Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Sosyal Bilim İnkarcılığı
    Yazılar

    Sosyal Bilim İnkarcılığı

    Doğan Gürpınar3 Temmuz 20226 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Anti-entelektüalizm daha çok sağla özdeşleştirilse de gördüğü işlev sebebiyle aslında tüm keskin hatlı siyasi-ideolojik odaklarca paylaşılmaktadır. Böylece kapalı devre anlatılar dışarıyla temas etmeyerek kendi saflıklarını korurlar. Anti-entelektüalizme dair 1963 tarihli kurucu metni kaleme almış Hofstadter, son on yılda yeni anti-entelektüalizmin ilhamı, popülizmin yükselişiyle beraber popülizme dair de kurucu metniyle yeni bir ilgi görür oldu. ABD’de Trump çağında sağdan yükselen anti-entelektüalizme dair kamusal entelektüel sahada peş peşe yazıların çıkması vaka-ı adiyeden oldu. Bu yazıda ise yeni bir anti-entelektüalizm analizi yapılmayacak. Ancak daha spesifik olarak vardığı bir haline bakılacak. O da sosyal bilim inkarcılığıdır.

    Geçtiğimiz günlerde İlker Aytürk ve Berk Esen’in derlediği Post-Post-Kemalizm kitabının ön duyurusu sosyal medyada çıktı. Kitap ismini Aytürk’ün 2016’da Birikim dergisinde yayınlanan yazısının başlığından almaktaydı. Aytürk bu yazıda Türkiye’deki sol-liberal siyasal çizgiyle uyuşan revizyonist tarihyazımının bir eleştirisini sunmakta ve bu paradigmanın eksik ve açıkta bıraktıklarını doldurarak aşılması gerektiğini savlamaktaydı. Bu makaleye destek veren ve karşı çıkan makaleler de Birikim dergisinde kendilerine yer bulmuştu. Post-Kemalist paradigmanın Türkiye modernitesinin boyutlarını kavramada yetersizlikleri ve Türk modernitesini belli bir şablona hapsettiği savlarından hareketle yayınlanan söz konusu (kimsenin henüz okumadığı) kitap, sosyal medyada derhal küçümseyici, saldırgan ve kendinden eminlikten kaynaklı küstah tepkilerle karşılaştı.

    Enteresan şekilde bu linçi gerçekleştirenler (gerçi çoğu zaman olageldiği üzere) bağlamı hiçbir şekilde anlamamışlardı. Belli anahtar kelimeler tetikleyici etki yapmıştı sadece. Bu tepkiyi verenlerin çoğu zaten kitabın içeriğinden, derleyenler ve yazarlarından bihaberdi ve tavırları her DeutscheWelle, BBC, Medyascope adı geçince verilen salyalı tepkilerin tekrarından ibaretti. Bazıları ise olayın az biraz daha farkındaydı. Tanıl Bora ismi ve İletişim Yayınları onlara göre bu nefret yüklü tavır ve bu tavrın haklılığı için yeterliydi. Buraya kadar tüm kara komedisine rağmen bilindik siyasal-ideolojik tepkilerdir. Ancak buradan bir sonraki kademeye de hızlıca geçildi.  

    Dillendirilen popüler yaygın anlatıya göre akademi, ahlaken düşüklük ima eden “cumhuriyet düşmanı”, “Türklük düşmanı” gibi yaftaların üzerine eklenerek anılan sol-liberal bir tahakküm altındadır. Farklı fikirleri bastıran, duyulmaz kılan bir tekel kurulmuştur. Elbette 2022 yılında üniversitelerde her türlü liberal ve sol fikrin bastırıldığı, KHK’lar üzerinden hendek savaşları sırasındaki ortak imzalı bildiri gerekçesiyle birçoğu bu görüşleri paylaşan yüzlerce akademisyenin işlerinden attırılarak sosyal ölüme terkedildiği bir konjonktürde bu görüş abestir. Aynı görüş on yıl önceye dair de abestir. Türkiye sosyal bilim akademisindeki yerleşik koruma-kollamacı ilişkiler ve üniversitelerin tutuculuklarıyla iç içe geçmiş ideolojik karakterleri sebebiyle uluslararası akademik düzene entegre, sınırlı sayıda üniversite dışında akademik kadrolaşmada parya kalmışlardı. Dolayısıyla, akademik temsili çok kısıtlı nefret bilenilmiş bu dar çevreye vehmedilen bu sözde akademik iktidar, onlara ve yazıp çizdiklerine yüksek entelektüel ve kültürel sermaye atfedildiğinden başka anlama gelmez.

    Bu görüşler açıktır ki kısmen ABD’den tercümedir. Zira, Türkiye’nin aksine ABD’de üniversitelerin ve akademisyenlerin kendi temsiliyeti ve aktörlüğü vardır. Disiplinlerin çatı örgütleri siyasal ve etik tavırlar alırlar; öyle ki bazen bu tavırlar kavga gürültü arasında üyelerini ortadan yaran nitelikte olur. Bu akademik aktörlük ve inisiyatif giderek sağın/muhafazakarlığın 1960’lardan başlayarak kampüslerde, hele prestijli üniversitelerde, azınlık hale gelmesini, akademisyenlerin sosyalist solun da küresel ricatıyla bir sol-liberal konsensüse demir atmaları neticesini vermiştir.

    Kampüsler aynı zamanda güvenli alanlardır. Yani üniversite dışının aksine öğrencilerin keyfice ve rahatça örgütlenerek kendi görünürlüklerini ortaya koymalarına cevaz verildiği, hatta teşvik edildiği mecralardır. Dolayısıyla kampüsler, özellikle de LGBT, feminizm, çevre aktivizmleri için mümbit alanlar oldular. LGBT kültürü, çokkültürcülük gibi siyasalar adeta insanların gözlerine soka sokularak aleniyet kazandı. Gündelik hayatın dışında ama kampüslerde abartılı görünürlükler birçokları için akademinin gündelik yaşam, dünya ve anaakımdan kopuk woke vahalar olduğuna dair yaftaları besledi. Türkiye’de bu imgeler bütünü Boğaziçi, Bilgi gibi kısıtlı sayıda üniversiteye uyarlandı. Dolayısıyla, bir taraftan ABD sağının klişelerinin adaptasyonu söz konusudur.

    Ancak Türkiye’de bu sosyal bilim karşıtlığının bir çeviri durumu olmasından öte asıl bir durum vardır. Türkiye’deki hegemonik otoriter-milliyetçi ideolojik endoktrinasyonun ve onun normalliğinin sonucudur. Milliyetçi-muhafazakar-İslami sağın ABD sağıyla örtüşen hakikat rejimine karşı ABD’deki gibi sosyal bilimleri sahiplenecek bir liberal sol-merkez yoktur. Sosyal bilimlerin millet, devlet, kültür, kimlik ve tüm bunların etkileşiminde tesis edilen toplumsallık olguları sağ ve sol anaakımlara tamamen yabancı ve dışsaldır. Ötesinde, özcü millet, devlet algıları, bu özcü kavramlar çevresinde bugüne pranga yapılmak istenen tarih kutsalları, milli hakikat rejiminin temelleri olduğundan bunların müphemliğine dair yazılanlar, kolayca bu milli hakikate rejimine karşıtlığa, onun tartışılmaz gerçekliğini inkara yorulmaktadır.

    Aynı şekilde milli tarihsel anlatı ilkokul müfredatından ve bayrak törenlerinden itibaren o kadar “normal” varsayılmıştır ki bu anlatının dışında kalan ve onun mutlaklarına şüpheci tüm mülahazalar, “Türklük düşmanlığı”, “cumhuriyet karşıtlığı”, “Atatürk-düşmanlığı” gibi hakaretamiz safsatalarla özdeşleştirilmektedir ve sosyal medya çağında dizginsiz bir öfke üretmektedir. Yeni olan elbette görünümdür, içerik değil. 2000’lerde Facebook ve “Hürriyet gazetesi okur yorumları” da bir önceki kuşağın zihinsel dünyasının farklı olmayan fotoğrafıydı. Bu saiklerle hedef alınan ise bir anlatı, paradigma bile değil sosyal bilimin, tarihçiliğin, sosyolojinin, siyaset felsefesinin abecesi ve yüz yıllık bir literatürün seyrine dayanan 21. yüzyıl dönümündeki konsensüsüdür. 

    Örneğin, bir Aydınlanma değeri olarak cumhuriyetin kavram olarak ne olduğunu bilmeyenler pekala afaki cumhuriyet karşıtlığı salvolarıyla dolanmaktadır. Zira, en basitinden cumhuriyet kelimesi bir tanıma ihtiyaç duymamaktadır. Bu kendinden menkul cumhuriyetçilik, milliyetçiliğin ve devletçiliğin bütünleşiğidir; bir erdem, haysiyet, özgürlük ve eşitlik ideali değil. Zaten “cumhuriyetin kurucu değerleri” yine benzer bir perdelemedir; evrensel hak ve özgürlükler ve erdemleri karambole getirme, konuşmama işlevli. Bu referans tekelinin sürdürebilmesi ise başkalarının kamusal alanda konuşmaması, konuşamaması üzerinden geçmektedir. Bunun için ise sosyal bilimlerin uzun erimli kuşaklararası kolektif üretim, akıl ve emeğe dayalı soğukkanlı, mesafeli kavramları (bu bile mümkün olabildiğinde) ve literatürü, üniversite koridorlarının ötesinde duyulmamalı, boğulmalıdır.

    Temel sosyal bilimsel düşünme yoksunluğu denildiği gibi en ezberden birinci kademede karikatürleştirilen anti-wokeçuluk, 2. kademede akademide tahakküm anlatısına, ancak bunların da eksik kaldığı hissedildiğinde doğrudan sosyal bilim inkarcılığına varmaktadır. İlk iki strateji yetmediğinde en aşırı ve fütursuz 3. aşamaya ulaşılmaktadır. Birçokları için sosyal bilimler mühendisliğin aksine bazen mizaha vurulmuş bir şekilde, bazen doğrudan akademiden atılması gereken ve ideolojik hastalıktan muzdarip şer yuvalarıdır. Sosyal bilimlerin sükûnetli dünyasına yabancılığa ve temel kavramlarına öfkeye karşı sağaltıcı ve açık bir tartışma yürütmek ise güncel bir gerekliliktir. Aslında adı ne konulursa konsun hedef alınan yakın Türkiye tarihine ve günceline dair akademik bir paradigmadan öte Türkiye’nin kendine özgücülüğünün ve yerelliğinin (parochial) ötesine 1980’lerle ulaşmış ve gündemleri, nüansları, yorumları, bir çoğu ideolojik boyut da içeren ayrışmaları ve çelişkileriyle bir derya oluşturan ve onu besleyen sosyal bilimlerin (konsensüsünün) varoluşunun kendisidir. Söz konusu öfkeli tepkiler elbette kendi başlarına bir şeyi doğrulamasalar da bir patolojinin üzerinde daha soğukkanlı ve çözüme odaklı konuşulması gereken bir tomografisini sunmaktadır. Her ne kadar bu gürültüye belki gerektiğinden fazla prim vermek de yanlışsa da öncelikli bir meseleyi gözler önüne sermektedir.

    Geleceğin Türkiye’si için de eğip bükmeden ama, empatik ve sağaltıcı şekilde konuşmak fazlasıyla gereklidir. Yoksa, “ekonomide enflasyonun sebebi faizdir, evrim yoktur, akıllı tasarım vardır”dan daha az safsata olmayan görüşler kamusal alanı boğmaya devam edecektir. Bunla sancılı şekilde yüzleşmeden bir makul merkezi, sürdürebilir anaakımı hiç inşa edemeyiz. Bu öfkeyi besleyen milli hakikat rejimine karşı hakikate ses vermek akademik sorumluluk olduğundan çok daha fazla bir haysiyet ve vatanseverlik görevidir.

    Fotoğraf bir Umut Sarıkaya karikatürüdür.

    Siyaset Sosyoloji
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikSri Lanka’nın Döviz Krizi: Bir Rajapaksa Ailesi Felaketi
    Sonraki İçerik Türkiye Ekonomisi: Endişe Yaratan Veriler

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}