Önceki yazılarımda sırasıyla ülkemizdeki sığınmacıların statüsünü, AB ve Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nı ve sığınmacıların geri dönüşünün mümkün olup olmadığını ele almıştım. Bu yazımda ise ülkemizde sığınmacı statüsü ile bulunan Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin geri dönüşü ile ilgili siyasi partilerin planları ve programları üzerinde duracağım.
Özellikle geçtiğimiz seçimlerde kamusal tartışmada önemli bir yer tutan sığınmacılar sorunu, farklı partiler tarafından farklı şekillerde ele alındı. Muhalefet kanadında sığınmacıların ülkelerine dönmesi gerektiğine dair bir çok ses ön plana çıktı. İktidar tarafı ise bu meseleyi daha çok “ensar-muhacir, mazluma yardım ve din kardeşliği” retoriği ile ele aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konu hakkında yapmış olduğu çelişkili açıklamalar, Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’ın yükselişi, Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turun ardından Sinan Oğan’a yönelen oyları almak için sığınmacı meselesi üzerinden yürüttüğü 10 günlük kampanya, sığınmacılar konusunun bu seçim döneminde aslında oldukça merkezi bir rol oynadığının göstergesi oldu.
Türkiye kamuoyunun büyük bir bölümü sığınmacıların geri dönüşünün gerekli olduğuna dair bir fikir birliğine varmış olsa da, bu dönüşün nasıl olacağı ya da sürecin yönteminin ne olacağı konusunda bir fikir birliği mevcut değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı AKP’li yetkililer tarafından Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kontrolünde olan bölgede inşa edilen konutlara 1 milyon sığınmacının geri gönderileceği ifade edilse de iktidar kanadında geri dönüşe dair kapsamlı bir plan henüz açıklanmış değil.
Muhalefet kanadında ise Emek ve Özgürlük İttifakı’nın iki büyük bileşeni olan HDP (yeni ismiyle DEM) ve TİP, sığınmacı sorununun problem olduğunu kabul etmekle birlikte, Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesini, AB ve Körfez ülkelerinin Türkiye’nin yükünü paylaşması gerektiğini, ancak geri dönüşlerin yalnızca Suriye’de şartların iyileşmesi durumunda ve sığınmacıların isteği doğrultusunda tamamen gönüllü bir şekilde olması gerektiğini belirttiler.
Millet İttifakı’nın en büyük partisi olan CHP ise sığınmacılar konusunda söylemsel olarak kamuoyunda yankı bulan bir çok vaade sahip olsa da, 2016 yılında yayınlanmış olan bir komisyon raporu dışında kapsamlı bir yol haritasını kamuoyu ile paylaşmadı.
Sığınmacıların geri dönüşü konusunda detaylı olarak politika önerisi ortaya koyan yalnızca 3 parti bulunuyor. Zafer Partisi bu partiler içerisinde en bilineni. Zafer Partisi’nin sığınmacılar hakkında ne söylediğini zaten neredeyse hepimiz biliyoruz. Ümit Özdağ’ın herhangi bir yayınını izleyen birisi, bu konu hakkında yeterince bilgi sahibi olabilir. Burada ele almak istediğim diğer 2 partinin politikaları ise kamuoyu tarafından yeterince bilinmiyor. Bu nedenle bu yazıda, DEVA Partisi ve İYİ Parti’nin geri dönüş yol haritalarını incelemek istiyorum.
DEVA Partisi
Deva Partisi “Sığınmacı Sorununun Çözümü ve Düzensiz Göçün Önlenmesi Eylem Planı” ismiyle yayınlamış olduğu eylem planı ile hem düzensiz göç ile mücadele hem de sığınmacıların geri dönüşü konusunda etkili olabilecek çözüm önerilerini kamuoyuna sundu. Deva Partisi’nin eylem planında, ilk olarak düzensiz göçün engellenmesi ve sınır güvenliğinin sağlanması gerektiği ifade ediliyor. Sığınma hakkı olmayan ve kamuoyunda genel anlamda “kaçak” olarak ifade edilen düzensiz göçmenlerin derhal kaynak ülkeye ya da giriş yaptıkları ülkeye sınır dışı edileceği, bu kişilerin tespiti için kolluk kuvvetlerinin seferber edileceği, bu kişilerin ülkeye tekrar giriş yapması ihtimaline karşılık biyometrik bilgilerinin kaydedileceği belirtiliyor.
Buna ek olarak yasadışı yollarla giriş yapmış olan kişiler içerisinden koruma statüsüne başvuru olması durumunda, yeni kurulacağını belirttikleri “Uluslararası Koruma Statüsü Belirleme Merkezleri” tarafından bu başvuruların değerlendirileceğini, bu değerlendirme sonucunda verilen kararları hukuki olarak kesinleştirmek adına da “Göç Mahkemeleri”nin kurulacağını yayınladıkları planda ifade eden Deva Partisi’nin, sığınmacılar konusunda hem geri dönüşü savunan hem de sığınmacıların haklarını gözeten bir noktada durduklarını söyleyebiliriz.
Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesi konusunda Deva Partisi, Türkiye’nin üstlendiği yükün diğer partiler gibi AB ve Körfez ülkeleri tarafından paylaşılması gerektiğini, Türkiye’nin bir tampon ülke olarak görülmemesi için etkin bir diplomasi yürüteceğini ve BMMYK ile işbirliğini geliştireceğini vadediyor. Geri dönüşler için “güvenli ve onurlu” ifadesinin kullanılması ile kamuoyunda oluşan “zorla” gönderme algısından kendisini ayrıştırmaya çalışan Deva Partisi, Suriye hükümeti ile iş birliğine giderek “güvenli bölgeler” oluşturulması için adımlar atacağını ifade ediyor.
2001 yılında Türkiye ve Suriye arasında imzalanan “Yasadışı Göçmenlerin Geri Kabulüne Dair Anlaşma”nın Suriye ile anlaşılması durumunda revize edileceğinin ifade edilmesine rağmen bunun tam olarak nasıl gerçekleşeceği, Suriye hükümeti ve AB ile anlaşılamaması durumunda ise ne yapılacağına dair Deva Partisi planında bir bilgi yok. Bu noktada yalnızca Geçici Koruma Statüsü’nün kaldırılacağı ve Suriyelilerin insani yaşam koşullarına sahip olarak güvenli bir şekilde Suriye’ye dönmesi için çaba gösterileceği ifade edilmesine rağmen geri dönüşün Suriye Hükümeti ile anlaşılamaması durumunda nasıl olacağı konusu meçhul kalmış durumda.
Suriye’ye giriş yapmış ve yeniden Türkiye’ye dönmüş olan bir Suriyelinin koruma statüsünün iptal edileceği, hiçbir il ve bölgede sığınmacı sayısının artışına izin verilmeyeceği, kamu düzenini bozan sığınmacıların ivedi bir şekilde sınır dışı edileceği, ikametlerinin bulunduğu illerin dışında çalışmasının engelleneceği, izinsiz seyahat edilmesinin kısıtlanacağı ve iş yeri açmalarına kısıtlama getirileceği gibi önlemler de planda yer alıyor. Bu noktada kamuoyunda sığınmacı karşıtı kesimler tarafından Deva Partisi’ne yönelik oluşturulan algının aksine, planda yine başka bazı kesimler tarafından oldukça sert bulunabilecek önlemler de yer almakta.
Son olarak, planda sığınmacılara yönelik nefret söylemleri ve dezenformasyonlara yönelik etkin mücadelenin olacağı ve sığınmacılara yönelik Türkçe dil kurslarının yaygınlaştırılacağı da ifade ediliyor.
İYİ Parti
İyi Parti düzensiz göç ile mücadele ve sığınmacı sorununun çözümü ile ilgili oldukça detaylı bir çalışma yaparak bu çalışmasını bir lansman ile duyurmuştu. “Göç Doktrini ve Stratejik Eylem Planı” olarak adlandırdıkları bu plan, geri dönüşün her türlü koşulda sağlanması temelinde ve İYİ Parti’nin savunduğu “Hudut Namustur” şiarı ile oluşturuldu. Plana göre göç meselesi, Türkiye’nin karşılaştığı en büyük bekâ problemi olarak ele alındı ve tüm sığınmacıların 3 yıl içerisinde geri gönderilmesi tasarlandı.
Bu plan doğrultusunda ilk icraatlar olarak sınırda güvenlik önlemlerinin artırılacağı ve sınırda “geri itme” politikasının uygulanacağı, tüm düzensiz göçmenlerin istisnasız sınır dışı edileceği, il ve ilçe bazlı olarak sığınmacılar için nüfusa oranla yüzde 10 kotasının uygulanacağı, vizelerin şartlarına uymayanlar ile vize koşullarını istismar edenlerin tespit edileceği ve 10 bin kişilik 20 adet yeni Geri Gönderme Merkezi’nin kurulacağı ifade ediliyor.
Deva Partisi’nin aksine İYİ Parti, sığınmacıların geri dönüşü için öne sürdükleri planı Suriye Hükümeti ile anlaşılması ve anlaşılamaması durumunda yapılacaklar olarak iki bölüme ayırmış bulunmakta.
İlk olarak, Suriye Hükümeti ile anlaşılması durumunda sığınmacıların tamamının kayıtlarının yenileneceği ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye ile olan bağlılık durumlarına göre (okula giden çocuk sayısı, çalışma durumu, eğitim seviyesi, Suriye’deki evlerinin durumu) 3 farklı kategoriye ayrılacakları belirtiliyor. Bu kategoriler içerisinden Türkiye ile bağı en az olandan en çok olana doğru sırasıyla dönüşlerin sağlanacağı ve öncelikli hedef olarak geldikleri şehirlere geri dönmelerinin hedefleneceği ifade ediliyor.
Bu noktada, AB ile de anlaşılıp destek alınması gerektiği ve eğer anlaşılamazsa Geri Kabul Anlaşması’ndan çekilineceği söyleniyor. Deva Partisi’nin aksine Geri Kabul Anlaşması’nın devamının şarta bağlandığını ve “her halükarda iptal edilecektir” gibi bir yaklaşımın olmadığını görüyoruz.
Geri dönüşü sağlanan Suriyeli sığınmacıların durumunu kontrol için ise Suriye, Türkiye, BM ve anlaşma sağlanırsa AB taraflarından oluşan bir komisyonun bölgede görev yapacağı, gözlem noktalarında görev yapacak komisyonların görev süresinin ise 5 yıl olacağı planda belirlenmiş durumda.
İYİ Parti’nin planını diğer planlardan ayıran en önemli noktalardan birisi de sığınmacılar konusunda çalışan yerli-yabancı vakıf ve derneklerin ve buna ek olarak bu konuda çalışma yapması için yabancı kuruluşlar tarafından fonlanan kamu kurumlarının ve belediyelerin faaliyetlerinin denetlenmesi gerektiğinin belirtilmesidir. Bu maddenin özellikle sosyal medyada sığınmacılar hakkında çalışsan kuruluşlara yönelik “foncu” ithamının kullanılması ile bağlantılı olduğu da düşünülebiliriz.
Bunlara ek olarak İYİ Parti, Geçici Koruma Statüsü’nün kaldırılması ve geri dönüş işlemlerinin başlaması durumuna rağmen gönüllü geri dönüş yapmayan sığınmacıların “her halükarda” geri gönderileceğini ifade ediyor. Burada “gönüllü” olarak yapılmayan bir geri dönüşün nasıl “her halükarda” gerçekleştirileceği açıkçası bir soru işareti. Böyle bir durumda anlaşmanın tarafı olacak olan Suriye Hükümeti, BM kurumları ve AB’nin tavrının ne olabileceği de merak konusu.
İYİ Parti’nin Suriye Hükümeti ile anlaşılamaması durumundaki yol haritası ise Suriye’nin kuzeyinde PKK kontrolündeki bölgelerin temizlenerek Türkiye açısından “güvenli bölge” olarak ilan edilmesidir. Bu kapsamda Türkiye, AB ile Geri Kabul Anlaşması’ndan çekilecek ve isteyen sığınmacıların, tıpkı 2020 yılında pandeminin başlangıç döneminde olduğu gibi, AB sınırlarına yığılmasına izin verecek. Böyle bir durumda eğer yüksek sayıda göçmen ve sığınmacı sınırlara akın ederse ve AB Sınır Güvenliği Ajansı (FRONTEX)’in daha önce yaptığı gibi geri itme politikası uygulanırsa bu bölgede bir çok insan hakları ihlalinin yaşanacağı ve nahoş görüntülerin ortaya çıkabileceği herkesin malumu.
Plana göre Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge ilan edilen yerlere konutlar inşa edilerek sığınmacıların buraya yerleştirilmesi “teşvik edilecek.” Bütün bu süreçler sonrası bölgenin normalleşmesi takip edilecek ve göç tehlikesi sona erdikten sonra bu bölge, Suriye Hükümeti’ne iade edilecek.
Suriye Hükümeti ile anlaşılmadan girişilecek böyle bir planın bazı negatif yanları mevcut. Öncelikle Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarda Suriye’nin kuzeyinde konut inşasına devam ettiğini biliyoruz. Ancak özellikle zaten Kahramanmaraş Depremi’nin ardından kendi ülkemiz içerisinde birçok şehirde acil konut ihtiyacı devam ederken Türkiye’nin tek başına kaynaklarını ve vatandaşlarının vergilerini sığınmacılar için inşa edilecek yeni şehirlere aktarması ne kadar mümkün olacak?
Buna ek olarak, o bölgelerin herhangi bir anlaşma olmadan ve savaş sonlanmadan Türkiye’nin elinde olması ve bölgenin ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlı olması, şu anda olduğu gibi, fiili bir işgal durumunun da devamı anlamına gelecektir. Ayrıca, savaşın sona ermediği ve Türkiye’nin tek taraflı olarak güvenli bölge ilan ettiği böyle bir durumda BM ve uluslararası kamuoyunun tepkisi sert olabilir.
Sonuç
Bütün bu politikalar ve üzerine yapılan incelemeler her ne kadar göç ile ilgilenen kişiler için ilgi çekici olsa da 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin kaybedilmesinin ardından bu politikaların şu an için uygulanma ihtimali kalmamıştır. Ancak, hükümetin keskin bir politika değişikliği kararı alması durumunda bu tartışmalar tekrardan gündeme gelebilir. Lakin bırakın sığınmacıların geri gönderilmesi ile ilgili bir planın uygulanmasını ve tartışılmasını, Türkiye’ye yönelik göç bilinçli olarak teşvik edilmektedir. En azından 2028 yılına kadar da bu durumun böyle devam edeceğini söyleyebiliriz.