 yılında yayınlanan popüler bir çizgi romandan uyarlanan üç filmde şeytani bir imparatoru durdurmak için ormanlık, buzlu, sulak, çöl ve bulutlar üzerinde şehirlerde serüvenlere atılan Flash Gordon ve kahramanlarımızın hikayesinin kimi detaylarını filmin arasına serpiştirmiş. İşin ironik tarafı ise Star Wars’un gösterime girip gişe rekorları kırmasının 3 yıl sonrasında beyaz perdeye tekrar çıkarma yapan sarışın kahramanımız bu defa istediğini bulamamıştır. Bu çok kötü taklidin taklidi film akıllarda sadece Queen’in filme özel bestelediği Flash şarkısı ile akıllarda yer edebilmiştir. Benzerliklere dönersek meşhur kriket oyuncumuz (1980 yapımı filmde rugby oyuncusu) ve Luke Skywalker arasında paralellikler vardır. Kötü adamımız, uçan ewoklarımız mevcut. İzledikçe daha çok benzerlikler bulmak mümkün. Karakterlerin önemli kısmı Flash Gordon filminden uyarlama olsa da hepimizin favorisi karanlık Sith Lordu Darth Vader’ın köklerini ise Frakenstein’da bulabiliriz.
Olay sadece Flash Gordon ve Frankenstein’s Monster ile bitmiyor elbette. Akira Kurosawa’nın Kakushi Toride No San Akuni (The Hidden Fortress) ve John Ford’un The Searchers filminden fena halde esinlenmeler vardır. Dış mekan çekimleri ve karakterin serüvenlerinin anlatım dili The Searchers kaynaklıdır. Star Wars’da inceden inceye Western esintileri hissetmeniz sebepsiz değil. Speeder (at) sürerek Cantina’ya (Saloon) giden kahramanlarımız İmparatorluk askerlerinin kontrol ettiği (Kızılderili/ Konfederasyon askeri, hangisi uyarsa artık…) çöllerle kaplı bir gezegenden (Western filmlerinin neredeyse üçte birinin geçtiği bir ortam) sıvışmak için kaçakçının birisinden (Kanun tanımaz bir cowboy) yardım isterler. Ama kaçakçının kendi dertleri vardır… Ama yine de dediğim gibi The Searchers filminden görsel olarak etkilenen Lucas için bu yeterli değil. Ayrıca iyi bir hikayeye ihtiyaç duyuyor ve bunun için tarihin gördüğü en büyük yönetmenlerden birisi olan Kurosawa’nın kapısını (veya hikayesini) çalıyor.
Akira Kurosawa ismi geçince çoğu kişinin aklına kahramanları samuray olan filmler geliyor. Yönetmen-i Azam’ın filmografisini bununla kısıtlamak doğru değil ama bir dereceye dek hak verilebilir. Kurosawa’nın Batı coğrafyasında en çok ses getiren filmlerinin merkezinde samuraylar vardır. E, peki başta Star Wars- Western ilişkisi kurmaya çalışırken samuraylar nereden çıktı? Şuradan çıktı, büyük yönetmenin çocukluk yıllarında sessiz sinemalarda anlatıcılık yapan abisi ve samuray soyundan gelmesine rağmen çocuklarının batılı eğitim almasında ısrarcı babasının yabancı film tutkusunun etkisiyle sürekli izlediği Western filmler onun anlatım dilini fena halde etkilemiştir, örneğin The Hidden Fortress çoğu eleştirmen tarafından John Ford’a bir saygı duruşu olarak addedilir. Aslında Kurosawa’nın işleri arasında Western esintili tek film de değildir. Yojimbo (daha sonra A Fistful of Dollars olarak Holywood birebir çalacaktır hikayeyi), Sanjuro ve Seven Samurai (Magnificent Seven olarak uyarlanacaktır sonradan) kılıçlı cowboy filmleridir özlerine bakıldığında. Kurosawa 2. Dünya Savaşı sonrasının “kostüm drama/ dönem filmi” olarak tanımlanabilecek sinema akımlarından Jidai-Geki (evet bu vesileyle Jedi isminin nereden geldiğini de aradan çıkarmış olduk) türünden eserler vermektedir. Ama batılı bir anlatım tarzıyla yapmaktadır bunu.
Hidden Fortress’ın konusuna gelirsek: İki tane basit köylünün savaş döneminde kavga edip ayrılmaları, sonra esir düşüp aynı ortamda çalışmaya zorlanmaları ve bu esnada yollarının kesiştiği başına buyruk inatçı bir prenses ve ona eşlik eden General Makabe’ye serüvenlerinde yardım etmesidir. Prenses halkının katlandığı şeyler yüzünden acı içindedir, Makabe çeşitli kurnazlıklarla koruması altındakileri düşmanların arasından geçirir. Makabe daha sonra düelloda eski bir arkadaşı ile karşı karşıya gelir, düelloyu kazanır ve eski arkadaşının canını bağışlar. Bu eski silah arkadaşı, filmin ilerleyen sahnelerinde yüzü deforme olmuş bir şekilde tekrar ortaya çıkar ve kahramanlarımıza yardım eder. Özetle George Lucas iyi bir bilimkurgu makyajı ardına gizlediği bir western ile sinema endüstrisini domine etmiştir demek gayet mümkündür. Karakterleri ve mekanları Flash Gordon serisinden, çekim teknikleri ve evren tasarımını The Searchers’dan konuyu ise The Hidden Fortress’tan almıştır. Çoğu yönetmenin bir kitabı, bir olayı hatta yıllar önceden çekilmiş bir filmi uyarlarken batırdıkları projeleri düşünürsek aslında başarılı da olmuştur diyebiliriz. Ama bunu sadece ilk film (daha doğrusu Episode IV: New Hope) özelinde söyleyebiliriz çünkü daha sonra kendisini Star Wars şirketini yönetmeye o kadar kaptırmıştır ki prequel sequel filmlerinde çok kötü bir performans göstermiştir ama bu konuya ileride değineceğiz.
2. Star Wars Evreninin Bilinmeyenleri
- 50+ milyar dolar net ekonomik değer yarattı: İnternetleri arattığımda en dişe dokunur haber 2015 yılına dair bir Fortune makalesi. Makalede yaklaşık 42 milyar dolar değer biçiyorlar Star Wars’a. Ki daha o zaman The Last Jedi henüz gösterime girmemişti. O günden bugüne dek, bilgisayar oyunları, yan ürün satışları, dvd veya online streaming kiralama gelirleri, oyuncak satışları vs. gibi şeyleri de eklersek 50 milyar sınırını geçmiştir diye düşünmek çok abartı kaçmaz herhalde.
- Star Wars’u Fox’un elinden nazikçe koparttı: George Lucas’ın Star Wars’a dair ilk çalışmaları 1971 yılına dek uzanıyor. Kafasındaki ilk fikir Flash Gordon veya Buck Rogers benzeri bir film yapmak iken şartların zorlamasıyla daha farklı bir yöne yelken açmak zorunda kalıyor. Ama o sıralarda tanınmayan bir yönetmen olduğu için bu kadar büyük bir prodüksiyonu çekebilmek için isim yapması lazım olduğundan ilk eserlerini veriyor. Önce THX 1138’i çekiyor bu film fazla ilgi görmüyor ama sonrasında çektiği American Graffity düşük bütçesini kat be kat aşan bir gişe geliri elde ediyor ve üstelik En İyi Yönetmen dahil olmak üzere 5 dalda Oscar’a aday gösteriliyor. Bunun verdiği ünlü Fox’un kapısına Star Wars taslak metni ve ilginç bir sözleşmeyle dayanıyor. Sözleşme genel hatlarıyla standart olsa da 2 maddesi ilginç. Ne olursa olsun devam filmleri ve filmlerle ilgili merchandise hakları sadece kendisinde kalması kaydıyla piyasasının daha düşük bir tutarında Star Wars çekmeyi teklif ediyor. Fox’un kendisinden ve elindeki senaryodan beklentisi düşük olduğu için bu teklifi kabul ediyor. Sonrasını hepimiz biliyoruz…
- Senaryo 4 defa büyük değişikliklerle yeniden yazıldı: George Lucas’ın büyük stüdyoların kapısını aşındırdığı elindeki ilk senaryo şu an bildiğimiz filmden baya farklı bir şey aslında. Bu tekrar tekrar yeniden yazma sürecinde Francis Ford Coppola’dan da sık sık görüş alıyor hatta. İlk taslakta Kane Starkiller ana kahramanımızın ismi. Daha sonra Luke Starkiller yapıyor, en son soyismini Skywalker olarak değiştirip orada bırakıyor. Han Solo kurbağaya benzeyen bir uzaylı, Luke çiftçi çocuk değil general. Hatta Force da yok. İlk taslaklarda ismi Bogan. Düşünsenize Old Ben Kenobi’nin “Luke. Use the Bogan” dediğini…
- Bilimkurgu türünün küllerinden doğmasına sebep oldu: Star Wars (fanların düşündüğünün aksine) tarihteki ilk bilimkurgu filmi serisi değil. Hatta çok sevmeme rağmen şahsi en iyi 10 bilim kurgu filmi listeme de almam bu serideki filmleri. Çünkü her ne kadar eğlenceli ve şaşırtıcı olsa da değişik, orijinal ve çığır açıcı bir şey pek yoktur. Zaten yukarıda ilham kaynaklarını saydık, aslında bilimkurgu bile sayılmayabilir bazıları tarafından. Ama bu, Star Wars’un 70’li yılların sonunda insanların evlerinde televizyonları sinemaya tercih ettiği bir dönemde çıkmış, izleyicilerin o zamana dek ciddiye almaya yanaşmadığı bir türü herkesin dikkatine sokmuş bir eserdir. Star Wars’un başarısından cesaret alan sektör birbiri ardına bilimkurgu projelerinin üzerindeki tozları kaldırmıştır. Time After Time, The Brood, Alien, Superman, Invasion of the Body Snatchers, Mad Max, Close Encounters of the Third Kind, Blade Runner ve daha nice film Star Wars’un açtığı yoldan geçmiştir.
3. Star Wars filmlerine genel bir bakış
Yazının buraya kadar olan kısmına dek iyi idare etmişimdir diye düşünüyorum ama esas ihtilaflı kısım şimdi başlıyor. Kendi beğenime göre Star Wars filmlerini iyiden kötüye doğru sıralayacağım. Okurken küfür etmezseniz sevinirim diyeceğim ama genel olarak Star Wars hayranlarının şimdilerde ifade ettikleri fikirlerine bakarsak bu pek mümkün olmayabilir gibi geliyor.
1) Episode V: Empire Strikes Back
Bu konuda pek tartışma olacağını sanmıyorum açıkçası. Tüm Star Wars franchiseının göz bebeği, seri içinde en sevilen film. Eğlenceli bir hikaye akışı, komik ve hafızalara ebediyen kazınan replikler, sürekli izleyiciye gerçekmiş hissi veren bir tehditin varlığı… İlk filmin popülaritesine kendisini kaptırmadan orijinal materyali alıp onun üstüne ekleyerek aşan bir eser. Loser bir Darth Vader’dan galaksinin en büyük kötüsünü yaratır. A New Hope filminde kaypak ve ne yapacağı kestirilemeyen Han Solo gözü pek bir maceracı olarak karşımıza çıkar. İlk olarak mızmız bir ergen olarak tanıdığımız Luke Skywalker’ı ideallerinin ve arkadaşlarının peşinden canını riske atmaya çekinmeyen bir kahramana çevirir. Ve Yoda ile ilk bu filmde tanışırız. Irvin Kershner üniversitede öğrencisi olan George Lucas’ın ısrarıyla çektiği filmle tarihe geçmiştir demek gayet hakkaniyetli olacaktır. Filmle ilgili yönetmenin yorumları da gayet şuur açıcı, buradan okuyabilirsiniz…
2) Episode IV: A New Hope
Modern çağın en cesur mitos yaratma girişimlerinden birisi. Makyajı kazıdığınız her yerde bir başka esinti bulsanız da bunların bir araya getiriliş şekli başarılı. Farklı kaynaklardan böyle her yönüyle uyumlu bir anlatım çıkartabilmek kesinlikle küçümsenecek bir başarı değil. George Lucas her ne kadar büyük bir yönetmenden daha ziyade başarılı bir girişimci olsa da bu filmde güç ondan yana.
3) Episode VIII: The Last Jedi
2017’de çekilen bu filmin tartışmaları hala devam ediyor. Star Wars hayranlarının “lore”un içine edildiği yönündeki iddialarını görmezden gelirsek çekimleri ve konuyu işleme şekliyle ilk üçlemenin sonrasında çekilen en düzgün film. Tüm o hayran kavgaları, film oyuncularına yapılan toplu cyber bullying pratikleri, haksız ithamlar… Bu filmin değerinden bir şey eksiltmiyor. Kurgusu düzgün, oyunculukları iyi, Episode VI ile tanıdığımız karakterlere derinlik getirilmiş ve bir süredir devam etmekte olan Star Wars = Anakin Skywalker soyundan gelenlerin etrafında dönen bir uzay draması mevzusunu bıçak gibi kesmiştir. Sadece bunun için bile çok değerli ama sanmayın ki Disney gibi bir stüdyo işin içindeyse bir yönetmenin bu kadar özgür davranmasına izin verir. Her ne kadar Episode VII ile devamlılık sorunları ve hikayesel boşluklar var gibi gözükse de adım gibi eminim Rise of the Skywalker da bunlar itinayla doldurulacaktır.
4) Rogue One: A Star Wars Story
A New Hope hikayesinin başlangıcında ve merkezinde Deathstar vardır. Galaksinin en yıkıcı gücü faaliyete geçmek üzeredir, İmparatorluk planların sızmasını önleyememiştir ve Leia Organa bunları ele geçirmiş bir şekilde asilere vermek üzere yoldadır. Sonra olaylar gelişiyor haliyle… Bunca yıl Star Wars ile ilgili onca şey izleyip, okuyup, oynamanıza rağmen hiç bu Deathstar’ın zayıf noktası neden var, asiler nasıl bu planları ele geçirdi gibi şeyleri hiç merak etmiş miydiniz? Hadi merak ettiniz diyelim, bunu bir film olarak sinemada izlemek gibi bir isteğiniz var mıydı? Eğer bu iki soruya da cevabınız evetse ben de yıllardır başıboş duran Star Wars nerd sıfatımı devretmek üzere sizi Beyoğlu 18. noterine davet ediyorum. Aslında gayet eğlenceli ve heyecanlı bir film bu. Duygusallığı da aksiyonu da dozunda, oyunculuklar ve efektler gayet iyi. Ve Darth Vader’ı ilk defa beyaz perdede izleme şansı (Revenge of the Sith’i saymıyoruz)!!! Peki, beni rahatsız eden ne bu filmde? Aslında film iyi, onunla bir alıp veremediğim yok. Ama Disney’in Star Wars evreni haklarını George Lucas’tan aldıktan hemen sonra böyle bir projeye imza atması Force’un geleceği hakkında bazı soru işaretleri oluşturuyor kafamızda.
5) Episode VII: The Force Awakens
Disney’den ilk çıkan Star Wars filmi. Yaaaani kötü demem asla ama… A New Hope’un hikayesini ve kurgusunu birebir kopyala yapıştır şeklinde karşımıza çıkarmaları da çok hoş değildi. Disney’in her filmden yüz milyonlarca dolar kâr etme hırsını anlamama rağmen yeni üçlemeye başlangıç niyetine bizi serinin en başına itmeleri biraz saçma geliyor. Hayranlar bu filmi seviyorlar ama esas sinemasal sıkıntılar bu filmde baş gösteriyor misal. Karakterler çok tek düze. Meşaleyi devretme döngüsünü bu film üzerinde kuruyorlar ama karakterler yeni… Nasıl desem? Biraz garip gibi. Kylo Ren sanki LYS hazırlığı için okula gitme bahanesiyle girdiği internet cafede babasına yakalanıp geçici olarak dayısının yanına giden atarlı bir ergen gibi. Tam tersine Rey arka planda herhangi bir bilgi veya ipucu verilmemesine rağmen her alanda çok iyi. Film ilk üçlemenin tüm filmlerinin kendi içlerinde ve beraberce başardıkları Heroe’s Journey konseptine pek uygun değil Rey.
Yukarıdaki görsel genel olarak tüm mitleri inceleyen ve bunların ortak bir patterni olduğunu iddia eden Joseph Campbell’in, Türkçeye “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” ismiyle çevrilen, kitabının özeti diyebiliriz. İlk üçlemenin başarılı bir şekilde yaptığı şey bu filmde biraz aksıyor. Maceraya çağrı (call to adventure) kısmı sallantıda. Bu çağrı Finn’e mi, Rey’e mi, Poe’ya yapılmış anlaşılır gibi değil. En azından anlatım olarak değil, yoksa filmin başrol künyesini bildiğimiz için çıkarım yapabiliyoruz. Doğaüstü yardım (supernatural aid) ancak bazı kareleri zorlayarak yorumlayınca çıkartabildiğiniz bir şey. Rey sürekli bir şeylerin kendisini çektiğini, çağırdığını hissediyor gibi oluyor tam. Çeşitli belalar başına musallat oluyor ve görünmeyen bir el (Force, keke sen mi geldin?!) bunları atlatmasına yardım ediyor. Bunun yanı sıra daha hakkında hiçbir şey bilmiyorken top class bir pilot olduğunu da öğreniyoruz (ne ara veya ne zamandan beri bu konularda bu kadar usta?). Eşik (threshold) geçme kısmı yine belirsiz. Finn veya BB8 ile yollarının kesişmesi mi, yoksa galaksinin engin boşluğunda Han Solo’nun onları bulması mı? Yoksa gittikleri Takodana gezegeninde Maz Kanata’nın Luke Skywalker’a ait lightsaberın gizlendiği yerden onu çağırması mı (ayrıca o lightsaber, Bespin gezegeninde Darth Vader Luke Skywalker’ın eline kesince uçmamış mıydı? Orada ne işi vardı?) mühim olay? Hangisi bu eşik? Yardımcı rolüne aday birden fazla karakter var. Mentor kısmı yine şeffaf bir şekilde anlaşılabilir değil… Komple tüm filmin hikayesini bu denkleme uymayan taraflarıyla anlatabilirim ama olay bu değil. Force Awakens Heroe’s Journey denklemine uygun ilerlemiyor, ki tekrar ediyorum ilk üçleme bu konuda gerçekten çok başarılıdır. Hadi illa bu kalıpla ilerlemek zorunda değil, kabul. Ama anlatımı neden zayıf? Üstelik A New Hope’un karbon kopyasıyken. Yani demek istediğim şu hayranların Last Jedi ile ilgili ithamları bu filmde misliyle ve daha beceriksiz bir şekilde işlenmiş olarak mevcut. En bonkör halimle Force Awakens için iyi ama o kadar da göz alıcı değil diyebiliyorum. Daha fazlası içimden gelmiyor.
6) Episode I: The Phantom Menace
Sinemada ilk izlediğim Star Wars filmi. Arada sırada bir yerlerde Star Wars’a dair bir şeyler görüyordum ama bu filmi izlemeye ilk gittiğimde konu hakkında en ufak fikrim yoktu. Ki o dönemde X-men ve Lord of the Rings gibi filmler de ringe çıkıyordu ufaktan. Bunlarla ilişkim daha sağlamdı. Çünkü birisinin kitaplarını okumuştum, diğerine gelirsek çocukluktan beri her yerde çizgi romanlarını kovalıyordum. Ama ona rağmen Phantom Menace’ı izlemiştim ve sinemadan mutlu ayrılmıştım onu hatırlıyorum. Yıllar sonra akil baliğ bir şekilde, evrene daha hakim bir şekilde izleyince bu beğeni biraz azalmıştı elbette. George Lucas 1977’den beri film yazıp yönetmekten ziyade Star Wars şirketini yönetmekle kendini meşgul ettiği için nasıl senaryo yazılır, karakter oluşturulur, film nasıl yönetilir, kameralar hangi açıdan nasıl çekim yapar da izleyici etkileyici bir şekilde yakalanır o an… Kendisi bunların hepsini unutmuş. Ama tüm bu eksiklere rağmen hala Heroe’s Journey kavramına vakıf (gibi). Evet filmin atmosferini baltalayan bir Jar Jar Binks fenomeni var ortada. Sahneye her girdiğinde izleyiciyi uyuz ediyor ama ondan ötesini görürsek, film fena değil. John Williams (ki ilk filmin ruhuna işlemiştir müzikleriyle, çok sade, sahneye dair izleyiciyi moda sokan harikulade eserler besteleriyle) kendisine büyük başarı getiren Star Wars serisine muhteşem bir şekilde geri dönüyor. Düzgün ve heyecanlı light saber düelloları. Cool bir villain. İlk üçlemenin bize verdiği her şey (biraz daha başarısız olsa da) bu filmde mevcut!
7) Solo: A Star Wars Story
Han Solo’ya dair merak uyandıran her şeye baştan savma bir bakış. Eğlenceli tarafları olsa açıklamaları biraz zayıf gibi. Han Solo’ya dair daha derin bir kavrayış yerine zarlara, pelerinlere, gemiye odaklanmaları filmin anlatımına büyük darbe vuruyor. Daha önceden bildiğiniz ve sevdiğiniz Han Solo ile bu filmdeki Han arasında ilişki kurmakta biraz zorlanabilirsiniz. Efektler biraz yorucu olsa da düzgün oyunculukları ile göz dolduruyor.
8) Episode II: Attack of the Clones
Aslında bu filmin detaylarına dair daha fazla vakıf olabilmek için Clone Wars TV dizisi var, onu izleyince bazı şeyler taşlar kafanızda daha iyi oturuyor ama film çok silik. CGI ile boğulan sahneler, kötü oyunculuk, daha kötü diyaloglar ve konu anlatımı… George Lucas Episode I ile ilgili eleştirmenler cephesinden gelen her şeye kulaklarını tıkayıp bunu çıkartıyor. Aradan geçen sürede görüyoruz ki yönetmenlik yetenekleri daha da geriye gitmiş ve bu serinin gidişatını düşünürsek iyimser olmamızı engelliyor. Üstelik daha fazla light saber action sahnesi olmasına rağmen bunlara düzgün koreografi uygulanmadığı için ucuz bir tv filmiymiş hissi ediniyorsunuz. Yoda’nın icraatın içinden sahneleri bile çok kötü inşa edilmiş. Zaten büyük ustanın her yanından CGI fışkırıyor, biraz daha uğraşıp düzgün bir şey çıkarsaydınız keşke…
9) Episode III: Revenge of the Sith
En anlamadığım şeylerden birisi… Star Wars’un en çok korunup kollanan filmi ve nedendir pek anlamıyorum. Daha fazla CGI, daha da kötüleşen aksiyon sahneleri. Artık nefes aldırmayacak denli abartı oyunculuklar. Sanki kurgu ustasıymış gibi George Lucas’ın önceki iki filmde komplolarla örmeye çalıştığı ama sürekli ipin ucunu kaçırdığı entrikaları düğümleme çabası… Kötü bir zemin üzerine inşa edilen, malzemeden çalınmış çok katlı bir apartman gibi. İçi zaten dayanıksız, dışı ise akıl almaz derecede çirkin. Bu kadar çok sevilmesine yıllardır anlam veremiyorum.
10) Episode VI: Return of the Jedi
İlk kare orijinal filmde yayınlanan sahne. Ama Revenge of the Sith’ten sonra George Lucas dayanamayıp son sahnesini ikinci karedeki gibi değiştiriyor. Yatacak yerin yok Corç…
Yanlış anlama olmasın! Aslında sinemasal açıdan düşünürsek bu film prequel sequel filmlerinden (yani Episode I-II ve III) kötü değil. Oyunculuk fena değil, dramatik açıdan ortalama, efektler yine döneminin en göz dolduranlarından… Ama bu filmi sevmemenin esas nedeni (hayır Ewoklar değil, onlar da tahammülü zor yaratıklar) A New Hope ile düzgün bir başlangıç yapılan seride Empire Strikes Back ile zirve yapmasının ardından kendisine bırakılan tüm güzel olasılıkları boşa çıkarmasıdır. Basit bir köylü çocuğunun uzayın derinliklerine olan yolculuğunun işlendiği ilk filmden sonra Empire Strikes Back, Star Wars için tek yolun Skywalker sülalesi olmadığını, olayların daha büyük bir skalada işlenebilmesi ihtimalini sunmuştur. Tabi sonrasında George Lucas dayanamayıp işi yine Skywalker aile dramasına denkleştirmiştir. Demem o ki bu filmden sonra Lucas kendisine çok fazla bir seçenek bırakmıyor açıkçası. Star Wars evrenini The Last Jedi değil en başta 1983 yılında yaratıcısı kendi elleriyle öldürüyor bir nevi.
4. Star Wars Evreninin Geleceği
Yazıyı buraya kadar okuduysanız yazının kalanını sonra okumak üzere bırakabilirsiniz. Bu büyük hikaye düğümlenmek üzere eski filmler, oyuncu, yapımcı, yönetmen röportajları, trailer didik didik edildi. Ortalık teorilerden geçilmiyor adeta.
- Rey aslında bir klon: Rey’in ebeveynlerinin kim olduğunun bilinmemesi ve Anakin Skywalker’ın babasına dair belirsizlik birleştirilip ortaya atılmış bir şey. Aslında her şeyin arkasında Palpatine var. Midichlorian manipülasyonları ile Force yeteneği güçlü bireyleri klonlayıp ortaya çıkmalarını sağladı. Anakin ve Rey bu açıdan benzer.
- Force Ghost Jedilar film sonunda etkili olacak: Yoda, Obi Wan, Qui-Gon Jinn ve belki de Anakin Skywalker? Skywalker hikayesinin anlatıldığı saganın son ayağında bu ekibin çıkarma yapacağına yüksek ihtimal veriyorum.
- Dark side C-3PO: Rey’in ilk karede elinde tuttuğu silah antik bir Sith artifactı. Ve Palpatine’in yerini bulmak için C-3PO’ya (kendi iddiasına göre 6 milyon dil veya iletişim şeklini biliyor, yani mümkün) tercüme ettirmeye çalışırlarken olanlar olur.
- Jedi, meday yok kardeşim o dükkanı kapatıyoruz: Kevin Smith bu teoriyi ortaya atmış. Filmografisi gibi kendisini de ciddiye almaya gerek var mı bilmiyorum ama söylediği şu ki “aslında son iki filmin ismi, bu destanın nasıl bitirileceğini söylüyor “The Last Jedi” bir işaret “Rise of the Skywalkers” ile kastedilen bundan sonra tüm Jediların kendilerini “Skywalker” diye çağıracağı.
- Rey Jedi Order’ı tekrar kuracak, Broom boy alt yapıya ilk alınanlardan: Rey’in Jedi dinini tekrar canlandırması muhtemel ama teoriler havada uçuşuyor açıkçası. The Last Jedi’ın sonunda süpürgeci çocuğun olduğu sahneyi hatırlıyor musunuz? Hani filmin sonunda çocuk dışarıyı süpürmek için çıkıyor ve elini uzatınca süpürge eline doğru geliyor. Fanlar o çocuk Rey’in kuracağı New Jedi Order’da olacak diyorlar. Ben broom boy nasıl işin içine dahil edildi bilmiyorum ama nasılsa çılgınlığa para istemiyor kimse. Bazı web siteleri aslında o velet Luke Skywalker’ın çocuğu filan diyorlar…. Anlayacağınız ortalık çok karışık
- Snoke aslında Ben Solo’nun bilinçaltı: Aslında Ben Solo (Kylo Ren) o kadar güçlü ki içsel çatışmaları onu light sidedan uzaklaştırırken bunu nihayi yapmak için Snoke’u yarattı. Bu teorinin temelinde de Snoke’un Kylo Ren’in tüm güvensiz hissettiği şeyleri bilmesi var ama daha da fazla zorlanamazdı herhalde bir teori.
Teorileri bitirdiğimize göre galaksinin geleceğini konuşalım. George Lucas’ın ellerinde can çekişen bir markayı Disney’e vermesinin ardından şimdiye dek çıkan işler tam olarak kendisinden beklendiği gibi. Disney, Star Wars markasını uzun zamandır yiyen ama süt vermeyen bir inek gibi sağdıkça sağmaya başladı bile. Filmlerden azade bunun ilk sinyallerini The Mandalorian dizisinde görebilirsiniz. Dizinin şimdiye dek çıkan bölümleri fena olmasa da, ilk üçlemede para getirebilecek ne varsa hepsini ekrana doldurma derdindeler gibi görünüyor açıkçası. Bir de yeni üçleme ilk başladığında neredeyse 3-4 ayda bir yeni proje söylentisi dolaşıma girerdi, Solo filminden sonra onlar da kesildi. Misal zamanında çok popüler olan ama Disney Lucas Arts’ı alınca ilk fişini çektiği projelerden olan Clone Wars geri dönüyor 2020’de! Solo faciasından önce film olarak yapılması planlanılan, sonra iptal edildi denilen Obi Wan Kenobi’nin hayatına odaklanan bir dizi geliyor. Ewan McGregor ile birlikte üstelik! Ama Star Wars hayranlarının kafasını bu sıra en çok Rise of the Skywalker’dan sonra çekilecek üçleme meşgul ediyor.
Disney dur durak bilmeden Star Wars geleceğini şekillendirirken, daha bu üçleme nihayete ermeden Game of Thrones’un son sezon rezaletinin altında imzası olan David Benioff ve D.B. Weiss ile anlaştığı duyuruldu. Üçleme ile ilgili herhangi bir detay henüz sızdırılmadı ama Revan dönemini anlatacak bir Old Republic filmi olacağını söyleyenler de oldu, galaksinin bilinmeyen bir ucunda Jedi ve Sithlerle alakasız bir eser olacağını da. Anlaşılan o ki Disney’in kafasındaki Star Wars ile MCU hemen hemen birbirine paralel. İki büyük markanın izleyici kitlesini Disney+ ve sinema salonları arasında sektirerek sürekli gelirini arttırmayı hedefliyor. Ama elbette bu iki alanda da bir an gelecek ve market doygunluğuna ulaşacak… Diziler, filmler eskisi kadar ilgi görmemeye başlayacak ama hangisi çıkmaz sokağa ilk girecek henüz bilemiyoruz elbette. Bu uzun yazının sonuna dek sabrettiğiniz için teşekkür ederim. Güç hepimizle olsun!