Britanya ve daha genel olarak Batı Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesinin ardındaki faktörleri ele alan yazında, emperyalizmin önemini vurgulayan çalışmalar çok kritik bir yer işgal etmektedir. Bu çalışmalar, Sanayi Devrimi ve daha genel olarak modern ekonomik büyümenin Batı’nın emperyalist politikalarına dayanarak ortaya çıktığını öne sürmektedir. Örneğin, bu bağlamda Andre Gunder Frank şöyle der: “Ekonomik gelişme ve az gelişmişlik, madalyonun iki yüzünü oluşturur.”[1] Dolayısıyla bu makalede Britanya’da Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışında emperyalizmin rolünü ele almaya çalışacağım. Bunu yaparken de aslında, Batı’nın kalkınmasında emperyalizmin rolünü vurgulayan külliyatın gerçekten Batı’nın yükselişini açıklayıp açıklayamadığını da irdelemiş olacağım.
Tabii ki, bahsi geçen çalışmalar kendi içlerinde birçok farklı varyant ve nüans bulundurmaktadır. Örneğin, “emperyalizm” olgusu kimi zaman salt olarak sömürgecilik ile özdeşleştirilirken, bazen de daha da genel olarak tüm asimetrik güç dengelerine dayalı ikili ticaret ilişkilerini tanımlamak için kullanılmaktadır. Ne var ki, bu nüansların yine de, emperyalizmin Sanayi Devrimi’ndeki önemini vurgulayan külliyatın genel bir tahlilini yapmanın önünde bir engel teşkil ettiğini zannetmiyorum. Nitekim makale boyunca farklı noktaları vurgulayan çeşitli açıklamaları da olabildiğince analiz etmeye çalışacağım.
Marksist literatür, Sanayi Devrimi’nin gerçekleştirilmesi için gerekli sermayenin sömürgeci faaliyetler sayesinde biriktirilebildiğini vurgulamaktadır. Karl Marx şöyle yazar: “Amerika’da altın ve gümüş madenlerinin keşfi; yerli halkın kökünün kazınması köleleştirilmesi ve madenlerin bunların mezarı haline getirilmesi; Doğu Hint Adaları’nın fethine ve yağmalanmasına başlanması; Afrika’nın, siyah derililerin ticari amaçlarla avlandığı bir alana çevrilmesi, kapitalist üretim çağının şafağının işaretleriydi. Bu saf ve temiz süreçler ilk birikimin ana uğraklarını oluşturur.”[2] Başka bir deyişle, sınai kapitalizmini başlatmak için gerekli sermaye, sömürü ile biriktirilebilmişti. Zira Leo Huberman’ın kaydettiği gibi, “(daha önceden) birikmiş sermaye olmadan, bildiğimiz anlamda endüstriyel kapitalizm mümkün olamazdı.”[3] Marx bu konuda yine şöyle yazar: “Sömürgeler, gelişen manifaktürlere piyasa ve piyasa tekeli yoluyla da güçlenmiş bir birikim sağlamıştı. Avrupa’nın dışında doğrudan doğruya yağma, köleleştirme ve katletme yoluyla ele geçirilen servet anayurda akmış ve orada sermayeye dönüşmüştü.”[4] Özetle Marx, sınai kapitalizminin doğuşu için gereken sermaye birikiminin sömürgecilik ile sağlandığını vurgulamakta ve bu bağlamda sömürgeciliğin doğrudan Sanayi Devrimi’nin en temel ayaklarından birisini teşkil ettiğini ifade etmektedir.[5] Peki cidden sömürgecilik, “ilkel sermaye birikimi” yoluyla doğrudan Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışına katkı sağlamış mıydı?
Bu soruya veriler bağlamında olumlu bir cevap vermek zordur. Öncelikle, Batı Avrupa ve İngiltere’nin sömürgeleri ve tüm “üçüncü dünya” bölgeleriyle[6] arasındaki ekonomik ilişkiler, Batı Avrupa ve Büyük Britanya ekonomisinde nispeten küçük bir hacmi ihtiva etmekteydi. Paul Bairoch, 18. yüzyılda Batı Avrupa’nın, dünyanın tüm geri kalanı ile (sömürgeler de dahil) yaptığı emtia ticaretinin toplam hacminin, Batı Avrupa ekonomisinin yüzde 4’ünden az olduğunu hesaplamaktadır.[7] Patrick O’Brien da 1785 yılında, Britanya’nın sömürgeleri de dahil, tüm çevre ülkeleriyle ticari ilişkilerinin sonucunda gerçekleşen yıllık toplam kâr akışının sadece 5.6 milyon sterlin değerinde olduğunu hesaplamaktadır.[8] Ayrıca O’Brien, tüm üçüncü dünya ülkeleri ile yapılan ticaretin sonucunda elde edilen kârların, Britanya’da 1760-1850 arasında yapılan brüt yatırım harcamalarının en fazla yüzde 15’ini finanse etmeye yetecek kadar olduğunu saptamakta ve eğer ki Britanya, Üçüncü Dünya ülkeleri ile ticari ilişkilere girmeseydi, yıllık brüt yatırım harcamalarının en fazla yüzde 7 daha az olacağını tahmin etmektedir.[9] Ne var ki, Joseph Inikori, 19. yüzyıl başında çevre bölgelerden yapılan ithalat seviyesinin O’Brien’ın tahmininin neredeyse iki katı fazla olduğunu ileri sürmektedir.[10] Fakat Acemoğlu, Johnson ve Robinson’un da işaret ettiği gibi, eğer Inikori’nin verilerini kullansak bile, üçüncü dünya ile ekonomik ilişkilerden elde edilen kârların 19. yüzyıl Britanya’sındaki toplam sermaye birikimine katkısı yüzde 15’ten daha az olmaktadır.[11] Ayrıca O’Brien ve Keyder’in de işaret ettiği gibi, Britanya ekonomisinde, anakara dışındaki varlıklardan elde edilen kazançların yurtiçi tüketime ve yatırıma yaptığı net katkı mütevazi boyutlardaydı ve en yüksek seviyesinde (20. yüzyıl başında) dahi, dış ticaret dengesinin yüzde 37’sine denk gelmekteydi.[12]
Emperyalizmin Britanya ve daha genel olarak Avrupa’nın yükselişinde oynadığı rolü Eric Williams kölelik bağlamında ifade etmektedir.[13] Sömürgelerdeki köleliğe dayalı ekonomik faaliyetlerden elde edilen sermaye birikiminin doğrudan Britanya sanayi kapitalizminin ortaya çıkışında mühim bir paya sahip olduğu tezi, “Williams Tezi” olarak da bilinmektedir.[14] Heiblich ve diğerleri, kölelik ve köleliğe dayalı ekonomik faaliyetlerden elde edilen kazançların[15] iktisadi etkilerini Britanya üzerinde ampirik olarak test eder ve sonuç olarak da köleliğin toplamda kişi başına düşen milli gelirde yüzde 3.5’lik bir artışa sebep olduğunu ortaya koyar. Üstelik çalışma, köleliğin kazançlarının sermayedar sınıfta yoğunlaştığını ve sermayedar sınıfın gelirini yaklaşık yüzde 10 kadar arttırdığını da belgelemektedir.[16] Bu o dönem için çok büyük bir rakamdır, fakat belirleyici olmaktan uzaktır. Kısaca ifade edilebilir ki kölelikten elde edilen sermaye birikimi Britanya Sanayi Devrimi’ni her ne kadar hızlandırmış olsa da, vazgeçilmez mahiyette bir faktör niteliğine haiz değildir. Nitekim Britanya, tüm Transatlantik köle ticaretinin dörtte birinden sorumluyken, Portekiz İmparatorluğu ise tüm Atlantik köle ticaretinin yarısından sorumluydu.[17] Mamafih Sanayi Devrimi, Portekiz’de değil Britanya’da gerçekleşmişti.
Tabii ki tüm bu rakamlar emperyalizmin Britanya’da sermaye birikimine çok önemli katkılar sunduğuna işaret etmektedir. Lakin David Landes’in de yazdığı gibi, “Sömürge topraklarının bazı Avrupa ülkelerinin zenginleşmesine ve gelişmesine katkıda bulunduğunu söylemek bir şeydir, ancak bunların bu gelişimin gerekli ya da yeterli bir koşul olduğunu söylemek bambaşka bir şeydir.”[18] Dolayısıyla veriler ekseninde ifade edilebilir ki Britanya’nın üçüncü dünya ülkeleri ile ekonomik ilişkilerinin tek başına Britanya Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesinde belirleyici bir rol oynadığını öne sürmek çok zordur.
Britanya’nın sömürgeleri dahil tüm üçüncü dünya bölgeleri ile ticari ilişkilerinden elde ettiği kârların, sermaye birikimine en iyi ihtimalle “mütevazı” bir katkı sağlamış olduğunu gördük. Peki, acaba üçüncü dünya bölgeleri, sınai ürünlerinin satılacağı bir pazar görevi görerek Sanayi Devrimi’nin Britanya’da gerçekleşmesine bir katkı sağlamış olabilirler mi? Başka bir deyişle, bu bölgeler yeni sanayi ürünleri için talep oluşturarak, bu ürünlerin imalatını kolaylaştıracak inovasyonların yapılabilmesi için teşviki artırmış olabilir mi? Britanya Sanayi Devrimi’nin önde gelen mucitlerinden Matthew Boulton’un, ortağı James Watt’a buhar makinesi hakkında 1769 yılındaki yazdıkları cidden de durumun böyle olabileceği yönünde bir ipucu sunmaktadır: “Bu motoru sadece üç ilçe için üretmek benim için kârlı değil, ancak bu ürünü tüm dünya pazarları için üretmek benim için çok kârlıdır.”[19] Bununla beraber, bu hususu yekpare olarak analiz edebilmemiz için Britanya’nın ihracat kalemlerini incelememiz gerekmektedir.
Bairoch, 1720-1780 arasında, tüm üçüncü dünya ülkelerinin, İngiliz ürünlerine olan toplam talebin en fazla sadece yüzde 3’ünü sağladığını hesaplamaktadır.[20] 1840’larda bile toplam Britanya ihracatının yüzde 25’inden daha az bir kısmı üçüncü dünya ülkelerine gitmekteydi. Bu dönemde toplam ihracat kalemlerinin Britanya GSYİH’sının toplam yüzde 13’ünü oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bu bağlamda, 1840’larda üçüncü dünya ülkelerine yapılan ihracatın Britanya GSYİH’nin sadece yüzde 3.3’üne tekabül ettiğini hesaplayabiliriz. Üstelik, gerek 18. gerekse de 19. yüzyılda Britanya ürünlerine dış piyasalardaki talebin çoğunluğu, sömürgeler veya üçüncü dünya ülkelerinden değil, Avrupa ve ABD’den gelmekteydi.[21] Ayrıca ifade etmekte fayda vardır ki 1715-1784 arasında Fransa’nın çevre bölgelerle ticareti, Britanya’ya nispeten çok daha hızlı büyümüş, başka bir deyişle Britanya bu hususta Fransa’nın gerisinde kalmıştı.[22] Hülasa, Britanya’nın üçüncü dünya ülkeleri ile ekonomik ilişkilerinin Britanya ürünlerine talep sağlayarak veya başka bir deyişle Britanya’ya karşı bir pazar görevi görerek Sanayi Devrimi’ne büyük bir katkı sağladığını ifade etmek pek gerçekçi olmayacaktır.[23] Üstelik, en baştan esas itibariyle Britanya Sanayi Devrimi, Mokyr’ın klasikleşmiş çalışmasının gösterdiği üzere talebe dayanmamaktaydı.[24]
Birçok çalışma, Britanya Sanayi Devrimi’nde ham madde olarak pamuğun çevre bölgeler ve bilhassa da Hindistan ve Yeni Dünya’dan ithal edilmesinin hayati rolüne dikkat çeker.[25] Fakat bu görüş aslında Sanayi Devrimi’nin gerçek muhtevası hakkında yanlış bir tasavvura dayanmaktadır. Hobsbawm gibi birçok tarihçi Sanayi Devrimi’ni tekstil sektörüne indirgeme hatasına düşmektedir.[26] Lakin Sanayi Devrimi, metalürjiden kimyaya kadar birçok farklı sektöre dayanmaktaydı.[27] Nitekim Britanya ekonomisi tekstil sektöründeki büyük icatlardan çok daha önce düzenli verimlilik büyümesi sergilemeye başlamıştı.[28]
İkinci olarak, tekstil sektöründe inovasyonların ham maddede yoğun olarak kullanılmasının sebebi, “vazgeçilmez” olması değil, diğer üretim faktörlerine oranla nispi açıdan daha ucuz olması[29] ve dolayısıyla bu karşılaştırmalı avantaj dolayısıyla inovasyonun ham madde yoğun şekilde gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu olgu esas itibariyle “yönlendirilen teknolojik değişim”(directed technological change) olarak kavramsallaştırılmaktadır. Kısacası bu kavramsal çerçeve, teknolojinin yönünün, üretim faktörlerinin göreceli fiyatları ve bunlardaki değişimlerce yönlendirildiğini ifade etmektedir. Örneğin, eğer ham maddenin fiyatı emek gücüne göre daha düşükse, o zaman inovasyon, emek gücünden tasarruf edip kömür yoğun yöntemler kullanacaktır. Uzun lafın kısası, teknoloji belli bir üretim faktörüne doğru yanlıdır (biased) ve bu yanlılık durumu da üretim faktörlerinin nispi fiyatlarınca belirlenmektedir.[30] Yine, Britanya’da buhar makinelerinin kömüre dayanacak şekilde icat edilmelerinin sebebi, kömürün alternatif enerji kaynaklarına kıyasla 19. yüzyıl sonunda daha ucuz hale gelmesinden kaynaklanmaktaydı.[31] Hakikaten de Mokyr’ın yazdığı gibi üretim faktörlerinin nispi kıtlığı, “teknolojik ilerlemenin bir yönlendirme mekanizmasıdır, bir primum movens’ı değildir; arabayı hareket ettiren direksiyon değil, motordur.”[32]
Findlay ve O’Rourke iddialı biçimde şöyle bir retorik soru sorar: Eğer Yeni Dünya’daki plantasyon ekonomisi Britanya’ya ucuz pamuk sunmasa, Lancashire tekstil sektörünün hali ne olurdu?[33] Aslında bu konuda bize bir fikir verebilecek güzel bir ampirik çalışma mevcuttur. Britanya tekstil sektörü yüksek kaliteli olduğundan, ABD’nin güneyinde köle gücü ile elde edilen pamuk hammaddesini ithal etmekteydi. Lakin ABD İç Savaşı yüzünden Konfederasyon’a ambargo uygulanınca, bir anda pamuk ithalatı kesilmişti. Hanlon’un çalışması, bunun sonucu olarak, İngiliz tekstil üreticilerinin üretimi ve makineleri yeniden dizayn etmiş olduğunu ve daha düşük ve yavan Hint pamuğuna dayalı makinelerin piyasaya sürülmeye başlandığını göstermiştir.[34] Başka bir deyişle tekstil teknolojisi, hammadde arzındaki bu keskin değişime, üretim teknolojilerini yeniden optimize ederek cevap vermiş ve yüksek kaliteli Amerikan pamuğundan tasarruf etmişti. Bu bağlamda ifade edebiliriz ki eğer tekstil sektöründe hammadde ithal etme olanakları daha kısıtlı olsa, o zaman üretim buna uygun olarak farklı inovatif bir yön izleyecekti. Hülasa Joel Mokyr’ın işaret ettiği gibi, bir üretim faktörünün kıtlığında, buna yönelik uygulanan yaratıcılık, onu ikame edecek bir şeyler bulmaya yönlendirilirdi.[35]
Üçüncü olarak, aslında pamuk ithalatı ile Sanayi Devrimi arasında, iddia edilenin tersinde bir nedensellik ilişkisi vardır. 1790 sonrasındaki ham pamuk ithalatındaki muazzam artış, pamuk teknolojisindeki gelişmelerin ve inovasyonların bir sonucuydu, nedeni değildi.[36] Bu üç sebepten dolayı, Sanayi Devrimi’nin sebebi olarak çevre bölgelerden pamuk ithalatını vurgulayan teze eleştirel bir gözle yaklaşmanın doğru olacağı kanısındayım.
Çevre bölgelerden emtia ithal etme hususunda yine de şurayı unutmamak gerekir ki 17. yüzyıldan itibaren yeni dünya veya üçüncü dünya ülkelerinden Avrupa pazarlarına gelmeye başlayan kahve, tütün, şeker, kakao, patates veya çay gibi ürünler, doğrudan milli geliri veya sermaye birikimini arttırmamış olsa da, tüketicilerin bütçelerini harcayabilecekleri seçeneklerini arttırarak tüketici refahını önemli ölçüde yükseltmişti.[37] Bununla beraber, Harley 19. yüzyıl Britanya’sında serbest ticareti bırakıp otarşist (kendi kendine yeten) bir ekonomiye geçmenin, GSYIH’yı yalnızca yaklaşık yüzde 6 kadar azaltacağını hesaplamaktadır.[38] Dolayısıyla, Britanya’nın iktisadi kalkınmasında ticaretin doğrudan katkısını o kadar da abartmamak yerinde olacaktır.
Buraya kadar, sömürgecilik faaliyetleri ile üçüncü dünya ülkelerinin uluslararası piyasalara entegre olmasının Britanya Sanayi Devrimi’ne belirleyici bir düzeyde doğrudan katkı sağlamadığını veriler ışığında görmüş olduk. Peki sömürgeciliğin Sanayi Devrimi’ne dolaylı bir yoldan katkısı olmuş olabilir mi? Aslında sömürgeciliğin dolaylı katkıları, Britanya Sanayi Devrimi üzerindeki esas belirleyiciydi. Şöyle ki, sömürgecilik aslında İngiliz siyasi kurumlarını şekillendirerek Sanayi Devrimi için uygun ortamı hazırlamıştı. Bu olgunun nasıl gerçekleştiği ise sonraki yazımın konusu olacaktır.
Dipnotlar:
[1] Aktaran: Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 1. Cilt, çev: Latif Boyacı, Yarın Yayınları, 2015, s. 145.
[2] Karl Marx, Kapital, 1. Cilt, Çev: Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, Yordam Kitap, 2022, s. 718.
[3] Leo Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, çev: Murat Belge, İletişim Yayınları, 2016, s. 178.
[4] Karl Marx, Kapital, 1. Cilt, 2022, s. 721.
[5] Sven Beckert de Marksist ilk birikim tasavvurunu şöyle destekler: “Kapitalizm denildiğinde, maaşlı işçiler aklımıza gelir; oysa kapitalizmin bu ilk aşaması özgür emeğe değil, köleliğe dayalıydı. Kapitalizm denildiğinde, sözleşmeler ve piyasalar aklımıza gelir, fakat erken dönem kapitalizmi çoğu zaman şiddete ve bedensel zora dayalıydı. Kapitalizm denildiğinde, mülkiyet hakları aklımıza gelir; fakat bu dönemin asıl özelliği, mülkiyetin güvenceye alınmasının yanında mala el koymanın şiddetlenmesidir. Kapitalizm denildiğinde hukukun hakimiyeti ve devletin desteklediği güçlü kurumlar aklımıza gelir; fakat kapitalizmin erken dönemleri, nihayetinde tüm dünyayı kapsayan imparatorluklar yaratmak için devlet gücünün arka çıkmasını gerektirmekle birlikte, sıklıkla özel şahısların kontrolsüz eylemlerini, efendilerin köleler, sınır ötesi kapitalistlerinin yerel halklar üzerindeki hakimiyetini temel alıyordu. Bunların birikmiş bir sonucu olarak Avrupalılar, yüzlerce yıllık pamuk üreticisi ülkeler üzerinde hakimiyet kurarak, bunu Manchester odaklı tek bir imparatorluğa dönüştürebilmiş ve bugün doğal saydığımız küresel ekonomiyi icat edebilmiştir.” (Sven Beckert, Pamuk İmparatorluğu, çev: Ali Nalbant, Say Yayınları, 2018, s. 16-7.) Kenneth Pomeranz da şöyle yazar: “Merkez bölgelerden biri olan Batı Avrupa, proto-endüstriyel çıkmazdan kurtuldu ve teknoloji geliştikçe el ürünü işçilerini modern endüstrilere aktarabildi. Bunu başarabilmesinin nedeni büyük ölçüde, Yeni Dünya’nın sömürülmesinin, Avrupa’nın kendi topraklarını daha yoğun ve ekolojik açıdan sürdürülebilir şekillerde kullanmak için ihtiyaç duyulan çok sayıda ilave işçiyi seferber etmeyi gereksiz hale getirmesiydi.” (Kenneth Pomeranz, Büyük Ayrışma, çev: Recep Yılmaz, Kutadgu, 2024, s. 369) Ayrıca bak: Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 3. Cilt, çev: Latif Boyacı, Yarın Yayınları, 2015, s. 167-190.
[6] Wallerstein özellikle periferi ülkelerden bahsederken “periferi alanlar” tabirini kullanır. Sebebini şöyle yazar: “Periferi devletleri demiyorum, çünkü periferi bölgesinin bir özelliği yerel devletin zayıf olmasıdır. Bu hiç var olmamaktan (yani, sömürge durumundan) düşük bir özerklik derecesine (yani, neo-sömürge durumuna) sıralanabilir.” (Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 1. Cilt, 2015, s. 466.)
[7] Paul Bairoch, Economics and World History, The University of Chicago Press, 1995.
[8] O’Brien, P. (1982). European Economic Development: The Contribution of the Periphery. The Economic History Review, 35(1), 1–18, Tablo 1.
[9] O’Brien, P. (1982). European Economic Development: The Contribution of the Periphery. The Economic History Review, 35(1), s.7.
[10] Joseph E. Inikori, Africans and the Industrial Revolution in England, Cambridge University Press, 2002, s. 176.
[11] Acemoglu, D., Johnson, S., & Robinson, J. (2005). The Rise of Europe: Atlantic Trade, Institutional Change, and Economic Growth. The American Economic Review, 95(3), 546–579’da s. 562.
[12] Patrick O’Brien, Çağlar Keyder, 1978, Economic Growth in Britain and France 1780-1914, George Allen & Uwnwin(Publisher) Ltd, s. 63-4.
[13] Eric Williams, Capitalism and Slavery, Penguin Classics, 2022[1944].
[14] Sven Beckert de şöyle yazarak bu tezi destekler: “Pamuk, dolayısıyla da kölelik, modern dünya için vazgeçilmezdir; ABD ve Avrupa’nın hayret verici maddi ilerlemelerinin en temelinde kölelik yatar.”(Sven Beckert, Pamuk İmparatorluğu, , 2018, s. 336.) Ayrıca Wallerstein’a göre “bu dahice tezin” üç eksiği için bakınız: Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 3. Cilt, 2015, s. 187.
[15] Bu bölgelerde sermayenin getiri oranı, yani faizler oldukça yüksekti. Mesela Jamaika’daki şeker çiftliklerindeki sermayenin getiri oranları, İngiltere’deki faiz oranlarından yaklaşık yüzde 10 daha fazlaydı. (Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, çev: Ahmet Ataseven, Küre Yayınları, 2019, s. 289)
[16] Heblich, S, S J Redding and H Voth (2022), “Slavery and the British Industrial Revolution”, NBER Working Paper 30451.
[17] Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, 2019, s. 283-4.
[18] David S. Landes, The Unbound Prometheus, Cambridge University Press, 2008, s. 47-8.
[19] Aktaran: Joel Mokyr, The Enlightened Economy, Penguin Books, 2011, s. 184.
[20] Paul Bairoch, Economics and World History, 1995, s. 83.
[21] Joel Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, s. 178.
[22] Bu dönemde Fransız dış ticareti reel olarak üç kat artarken, İngiliz ticareti 2.4 katlık bir artış göstermişti. (Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, 2019, s. 322) Fransa’nın ihracat seviyesi 1750 yılında GSYİH’nin yüzde 12’sine kadar yükselmişti. (Colin 1995, The Development of French Economy, 1750-1914. Cambridge University Press, s. 44.) Britanya ihracatı bu seviyeyi ancak 19. yüzyılın ortasında geçebilecekti.
[23] Ayrıca bak: Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, 2019, s. 400-2.
[24] Mokyr, J. (1977). Demand vs. Supply in the Industrial Revolution. The Journal of Economic History, 37(4), 981–1008.
[25] Mesela bak: Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, 2019, s. 403.
[26] Örneğin bak: Eric Hobsbawm, Industry and Empire, 1987, S. 56; Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi, 3. Cilt, 2015, s. 36; Sven Beckert, Pamuk İmparatorluğu, 2018.
[27] Şurası doğrudur ki tekstil sektörü, Birinci Sanayi Devrimi’nin en çok GSYİH’ya verimlilik katkısı yapmış sektörüydü. (Gregory Clark, A Farewell to Alms, Princeton University Press, 2009, s. 233) Fakat bu yüzden Sanayi Devrimi olgusunu yine de tekstile indirgemek yanıltıcıdır. Bak: Joel Mokyr, The Lever of the Riches, Oxford University Press, 1992, S. 83.
[28] Paul Bouscasse, Emi Nakamura, Jón Steinsson, When Did Growth Begin? New Estimates of Productivity Growth in England from 1250 to 1870, The Quarterly Journal of Economics, 2024; Clark, G. (2005). The Condition of the Working Class in England, 1209–2004. Journal of Political Economy, 113(6), 1307–1340.
[29] Nispeten pahalı üretim faktörü emektir. Britanya bu dönemde kıtadaki en yüksek ücretlere ev sahipliği yapıyordu. (Allen, Robert C., 2001. “The Great Divergence in European Wages and Prices from the Middle Ages to the First World War, ”Explorations in Economic History, Elsevier, vol. 38(4), p.411-447.) Bu bağlamda tekstil inovasyonları da ücretlerden tasarruf etme amacı gütmekteydi. (Bak: Robert C. Allen, The British Industrial Revolution in Global Perspective, Cambridge University Press, 2011, S. 194.)
[30] Acemoglu, D. (2002). Directed Technical Change. The Review of Economic Studies, 69(4), 781–809.
[31] Tara N Jonell, Peter Jones, Adam Lucas, Simon Naylor, Limited waterpower contributed to rise of steam power in British “Cottonopolis”, PNAS Nexus, Volume 3, Issue 7, July 2024.
[32] Joel Mokyr, The Lever of the Riches, 1992, s. 162.
[33] Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, 2019, s. 408.
[34] Hanlon, W. W. (2015). NECESSITY IS THE MOTHER OF INVENTION: INPUT SUPPLIES AND DIRECTED TECHNICAL CHANGE. Econometrica, 83(1), 67–100.
[35] Joel Mokyr, The Lever of the Riches, 1992, s.160.
[36] Joel Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, s. 166. Ayrıca Sanayi Devrimi sonucunda ortaya çıkan teknolojik gelişmeler sayesinde ulaşımın maliyetleri düşmüş ve bu da ticareti kolaylaştırmıştı. Örneğin, pamuk ticaretinin en az yüzde 60’ı ticaret maliyetlerinin düşmesi sayesinde gerçekleşebilmişti. Bak: David Chilosi, Giovanni Federico, The effects of market integration during the first globalization: a multi-market approach, European Review of Economic History, Volume 25, Issue 1, February 2021, Pages 20–58,
[37] Ronald Findlay, Kevin H. O’Rourke, Güç ve Refah, 2019, s. 320; Jonathan Hersh, Hans-Joachim Voth, Sweet diversity: Colonial goods and the welfare gains from global trade after 1492, Explorations in Economic History, Volume 86, 2022. İktisatta refah artışı ile gelir artışı her zaman aynı olmak zorunda değildir. Örneğin, bütçe sabit kalsa bile, tüketicinin seçenekleri artarsa faydası artış gösterecektir. Bu olguya “Love of Variety” denmektedir. Ayrıca bak: Nunn, N., & Qian, N. (2011). THE POTATO’S CONTRIBUTION TO POPULATION AND URBANIZATION: EVIDENCE FROM A HISTORICAL EXPERIMENT. The Quarterly Journal of Economics, 126(2), 593–650.
[38] Harley, C. Knick, 2004. “Trade: Discovery, Mercantilism and Technology.” In Roderick C. Floud and Paul Johnson, eds., The Cambridge Economic History of Britain, 1700–2000, Vol. 1. Cambridge: Cambridge University Press, pp. 175–203.