[voiserPlayer]
15 Ekim’de sandık başına giden Polonya halkı oyunu olumlu bir değişimden yana kullandı. Yaklaşık 9 yıldır iktidarda olan ve 2015’ten beri de cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Duda ile birlikte hareket eden PİS -Hukuk ve Adalet Partisi- aşağıda bahsedeceğimiz Dayanışma Sendikası’ndan ayrılarak kurulmuştu. PİS, liberal değerlere (özellikle hukukun üstünlüğü) verdiği zararlarla biliniyor.
Muhafazakar tabana hitap eden popülist bir parti olarak PİS’in zaman zaman Alt Right görüşü ile de ilişkilendirildiği olmuştu. Daha yeni bir akım olarak görülen Alt Right (Alternatif Sağ) esasen 2000 sonrası milliyetçi muhafazakar (beyaz üstünlükçü, göçmen karşıtı, feminizm karşıtı, kürtaj kısıtlama taraftarı vs.) bir görüş olarak sıkça ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın politikaları ile de özdeşleştirilmişti.
2014’te AB yanlısı, liberal Donald Tusk’ın Avrupa Konseyi Başkanlığı için görevden ayrılmasından sonraki seçimlerde meclis ve senatoda çoğunluğu sağlayan Jaroslaw Kaczynski liderliğindeki muhafazakar PİS, 2019 seçimlerinde de başarısını sürdürmüştü. Keza, yine 2020 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde de muhafazakar aday Duda, ikinci turda Trzaskowski’nin karşısında zafer tazelemişti ki Trzaskowski başkent Varşova’nın belediye başkanıydı. Doğu bölgesindeki seçmen Duda’dan yana oy kullanırken Batıdaki seçmenin tercihi tam tersiydi ve zaten Trzaskowski düşük bir farkla seçimi kaybetmişti.
Ancak bugün üyesi olduğu AB ile gerilimli ilişkilere sahip Polonya’da Ekim ayında yapılan seçimler sonrası hem senato hem de meclis çoğunluğu; muhalif cephede bulunan merkez sağ Sivil Platform, iktidarın içinden çıkmış ve bugün muhalefette liberaller ve solcularla birlikte hareket eden muhafazakar 3. Yol ve Sol Parti’nin (Lewica) koalisyonuna geçiyor. Sol Parti-Lewica, ortaklarına göre daha yeni bir oluşum olarak sosyal demokrat tondan hükümeti eleştirirken muhafazakar yapısı gereği 3. Yol, kampanya döneminde hükümeti liberaller ve solculara kıyasla daha farklı bir perspektiften eleştirmiş, progresifler ile muhafazakarlar arasındaki kırmızı çizgiyi aşındırmamaya özen göstermişti.
Soğuk Savaş’tan Bu Yana Polonya Siyaseti
Biraz geçmişe baktığımızda 2. Dünya Savaşı’nda Polonya’yı Nazi işgalinden SSCB’nin kurtardığını görürüz. Ancak sonrasında SSCB’nin Polonya’yı işgali ve ekonomik açıdan Polonya’da oluşan travmalar, bu ülkeyi Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Doğu Bloku’nun yıkımının öncüsü haline getirdi. Polonya’nın çok partili hayata kavuşmasında büyük rol oynayan Dayanışma Sendikası’nın lideri Lech Walesa, Berlin Duvarı’nın yıkılışının 20. yıl dönümü kutlamalarında Berlin’deki sembolik duvarı yıkan isim oldu. Lech Walesa, aynı zamanda SSCB’nin yıkıldığı dönemde Polonya’nın devlet başkanlığını da yapmıştı. Ayrıca, SSCB’nin yıkılmasının ardından 1990’lı yıllarda AB yanlısı politikalar izleyen Polonya, Avrupa Birliği’ne de resmen 2004’te dahil oldu.
1980’lerde Polonyalı Papa II. Jean Paul, Lech Walesa ile birlikte SSCB’ye karşı duruş sergilemiş; Polonya’da liberal Tusk’ın başbakanlıkta olduğu 2012 yılında komünizmin yıkılmasına destek vermeleri sebebiyle Papa II. Jean Paul ve ABD’nin 1980’lerde iki dönem başkanlığını yapmış Cumhuriyetçi Ronald Reagan’ın heykeli -sembolik bir atıfla- Dayanışma Hareketi’nin başladığı şehir olan Gdansk’a dikilmişti. Enteresan bir anekdot olarak Papa II. Jean Paul’a 1981’de suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’nın KGB ajanı olduğu iddiaları bile Polonya’da o dönemde ortaya atılmıştı.
Avrupa’daki bazı ülkelerin (Hollanda, Almanya, Fransa, vs.) aşırı sağ siyasi oluşumlarına bakarsak Putin yanlısı emareler görebiliriz. Lakin Polonya’da böyle bir durum söz konusu değil. Tarihsel komünizm karşıtlığının etkisiyle Polonya’daki sağ ve sol siyasi yelpazede Putin yanlısı politikalar kendine yer edinemiyor. Polonya’daki sağ siyaset, kendi içinde daha çok Pro-Almanya/Pro-ABD olarak ikiye ayrılıyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana Ukrayna’daki cepheye güçlü biçimde destek veren muhafazakar başkan Duda, tahıl anlaşmazlığı nedeniyle Ukrayna’ya silah yardımını keseceğini belirtmişti. Hâlihazırda PİS’i iktidardan düşüren ana muhalefet lideri Tusk, hükümete kıyasla AB’nin politikalarının daha sıkı destekçisi ve aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin eski başkanı. Dolayısıyla, müstakbel hükümetin Ukrayna’ya desteği artıracağını düşünebiliriz. Ne de olsa Polonya, Türkiye’den İHA-SİHA alan, Güney Kore ve ABD gibi ülkelerden silah ithal eden bir ülke olarak Batı’nın Rusya’ya karşı askeri sığınağı konumunda.
2023 yılı içinde seçime giden bir başka ülke olan Slovakya’da kurulan koalisyon da Ukrayna’ya askeri yardımı sonlandırma sözü vermişti. Bölge ülkelerinden Çekya’da ise Putin karşıtlığı daha güçlü. Fransa’da Le Pen ve Almanya’da AFD gibi AB karşıtı/aşırı sağ siyasetin sembolleri anketlerde yükselirken Polonya’daki bu seçim sonucu AB’ye bir nefes aldırmışa benziyor. Ülkede LGBTQ+ bireylere ve kürtaj yaptırmak isteyenlere de daha rahat bir alan açılacak gibi görünüyor. Kampanya sürecinde muhalefetin en çok hedef alındığı alanlardan bazıları da bu konulardı.
Polonya çift meclisli bir sisteme sahip. 15 Ekim seçimleri sonucuna göre de muhalefet partileri 460 vekilli alt meclis Sejm’de yarıyı geçerken 100 üyeli Senato’da da 66 senatör ile çoğunluğu sağlamış durumda. Cumhurbaşkanı Duda’nın 1. partinin liderine başbakanlık için yetki vermesi gerekirken PİS, aşırı sağcı Konfederasyon ile birleştiğinde bile çoğunluğu sağlayamadığı için Tusk’a başbakanlık yolu görünüyor. Koalisyon görüşmeleri devam etmekte.
Bu seçimler bir bakıma bizdeki 7 Haziran 2015 seçimlerine de benziyor. Bizde de halkın seçtiği cumhurbaşkanının ardından yapılan genel seçimlerde muhafazakar iktidar partisi, meclis çoğunluğunu kaybetmişti. Ancak dönemin muhalif partileri CHP, HDP ve MHP birlikte koalisyon kuramadıkları için bir erken seçime gidilmiş ve 1 Kasım’da yeniden yapılan seçimlerde ortaya çıkan tablo çok farklı olmuştu. Elbette Polonya’daki dengeler Türkiye’den farklı ve doğal olarak merkez sağ, 3. yol ve solcuların koalisyon hükümetinin kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor.
2021’de Almanya’da da farklı görüşlerde partilerin birlikte koalisyon kurduğunu görmüştük. Uzun bir merkez sağ iktidardan sonra sosyal demokratlar, liberaller ve Yeşiller birlikte yine AB yanlısı bir hükümet kurmuşlardı. Polonya’daki mevcut siyasette her ne kadar Putin yanlısı bir tehlike bulunmasa da iktidar değişimi iç siyasette özgürlükçü bir alan açacak gibi görünüyor.
Kaynaklar
https://new.daktilo1984.com/podcast/polonyadaki-secimler-ve-turkce-rap-cerceve-s3-9/
https://www.bbc.com/turkce/articles/cw03w1385llo
https://www.haberturk.com/dunya/haber/759197-polonya-reagan-ve-papayi-unutmadi