[voiserPlayer]
7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırıları ile başlayan ve pek çoğumuzun tahmin ettiği gibi İsrail devletinin orantılılık ilkesini gözetmeksizin karşılık vermesi ile Gazze, kelimenin tam anlamı ile cehennemi yaşıyor. Özellikle 17 Ekim 2023 gecesi, içinde sivillerin de bulunduğu El-Ehli hastanesinin bombalanması ile vicdani sorulara ek hukuki sorular da daha çok tartışılmaya başlandı.
Şu an kadar bu savaşta pek çok ciddi hukuk ihlalinin yaşandığı bir gerçek. Özellikle, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar açıkça işleniyor. Peki, bu ihlalleri durduracak bir otorite yok mu, ya da yaşananların hesabını hukuken sorabilecek bir mekanizma yok mu? Bu yazıda sosyal medyada gördüğüm bu tip soruları cevaplamaya çalışmak ve getirilen önerilerin hukuki geçerliliğini tartışmak istiyorum.
Sosyal medyada öne sürülen önerilerden birisi “Türkiye Cumhuriyeti devleti yargı organları, TCK md. 13 hükmü gereğince Adalet Bakanı’nın talebi ile Filistin’de yaşanan insanlığa karşı suç teşkil eden fiillerle ilgili soruşturma başlatmalı, uluslararası hukukun hâlen uygulanabilir olduğunu tüm dünyaya göstermelidir.” ifadesiydi. Bu tartışmada böyle bir soruşturma ile yargılama süreci yürütmek mümkün müdür sorusu ortaya çıkıyor. Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan bahsettiğimizde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetkili olduğunu ve soruşturmaları yürüttüğünü bilmemiz gerekiyor.
Bir savaş ya da çatışma hâli devam ederken bu uluslararası kuruluş dışında bir devletin süreci yürütmesi mümkün müdür? Şahsi kanaatimce hayır. Zira, savaş ortamı nedeniyle delil toplamanın bile yapılması çok zor olacaktır. Evrensel yargı yetkisinin bir devlet tarafından bu şekilde kullanılması da hukuki gerçeklere uygun değildir. Bu şekilde Türkiye’nin bir yargılama çabasına girmesinin faydasızlığındaki diğer bir unsur da Herzog, Netanyahu ve Cohen’in devletteki konumları sebebiyle Türk yargısı önünde yargı dokunulmazlıklarının olmasıdır.
Diğer bir tartışma konusu ise Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) yetkisi konusudur. Öncelikle yukarıdaki öneriden farklı olarak UCM yargılamalarında devlet yetkililerinin bir yargı dokunulmazlığı ya da bağışıklığı olmadığının altını çizmekte fayda var. Hâlihazırdaki devlet yetkilileri, gerek UCM gerekse İsrail mahkemeleri önünde yargılanabilirler ve bir yargı bağışıklıkları yoktur. UCM yargı yetkisini Roma Statüsü’nden alır.
Hollanda merkezli bir mahkeme olan UCM, savaş hukuku ihlallerinden dolayı ülke yetkililerini kovuşturma ve mağdurlar için tazminat talep etme yetkisine sahiptir. Fakat pek çok uluslararası kurumda karşımıza çıkan sorunlar UCM için de söz konusudur: yargı yetkisinin tanınması ve uygulama gücü. Aralarında ABD, Rusya ve İsrail’in de bulunduğu bazı ülkeler bu mahkemenin yargı yetkisini tanımıyor ve UCM’nin tutuklama emirlerini yerine getirecek bağımsız bir polis gücü bulunmuyor. Peki başka bir yol yok mu?
Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu, mevcut çatışmada “tüm tarafların işlediği savaş suçlarına ilişkin kanıtların toplandığını ve saklandığını” söyledi. Bu deliller, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Filistin topraklarındaki duruma ilişkin devam eden soruşturmasına eklenebilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi savaş suçlarını kovuşturmak için kurulmuş tek daimi uluslararası mahkeme olsa da, Uluslararası Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de dahil olmak üzere diğer uluslararası mahkemeler, iddia edilen ihlallerle ilgili davalara bakabilmektedir. İsrail veya başka yerlerdeki yerel mahkemeler de aynısını yapabilir. ABD yasalarına göre Amerikalı mağdurlar, ABD mahkemelerinde Hamas’a karşı tazminat davası açmaya çalışabilirler ya da aynı şekilde İsrail’e dava açmaya da çalışabilirler.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde olduğu gibi İsrail-Hamas çatışmasında da savaş suçlarının etkin şekilde kovuşturulması ihtimali uzak görünüyor. Ancak Uluslararası Af Örgütü’nden Sulzer, “yasal girişimlerin zaten bir gerçeklik olduğunu” söyledi. Hamas saldırılarında Fransız vatandaşı ve çifte vatandaş mağdurlarının Fransız mahkemelerinde şikayette bulunduğunu söyledi. Uluslararası hukukun ihlalleri aynı zamanda Ukrayna’nın işgali nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlar gibi yaptırımları da tetikleyebilir ve nadir durumlarda BM’nin yetkili askeri müdahalesine yol açabilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Filistin Soruşturması
UCM aslında Filistin topraklarında 2021’den bu yana olası savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara ilişkin soruşturmayı sürdürüyor. Soruşturma duyurusu, Filistin’in 2015 yılında, Filistin vatandaşları tarafından işlenen suçlar veya Filistin topraklarında kısmen veya tamamen işlenen suçlar üzerinde UCM’ye yargı yetkisi veren Roma Tüzüğü’ne katılmasının ardından geldi. Savcı 2019 yılında yaptığı bir açıklamada şu sonuçlara vardı: “(i) Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da ve Gazze Şeridi’nde (“Gazze”) savaş suçları işlendi veya işleniyor …; (ii) durumdan kaynaklanan potansiyel davalar kabul edilebilir; (iii) bir soruşturmanın adaletin çıkarlarına hizmet etmeyeceğine inanmak için önemli nedenler bulunmuyor.” Daha sonra UCM’nin 2014’ten bu yana Gazze’de işlendiği iddia edilen savaş suçları ve Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimciler tarafından yasadışı toprak ilhakı iddiaları konusunda yargı yetkisine sahip olup olmadığı konusunda yıllarca süren müzakerelerin ardından UCM’deki hakimler, Şubat 2021’de mahkemenin gerçekten de yargı yetkisine sahip olduğuna karar verdi.
2021 soruşturması duyurulduğunda mahkemenin önceki savcısı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 2014’te Gazze’deki çatışmalar sırasında İsrail güçleri, Hamas ve diğer Filistinli silahlı gruplar tarafından işlenen savaş suçları iddialarını incelediğini söyledi. Mahkemenin mevcut savcısı Khan, mevcut şiddetin de onun yetki alanına girdiğini söyledi. Ancak İsrail mahkemeyi tanımadığı için bir sonuca varılması mümkün gözükmüyor.
Hukuk, her ne kadar pek çok konuda tek çaremiz olsa da, özellikle uluslararası hukukun işlerliğinin tıkandığı bir küresel sistemin varolduğu gerçeğini reddedemiyoruz. Burada en önemli etken ne yazık ki uluslararası siyaset oluyor. Bu mahkemelerin etkili olabilmesi için de maalesef siyasetin iradesine ve “güçlü” devletlerin desteğine ihtiyaç var.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de ayrıca, İsrail’in Gazze’ye havadan karşı saldırısı sırasında işlenen potansiyel savaş suçları ve İsrail hükümetinin “şüphesiz sivillerin hayatına mal olacak ve kolektif suç teşkil edecek şekilde su, yiyecek, elektrik ve yakıtın durdurulmasını içeren Gazze’ye tam bir kuşatma duyurusu” konusunda ciddi kaygılarını dile getirdi.
Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu’nda uluslararası hukuk doçenti olan Tom Dannenbaum, Adil Güvenlik’teki duruma ilişkin analizinde, kuşatma emriyle ilgili belirli bir potansiyel suça odaklandı: “Bir savaş yöntemi olarak sivillerin aç bırakılması; bu, uluslararası insani hukukun ihlali ve bir savaş suçudur (ICC Tüzüğü, madde 8(2)(b)(xxv)).” İnsan hakları izleme grupları ayrıca İsrail’i, “ayrım gözetmeyen doğası” ve sivillere yönelik tehlike nedeniyle uluslararası insancıl hukuku ihlal edecek şekilde beyaz fosfor mühimmatı kullanmakla suçladı. 2021’den beri devam eden UCM incelemelerinin mevcut çatışmalardan nasıl etkileneceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.